YAŞAMA SEVİNCİMİZ EKSİLMESİN
Yaşama sevinci; kişiden kişiye değişen, bazı hayatlarda kayıplar
oluşturan, bazı hayatlarda ise beklenen güneşin doğuşuna şahit
olduğumuz bir kavramdır.
Bazı insanlara bakarız; küçük bir güzelliği elinde tutar, onun sayesinde
mutluluğu bulur.
Sahip olmanın sevindirdiği o güzelliği elinden kaybetmemek için gücü
yettiğince savaşır,elde etmiş olduğu zaferin sevinci ile tebessüm etmekten bir an olsun vazgeçmez.
Mutlu olmasına sebep olan güzellik, hayallerinde yarattığı hayatı
boyunca kurmak istediği sevgi dolu küçük dünyayı oluşturur.
Pencereden vuran güneş ışığının odamızı aydınlatması, tatlı bir kuş
cıvıltısının kulaklarımızı okşaması, gülümsemek için yeterlidir.
Belli kimseler de elinde her şeyi olduğu halde hayata karşı kafasında
olumsuz düşüncelere yer vermekten kendini alamaz, beynini meşgul eden olumsuzluklar yüzünden de elindeki yaşama sevincini kaybeder.
Üzerinde yaşadığı umut güneşinin aydınlattığı dünyasının kararmasına yol açar.
İnsanoğlu için başarısızlıkları, elinden kaçırdığı kayıpları yaşama
sevincini kaybetmesi için önemli bir sebeptir.
Edindiği büyük başarılarının da onu ayakta tutan mutlulukları oluşturan
etkenlerden olduğu bilinmesi gereken bir gerçektir.
Kaleme aldığım yazımda size sunduğum bu konuyu, iki hali ile
değerlendirmek istedim; çünkü bahsi geçen iki halin de hayatımızda yer ettiği aşikar.
Göz önünde olan hayata dair gerçekler hakkında vatandaşların bilgi
sahibi olması gerektiğine kanaat getirdim; ama baktım ki ikinci şekilde hayatını idare ettiren çok az kimse yer almakta.
Daha çok yaşama sevincini kaybetmiş, hayatlarında yeri olmaması lazım
gelen olumsuzluklarla iç içe olmayı tercih edenler görülmektedir.
İnsanlar neden etrafına olumsuz nazarlarla bakıyor, düşüncesi ile
gözlemlerime başladım.
Bakışlarımız, içimizin yüzümüze yansıttığı duyguların tercümanıdır.
düşüncemi de siz değerli okurlarımın bilmesi gerektiğine inanarak
paylaşmayı uygun buldum.
Farkına vardığım bir tek şey: Son yıllarda yüzlerde gülümsemenin
eksildiği, sevindirici fikirlerin yerini olumsuz düşüncelerin
aldığıdır.
Ne kadar hayatımızda güzel olaylara şahit olsak da karamsarlığın, bizi
sevindirmesi gerektiğini düşündüğümüz sevinçlerimizin önüne bir perde
misali çekildiğini biliyoruz.
Yani demem o ki bizi hayata bağlayan yaşama sevincimizi kaybetmemiz,
dünyamızda parlayan ışığın söndüğünü gösteren önemli bir etken
olmaktadır.
Özellikle son yıllarda hayatımıza giren ve yaşamımızı alt üst eden
pandeminin, insanların yaşama sevincini elinden aldığı düşüncesi, benim
kafamda yer etmektedir.
Dünya üzerinde gülümseyen insanların, koşarak oynayan çocukların yerini
etrafına korku ile bakan toplulukların almasında bahsi geçen pandemi
süreci etkili olmuştur.
Bu yazıyı kaleme almama, görev yaptığım okulda beraber çalıştığım bir
öğretmen arkadaşım sebep olmuştur.
Neden yaşama sevincimizi kaybettik? diye bir soru ile sohbete başladı.
Ben de haklılığına kanaat getirerek bu yazıyı sizlere sunmaya karar verdim.
Muhabbet ettiğim her insanda bir isyankarlığın, hayata karşı
bıkkınlığın meydana geldiğini gözlemledim.
Yaptığım ufak gözlemlerime dayanarak öğretmen arkadaşımın sorduğu soru
aklıma geldi.
Hangi sebepler insanoğlunun yaşama sevincini elinden alıyor?
İnsanlar neden hayatın bomboş bir kuyu olduğu fikrine kapılmakta ısrar ediyor?
sorularına cevap aradığımız makaleyi yazmaya karar verdim.
Son yıllarda başımızdan geçen olayları bir süzgeçten geçirmemiz
gerektiği fikri kafamda cereyan etti.
Özellikle dünyayı etkisi altına alan covit 19 virüsü yaşama
sevincimizi elimizden aldı ve bizi yaşamak istediğimiz
mutluluklarımızdan mahrum ederek yürümek istediğimiz yollara taş
koydu, akraba arkadaş yüzü görmemize, nerede ise birbirimizi unutmamıza neden oldu.
Hayatımızda yersiz karanlıkların meydana gelmesinde büyük bir etkiye
sahip olan bu virüs, insanların yüzündeki gülümsemenin yok olmasının da
en önemli sebebidir.
İçimizde sevince dair hiçbir şey bırakmadığı da unutulmamalıdır.
Hayatla barışık olmamızın önünde bir engel teşkil eden sebepleri
ortadan kaldırabilmek için el birliği ile üzerimize düşen görevleri
eksiksiz yerine getirmemiz icap etmektedir.
Ne bizim elimizden ne de çevremizde yer alan insanların yaşama
sevincinin, elinden uçup gitmesine müsaade edilmemelidir.
Buna meydan verildiği takdirde bir daha elde edemeyeceğimiz kayıplara
uğrayacağımızın da akıllardan çıkarılmaması lazım gelmektedir.
Hayatımızda telafisiz kayıpların oluşmaması için omuz omuza olmaktan
vazgeçilmesin, bizi ayakta tutan yaşama sevincimiz hiçbir zaman
eksilmesin.
