Sol El
(Ertuğrul ERDOĞAN) 25 Mayıs 2024 |
Toplumcu |
| |
Ahmet’in suratı, yukarı doğru çekilen kulaklarının acısıyla yamuk bir hâl almıştı. Öğretmen kulağını bıraktığında kulak memesine kadar kan oturmuştu. Tahtaya geçip arkadaşların karşısında mahcup bir halde önüne baktı. Öğretmen, “Bir daha sol elle yazmayacağım.” diye, tekrar etmesini istedi. Ahmet, mırıldayan sözlerle tekrar etti. Öğretmen, bunu beğenmedi. Bir kez daha hızlı tekrar etmesini istediğinde cılızca konuştu. Arka sıralarda bacak bacak üstüne atan öğretmen, sinirlendi. “Hızlı hızlı! Olmuyor böyle! Gür sesle bir daha söyle bakalım! Bir daha sol elle yazmayacağım!”
“Bir daha sol elle yazmayacağım!” |
|
Gizemli Zarf
(Ertuğrul ERDOĞAN) 24 Mayıs 2024 |
Fantastik |
| |
Adam adımlarını kapıya doğru yönlendirdi. Biran önce bu gizemli ortamdan sıyrılıp karısının koynuna girmeyi ve normal hayatına dönmek istiyordu. Çevresine bakındı, duvarda farklı boylarda Hristiyan figürlü tablolar çoğunluktaydı. Onlara bakmayı istemedi. Kapının önüne geldiğinde yere baktı, bir sürü ayakkabı gördü. Hepsi de iriceydi. Aralarından ayakkabısını aradı, bulamadı. Bazı ayakkabıları kenara alınca, ayakkabısını bulmuştu. Alıp giyerken aklına zarf geldi. Kalbi çarptı. |
|
Maydanoz Hilmi
(Ertuğrul ERDOĞAN) 9 Mart 2024 |
Kent |
| |
Şoför, “Bayanlar” sözcüğünü sık sık sık kullandığı uzun telefon görüşmesinden sonra “Tamam başkanım.” diyerek vitesi ileri atmıştı. Bir durağa yaklaştığında kapıyı açtı. Binen yolculara “Bayanlara bugün ücretsiz.” diyerek uyarıyordu. Arka koltukta oturan bir erkek yolcu “Bayan değil, kadın diyeceksiniz. Bizim günahımız ne?” diye ortaya öylesine bir laf attığında yolculardan bazıları gülümsedi. Şoför, “İyi de on altı yaşında binen genç kızlar da var.” diye karşı bir görüş ortaya atınca, yine orta yaşlarda bir erkek, “Onları da anaları doğurdu, bedava olsun.” sözüne, şoför bıyık burktu. |
|
Mutfak Penceresindeki İri Gözlüm
(Ertuğrul ERDOĞAN) 20 Ağustos 2011 |
Aşk ve Romantizm |
| |
Birkaç saatlik bölük pörçük uykuyla erkenden uyandım. Penceremi açtığımda farklı bir hava odamdaydı. Günlerden Cumartesi’ydi… İşe de öğleden sonra üçte başlayacağıma sevindim. Yüzümü bile yıkamadan ev ahalisini uyandırmadan mutfağa yine fare kıvraklığında sessizce girdim. Karşı pencere yine aralıktı… Gözüm dakikalarca orada belirecek küçük bir hareketi bekledi... Hareket olmayınca dudağımı bükerek tekrar yatağıma geçtim. Gözlerimi tavana dikip, neler yapmam gerektiğini düşündüm. Önce küçük bir kâğıda “Sizinle ciddi olarak tanışmak istiyorum” diye yazsam, nasıl karşılardı? Yüzüme pencereyi kapatır mıydı? Yoksa beni aileme mi şikâyet ederdi? Aşk insanlara neler düşündürmüyordu ki… |
|
|
Edebiyat dikenli bir yoldur. Bu yolda yazan düşebilir, umutsuzluğa kapılabilir ama yılmadan ayağa kalkarak yazmaya devam etmelidir. Ayrıca, edebiyatın tek bir dili vardır o da 'Sevgidir'. Bu dil bir gün siyasetin o kirli dilini yok edecektir.
|
|