..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Yaşamdan korkmayın çocuklar. İyi, doğru bir şey yaptınız mı yaşam öyle güzel ki. - Dostoyevski
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Beklenmedik > Hakan Yozcu




12 Şubat 2016
Aksilikler  
Hakan Yozcu
Sabah erkenden ustalardan bir telefon geldi. “Ağabey, tutkallar yok” dedi. “Hemen geliyorum” dedim. Arkadaşa gittim. Arkadaş, dükkânda yok. Dükkâna bakan genç bir çalışan var. Soruyorum. “Ustan nerede?” Cevaplıyor: “Ağabey, ustam dışarıda. Öğleden sonra ancak gelir.”


:BABE:

                    
     Aksilik, bir işin yolunda gitmemesi durumu, uygunsuzluk, elverişsizlik anlamlarına gelir.
İnsan, yaşamı boyunca birçok aksilikle karşılaşır. İşler bazen yolunda ve doğru gitmez, ters gider. Buna aksilik deriz.
     Bir işe başlarsınız, acele edersiniz, bir an önce bitirmek istersiniz. Ama öyle bir an gelir ki o iş bitmez. Uzar… Önünüzde koskocaman bir dağ gibi olur. Bir yerlerden bir şeyler çıkıverir.
     Ben, bu durumu o kadar çok yaşadım ki, ne yaptıysam kabak hep bana patladı. Bunun son örneğini de dün yaşadım.
     Kiracım evden çıktı. Evi, revize edelim dedik. Yenilenmesi gereken yerleri yenileyecektik. İki odanın yer fayansları çıkmıştı. Mutfak duvar fayansları ise dökülmüştü. Ustalar, gelip gerekli malzemeler tespit etti.
     Malzemeleri yakın bir arkadaşımdan aldım. Fayanslar, tutkal, bodo ve diğer malzemelerin hepsini aldık. “Bir kısmını akşam yollayayım, bir kısmını da sabah yollarım.” dedi arkadaşım. “Tamam” dedim.
     Akşam, malzemelerin bir kısmı geldi. Yer fayansları, bodo ve ne olduğunu bilmediğim iki kutu vardı gelen malzemeler arasında. Oraya bıraktık.
     Sabah erkenden ustalardan bir telefon geldi. “Ağabey, tutkallar yok” dedi. “Hemen geliyorum” dedim. Arkadaşa gittim. Arkadaş, dükkânda yok. Dükkâna bakan genç bir çalışan var. Soruyorum. “Ustan nerede?” Cevaplıyor: “Ağabey, ustam dışarıda. Öğleden sonra ancak gelir.”
     “Tutkallar gelmemiş” diyorum. “Ustaya söyleyeyim” diyor. Telefon açıyor. Usta “Öğleye doğru gelecek. Şu an dükkânda tutkal kalmadı” diyor. Çaresiz bekliyoruz.
     Ustalar, durmadan telefon çalıyor. “Ağabey, tutkallar nerede kaldı?” diye soruyor. Durumu anlatıyorum. “Bekleyelim” diyorum.
     Biraz sonra arkadaş geliyor. Sıkışıklığımı görünce yanında çalışanı başka bir yere gönderiyor. “Hoca beklemesin. Git, tutkalları falanca yerden al götür” diyor. Genç çalışan, aceleyle dükkandan çıkıyor. Arabaya atlayıp gidiyor…
     Yarım saat sonra telefon açıp tutkalları eve indirdiğini söylüyor. Hemen eve gidiyorum. Bu defa da ustalar evde yok. Beklemiş, beklemiş ve gitmişler. Allah’ım neden hep böyle oluyor? Neden aksilikler, terslikler hep bana denk geliyor? Onlara telefon açıyorum: “Neredesiniz?” Telefondaki ses: “Ağabey, çok bekledik. Gelmeyince diğer işe gittik. Artık yarın bakarız. Bu saatten sonra bir şey yapılmaz.” diyor.
     Ertesi gün sabah sabah kapıya dayanıyor ustalar. Çalışkan gençler. İşlerini de çok iyi yapıyorlar.
     Tutkallar geliyor. Ustalar başlıyor işlerini yapmaya... Benim keyfim yerinde. “Tamam” diyorum “Bitti bu iş.” Her şey yolunda görünüyor. Ben de oradan ayrılıyorum. “Bir sıkıntı olursa hemen arayın” diyorum.
Öğleye doğru bir telefon daha: “Ağabey, tutkallar yetmedi. 10 tane kadar daha isteriz.” “Tamam” diyorum. “Şimdi geliyorum.”
Tekrar arkadaşa gidiyorum. “Tutkal yetmedi” diyorum. Ama orada hiç tutkal kalmamış. Ancak ertesi güne gelebilirmiş.
Çaresiz, başka bir hırdavatçıya gidiyorum. İşin acil olduğunu en geç bir saat içinde tutkalların eve getirilmesini söylüyorum. “Tamam” diyorlar. Eve gidip beklemeye başlıyoruz.
Evdeki tutkalların son torbası da bitmek üzere, ustalar bekliyor. Ya yetişmezse tutkallar? Ya gelmezse ? İş, yine yarına kalırsa?
Ben de korku had safhaya çıkıyor. Verdiğim süre çoktan doldu. Artık gelmesi lazımdı. Ama gelen giden yok. Kimseden hala ses seda çıkmıyor…
Aniden bir telefon. “Ağabey, evi bulamıyorum. Ev, neredeydi?” Bu, tutkalları getirecek diğer şirketin şoförü. Anlatıyorum. Ama tam anlamıyor. Birkaç kez tekrar ediyorum. En nihayet anlaşıyoruz. 15 dakika kadar sonra torbalar eve indiriliyor.
Ustalar, torbaları yukarı taşıyıp kaldıkları yerden işe devam ediyorlar. Sıkıntı yok. Rahatlama en üst seviyeye ulaşıyor bende… Bu defa iş gerçekten bitecek gibi görünüyor. Ben, öyle düşünüyorum…
Ustalara “durum nedir?” diye soruyorum. “Akşama kadar bitiririz” diyor ustalar. Benden başka bir şey istemedikleri için çıkıyorum.
Sen misin çıkıp giden? İkindi sonrası bir telefon daha geliyor ustalardan. “Yine ne oldu?” diyorum. “Ağabey, fayanslar bitti. 3 Kutu fayans daha lazım” Sinirleniyorum: “Nasıl biter ya? Biz, ölçüp biçip ona göre almıştık fayansları.” Usta gayet sakin: “Bitti ağabey. Yalan mı söyleyeceğim” diyor. Ne yaparsınız? Bitmiş işte… Evdeki hesap çarşıya uymuyor...
Arkadaşa hemen telefon ediyorum. Fayans soruyorum. Başımdan buz gibi soğuk sular dökülüyor. Cevap, beklemediğim bir cevap: “Valla hoca, elimdeki bütün fayansları sana verdim. Ancak yarına gelir.”
Ustalara soruyorum “Acil mi?” Usta heyecanla cevaplıyor: “Ağabey, çok az bir yer kaldı. Sonra süpürgelikleri çekeceğiz. En az 3 kutu fayans lazım. Hemen gelirse akşama bitecek. 2 kutu olsa da olur…”
Arabaya atlayıp tekrar evin yolunu tutuyorum. Fayanstan bir örnek alıp hırdavatçıları geziyorum.
Heyhat! Mağusa’da kaç tane hırdavatçı varsa hiç birinde yok. Tıpatıp aynısını geçtim. Yakın tonlarından dahi bulsam alacağım. Ama nafile. Kime sorduysam hep aynı cevap: Ya “Yok”; ya da “Ancak yarına” deniliyor.
Hava kararmaya başladı. Ustalara “Artık yarına kaldı” diyorum. Onlar da çaresiz eşyalarını toplayıp ayrılıyorlar…
Araba atlayıp kaldığım evin yolunu tutuyorum. Kafamdan bin bir düşünce geçiyor…
Umarım yarına bu fayansları bulurum da aynı sıkıntıları bir daha yaşamam…
Anlamadığım neden hep bütün aksilikler beni buluyor?
Gökten yağmur yağsa benim başıma taş düşüyor…



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Vatan Sağ Olsun
Adını Sen Koy
Dut Ağacına Asma Aşısı
Kadirli'de Bir Gece
Iskadro (Siğil)
Kıbrıs Ada Kışı
Cassandra Hotel Bodrum
Güzel Bir Dünya
Futbol Maçı
Lahmacun

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Acı Ektim [Şiir]
Kara Güzel [Şiir]
Nerdesin? [Şiir]
Vakit Gelince [Şiir]
Hayallerim [Şiir]
Gönlümün Tacısın Yar [Şiir]
Kurban Olurum [Şiir]
Yüreğimde İhtilal Var [Şiir]
Hayat Seni Çözemedim [Şiir]
Helallik İstiyorum [Şiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doğumluyum. Kuzey Kıbrıs'ta yaşıyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldum. 20 yıl çeşitli okullarda edebiyat öğretmenliği yaptım. Uzun yıllar Yenivolkan ve Güneş Gazetelerinde köşe yazarlığı yaptım. Şu an Habearkıbrıslı ve Güncelmersin Gazetelerinde yazıyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazılarım yayınlanıyor. Şiir, öykü ve tiyatro oyunları yazıyorum. Bu alanlarda çeşitli ödüllerim var. Kendime ait basılmış "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Başka" isimli iki adet öykü kitabım var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yıl Kıbrıs Türk Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü görevinde bulundum. Halen Başbakan Yardımcılığı Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlığı'na bağlı Müşavirim.

Etkilendiği Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.