Bu kitap çok gerekli bir açığı dolduruyor. -Moses Hadas |
|
||||||||||
|
Dobromirka'dan gelen göçmenler yerleştikten yüz otuz sekiz sene sonra Kızılpınar... Otoban yoluyla İstanbul'dan gelirken Çerkezköy sapağından dönünce, uzaktan Tepe mevkiindeki çok katlı binalar hemen dikkat çekiyor. Çerkezköy göründüğünde ise her tarafın bina ve fabrika dolduğu anlaşılıyor. Çerkezköy'den Kızılpınar'a dönünce stabilize yolun yerini duble yolun aldığı, otomobillerin vızır vızır gittikleri görülüyor. Kızılpınar ile Çerkezköy yolunun ortasında bulunan, yolcuların su içip, elini yüzünü yıkadıkları, hayvanlarını suladıkları Rıfatın Çeşmesini ve hemen yanında gölgesinde dinlenilen meşe ağacını boş yere aramayın! Çünkü ağaç kesilmiş, çeşme üzeri asfaltla kaplanmış yani yok edilmiş. Kızılpınar'ın ilk girişinden hemen önce yer alan daracık Domuz Dere Köprüsü de yok artık; duble yolun üzerinden geçtiği kocaman bir köprü yapılmış oraya. Kızılpınar'daki daracık sokakların yerini geniş caddeler almış; Domuzdere'deki tarlaların hatta çatakların üzerlerinde bile binalar yükseliyor. Kızılpınar'ın ikinci girişinde, hemen karşınıza çıkan küçük camiiyi görürüm sanmayın, yıkılmış yerine kocaman bir camii yapılmış. Ya yüz seneden fazla tüm Kızılpınarlıların su ihtiyacını karşılayan, suyu yazın serin kışın ılık akan o tarihi çeşme nerede? Etrafındaki asırlık çınarlara ne olmuş? Orası da artık bir cadde... Ninemin evinin olduğu yeri arıyorum, zor da olsa buluyorum. Buluyorum ama, ninemin duvarları kerpiç, çatısı sap evi, sayası, samanlığı, mısır ambarı; dut ağacı, ninemin Ömer daysının eriği, Urumkuş'taki armut ağacı nerede? Yok, yok... Avlunun her tarafı bina dolu... Tokattan çıkıp da Kosvolu'nun bakkalına gittiğim daracık yazın tozlu, yağmurda çamurlu Terziara sokağının yerini geniş bir cadde almış. Kenar mevkiindeki tarlaların hepsinin üzerinde çok katlı binalar yükselmiş. İkiztepeler'i görmek için bu binaların olduğu sokakları aşmak gerekiyor. Aştıktan sonra da, binaların İkiztepeler'e yaklaştığı fark ediliyor. Üstelik binlerce yıldır hiç kimsenin dokunmadığı bu tümülüsler yani anıt mezarlar, son zamanlarda define avcılarının saldırısına uğramış, yaralanmış. Bu aç gözlü insanlar, iş makinesi getirerek İkiztepeleri yıkıp altından define çıkarmak amacındaymışlar. Kepçe defalarca inmiş tepelerin sırtına, bereket bunları gören olmuş ve jandarmaya haber verip daha büyük bir tahribatın önüne geçilmiş. Abdullah Yama'ya yokuşun bittiği yere, on üç-on dört katlı çok sayıda blogtan oluşan bir site dikilmiş. Bu sitenin karşısında ve arkasında bulunan bütün tarlalar parsellenmiş, yani buralar da yeni sahipleri beton yığınlarını bekliyorlar. Demiryoluna paralel akan, kadınların çamaşır yıkadıkları, ev yapacakların kerpiç dökmek için suyundan faydalandığı, çocukların yazın serinlemek için yıkandıları, bazen de dikiş iğnesini ısıtıp, büküp yaptıkları oltanın ucuna solucan takıp balık tuttukları dereye ne olmuş dersiniz? Dere akmaya devam ediyor, suyu da çoğalmış: ama bu suyun içinde bırakın balığı malığı kurbağa bile yaşamıyor artık. Siyah, yeşil, sarı, gri, kırmızı karışımı acayip bir renk almış o güzelim deremiz... Zehir saçıyor. Derede yıkanmak mı? Sakın ha! Çünkü Çerkezköy'ün yüzlerce fabrikasının atığını taşıyan bu dereye elini ya da ayağını sokmak bile cesaret ister! Kısacası yatağı var, suyu var; ama bu bizim deremiz değil. Dobromirka'dan buraya göç eden Kızılpınar'ın yerlilerine ne olduğu sorusu akla gelebilir. Kızılpınar'da yaşayan insanlara bunları sorarsanız tuhaf tuhaf yüzünüze bakacaklardır. Belki de bazıları bakmakla yetinmeyip “Dobromirka ne demek?” sorusunu size soracaklardır. Kızılpınar'ın yerlileri dede, baba topraklarını para edince satıp satıp elden çıkarmışlar. Çocuğuna düğün yapmak, araba almak, şehirde bir daire sahibi olmak gibi kendince haklı nedenlerden dolayı.... Kızılpınar'da yakın zamana kadar bin kişi bile yaşamazken, şu anda nüfusu kırk bin civarındadır. Bu rakam çok kısa sürede yüz binlere ulaşacaktır. Şimdilerde Kızılpınar'da Türkiye'nin her tarafından gelip yerleşmiş insanlar var. Köyüme yapılanlar öfkemi kabartıyor, “Alın apartmanlarınızı, fabrikalarınızı, otomobillerinizi, yollarınızı; verin Kızılpınarımı!” Diye bağırmak istiyorum! Neden böyle oldu? Kızılpınar, nasıl bu hale geldi? Cevap gayet basit: Göçe göçe.... -SON
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |