YAZ YAĞMURU
"Yarın yağmur yağacak diyor" diyor spikerler. Pek oralı olmuyorum, inanasım gelmiyor nedense...
Ben ki, sen önce bulut olup doğmuş musun, diye bakacağım gökyüzüne . “Gözlerine gökyüzüm mü hala, acaba yağar mı sahiden?” diye de. “Toprağıma ağlayacak mısın” diye bakacağım gözlerine .
Sonra, "yağacaksan önce avuçlarıma yağ" diye senden kalan avuç izlerimin bu sıcaklarla iyice şişmiş, belki sana değişmiş gelecek çizgilerinde süzül diye, balkonumdan ellerimi sana uzatacağım taşman için kurumuş derelerimden… Vereceğin bir anlık sevinçle; çocukça, gözlerime kaçışına güleceğim...
Sonra yağarsan eğer, sana önce toz olacağım. Sokak kenarlarından hızla denize varmaya, yerin dibine sızmaya koşan irinlerimin akmasını seyretmek gibi, ıslanan tozlar gibi çamur... Gördüğün, yıkayıp akıttığın bütün seni, yağmuru yad etmiş gözyaşlarıma “bu ne diyeceksin, sen ne hale gelmişsin ben yokken?” diyeceksin. "Toz olup git hadi" demezsen, tozu dumana katacağım.
Sen benim hiç şemsiye kullandığımı gördün mü?
Saçlarımı kurulamayıp sana sinüzit olacağım bile bile.
Yine, başına bela olacağım.
Sana ağrıyacağım…
Belki de, bu korkunç ağrımı dindirmenin ilacını yağmamak sanıp susacak yine bütün nimbüs bulutların. Çakarsa çaksın yararsa yarsın başımın ortasından şimşeklerin, ben seni ağrıyacağım yine.
Sonra, biraz daha ıslanmak, biraz daha serinlemek isteyeceğim senin serin suyun ile. Çünkü birazdan kalmamış, gitmiş olacaksın belki de… “Biraz daha kal” diyeceğim sana. “Biraz daha lütfen!.. Ama sakın sel olma sokaklarıma. Sakın paslı gelme üstüme, gümüşün ile yıka saçlarımı. Saçlarımda bir sen kalsın yeter!…”
Bütün derelerim coşacak diye seni bekleyeceğim, yağacak mısın? Yağ da nasıl yağarsan yağ…
Çöldüm, susadı evimde hiç olmayan saksımda çiçek bile.
Yağ da görelim, düşte görelim kaldırımlar seni bekliyor.
Yağ da sana yürüdüğüm yolculuklarımın bütün ayak izlerini, sil gitsin hiç değilse.
Yaz gibi, toz gibi, kuru dereler gibi bekliyorum… yağ artık…