Çocuklarýn eðitimi, zaman kazanmak için nasýl zaman yitireceðimizi bilmemiz gereken bir meslektir. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Muhabbetten MUHAMMED oldý hâsýl; MUHAMMED’ siz muhabbetten ne hâsýl ? Hz. Muhammed (s.a.v.) in risâletinde Arap Yarýmadasý içinde tohumlarý ekilen Ýslâmiyet , Hulefâ-i Raþidîn ( dört halife ) dönemindeki fetih hareketleri sonucunda geniþ bir coðrafyaya ulaþýr. Bu büyük coðrafya içindeki bütün Müslüman milletlerin birbirleriyle temaslarýnda kültür ve sanat alýþveriþlerinde bulunmalarý da kaçýnýlmaz olur. Ýslâm ümmeti arasýnda yapýlan kültür alýþ-veriþleri ilerleyen asýrlarda sanat, edebiyat, hat v.d. dallarla birlikte müþterek bir Ýslâm Mûsýkî ‘ sini de ortaya çýkaracaktýr. Özellikle hicretin ikinci asrý ile geliþen tasavvuf düþüncesi ve bunun ürünü tarikat mekânlarýndaki zikir meclislerinde mûsýkî de önemli bir yer edinir. Ezan, salât, tekbir, tilavet gibi formlarlq baþlayan dinî musýkî, geliþimini tamamlarken cami ve tekke ismiyle iki ana grupta toplanýr. Gerek cami ve gerekse tekke musýkisi kendi içlerinde kâmet, teþbih, tehlil ya da ilâhi, kaside,mevlid, miraciye v.b. bir çok mûsýkî “form“ unu da ortaya çýkarýr. Bizim Türk milleti olarak Ýslâmiyet’ i kabulümüzle birlikte, bu dinin sosyal, siyâsî ve askerî alanlarýnda olduðu gibi, kültür ve sanatýna da farklý bir hava ve anlam getirdiðimizin tarihteki örnekleri sayýlamayacak kadar çoktur. Ýslâm öncesi birikiminin , Ýslâm sonrasý kültür alýþveriþleri ile ve özellikle Selçuklular döneminde Acem ve Arap müzik kültürleri ile yapýlan karþýlýklý alýþveriþ ile neredeyse bir Ýslâm müziði ortaklýðý meydana çýkar. Türk Mûsýkîsi teorik sistemi ve icra renkliliði ile bu kültürün baþat müziði haline gelir. Hatta bu baþatlýk niteliði öylesine barizdir ki, Türk Musýkîsi sadece Ýslâm toplumlarýný etkilemekle kalmaz; Gayrimüslim toplumlarýn da kendisine kayýtsýz kalmamasýný saðlar. “ Ýslâm âleminde Türk Mûsýkîsi hakimiyet ve te’ sirleri, dominant mahiyette, kesin ve büyüktür. Balkanlar ve Doðu Avrupa da Türk Mûsýkîsi’ nin büyük te’ sir sahalarýndan biridir… Klâsik Türk Mûsýkîsi’ nin bir ekolü, bilhassa XVI-XVII. asýrlarda Hindistan’ da, hassaten Delhi, Agra ve Lâhûr saraylarýnda teþekkül etmiþtir… Azýnlýklar Türkler’ i pek az þeyde bu derecede baþarýyla taklide muvaffak olabilmiþlerdir. Türk Mûsýkîsi onlarý o derecede cezbetmiþtir ki, an’aneli Bizans modeli yok olup gitmiþtir. Rum Ortodoks, Ermeni Gregoryen kiliseleri ve Mûsevî havrâlarýnda Türk makam ve usulleri ile bestelenmiþ ilâhiler okunmuþtur…” 1 Ýþte, yabancý kültür, hatta farklý din mensuplarýnýn müzik sistemini bile deðiþtiren, onlarýn mâbetlerinde icra edilen dinî âyinlerdeki müziðe bizim makam seyirlerimizi ikame eden bir ihtiþamý görüyoruz. Böylesine muhteþem bir müziði meydana getiren ve üreten insanlar, mensubu olduklarý toplumun deðerlerinin en tepe noktasýnda bulunan muhterem Peygamberleri (s.a.v.) nin anlatýmýnda kayýtsýz kalmasý elbette ki düþünülemezdi. Bestelenen kaside, ilâhî, durak, salât-ý tekbîr, salât-ý ümmiye v.d. formlarýn güftelerinde Peygamber Efendimiz ( s.a.v.) in isim ve sýfatlarý yoðun olarak terennüm edilmiþtir. Türk mûsýkîsi ile Türk þiiri, özellikle taþýdýklarý tasavvufî temalarýnda baþlangýcýndan bu yana kolkoladýr. Öylesine beraberlerdir ki; gerek musýkî ve gerek þiirdeki form isimleri bile harfi harfine aynýdýr. Örnek olarak, Ýlâhî, kaside, temcid, münacaat v.d. formlar gibi Naat’ da da edebiyat ve musýkideki bu birlikteliði görüyoruz. Rahmetli üstâd Cinuçen Tanrýkorur’ un deyimiyle söylersek ; “mümeyyiz vasfý esas itibariyle bir ses mûsikisî oluþunda ortaya çýkan Türk mûsikîsi, söze verdiði aðýrlýk dolayýsýyla önce bir þiir mûsikîsidir” 2. Divan Edebiyatýmýzda Hz. Muhammed’ in (s.a.v.) þahsýný, sýfatlarýný ve hayatýný ele alan, Mevlîd, Miraciyye, Salât-ý ümmiye, hilye v.d. birçok form yanýnda, “ O “ nun doðrudan doðruya yüceliðini anlatan þiir türüdür Naat. Edebiyat sözlüklerinde Naat, Arapça bir terim olarak : “ Medhederek anlatma. Hz. Muhammed üzerine yazýlmýþ kaside. Divân edebiyatýnda, Peygamber’ in özelliklerini anlatmak, þefaat dilemek, din ve tarikat ulularýný övmek için yazýlan kaside.” 3 þeklinde tanýmlanýr. Naat’ in karakteristik vasfý, yeryüzündeki bütün milletlerin edebiyatlarýnda Hz. Muhammed ( s.a.v.) dýþýnda, baþka hiçbir insanýn övgüsüne hasredilen edebî bir türün mevcut olmamasý, bu konuda istisnai bir durum arz etmesidir. Bilge-þair Sezai Karakoç a göre Naat : " Ýnsanýn ufku, mü'mindir. Müminin ufku Peygamberdir. Peygamberin ufku da, mutlak gerçeklerin habercisi, her peygamberin þahsiyetini, kanatlarýnda birer yaprak gibi bulunduran Son Peygamber... Peygamber nasýl insanýn ufkuysa, Na't da þiirin ufkudur." Arap edebiyatýnda Peygamber Efendimiz (s.a.v.) için kaleme alýnan ilk naat’ ýn Asr-ý Saadet’ te Meymûn b.KAYS (ö. 629 ?) tarafýndan yazýldýðý, ancak o dönemdeki bütün naat’ lar arasýnda en çok iz býrakan, hatta Hz. Muhammed tarafýndan da takdir edileni, buna karþý kendilerinin de “hýrka” sýný vererek ödüllendirdiði þair Ka’b b. Zübeyr (ö.645) in yazdýðý “ Kaside-i bürde” dir. Hatta çok ilginçtir: “…Kaynaðý Arap edebiyatý olan ve bu edebiyatta "medhiyye" baþlýðý altýnda yer alan na'tlarýn asr-ý saadette yazýlmaya baþlandýðý düþünülürse de, na't muhtevalý ilk þiirin Hz. Peygamber'in dünyaya geliþinden yedi asýr önceye ait olmasý da benzeri görülmeyen enteresan bir hadisedir. Âlimlerden semavî kitaplarda müjdelenen son peygamber Hz. Muhammed (s.a.s)'in geleceðini öðrenen Es'ad Ebû Kerîb el-Himyerî, kaleme aldýðý birkaç beyitlik þiirde, beklenilen peygamberin Allah'ýn resulü olduðuna dair inancýný ve O'nun zamanýna yetiþmesi hâlinde ona büyük bir sadakatle baðlanacaðýný belirtmiþ; Ebû Kerîb'in asýrlar önce söylediði bu küçük manzume muhafaza edilmiþ, þair de Hz. Peygamber tarafýndan ehl-i tevhid olarak nitelenme þansýna sahip olmuþtur…” 4 Klasik Fars þiirinde naat formunda þiirler yazan þairler olarak Sadî- i Þîrâzî, Hakîm Senâyî, Genceli Nizâmî, Ferîdüddin Attâr, Molla Câmî ve Emir Husrev-i Dihlevî ‘yi sayabiliriz. Türk edebiyatý’ nda lk naat Karahanlý Devleti döneminde yazýlmýþ olup, Yusuf Has Hâcib’ in Kutadgu Bilig kitabýnda yer alýr. Ayný dönemde Ahmet Yüknekî ve Ahmed Yesevî’ nin divanlarý içinde de Peygamberimiz’ e ( s.a.v.) yazýlan naatlara rastlýyoruz. Selçuklular dönemlerinde ise, baþta Hz. Mevlâna, Yunus Emre olmak üzere devrin hemen hemen bütün þairlerinin asgarî birer adet naat yazdýðýna þahit oluyoruz.Bu gelenek daha sonraki yüzyýllarda: “… çok zengin bir muhteva ile günümüze kadar devam etmiþ; Eþrefoðlu Rûmî, Kemâl Ümmî, Dede Ömer Rûþenî, Þemseddin-i Sivasî, Muhyî, Azîz Mahmûd Hüdâyî, Abdülehad Nûrî, Niyâzî-i Mýsrî, Sezâyî-i Gülþenî, Bursalý Ýsmâîl Hakký, Müþtak Baba, Kuddûsî, Erzurumlu Ketencizâde Mehmed Rüþdü, Ahmed Remzi Akyürek, Osman Kemâlî, Erzurumlu (Efe) Hacý Muhammed Lutfî ve Yaman Dede (Abdülkadir Keçeoðlu)'nin oluþturduðu bu zincirdeki þairlerin na'tlarý þöhret kazanan ve bir kýsmý defalarca bestelenen baþarýlý örnekler olmuþtur…” 5 Tabii ki bütün bu yazýlanlar içinde Divan Þiirimizin en büyük son þairi Þeyh Gâlib’ in naatý kendi döneminde dilere pelesenk olmuþ bir þâheserdir. Bu naatýn tamamý ve açýklamasý ondaki lâfýz ve manâ deðerindeki ihtiþamýný bütün kudretiyle gözler önüne sermektedir. Sultan-ý Rusul, Þah-ý mümeccedsin Efendim Biçârelere devlet-i sermedsin Efendim Divân-ý Ýlâhi’de Ser-amedsin Efendim “Le amrük” tacý ile müeyyedsin Efendim Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim Hak’tan bize Sultân-ý müeyyedsin Efendim Hutben okunur minber-i iklim-i bekâda Hükmün tutulur mahkeme-i ruz-i cezâda Gülbang-i kudümün çekilir arþ-ý Hüdâ’da Esma-i Þerifin anýlýr arz-u semâda Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim Hak’tan bize Sultân-ý müeyyedsin Efendim Ol dem ki nebilerle veliler kala hayran Nefsi için dehþetle kopa cümleden efgan Yeis ile kullarýn ola halleri periþan Destur-i þefaatla senindir yine meydan Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim Hak’tan bize Sultân-ý müeyyedsin Efendim Biçâredir ümmetlerin, isyanýna bakma Red eli vurup hasret ile düzaha yakma Rahmet et aman, ateþ-i hicrânýna yakma En baþta kulun Galib’i pür-cürmü býrakma Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim Hak’tan bize Sultan-ý müeyyedsin Efendim. NAAT’IN GÜNÜMÜZ TÜRKÇESÝ ÝÝLE AÇIKLAMASI : Resuller Sultaný, Þereflendirilmiþ Þah’sýn Efendim Çaresizlere herdaim devletsin Efendim Ýlahi Divân’da Öndersin Efendim “Ömrün hakký için” (15:72) tacý ile doðrulanmýþsýn Efendim Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim Hak’tan bize doðrulanmýþ Sultân’sýn Efendim.. Hutben okunur beka ikliminin minberinde Hükmün tutulur Din Günü mahkemesinde Adýn yüceltilir Hüdâ’ nýn arþýnda Þerefli Ýsimlerin anýlýr yerde ve gökte Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim Hak’tan bize doðrulanmýþ Sultân’ sýn Efendim.. Ýþte o an peygamberlerle veliler hayran kalýr Herkesten kendi nefsi için dehþet içinde bir feryat kopar Duyduklarý kederle kullarýn hali periþan olur Ve þefaat etme izninle meydan yine senindir Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim Hak’tan bize doðrulanmýþ Sultân’sýn Efendim.. Çaresizdir ümmetlerin, onlarýn isyanýna aldýrma Onlarý geri çevirip sana hasretin cehenneminde yakma Ne olur rahmet et, ayrýlýðýnýn ateþine yakma Ve en baþta, baþtan sona günahlarla dolu olan kulun Galib’i býrakma Sen Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim Hak’tan bize doðrulanmýþ Sultân’sýn Efendim.. Genel olarak Naat yazýmý konusunda üstâd Ýskender Pala diyor ki: “…Bir þair ne zaman naat yazsa, orada bambaþka bir þair oluyor, dili ve üslubu deðiþiyor, kendisini aþan bir þairanelik içinde yükseliyor, yükseliyor... Þairlerin edebi kiþiliklerini tahlil ederken naatlardan yola çýkmýyorum ben bu yüzden. Çünkü bir þair naat söylemeye baþladýðý vakit artýk kendisi olmaktan çýkýyor, teþne bir ümmet kimliðine bürünüyor, anlatýlan konu, anlatýcýnýn çok önüne geçiyor; o arada bir þeyler oluyor ve þair kendisini de þaþýrtacak bir üslupta yüksek sözler söylüyor. Eðer þiirin bir ilham perisi var ise, ben artýk onun, tam da naat yazarken þaire merhaba dediðine inanýyorum. Yoksa sýradan bir þairin naat söylemeye baþladýðýnda bunca eriþilmez olmasýný nasýl izah edebilirim?!.. Burada þairin gücünden ziyade konunun gizemidir artýk devreye giren. Galiba kainatýn efendisi, mahlukatýn en þereflisi, o þairin aðzýndan kendisi için söylenen sözlere bizzat þeref veriyor, sözün deðeri artýyor...” 6 Divan þiiri sonrasýndaki günümüzdeki yakýn zamanlarda ise, Mehmet Akif Ersoy, Yaman Dede, Arif Nihat Asya, Necip Fazýl Kýsakürek, Sezai Karakoç, Erdem Bayazýt, Ali Ulvi Kurucu, Nurullah Genç, Celal Fedai önemli naat yazarý þairlerdi. “…Divan ve Halk Edebiyatýmýzdaki Peygamber algýsýyla, modern dönemdeki þairlerin Peygamber’in hayatýný yorumlayýþý arasýnda farklar var. Genel hatlarýyla söylersek, Klasik Edebiyat þairi Peygamber’i över, O’ndan þefaat diler, üstün vasýflarýný sayar ve O’nu yüceltirdi þiirlerinde. Bunun da yansýdýðý en önemli edebî tür, naatlerdi. Fakat modern Türk þiirine geldiðimizde Peygamber’e yaklaþým tarzý deðiþir. Diyebiliriz ki XIX. yüzyýldan itibaren içine düþülen o nursuz zaman diliminde bocalayan, bir çýkýþ, bir huzur hali arayan modern dönemin dindar þairi için cankurtaran simidi, bir sekînet limaný olarak görülen bir Peygamber imajý karþýmýza çýkar. “Yaþayan”, “mesajý hayata dönük bir Peygamber imajý” oluþmuþtur modern dönemde ve bence bu Kur’ân’ýn mesajýna da uygundur. Zira Hucurat Suresi 7. ayette “Biliniz ki Allah’ýn elçisi aranýzdadýr” buyruluyor. Bu baðlamda “O ne getirdiyse alýn, neyi nehyettiyse terk edin” mesajýný hayatla örtüþtüren bir Müslüman þair kimliði gözlenir modern þiirimizde… … Arif Nihat Asya’nýn modern Türk þiirindeki naat çizgisinin zirvelerinden kabul edeceðimiz “Na’t” þiirinde de bunu görürüz. Orada yalnýzca Peygamber’i övmek, Peygamber’in özelliklerini saymak yoktur. Onlar zaten kabul edilmiþ, bilinmiþ, sahiplenilmiþ kristalize özelliklerdir. Arif Nihat Asya’nýn “Na’t”inde Hz. Peygamber’in þahsiyetini, yaþadýðý dönemin þartlarýný ve insanlýða mesajýný günün þartlarý ve olumsuzluklarý ile mukayese edip, bir kurtarýcý olarak Peygamber’i bugüne çaðýrma vardýr.” 7 Modern dönem içinde birisi var ki, gerek kiþiliði ve gerekse Sevgili Peygamberimizi (s.a.v.) anlatan þiiri ile bir fenomendir. Yaman Dede’ den bahsediyorum.Günümüzde tasavvuf mûsýkîsi icra edilen her mekanda büyük bir coþku ile okunan: Gönül hûn oldu þevkinden boyandým ya Rasûlallah Nasýl bilmem bu nîrana dayandým ya Rasûlallah Ezel bezminde bir dinmez figandým ya Rasulallah Cemalinle ferahnak et ki yandým ya Rasulallah Yanan kalbe devasýn sen, bulunmaz bir þifasýn sen Muazzam bir sehasýn sen, dilersen runumasýn sen Habibi Kibriyasýn sen Muhammed Mustafasýn sen Cemalinle ferahnak et ki yandým ya Rasulallah dizelerin sahibi, Kayseri’nin Talas ilçesindeki Rum esnaflarýndan iplik tüccarý Yuvan Efendi ile Afurani Hanýmýn oðlu Diyamandi Efendi (1887-3 Mayýs 1962 )dir. 15 Þubat 1942 günü ismini Mehmet Abdülkadir KEÇEOÐLU olarak, dini Ýslam olarak deðiþtirir . Bestekârlarýmýz da haliyle Peygamber Efendimiz ( s.a.v.) adýna yazýlan bu güzel naatlere kayýtsýz kalmayarak, onlarý notaya dökeceklerdi . Naat güfteleri, tasavvuf çevrelerince Nutk-ý Þerîf, yani þerefli söz olarak adlandýrýlýrdý. Bestelenen bu eserler ,her ne kadar günümüzde nâdiren uygulansa da, hem cuma ve bayram namazlarýnýn kýlýnmasýndan önce camilerde tilâvet edilen Kur'an-ý Kerim'in ardýndan, hem de tekkelerdeki zikir esnasýnda kelime-i tevhid ile ism-i celâl arasýnda okunurdu. Naatlar, herhangi bir usül kalýbýna baðlý olmaksýzýn, serbest bir tarzda, vakâr, hürmet ve sanatlý bir üslupla icra edilirdi. Naatý icrâ eden kiþi “naathan” olarak isimlendirilir. “…En meþhur na't bestelerinden birisi, edebiyatýmýzda en çok na't yazan þair Nazîm'in “Âftâb-ý subh-i mâ evhâ Habîb-i Kibriyâ/ Mâhtâb-ý þâm-ý ev ednâ Habîb-i Kibriyâ” beytiyle baþlayan güfteye Niznâm Yusuf Çelebinin yapmýþ olduðu bestedir. Bu güftede Yusuf Çelebi'den baþka birçok bestekâr tarafýndan bestelenmiþtir…” 8 Türkiye’mizde 1989 yýlýndan bu yana kutlanmaya baþlayan, bu yýl 23.cüsünü yaþadýðýmýz ve her yýl daha büyük coþku ile kutlanmaya devam eden “ Kutlu Doðum Haftalarý “ çerçevesinde, klâsik naatlara ilâveten, yeni yeni özgün naatlerin yazýlýp,bestelendiðine þahid oluyoruz. Tahmin ve temennimiz de odur ki, Peygamber saygýsý ve aþkýný terennüm eden naaatlarýn ilerleyen zamanda, Osmanlý’ nýn haþmetli dönemlerindeki konumuna yeniden ulaþmasýdýr. D Ý P N O T L A R : 1 ÖZTUNA Yýlmaz, “ Türk Mûsýkîsi Ansiklopedisi ”, MEB, Ýstanbul, 1976, C.II, s. 338,339 2 TANRIKORUR Cinuçen , “Müzik Kimliðimiz Üzerine Düþünceler”, Ötüken Neþriyat, 1998, Ýstanbul, s. 105. 3 KARAALÝOÐLU Seyit Kemal, “ Türkçe ve Edebiyat Sözlüðü”, Okat Yayýnevi, Ýstanbul, 1962, s.107 4 YENÝTERZÝ Emine, “ Türk Edebiyatýnda Na’ tlar “, Yaðmur Dergisi, sayý: 15, Nisan-Mayýs-Haziran 2002 5 YENÝTERZÝ Emine, ( a.g.e) 6 PALA Ýskender, “ Yâ Habîballah…Yâ Resulallah “, Zaman Gazetesi, 21 Nisan 2009 7 ANDI M.Fatih, “ Modern Türk Þiiri ve Peygamber “.sonpeygamber.info, 23 Eylül 2011 8 TURABÝ Ahmet Hakký, “ Hz. Peygamber Döneminde Mûsýkî ve Türk Din Mûsýkîsi’ nde Hz. Peygamber “ Diyanet Aylýk Dergi Eki, Mayýs 2009 http://ferahnak.wordpress.com/2012/04/19/edebiyatimiz-ve-musikimizde-hz-peygamber-s-a-v-askini-dillendiren-metinler-n-a-a-t/
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Salih Zeki Çavdaroðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |