YAŞAMAK
Yaşamak, günümüzde anlamı çok daraltılmış, içi boşaltılmış, basite indirgenmiş bir söylemdir. Yaşamak fizyolojik ihtiyaçlar, egomuzu tatmin, bireysel çıkarlarımızdan ibaret bir hal almıştır. Yalnız kaldığında ister istemez düşünüyorum da, gerçekten böyle olmalı mı yaşam. Bu evrenin bir parçası olan biz insanlar sırf bu yüzden mi yeryüzünde yer kaplıyoruz? Bizim yaşamı bu kadar basite indirgememizde geçmişten gelen etkenler mi var? Bu etkenler belleğimize kazındı da; bize kendiniz için yaşayın, düşünmeyin arzu edin, düşünen insanı sevmezler, düşünmekten zarar gelir sana, kendi gemini kurtarmaya bak gibi etik olmayan söylemler mi şiar edindi.
Oysa çok eskiden değil, ülkemizin çalkantılı, sancılı yakın geçmişinde yaşayan çoğu insanın belleğini tozlu raflarında yer alan, bazılarının bahsettiğinde ürktüğü! Nesli tükenmek üzere olan pırıl pırıl insanlar varmış. Bu insanların yaşamlarına baktığımızda yaşamın bu kadar basit, anlamsız olmadığına kanaat getiriyor insan. Bu insanlar okuyan, düşünen, sorgulayan, üretken ve de en önemlisi fikirsel anlamda ülkenin düşünce kalıplarıymış. Kendi mutluluklarını toplumun mutluluğunda görmüşler. İnsan olarak, toplumun acılarını, yoksulluğunu kendilerine payide çıkarmışlar. Saltanatını insan kanını emerek sağlamlaştıran, insanlara karşı mücadele etmişler. Bu yüzden işkence görmüşler, dar ağacına gitmişler ya da zindanlarda çürümüşler. Bu insanlarda yaşayamaz mıydı sürülerin yaşadığı yaşamı ama onurlu olan yaşam biçimini seçtiler. Yaşamak, sade yaşamak, solucan ve yosun harcıdır dediler. Ama yaşama da tutkundular. Yaşamı sevdiler uğrunda ölecek kadar ve bir çoğu da öldü. O dönemin çalkantıları, sancıları ana rahminden gelişimini tamamlayamamış bir bebek doğurdu. Ve bize hediye etti. Nasıl bir hediye ise! Bireyci, feodal ve her şeyden öte benlik algısından uzak bir yaşam biçimi.
Peki biz ne yapmalıyız?
Hangi yaşam biçimini tercih etmeliyiz?
Sadece solucan ve yosunlar gibi kendimiz için mi; yoksa yaşamı yeryüzündeki bütün insanların mutluluğu ve huzurunda görenini mi? İkincisine tehlikeli ben yapamam diyorsanız, yolunuz açık olsun… ama ikinci yolu tercih ediyorsanız da belki girdiğiniz yol dikenli bir yoldur çıplak ayakla yürüyorsunuz dikenler ayaklarınıza bata bata ama yolun sonunda yeryüzündeki cennetin tüm insanları beklediğini unutmayarak....
Memet Göktepe