"Ýþimden büyük tat aldýðýmý söylemeliyim." -John Steinbeck |
|
||||||||||
|
Trabzon Rize yolundan Of’a geçiyoruz. Bizi burada Refik Albayrak bekliyor. Refik ile de okul arkadaþýyýz. O, þimdi Taþkýran Beldesi”nin Belediye baþkaný. Onu takip ederek, Çaykara üzerinden Uzungöl’e geliyoruz. Aralarýndaki mesafe 20 km. Uzungöl’e girerken ilk dikkatimi çeken çift minareli camii oluyor. Merkez Camii, adeta Uzungöl ile bütünleþmiþ. Buranýn simgesi haline gelmiþ. Karþýmýzda müthiþ bir manzara var. Göl, tamamen daðlarla çevrelenmiþ. Yemyeþil daðlar arasýnda bir göl. Uzun bir göl. Gözlerimizi bu güzellikten alamýyoruz. Sanki de cennetin bir köþesindeyiz. Köprüden geçip, göl kýyýsý boyunca ilerliyoruz. Kýyý sonunda bir motelin salonuna geliyoruz. Burada bir Karadeniz düðününe þahit oluyoruz. Refik bizi önce bir düðüne getiriyor. “Düðünden sonra kalacaðýnýz yere gideriz.” diyor. Biraz sonra erkekler horon tepiyor. Refik de horona katýlýyor. On dakika olmadan kan ter içinde kalýyor. Çünkü horon öyle bir hýzlý oynanýyor ki buna dayanmak mümkün deðil. Düðün sonrasý gölün karþý kýyýsýna geçiyoruz. Burada bulunan Aygün Oteli’nde kalacaðýz. Burasý gölün en güzel, en manzaralý yeri. Gölü ve daðlarý tam cepheden görüyorsunuz. Uzungöl, Karadeniz Daðlarý’ndan gelen derelerle besleniyor. Her taraf dere ve akarsu yataklarý ile dolu. Göl, dupduru. Çarþaf gibi dümdüz. Tüm yapýlar ahþap. Karþý yamaçta bir köy görünüyor. Buraya Büyükköy deniliyor. Köy, biraz yukarda olduðu için turistik alanla pek fazla ilgilenmiyor. Adeta kendi dünyalarýnda yaþýyorlar. Göle dinlenmeye, tatile gelenler lüks, pahalý bir yaþam sürdürürlerken, onlarýn haberi dahi olmuyor nerdeyse. Yollarda köylü kadýnlara rastlýyoruz. Tipik Karadeniz kadýnlarý. Sýrtlarýnda þelek þelek yük taþýyorlar. Neredeyse yere kadar eðilmiþler. Yükün altýnda adeta eziliyorlar. Ama bir o kadar da maðrur ve gururlular. Çünkü onlara göre yaptýklarý ezilme deðil, kutsal bir görev. Evine yardým etme. Geçime fayda saðlama. Taþýdýklarý, daðdan kestikleri ottan baþka bir þey deðil. Bu otlarý kurutup, kýþýn ineklere veriyorlarmýþ. Çünkü kýþ burada çetin geçiyor. Akþam için otele yerleþiyoruz. Otel, bungalovlar halinde düzenlenmiþ. Temizlik bakýmýndan mükemmel. Lüks ve donanýmlý. Arkada bir þelale var. Suyu gürül gürül akýyor. Sesi þarký gibi geliyor. Resteaurantý var. Akþamlarý canlý müzik eþliðinde yemeklerinizi yiyorsunuz. Ertesi gün, Güneye doðru 15 km gidiyoruz. Buralarda yaylalar var. Uzungöl’ün yaylalarý meþhur. Zirveye doðru çýkarsanýz Yedi Göller Bölgesine varýrsýnýz. Burada sizi müthiþ bir doða güzelliði karþýlar. Biz, Demirkapý Köyü’ne çýkýyoruz. Yol stebilize olduðundan zorlanýyoruz. Ama doðanýn o zengin, o müthiþ manzarasý bize her türlü zorluðu unutturuyor. Her taraf aðaç. Her yan yemyeþil. Su alabildiðince. Dereler, þelaleler, pýnarlar… sayýsýný biz de unutuyoruz. Sular saf. Kar suyu. Soðukluðundan içemiyorsunuz. Hava burada hep soðuk. Bu nedenle hýrkalarýmýzý daima yanýmýzda bulunduruyoruz. Yol boyunca arýcýlara rastlýyoruz. Bize Anzer Balýný övüyorlar. Çünkü burada, Anzer Köyü’nde üretilen bu bal dünyaca biliniyormuþ. Demirkapý köylüleri bizi dostça karþýlýyor. Köy, 1800 metre yükseklikte. Çevre koruma altýna alýnmýþ. Doðal bir güzelliði var. Bu nedenle sit alaný ilan edilmiþ. Evler hep ahþap. Köyde þu anda hayvancýlýkla uðraþan aileler bulunuyor. Köyün elektriði ve telefonu var. Sadece kýþ geldiði zaman üç ay kadar bir süre yollar kapanýyormuþ. Köyde Muzaffer Yüce isimli bir vatandaþýn misafiri oluyoruz. Bize çay ikram ediyor. Çaylar hep hazýr olduðundan hemen geliyor. Bana “Tam oturduðun yere Serdar Denktaþ da oturdu. O da burada çay içti.” diyor. Bundan sonra ister istemez konu Kýbrýs oluyor. “Ne biliyorsunuz? Ne duyuyorsunuz?” diye soruyorum. Muzaffer Bey “Televizyon ve internet sayesinde dünya küçüldü. Her þeyi öðreniyoruz” diyor. Karþýmýzda dumanlý Karadeniz Daðlarý, ellerimizde Rize çaylarý, sohbete devam ediyoruz. Yüce klasik, bildiðimiz türden sözler söylüyor: “Kýbrýs’ý bizim bir parçamýz gibi görüyoruz. Ama Kýbrýslý gençlerin sözleri bizi üzüyor. Söyledikleri bazý sözleri Yunanlýlar bile söylemez. Oradaki Türk askerine iþgalci diyorlar. Bu bizi üzüyor. Biz askeri güvence olarak görüyoruz.” Çaylarýmýzý yudumlamaya devam ediyoruz. Tazeliyoruz. Burada çayýn tadý çok lezzetli. Birkaç bardak içiyoruz. Bu arada küçük çocuklarýn önümüzdeki camiden çýktýklarýný görüyoruz. Muzaffer Bey bilgisini burada da ortaya koyuyor: “Bakýn bunlar bizim çocuklarýmýz. Dinlerini öðreniyorlar. Sizin orda olsaydý kýyametler kopardi. Dinini herkes öðrenecek. Dinini bilenden zarar gelmez. Bilmeyenden gelir. Kýbrýs’ta Kuran Kurslarýna karþý gelindiðini duyduk. Halbu ki dinin bilinmesi gerekir. Ölürsek arkamýzdan bir dua oküyanýmýz olmalý. Bunun kime ne zararý olacak?” diyor, Çayýmýz bitiyor. Hava kararmaya baþlýyor. Müsaade isteyip aþaðýya iniyoruz. Tekrar göle geliyoruz. Otelimizde canlý müzik eþliðinde yemek yiyoruz. Ben yöresel yemekleri tercih ediyorum. Önce lahana çorbasý içiyorum. Ýçinde lahana, barbunya, mýsýr taneleri ve mýsýr unu var. Bizim bilmediðimiz bir tat. Ardýndan muhlama geliyor.Peynirin tereyaðda piþmiþ þekli. Sýcak sýcak yeniyor. Bir de Kuymak denilen aparatif biçiminde bir yiyecek türü var. Buna ekmeði banýp banýp yiyorsunuz. Eðer midenizde yer kaldýysa en son balýða sýra geliyor. Balýk burada tereyað ile yapýldýðýndan tadýna doyum olmuyor. Zeynep adlý bir müzisyenin saz eþliðinde Anadolu Türküleri dinleyerek unutulmaz bir gece yaþýyorsunuz. O gece Refik Bey’in ailesi ve Belde’de görev yapan ebe haným da misafirimiz oluyor. Karadeniz müziði eþliðinde eðleniyoruz. Ertesi gün son günümüz. Belediye Baþkaný’nýn evine misafir oluyoruz. Baþýmýzdan geçen komik olaylarý anlatarak zevkli bir kahvaltý yapýyoruz. Baþkan bölgede çok seviliyor. Çalýþkanlýðýný ve üretkenliðini herkes taktir ediyor. Bu nedenle de her dönem seçiliyormuþ. Biz de misafirperverliðini ve dostluðunu taktir ediyoruz. Buradan hepsine teþekkür ediyoruz. Artýk veda edip Ayder Yaylasý’nýn yollarýna düþüyoruz.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |