"Yarın 30 Ekim olacak ve ben hâlâ 'yarın yaparım' diyenler arasında olacağım. En azından tutarlıyım." - Franz Kafka"

Yaşamak ve Ölmek Çalakalem

Efendim adettendir: Sözlük manası olarak "çalakalem"; çabuk, gelişigüzel ve ilmi olmayan yazı yazmak gibi manalara gelir. "Çala" eki önüne geldiği isme çabukluk, süreklilik, "özensizlik" gibi anlamlar verir ve fiile bağlanır. İmlâ kılavuzunda "çala kalem"

yazı resim

Efendim adettendir: Sözlük manası olarak "çalakalem"; çabuk, gelişigüzel ve ilmi olmayan yazı yazmak gibi manalara gelir. "Çala" eki önüne geldiği isme çabukluk, süreklilik, "özensizlik" gibi anlamlar verir ve fiile bağlanır. İmlâ kılavuzunda "çala kalem" şeklinde ayrı yazar ama bazen artistlik olsun diye birleşik de yazılabilir.

Adete yerini buldurduktan sonra, gelelim asıl mevzua.

Yaşıyoruz çala kalem, vesselam:

Şöyle, özenli bir sabah kahvaltısı yapan var mı, son günlerde? Sobada yufka ekmekler kızarırken, demliğin cızırtısına radyoda çalan içli bir türküyü katık ettiniz mi; ekmekle tereyağın hasretine son verip çökeleği üzerine ektiniz mi? Mükellef bir kahvaltının hemen akabinde, bir de "keyif çayı" alıp, pencerenin önüne geçtiniz mi; kar manzarasını temaşa edip, kar'ın musikisini dinlediniz mi? Dışarıdaki soğuğa bakıp, çayınızdan bir yudum alıp, halinize şükrettiniz mi?

Hadi biraz "güncelleşelim": Bir Pazar sabahı, saat dokuz civarı uyanıp, "ketıl"ı fişe takıp, ekmek ve gazete almaya büfeye koştunuz mu? Tost makinesinde karışık tost kıvama gelirken, radyoda ki şarkıya eşlik ettiniz mi? Krem peyniri sıcak simide sürüp, bir yandan da kupaya bir çay daha salladınız mı? Gazeteyi şöyle bir kolaçan edip, okumaya en gırgırcı yazarından başladınız mı? ("Bu güncellik bizi bozmasın!" diyeceğim ama Ankara'da, öğrenci bütçesiyle bekar evi kahvaltısının en özenlisi de bu olur!...)

Öğün'ü ayaküstü atıştırmaya devredeli çok oluyor... Mâaile yenen akşam yemeklerine hiç girmiyorum; zira henüz günün başlangıcındayız, daha kahvaltı faslını yeni bitirdik ama laf epey uzadı.

Hele boş verin yaşamayı; şöyle "adam gibi" ölen var şu memlekette! Adam gibi ölüp, naaşına hürmet edilen var mı?
Fıkra gibi ölümler; belirsiz mezarlar; değersiz cesetler... Anlatsan adama gülerler: Şoför uykusunu alamamış, direksiyonda uyuyakalmış; -haberlerdeki moda deyimle- "bilanço ağar"... Ambulans şoförü iki tek atmış; bir kazadan sıyıran bahtsız diğerinden kurtulamamış.

Filmlerde izleyip güldüğümüz olayların aynısı vak'alar; tavuk davasından birbirini vuranlar, çocukların kavgasına karışan büyükler ya da bildik bir şey "kız meselesi"...

-Apartman çökmüş!
-Niye?
-Hiç; durduk yere!
-Bilanço?
-Ağar; doksan küsur!

Sevmeye vaktimiz yok, melülüz derd-i maişetle. Aşka dair ne varsa unutalı çok olmuş, ilişkilerin şemaili değişmiş.

Vaktimiz yok sevmeye, vaktimiz yok "yaşamaya"... Aşk bizden uzak, nefret var ilişkilerimizde... Çala kalem geldik, gidiyoruz çala kalem işte.

Haslı-ı kelâm; yaşayarak çala kalem, ölüyoruz çala kalem!

KİTAP İZLERİ

Eşekli Kütüphaneci

Fakir Baykurt

Fakir Baykurt’un Vasiyeti: Kapadokya’da Bir Umut Destanı Bir yazarın son eseri, genellikle edebi bir vasiyetname niteliği taşır; kelimelerin ardında bir ömrün birikimi, son bir mesaj
İncelemeyi Oku

Yorumlar

Başa Dön