Bazen en güzel hikayeni yazacaðýn bembeyaz kaðýdýn, ansýzýn elini kesmesi gibi sinsi bir düþmandýr, aþk… Hani kör bir býçak olsa ya da gözünü kan bürümüþ jilet, bilirsin dermanýný ki zaten temkinlisindir onlara karþý, namlýdýrlar; alýrsýn gardýný… Ama yoktur masum görünen kaðýdýn böyle bir vukuatý. Usul usul yaklaþýr sana, dost görünür, buyur edersin kuytularýna, yüreðinin sýrlarýný akýtmak için kalemini yaren eylersin… Bir de bakmýþsýn hiç ummadýðýn anda keser, kalem tutan o parmaklarý… Derindir yarasý ama kabuk baðlamaz, sýzýsý süründürür insaný. Neye atsan elini canýn yanar, o andan itibaren, ne “keþke”dir senin için hayat ne de “iyi ki”… Ne yazabileceðin bir hikaye kalýr geriye ne de söylenebilecek üç beþ satýr güzel söz.
Bazen bir kaðýt kesiði gibi içten içe acýtýr canýný aþk… Ýþte o zaman yýkarsýn tüm þehri ve hatta yüreðinin meydanlarýnda ki tüm heykelleri. Ne de olsa yazýlmamýþ nice hikayen vardýr henüz. Sen kendi þehrini yeniden inþa ederken, harcýna kattýðýn tuz nasýl olsa kurutur yaralarýný…