Yorgunum ve Üşüyorum

Her geçen zaman diliminde “ben”liğim biraz daha senleşiyor… Ki, her gün batımı kızıllığında içimdeki “sen” her an biraz daha “ben”leşiyor… Batan güneşle hüzün damlaları akıyor akşam vaktinin boyun büküklüğünde, süzülüyor “sen”li hayallerime…

yazı resim

YORGUNUM VE ÜŞÜYORUM…
“Akşam oldu gün battı
Akşam oldu yine garip olana
Akşam oldu neyleyim?
Akşam oldu yine bastı kareler…Nâzım Hikmet

Her geçen zaman diliminde “ben”liğim biraz daha senleşiyor… Ki, her gün batımı kızıllığında içimdeki “sen” her an biraz daha “ben”leşiyor… Batan güneşle hüzün damlaları akıyor akşam vaktinin boyun büküklüğünde, süzülüyor “sen”li hayallerime… Gün batımında asılı kalan umutlarım da karışıyor karanlığa… V e ben sevdana yazdığım ıslak mektuplarla dolaşıyorum akşamın alaca karanlığında…

Geceler haram bana
Gündüzler zindan bana
Sensizliğin hasreti
Hayatta ölüm bana

Kimsesizliğimi, yalnızlığımı giyinip gönlümü sararmış bir dut yaprağına bırakıyorum… Ve rüzgâra bırakıyorum kendimi… Hasret yelleriyle savrulan yüreğim de yaprakla birlikte bir “insan” ayağının dibinde duruyor… Titriyor yüreğim,üşüyor bedenim.. Ve o ayağın altında kalıyor mavi dalgalara tutunmaya çalışan bedenim…

Deniz yok buralarda belki…Olsun… “sen”, “ben” değil miydin, senli zamanlarımın en derininde… “Sen” denizim değil miydin, çatlamış sevdamın en bilinmezinde… İşte, ondandır kömür gözlüm, mavi dalgalara olan tutunmam…
Basıp geçiyorlar, yakamozlarla yıkadığım umutlarıma… Sen olsaydın alırdın o yaprağı, alırdın ve saklardın, severdin, taşırdın…

Sevdan bir sarmaşıktı
İlk bakışta atılmıştı
Sevgi iklimine tohumları
İlk gülüşte yeşermişti
Kıvrımlı küçük yaprakları
İlk selâmda sarmıştı yüreğimi
Uzayıp giden yeşil dalları
Sevdan bir sarmaşıktı

Şimdi yoksun ya
Hasretine sarılıyor
Kuruyan dalları
Kokuna dokunuyor
Solmayan beyazları
Ve adını çağırıyor
Sararmış yaprakları
Sevdan bir sarmaşıktı

Kendini taşıyamaz hale gelen bedenim, sarı gelinliğini giymiş uzun bir ağacın dibinde bırakıyor gözbebeklerini…

Ve hatırlıyorum, her kelimesi yüreğime kayıtlı sözlerini… Ilık bir umut olarak gönlüme damlayan tebessümlerini… Sevdana sarılıp uyumaya çalışıyorum… Yorgunum ve üşüyorum… Kapatıyorum gözlerimi…

Her şeyiyle en zoru da sensizlikle çekilmez olan hayattan bir nebze de olsun soyutluyorum kendimi… Üşümenin titremesiyle okşuyorum gül yüzünü ve bedenimi saran zülfünü… Ağlıyorum… Hıçkıra hıçkıra ağlıyorum.. Sen nasıl “hıçkıra hıçkıra susuyorum” diyorsan ben de hıçkırıklarımı göz yaşlarımla bastırıyor, büzüldükçe büzülüyorum, yalnızlığıma…Ve uyanıyorum artık karanlık olmuş buğulanmış havanın hüzünlü edasıyla…

Her yeni uyandığımda uykudan
Terk edilmiş bir bebeğin
Yalnızlığını yaşar yüreğim
İçimde derin ve engin bir boşluk
Sevdana tutunur yorgun ellerim
Hayatın anlamsızlığına damlar göz bebeklerim
Kimsesizliğimi giyinir, sonsuzlukta seni beklerim…

Yorgunum ve üşüyorum… Bu yorgunluğu artık taşımaz oldu bedenim… Bu sevdayı kaldıramaz oldu yüreğim…“En büyük yalancıdır, hissettiği gibi yaşamıyorsa insan” demiyor muydu Leylâ İpekçi…

En sahici yanımdan, senden sesleniyorum… Hadi, sevdiğin renkten, Kahverengiden, yakışan renginden, Beyazdan ve sevdiğim renkten, Maviden sesleniyorum sana; her neredeysen, gel artık… Yorgunum ve üşüyorum…

Başa Dön