Sakallý Saime derlerdi. Anneannemin bitiþiðindeki evde otururdu. Çirkin, iri yarý, koca memeli bir kadýndý. Kasýðýna kadar sarkýktý memeleri. Ah, ne zor taþýrdý onlarý. Oynar dururdu erik gibi uçlarýyla.
Ne acýmasýz, ne þirret kadýndý Sakallý Saime. Bir kenara atýverdiði kundaktaki bebeðinin aðlamalarýna aldýrmaz, aðza alýnmadýk, duyulmadýk küfürler savurup; mahalleliyle, gelen geçenle kavgalar ederdi. Anneannem terbiyem bozulmasýn diye beni içeri alýr, camlarý sýký sýkýya kapatýrdý.
Sanki þehrin tüm dehlizleri, tüm gizli geçitleri; onun duvarlarýna, hamamýna, arka bahçe kapýsýna, çatý katýndaki o küçük pencereye açýlýrdý. Bu çirkin, bu sakallý, bu ekþimiþ süt kokan kadýnla kim yatmak ister ki? Kim toynak ayaklý, çemen kokan, yarýk dudaklý Saime’nin koynuna girer ki? Hangi mide kaldýrýr, hangi göz görmeye katlanýr? |