Sevgi dünyadaki yaşam ırmağıdır. -Henry Ward Beecher |
|
||||||||||
|
İki futbol takımının ezeli rekabetinden bahsedeceğim size. Bu öylesine bir rekabet ki seksen seneyi aşkın bir zamandır devam ediyor. Bu süre içinde yapılan maçların hemen hemen tamamını hep bir takım kazanmış. Yani bu takımlardan bir tanesi hep galip iken diğeri hep mağlûp. Neyse maçı anlatalım: Sahaya çıkan takımlardan birinin başında Deniz Kaptan, diğerinin ise Recep Kaptan vardı. Deniz Kaptan takımının file bekçisi iken, Recep Kaptan forvet oyuncusüydu, gol umuduydu, kısacası her şeyiydi. Kaptanlar kurallar gereği, kırk yıllık dost gibi tokalaştılar, öpüştüler ve birbirlerine hediyelerini sundular. Yurtdışından getirilen tecrübeli orta hakem, kale seçimi ve ilk vuruşu yapacak takım için kaptanlara “yazı mı tura mı?” diye sordu. Parayı havaya fırlattı. Bütün gözler paranın düştüğü yere çevrildi. Eğilip baktılar: Ne yazı ne tura! Para diklemesine hafif ıslak çimlere çakılmış kalmıştı. Yeniden attı. Sonuçta kale seçimini Recep Kaptan, ilk vuruşu da Deniz Kaptan yapacaktı. Futbolcular kendi yarı sahalarına koşarak gittiler. Deniz Kaptan ayağı topun üzerinde hakemin başlama düdüğünü bekliyordu ki, yüksek sesle Recep Kaptan bir şiir okumaya başladı. Oyuncu arkadaşlarını motive etmek istiyor olmalıydı. Şiiri duyan orta hakemin kaşları çatıldı, hemen cebinden İngilizce yazılmış futbol nizamnamesini çıkarıp ilgili maddeyi okuduktan sonra hiç tereddüt etmeden Recep Kaptan’a kırmızı kartı çekti. Herkes şaşırmıştı. Recep Kaptan itiraz etse de faydasızdı, çıkmaktan başka bir çaresi yoktu. Tribünlerden küfür yağıyordu… Bu duruma itiraz eden bir başkası daha vardı: Kaptan Deniz. “Ben rakibimi hakem kararıyla yenmeyi sportmenliğime yakıştıramam. Sahada alın teri dökerek yenmek isterim O nedenle bu haksız kararın düzeltilmesini talep ediyorum. Gerekçe olarak da olayın maçın başlama düdüğünden önce meydana geldiğini, oynanmayan bir maçta hangi gerekçe ile olursa olsun oyuncunun atılamayacağını gösteriyorum. “ dedi ve Dünya Futbol Komitesi’nin toplanmasını talep etti. Adı geçen komite hemen oracıkta toplandı ve iki dakika içinde bir karar alarak bunu hakeme tebliğ etti: Recep Kaptan, oyuna girebilirdi; ama başka bir oyuncunun yerine… Yani maç başladıktan sonra, teknik adamlar bir oyuncuyu çıkaracak ve Recep Kaptan’ı alacaktı. Başlama düdüğü çaldı. Deniz Kaptan “Taca at da oyuncu değiştirsinler.” Diyerek topu karşısındaki arkadaşına verdi verdi ve kalesine doğru koştu. Şakirt spordan transfer edilmiş olan bir oyuncu çıktı, onun yerine Recep Kaptan girdi. Girdi girmesine de bu sefer de başka bir problem ortaya çıktı: Recep Kaptan’ın forması diğer arkadaşlarınınkinden farklıydı. Kırmızı kartı görüp dışarı atıldığında sinirlenip parçaladığı formayı çıkarıp başka bir tane giymişti. Hakem: -Mister Recep, bu ne hal? Diye sordu. Recep Kaptan: -Ne varmış halimde? Gömleğimi, pardon formamı değiştirdim. Milli takımın renkleri olan gömleğimi, pardon formamı çıkardım onun yerine ak formayı giydim. Kısacası ben değiştim. Değişmek de mi kurallara aykırı? Orta hakem, bu ülkede sık kullanılan “Irmaktan geçerken at değiştirilmez.” Ve “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı de.” sözleri olduğunu hatırlıyordu, ancak bu sözlerin konu ile ilgisi olup olmadığını bilmiyordu. O nedenle gene cebinden nizamnameyi çıkardı, baktı. Bu konuda bir yasak var mıydı? Vardı, fakat görememişti. Ne olacak şimdi? Hakem: -Tüm oyuncuların forması aynı olmalı. Ya siz ya da arkadaşlarınız formasını değiştirmeli. Deyince, Recep Kaptan: -Ben hangi gömleği, pardon formayı giyiyorsam, ekibim de aynısını giyer. Çünkü biz beraber yürüdük bu yollarda… Dedi. Hakem cümlenin sonundaki ifadeyi anlamadı, başını Recep Kaptan’ın arkadaşlarına doğru çevirip forma değiştirmeyi kabul edip etmeyeceklerini soracaktı ki hepsinin yeni formalardan kapmak için yedek kulübesindeki malzemeciye doğru hücum ettiklerini gördü. Ekip göz açıp kapayıncaya kadar gömleklerini, pardon formalarını değiştirmişti bile. İşte değişimin gücü! Filozof Herakleitos, boşuna dememiş: “Her şey değişir; değişmeyen tek şey değişmenin kendisidir” diye. Neyse ki bu sorun da tatlıya bağlanmıştı. Maç gene başladı. Bakalım seksen senedir Deniz Kaptan’ın takımını yenemeyen Recep Kaptan’ın takımı ne yapacaktı? Recep Kaptan, rakip takımın solunun kuvvetli, sağının ise zayıf olduğunu yılların verdiği tecrübe ile sezdi. O yüzden sağ taraftan atağa geçti. Bir çalım, bir çalım daha. Önünde boş bir alan yarattı. Sağdan ilerledi. Bir çalım daha, sağdan biraz daha gitti ve kaleci ile karşı karşıya gelince durdu. Acelesi yoktu, çünkü “nasıl olsa gol olacak” düşüncesiyle rakip futbolcular oldukları yere çivilenip kalmışlardı. Bir adım bile atmaya niyetleri yoktu. Deniz Kaptan, karşısında duran Recep Kaptan’a seslendi: -Atma Recep, din kardeşiyiz. -Evet, din kardeşi olduğumuz doğru da, senin galiba artık futbolun da globalleştiğinden haberin yok! -Ne demek o? -Sana şöyle anlatayım: Topun şekli nasıl? -Yuvarlak. -Ah işte, bu! Küresellik yani globalleşme böyle bir şey. Herşey globalleşirken zaten yusyuvarlak olan top bu sürecin dışında kalabilir mi? -Az önce ben seni kurtarmıştım, oysa sen bana şimdi kıyıyorsun! -Global anlayışta acıma, hele hele minnet duyma hiç yoktur. Yakaladın mı geçireceksin… -Neyi, nereye geçireceksin? -Topu canım, topu kaleye geçireceksin. Dedi Recep Kaptan ve gene sol tarafa iyi uçabilen, sağ taraftan giden topa ise sadece bakmakla yetinen Deniz Kaptan’ın sağındaki çataldan şık bir vuruşla topu ağlara gönderdi. Dakika:1 Gol:1 Stad yıkılıyor. Deniz Kaptan bu vefasızlığa çok bozulmuştu. Bunun acısını çıkarmak için az önce ses etmediği gömlek, pardon forma değiştirmeye itiraz edecekti. Bu suçtu ve cezası da çok ağırdı. Hükmen mağlûp sayılma, küme düşme ya da sportif faaliyetlerden sürekli yasaklanma gibi… Orta hakem cebinden çıkardığı nizamnameyi tekrar inceledi, Deniz Kaptan hukuktan anladığı için ona yardım olsun diye ilgili maddeyi çabucak bulup gösterdi. Orta hakem Dünya Futbol Komitesi’ni bir kez daha toplantıya davet etti. Görünen o ki Recep Kaptan’ın takımı bu sefer hapı yutmuştu. Herkes sportif faaliyetlerden sürekli yasaklanma cezası alacağını umuyordu. Ancak ne olduysa oldu ve yapılan oylamanın neticesinde bir oy eksik olduğu için bu ceza verilemedi. Hadi ayıp olmasın diye bir “kınama” cezasıyla iş geçiştirildi. Maç bu duraklamadan sonra yine başladı. Yan hakemlerden biri orta hakeme Deniz Kaptan ile ilgili çok gizli kamera kayıtlarına ulaşıldığını, oradaki görüntülerin bir sporcuya yakışmadığını söyledi. Orta hakem “Özel yaşantı mahremdir; bizi ilgilendirmez!” dedi ise de gizli kalması gereken bu konuşma stadın hoparlörlerinden canlı olarak yayınlandı. Bunu duyan Deniz Kaptan, teknik adamdan kendisini değiştirmesini istedi. O da bu isteği kabul etti. Deniz Kaptan çıkarken yerine giren Kemal Satıroğlu’na hem kalesini hem de kaptanlık bandını teslim etti. Yeni Kaptan Kemal, girer girmez başladı bağırmaya:”Bana bak Recep, benim adım Kemal. Bekle goller geliyor!” Recep Kaptan sordu: -Ne ile, hangi kadro ile atacaksın golleri? -Orası seni ilgilendirmez. Benim adım Kemal! Top da bulurum, gol atacak adam da. Benim adım Kemal. Kemal Kaptan böyle diyordu, ama der demez de koruduğu kalenin sağ tarafından bir gol yiyordu. Tabi atan Recep Kaptan’dı. Ne yazık ki Kemal Kaptan’ın da sağ tarafa uçma, sağ tarafı koruma yeteneği yoktu. Recep Kaptan’ın bir golü ofsayt gerekçesi ile sayılmayınca itiraz etti. Hakem: -Bu golü sayamam; çünkü ben bitarafım. Deyince Recep Kaptan: -Hakem efendi, dikkat et! Bitaraf olan, bertaraf olur. Sonra söylemedi, deme. İlk uçakla bir daha buraya gelmemek üzere ülkene dönmek zorunda kalırsan da şaşırma! Cevabını verdi. Goller hep aynı kaleye giriyordu. Atan hep aynı futbolcuydu. Seyirci de artık saymaktan bıkmıştı. Maçı seyretmeyi bırakıp, gündüz olmasına rağmen havai fişek patlatmaya başladılar. Seyirciler yağmur atıştırmaya başlayınca havai fişek atmayı bıraktılar. Artık hep bir ağızdan şarkılarını söylüyorlardı: Beraber yürüdük biz bu yollarda Beraber ıslandık yağan yağmurda Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda Bana herşey seni hatırlatıyor *** Değerli okur! Okumaktan sıkıldın değil mi? Valla ben de yazmaktan sıkıldım. Maçın sonucu ne mi oldu? Hani sıkılmıştınız? Ama illa ki skoru da öğrenmek istiyorsunuz. Söyliyeyim: Ben diyeyim 10-0, siz isterseniz deyin 20-0.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |