|
yeter artık aşk çık yüreğimin içinden...
YOLCU
Arabanın karanlık caddede hızla ilerlediği bir gece yarısıydı. Otobüs gece iki de hareket edecekti. Bitmesin diye dualar ettiğim bu yol uzadıkça uzasın istiyordum. Ama olmadı. Yol bir çırpıda bitmişti işte…
Arabadan indik sessizce…
Soğuk bir rüzgâr en sert hali ile yüzüme bir tokat yapıştırdı. Ama onu hissedecek durumda değildi beynim. Gece ağır karşılamasını soğuk rüzgârı ile hazırlamıştı. Zaten her şey soğuktu bu gece. Usul adımlarla otogara ilerledik. Gördüğümüz ilk boş yere oturduk. Ben havadan, sudan, otogarın çatısından bahsediyordum. Oysa konuyu daha ciddi yerlere getirmeye çalışıyordu ama ben ısrarlarla “bu çatılar neden böyle” diye sorgulayıp duruyordum. Arada bir de gözümün ucuyla ona bakıyordum. O da aynı korkak bakışlarla bana bakıyordu. Ne kadar kaçırsak da bakışlarımızı bir yerde birleşiyor ve biz korkak bir çocuk gibi gözümüzü hemen başka yöne çeviriyorduk.
Güçlü olmak; kalbinde fırtınalar eserken, kendini oradan oraya vurmak, tüm gücünle hayır diye haykırmak isterken yüreğin sus sus sus der. Güçlü olmak için büyük bir çırpınış başlar. Aman yıkılma, aman belli etme, üzme, üzülme, güçlü ol. Oysa feryatlar figanlar etmek isterdim o gece kadere. Neden biz? Demek bağırmak ve ona bir tokat atmak… Ama olmazdı. Olamazdı… Duygular hep bir hazine gibi denizin derinliklerinde saklanmalıydı. Kıyıya attığında geç olurdu hep ama saklanırdı yıllarca orada.
Vedalaşmak zamanı gelmişti işte… Elleri ellerimden usulca ayrıldı. Yanakları son kez yanağıma değdi beni öperken. Oysa ne kadar sevinmiştim geldiği ilk gün. Nasıl da çiçekler açmıştı bir anda dünyamda. Hemen koparman mı gerekliydi sanki. Soldurman bu kadar çabuk mu olacaktı. Ayrılık; hiç mi çaresi yoktu. Neden mecburdu. Kafam da ki sorular beynime üşüşürken o hızla uzaklaşmaya başladı. Bende öyle... Uzun bir süre arkama bakamadım. Daha sonra göz ucuyla döndüm. Oda bakmıyordu, hızla ilerliyordu sadece. Ağlamak hiç bu kadar zor olmamıştı.
Araba karanlık gecede tekrar ilerlemeye başladı. O bu şehre veda edip giderken ben yine burada kalmak zorundaydım. Aynı taşlarla, aynı duvarlarla, aynı insanlarla. En önemlisi o olmadan. Milyonlarca minik ışık yanıyordu cadde de. Hepsi ayrı güzellikte bir ışık. Önüme çıkan her yolda farklı bir ışık. Caddeye ışık tutmak kolaydı belki. Ama ya kalbimde ki gece. Bitmeyen bu gece nasıl aydınlanırdı. O olmadan nasıl etrafına ışık saçardı.
Gece soğuk…
Araba ilerliyor…
Otobüs uzaklaşıyor…
Bizi birbirimizden ayıran o araba ve otobüse lanetler yağdırdım hiç suçları olmadığını bildiğim halde. Ama elimden gelen başka bir şey yoktu. Saat kaçta vardığını hesaplamadım. “Ulaştım” diye aramasını beklemedim. İçim beni parçaladı ama ağlamadım. Tekrar kitabımı elime aldım. Aynı polyanna hayatıma devam ettim. Giderken söylediğim tek şey hep hatırımda kaldı.
“bir daha gelme”.
|
|