En büyük mutluluk ve en büyük sıkıntı anlarında sanatçıya gereksinme duyarız. -Goethe |
|
||||||||||
|
Yusuf, Diyarbakır'da zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Babası, o mahallenin beyi olarak bilinir, herkesin yardımına koşmak için elinden geleni yapardı. Yusuf un anlattığına göre kendisi henüz beş yaşındayken evlerinin civarına bir derviş gelmiş ve bir duvar dibine mekan tutmuştu. Yusuf un babası;"Ona bakmak bizlere düşer" diyordu."Ama incinmemesi için, ihtiyaç duyduğu şeyleri sakın hizmetkarlarla göndermeyin." demişti Derviş Babaya yemek götürmek, artık Yusuf un işiydi. Küçük çocuk, önceleri tereddüt ettiği bu işten daha sonraları büyük bir lezzet almaya başlamış ve yaşlı adamla derin bir gönül bağı kurmuştu. Onunla yaptığı sohbetler, çocuk yaştaki Yusuf un kalbinde bahar çiçekleri açtırıyordu. Derviş Baba bir gün: "Yusuf dedi, "sana bir deve yapayım, ister misin?" Bir çocuğun böyle bir teklife "hayır" demesi mümkün değildi. Yaşlı adam, bunu bildiği için isteklerini şöyle sıraladı: "Evden sana verilen fındık, üzüm ve leblebi gibi çerezlerden küçük bir kısmını bana getireceksin. Ve bunu da kimseye söylemeyeceksin. Fakat bana getireceğin şeyler, sadece sana verilenlerden olmalı. Sağdan soldan bulup aldıklarınla deve yapılmaz. Yusuf, bu işin gizli olmasından daha da hoşlanmıştı. Her getirdiği çerezden sonra: "Devem yapılıyor mu?" diye soruyor ve derviş Baba'dan:"Elbette, getirdiğin her bir çerez, devenin bir başka yanını oluşturuyor" cevabını alıyordu. Günler birbirini kovaladı ve Yusuf un sabrı tükenmek üzereyken, beklediği müjde geldi: "Deve tamamlandı Yusuf, sadece gözleri kaldı. Eğer iki badem getirir sen, bu iş biter." Yusuf, sabaha kadar sevinçten uyuyamadı ve bir kenara depoladığı leblebileri bademlerle değiş-tokuş ederek Derviş Baha'ya koştu. Ancak yaşlı adam, derme çatma kulübesinde o akşam vefat etmişti. Cenaze işlerini yine Yusuf un babası üstlenmiş. Onu, küçük çocuğun gözyaşları arasında yakın bir mezarlığa defnetmişler. Aradan 12 yıl geçmiş ve Yusuf bir delikanlı olmuş. Ne yazık ki şizofreni adı verilen hastalığa da bu yaşlarda yakalanmış. Yıl, 1910-15 civarı olduğundan, hastalık çok kısa sürede öldürücü bir hale dönüşüyormuş. Yusuf un babası zengin olduğu için, yavrusunu ilk önce İstanbul'a, daha sonra da Paris'e götürmüş. Ama verilen cevap, her yerde aynı olmuş "Bu hastalığın tedavisi henüz mümkün değil Maddi imkanlarınız iyi olduğuna göre, Yusuf u İstanbul'daki akıl hastanesine yatırabilirsiniz Yusuf un babası denilenleri aynen yapmış ve bir bakıcıya iki altın maaş bağlayıp oğlunu sık sık ziyarete gitmiş. Ancak altı ay sonra Yusuf iyice ağırlaşmış ve kendisi diğer hastalardan tecrit edilip Ölüme terk edilirken, babasına da Oğlunuzun kurtulma ümidi kalmadı" diye telgraf çekilmiş.Yusuf bundan sonrasını şöyle anlatıyor: "Kırk derecenin üzerinde bir ateşle kıvranırken, kendimi korkunç bir çölde görüyordum.Güneş her zerremi ayrı ayrı kavuruyor ve yangın yerini andıran kızgın kumların üzerinde sürünürken, bir damla suyun hasretyle kıvranıyordm Öleceğimi anlayıp son bir defa daha ufuklara baktığımda, gördüklerime inanamadım. Çocukluğumun Derviş Babası, yularını tuttuğu bir deve ile birlikte bana doğru geliyordu. İyice yaklaştığında: "Yusuf um, evladım," dedi "Deven hazır binebilirsin." Yattığım yerden güçlükle doğrulup onun yardımıyla deveme bindiğimde, susuzluğum ve hastalığım bir anda geçmişti. O anda gözümü açmış ve: "Ben neredeyim?" diye sormuşum. Etrafımdaki bakıcı ve doktorlar, iyileştiğime asla inanmıyordu. Çünkü şizofreni ile birlikte zatüreden de kurtulmuş, dünyaya sanki yeniden gelmiştim. Yusuf, başından geçen bu hadiseyi anlatırken bir çocuk gibi ağlıyor ve:"Derviş Baba, kalp gözüyle başıma gelecekleri hissetmiş ve bunun için de "sadaka ömrü uzatır" hadisinden medet istemiş olmalı diyordu. Bu yüzden sadece bana ait çerezleri isteyerek bana sadaka ibadeti yaptırdı. Ve ömrümün ziyadeleşmesine vesile oldu. Yusuf 80 yaşından sonra hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bu yaşanmış hikayeyi anlatan : Dr Haluk Nurbaki Alıntı yaptığım : Atilla Yavuz
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Aynur Özer, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |