İyi bir aşk mektubu yazmak için, neler yazacağını bilmeden oturman, kalktığında da ne yazdığını bilmemen gerekir. -Rouesseua |
|
||||||||||
|
ÖNSÖZ: Atatürk ilkeleri 7 (yedi) tanedir...CHP nin altı oku var, ondan için altıdır, filan demeyin şimdi, ben yedidir diyorsam yedidir! Olur sayayım: 1-Cumhuriyetçilik, 2-Halkçılık, 3-Devletçilik, 4-Milliyetçilik, 5-İnkılapçılık, 6-Laiklik, 7-EKONOMİK EGEMENLİK...(*) * Atatürk bunu İzmir İktisat kongresinde ve başka yerlerde defalarca vurgulamıştır: "İktisadi Bağımsızlık, tam bağımsızlığın. en önemli ilkesidir." "..Tam Bağımsızlık için şu ilke vardır: Milli Egemenlik, İktisadi Egemenlik ile güçlendirilmelidir." "... İstiklal-i tam için ise şu düsturvatdır: Hakimiye t-i milliye, hakimiyet-i iktisadiye ile tarsin edilmelidir." İktisadi egemenlik Lozan da ilan edilmiştir. Lozan da iktisadi bağımsızlığı kabul ettirebilmek için büyük bir mücadele verilmiştir. Kapitülasyonları kaldırmaya yanaşmayan batı, sonuna kadar direnmiştir. ATATÜRK: "Efendiler, görülüyor ki, bu kadar kesin, yüksek ve başarılı bir askeri zaferden sonra dahi, bizi sulha kavuşmaktan alakoyan neden doğrudan doğruya ekonomik sebeplerdir, ekonomik anlayıştır. Çünkü bu devlet ekonomik egemenliğini sağlayacak olursa, o kadar kuvvetli bir temel üzerine yerleşmiş ve yükselmeye başlamış olacaktır ki, artık bunu yerinden kımıldatmak mümkün olmayacaktır. İşte düşmanlarımızın olur diyemedikleri , bir türlü kabul edemedikleri budur." (İzmir İktisat Kongresi açılış konuşmasından) Kemalizm BİR İDEOLOJİ değil, YEDİ İLKELİ bir DÜŞÜNCE SİSTEMİDİR. KEMALİZM diye tanımlamayı kullanmayı Atatürk’ün kendisi bizzat reddeder. Buna rağmen ısrarla “Kemalizm” diyenlere ne demeli bilmem ki… Bu konuda ben bir şey katmayayım da doğrudan Atatürk’ün kendisine kulak verelim: “Ne benim düşüncelerimi benimseyenler ‘Kemalist’, ne başardığımız devrimler ‘Kemalist Devrim’, ne de benim düşüncelerim ‘Kemalizm’ veya ‘Kemalist İdeoloji’ adı altında doktrinleştirilebilir.” “Biz bir savaş kazandık, savaş alanlarında kazandığımız zaferi yaptığımız devrimlerle taçlandırdık. Daha da yapacağımız çok şey var. Ancak kazandıklarımızın ve yaptıklarımızın tümü Türk Ulus’una aittir. Her şeyi onun zeka ve maharetine ve çalışkanlığına güvenerek yaptık, doğrusu budur.” “Ben arkamda dondurulmuş, kalıplaşmış, değişmez doktrinler bırakmıyorum. Aksine yaptığımız ve yapacağımız doktrinlerin tümü gelişmeye ve yenileşmeye açıktır. Şayet yaptıklarımız için ‘Kemalist Devrim’ sizlere de ‘Kemalist’ denirse, benim, ulusumuzun yücelmesi ve yükselmesi için savunduğum düşüncelerim ‘Kemalizm’ adı altında doktrin olarak sunulursa, ulus bundan çok zarar görür.” “Benim düşüncelerim hiç bir zaman kalıplaştırılamaz. Çünkü ben ulusuma medeniyeti ve onu yakalayabilmesinin yollarını gösteriyorum. Medeniyet de düne bakmakla veya günü yakalamakla elde edilemez. Medeniyet bilimin yolundan geçer. Öyleyse medeni ulusların ne doktrinlere ne de kalıplaşmış yaptırımlara ihtiyacı vardır. Benim söylediklerim ve bizim yaptıklarımız ulusumuzun medeni uluslar arasındaki yerini alması içindir. Gerçekçi, akıllı, mantıklı düşünmeyen ulusların medeni alem içinde hem yerleri hem de şansları yoktur. Medeni toplum olma şansları ise hiç yoktur.” SÖZKONUSU YEDİ İLKE ,“AKILCILIK VE BİLİMCİLİK”IŞIĞI ALTINDA BÜTÜNLEŞMİŞTİR. ,“AKILCILIK VE BİLİMCİLİK”IŞIĞINDA İNKILAPÇILIK ilkesi, bazılarının ifade ettikleri ve uygulamaya çalıştıkları gibi ideolojik bir devrimciliği ifade etmez. Peki, neyi ifade eder diyorsanız söyleyeyim: doğruyu ifade eder. İki nokta arasındaki çızığa doğru denir. Bir ucundaki noktaya liberalizm, diğer ucundaki noktaya kominizm denilen doğruya KEMALİZM denir. Kemalizm, ne liberalist ideolojilere, ne de sosyalist ideolojilere daha yakın bir ideoloji değildir. Her ideolojiye eşit mesafede duran, kendine münhasır bir DÜŞÜNCE SİSTEMİDİR. Sağındaki yada solundaki, diğer ideolojilerden, o ideolojilerin işine gelen her şeyinden yararlanır, onları kullanır ve böyle böyle kendini sürekli yeniler ve ileri taşır. İşte buna İNKILAPÇILIK denir… “AKILCILIK VE BİLİMCİLİK” ışığında, DEVLETÇİLİK ilkesi, devletin her şeye hâkimiyetini ifade etmez. DEVLETÇİLİK ilkesi, özel ve tüzel kişilerin, devletin kalkındırılmasındaki sorumluluklarını ifade eder. Bu vatan için herkes üzerine düşeni yapmalıdır. AKILCILIK VE BİLİMCİLİK” ışığında, HALKÇILIK ilkesi de demokrasiyi değil; devletin, vatandaşlarının yaşamlarını iyileştirmekteki sorumluluklarını ifade eder. “AKILCILIK VE BİLİMCİLİK” ışığında, MİLLİYETÇİLİK ilkesi ırkçılığa değil, ortak kültürel yapılanmalara dayandırılır. “AKILCILIK VE BİLİMCİLİK” ışığında, LAİKLİK ilkesi, uhrevi inançların, inanç sahipleri ya da devlet otoritesi tarafından, diğer insanlar üzerinde baskı aracı olarak kullanılmasını önlemek içinkuralları düzenler. “AKILCILIK VE BİLİMCİLİK” ışığında, CUMHURİYETÇİLİK ilkesi, devletin resmi ideolojisini belirler. Devletin resmi ideolojisinin uygulanma biç imi ise KEMALİZM’dir… LOZAN GÖRÜŞMELERİNDE EKONOMİK EGEMENLİK... 1838 yılında İngiltere ile yapılan BALTA LİMANI anlaşması ticari alanda İngiltere'ye (ve daha sonra İrlanda, Fransa gibi 8-9 ülkeye daha) Kapitilasyonlar yoluyla Osmanlı Burada bizi ilgilendiren bu anlaşmanın detaylarından çok, içerdiği bir madde; o maddede ise Türklerin, kapitilasyonlardan tek taraflı olarak vazgeçemeyeceği, yazılıydı. İşte, 20 Kasım 1922'de başlayan Lozan görüşmeleri esnasında karşımızdakiler bu maddeyi ortaya koyarak, "Kapitilasyonlar bizim hakkımız, söke söke alırız" diyerek ısrarla direndiklerinden, görüşmeler 4 Şubat 1923'de kesilerek heyetimiz Ankara'ya dönmüştü. Bu devlet kurulurken, olmazsa olmazının, EKONOMİK EGEMENLİK ilkesi oluşunu düşünebiliyor musunuz? Bu durum dahi, Ekonomik Egemenlik ilkesinin, 7.ok olarak Altı Okun yanında yer almasını gereğini göstermez mi? Lozan Anlaşmasıyla Kapitülasyonların kaldırılmış olması, sadece ve sadece, EKONOMİ BİLİMİNİN ÇOK ÖNEMLİ BİR KURALINI işletmek içindi. Enteresan, değil mi? Bir ekonomik kuralı işletilebilmek için savaşlar yapılıyor, binlerce şehit veriliyor, savaşlar kazanılıyor, yenilen ülkelerle kıran kırana sürdürülen pazarlıklar ve hatta restleşmelerle masadan kalkmalar yöntemiyle anlaşmalar yapılıyor... Neydi bu büyük mücadelelerle yürürlüğe konulmak istenilen kural biliyor musunuz? Ben söyleyeyim: "EKONOMİYİ DIŞ ALEMİN MAL, HİZMET VE FİNANSAL AKIMLARINA KARŞI KORUMAK!" ATATÜRK, kapitilasyonları Adana çiftçilerine bakın nasıl anlatmış: "Devletler şimdiye kadar bize şu ve bu mesailde alâyişli esaretle bizi felce uğratıyorlardı. Önceden beri bize bazı şeyleri vermiş gibi, bizim bazı haklarımızı tanımış gibi vaziyet alırlar, hakikatte ikisatta elimizi kolumuzu bağlarlardı. Bu esarete katlanan rical memnundu. Çünkü zahiren azametli bir İstiklal temin etmişlerdi. Fakat hakikati halde milleti manen hufrei meskenete atmışlardır.Bunlar iktisadi mahkumiyeti gayri mudrik bedbaht hayvanlardı." Atatürk bu sözleriyle Ekonomik Bağımsızlıktan vazgeçilemeyeceğini göstermektedir (16.03.1923-Adana Çiftçileriyle 16 Mart 1923 tarihli konuşma, ASD II, s. 127. ) Atatürk, Lozan görüşmelerinden çekilip gelen heyet karşısında Kurtuluş Savaşı mağluplarının bu kapitilasyon direncini kırmakta kararlıdır. Derhal askeri tedbirleri almaya başlar. Ve, İstanbul, Boğazlar,Trakya ve Irak sınırlarında savaş hazırlıklarına başlar. Çanakkale'deki birliklerimizi İngilizlerin çok yakınına sevk eder. Sadece askeri tedbirlerle yetinmez; görüşmelerin yapılamadığı o sürecde İZMİR İKTİSAT KONGRESİNİ düzenler. Ekonomik Egemenliğimizin tanınması karşısında direnen İttifak Devletlerinin bu direncini kırmak için, tam da Lozan görüşmelerine ara verildiği döneme denk getirilerek Atatürk'ün talimatıyla düzenlendiğini yazmıştım. K onumuz açısından İzmir İktisat Kongresinin detaylarına girmesek de olur. Vurgulamamız gereken şey, KONGRE İLE TÜRK MİLLETİNİ KAPİTİLASYONLAR, DÜYUNU UMUMİYE VE İMTİYAZLI ŞİRKETLER İLE BOYUNDURUK İÇİNDE TUTMAYA ÇALIŞAN LARA, "EKONOMİK EGEMENLİKTEN ASLA VAZGEÇMEYECEĞİMİZ," haykırılmıştır. O'nun bu tedbirleri karşısında Batı Türkiye'yi yeniden görüşmelere davet eder. Ve, görüşmeler 23 Nisan 1924'de yeniden başlar. Neticede Lozan Anlaşması belgeleri 24 Temmuz 1924 de imzalanır. 24 Ağustosda da TBMM'de onaylanarak yürürlüğe girer. Lozan ile ülkemizi kurtardığımız bir boyunduruk da, DÜYUNU UMUMİYE'nin kaldırılması ve Osmanlı Devletinden kalan borçların, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanmasıyla kurulan 16 devlet arasında paylaştırılması ydı. Bu paylaşım sonucu Osmanlı borçlarının 1912'ye kadar olanlarının %62.34'ü, 1912'den sonraki borçlarının ise %76.53'ünü Türkiye Cumhuriyeti üstlendi. Kalan borçları da öteki 15 ülke paylaştı. 13 Haziran 1928'de ödemenin taksitleri ve hangi para ile yapılacağı belirlendi. 1929 krizi sırasında borçların TL ile ödenmesini istedi. Uzun görüşmelerden sonra 22 Nisan 1933 de Paris anlaşmasıyla yıllık taksitleri düşürüldü. Ve vade 50 yıla uzatıldı. Borç miktarı ise 65 milyon dolar olarak belirlendi. Üç ay önce ihbar şartıyla erken ödeme hakkı da alındı. Türkiye Cumhuriyeti bu borçları 1954 yılında sıfırlamıştır. Osmanlı Devletinin Düyunu Umumiye'ye ihraç ettirdiği 7 tip kağıt parası mevcuttu. Bunlardan 1.tertip kağıt paraların karşılığı olan altınlar, Lozan anlaşması ile Birleşmiş Milletlere devredildi. Böylece 1.tertip paralar karşılıksız duruma düştü. Bu tertipe düşen tediye zorunluğu da kaldırıldı. Türkiye,İtilaf devletlerinin Osmanlı devletin'den alacaklarını müttefiklerine ya da birleşmiş milletlere devir edebilmelerini kabul etmişti. Bütün borçlardan Türkiye sorumluydu. Böylece Türkiye, Osmanlının ekonomide bulunan karşılıksız yaklaşık 159 milyon lirasını da üstlenmişti. Lozan anlaşmasına ek Ticaret anlaşmasıyla kabotaj hakkı da elde edilmişti. 1929 yılından itibaren Gümrük düzenlemeleri başlatıldı. Evvelce ayrıcalıklı duruma getirilmiş yabancı şlirketlerin durumu Lozanla çözülememiş, bu konu ileri bırakılmış ve nitekim bunlar millileştirilmek ve bir takım ek düzenlemeler yapılmak suretiyle çözülmüştür. ATATÜRK, Lozan sonrası, Dolmabahçede ziyaretine gelen Hukuk Talebe Birliği öğrencilerine şöyle hitap etmiştir. 26.07.1927: "Lozan Barış Anlaşmasındaki hükümleri öteki barış te4klifleriyle daha fazla karşılaştırmanın yersiz olduğu düşüncesindeyim. Bu anlaşma, Türk Milletine karşı yüz yıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Anlaşmasıyla tamamlandığı sanılan büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde benzeri görülmemiş bir zafer eseridir!" LOZAN ANLAŞMASI:"YAŞASIN İKTİSADİ BAĞIMSIZLIK!" Kurtuluş Savaşının finali Lozan Anlaşmasıdır. Lozan Anlaşmasının finali ise EKONOMİK BAĞIMSIZLIĞIMIZDIR. KALKINMA POLİTİKALARINDA EKONOMİK EGEMENLİK İLKESİ Kurtuluş Savaşımızı İktisadi Savaşımız tamamlayacaktır. Atatürk'ün 1922'de Kurtuluş ve bağımsızlık için yaptığımız savaşı tamamlamak ve Tanrı'nın milletimize doğuştan verdiği yeteneği en yüksek derecede geliştirmek ve memleketimize bağışladığı bütün kuvvet ve servet kaynaklarından e n iyi biçimde faydalanarak zayıflığımızın M.zamanı ziyan etmeyerek çalışmaya mecburuz. ancak bu çalışma yıllarca takip edilecek ve uygulanacak bir programa dayalı olmazsa başarızlığa mahkumdur."(Atatürkçülük-1. 1997 s.402) İktisadi kalkınma, İktisadi (Egemenlik temelinde gerçekleşir. "İktisadi kalkınma, Türkiye'nin hür ve bağımsız, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir." (ATATÜRK. 1 Kasım 1937,TBMM Açış konuşması) İktisadi egemenlik ölçüsü, kalkınmanın iç ve dış kaynak gereksinimini öz kaynak yaratarak saqğlanmasıdır.. Türkiye'nin İktisadi yapısını değiştirmenin şartı da kalkınmanın finansmanının öz kaynaklarla sağlanmasıdır. Bunun nedeni, ancak borçlanmayan, alacaklı konumdaki bir ülkenin iç piyasalarını, dış alemin mal, hizmet ve sermaye akımlarından koruyabilmesidir.Bu, bir devletin siyasi sınırlarını koruması ve kendi topraklarını milli iktisat alanı olarak ilan edebilmesinin tek şartıdır. Kalkınma finansmanının iç ve dış kaynak ihtiyacının öz İLKESİ temelinde uyguladığı kalkınma politikalarının sonucu yaratılmıştır.Bu politikalar: 1-Ekonomide borç yaratan süreçleri ortadan kaldırma politikaları, 2-Türk Bankacılık sistemin kurularak Ekonominin kaynak gereksiniminin saiğlanması, 3-Girdi ihraç eden, bitmiş ürünleri ithal eden iktisadi yapıyı değiştirmek üzere tarım ve sanayi sektörlerinin yapılandırılmaları ve bütünleştirilmeleri, 5-Bayındırlık politikaları, 6-eğitim ve bilim politikaları... SONUÇ; Kabul edilmelidir ki, Atatürk'ün ortaya koyduğu EKONOMİK EGEMENLİK İLKESİ ve o yolda tespit edilen yukarıdaki 6 maddelik politikalar, o günden bu güne uygulanır olsaydı, TÜRKİYE BUGÜN DÜNYANIN EN KALKINMIŞ ÜLKELERİNDEN BİRİ KONUMUNDA OLACAKTI...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Kemal Yavuz Paracıkoğlu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |