..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Bütün sanatlarda insanı şaşırtan bir yan vardır. -Alain
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Deneme > Yaşam > Arzu Kulaç Sevimli




31 Aralık 2016
Bir Anlık Her Şeyin Olur  
Arzu Kulaç Sevimli
Bu yıl bir şey fark ettim kaç birlik devirirsek devirelim, ne yaşamış olursak olalım, insanın içi akıl almaz büyüklükte. Herkesi her şeyi ne kadar kendimize dahil etmiş olursak olalım, her zaman mahrem bir yerimiz var içerimizde. El, göz, söz değmemiş. Yaşamaya dair ne varsa umutlarımızı ektiğimiz o yer, uçsuz bucaksız ve tertemiz.


:AFHG:

Kocaman yuvarlak bir sehpamız vardı fi tarihte. Hangi akla hizmet koskoca camı koymuşsak odanın ortasına! Bir gün durup dururken, evet bize kalırsa kesinlikle durup dururken patladı. Fakat nasıl patlamak, çığlık çığlığa binlerce parçaya ayrıldı. Ancak dağılıp, parçalanmadı. İşte o cam sehpa kelimelerin bittiği yerdeydi. Mutlaka bir günlüğün, bilemedin anlığın olmalı Kayra. Ve birkaç şiirin. Umutsuzluktan boğulduğunda seni kıyıya çıkaracak, bir kaç güzel sözün. Okumak ve yazmak yaşamın en kalıcı eylemidir, en enine boyuna. Bir şiir, bir cümle ya da kaydedilmiş bir hatıra berbat bir günü değiştirebiliyor gerçekten ve bir mutluluğu dünden alıp bu güne taşıyabiliyor yeniden. Hatta yıllar içinde kendini tekrarlayan felaket günlerinde kurtarıcı el kitabı, her defasında aynı yerden açılan yaraların pansumanı, birkaç yılda bir nükseden hastalıkların ilacı, zehirlendiğinde panzehir ve kim bilir daha neler neler. An gelir insanın kelimeleri biter.

Günlerce belki aylarca tıkanırsın.
Güzel şeyler yazmak istersin oysa, iyi hissetmek, güldüremesen bile gülümsetmek. Ancak kelimelerin bittiği yerdesindir. Anlamlara kelime bulamazsın. İşte böyle anlarda anlığını eline alırsın. Biraz karıştırırsın yirmi altı yıl önce kaydedilmiş bir şiirin hikayesini anlatırsın.

İlk Bilgisayarların komut dili ile birkaç ekran değiştirmek, bir uçağı yoğun bombardımanda düşürmeden dağ aşırmak, çeyreği yenmiş bir elmayla nokta yemekten başka bir marifeti yoktu. Haliyle çok halsiz hatırsızdık. Çünkü o zamanlar sosyal iletişim ağları falan da yoktu ki bize her açtığımızda “durumun nedir, nasılsın, ne hissediyorsun” diye sorsun. Kendi sosyal ilişkilerimizi kendimiz bağlıyoruz. Bu gibi soruları da yakın arkadaşlarımız, meraklı büyüklerimiz soruyor. O da böyle zarafetle değil. Kötürümün körle ilişkisi gibi ilişkilerimiz, “_Nasıl gidiyor, _gördüğün gibi işte” cinsinden. Japonya da kulağa takılan bir alet gurupta sizden hoşlanan biri varsa sinyal veriyormuş. Henüz ülkemize gelmedi. Şimdilik millet nette ebe, bebe layklıyor, biz o zamanlar ne kadar laykımız varsa kursağımızda saklıyoruz. Mahalleli denen bir alet var, ettiğimiz her haltı aile büyüklerimize anında sinyal olarak iletiyor. Tabi korkak tipleriz. Şimdikiler gibi kahraman değiliz her birimiz. Kahramanlık ta bu kadar ucuz değil zaten. Her kafayı taktığımıza sanalda ve gıyabında küfür hakaret cinsinden kahpelikler yapmıyoruz. İçimizi dışımızı öyle her platformda açıp saçmıyoruz. Bizde hissettiğimizi, okuduğumuzu, içimizi, dışımızı velhasıl her gizli saklımızı defterimize yazıyoruz.

Küçük bir şehrin resmi törenlerinde sunuculuk yapmıştım bir kaç yıl. Sunuculuk dediğime bakma, belirli gün ve haftalar, devlet büyüklerini karşılamalar, uğurlamalar, okul, kurum açılışları, anmalar, tören takdimciliği anlayacağın. Bu tür törenlerde sana resmi program veriliyor. Sen programı günün anlam ve önemine uygun veciz sözlerle, şiirlerle süslüyorsun. O zaman google da yok tabi. Bin bir çeşit şiiri, anlamlı sözü şak diye bulasın, lap diye kendine mal edesin, ham hum şarolop tüketesin. Bilgi emek istiyor. Emek verdiğin şeye de çöp muamelesi yapmıyorsun. Belki sırf o yüzden benim kuşağın üçte birinin böyle bir anlığı var. Yalnız duygularımızı değil, duygularımıza dokunanları da defterimize ve tabi yüreğimize yazıyoruz. Sahiplerini de haşa ezmiyoruz, üzmüyoruz. Bir güzel cümle için koca kitabı okuyan tuhaf tipleriz. Bilginin yalnız gideri değil gerçek bir değeri var. Telgrafın tellerini yalnız kuşların kullandığı zamanlar...

İşte o günlerde resmi tören görevlisi sıfatıyla bu iş bana her verildiğinde, ben defterimi açıyorum güne uygun süslemeyi defterimden yapıyorum. Defterde yok yok. Küçük şehirde en çok okul açılır, eğitim faaliyetleri, sergiler, yarışmalar filan yapılır. Benim defterimde de bir şiir var. Adsız bir şairin eğitici bir şiiri. Ne zaman ve ne maksatla deftere yazdığımı hiç hatırlamadığım bu şiir tüm tören programlarına parça ya da bütünler halinde oturuyor. Ben artık her töreni ya bu şiirle açıyor, ya bu şiirle kapatıyorum. Öyle ki tanımadığım şairin bilinmeyen şiiri meşhur oluyor. Şöyle ki; hemen her törenden sonra birkaç kişi mutlaka bekler, şiirin kime ait olduğunu sorar. Şairi bilinmediğinden şiirin ilk ve sakıncasız bölümünü elle yazmak suretiyle çoğaltır, isteyenlere verilir. Bu şiir vesileyle sosyal çevrem genişledi desem yeridir.

Gel zaman git zaman bu şiirin yazıldığı defter doldu ve ben de onu tüm kıymetlilerime yaptığım gibi gözden uzak kuytu bir köşeye kaldırdım. Şehirden taşındık. Tören takdimciliği işi bitti. Daha çok okur ancak daha az yaşar ve hisseder, anlıklara daha az ihtiyaç duyar oldum. Derken yaklaşık on yıl sonra yeni bir eve taşınırken kendimden bile sakladığım en eski ve samimi arkadaşımı buldum. Çünkü insan en çok kendiyle samimiyet kurar. Çünkü hayat belirli aralıklarla kendini tekrarlar. İnsanlar da. Bu meçhul şairin şiirinin sayfasına geldiğimde dehşetle şiirin beni ve herkesi etkileyen ilk bölümüne ait sayfaların yırtıldığını gördüm. Tabi ki ben ! Kim bilir kıramadığım kime yırtıp vermiş ve tekrar yazma gereği duymamıştım.

Hafıza nasıl nankördür oysa. Benim hafızama gelince yalnız balıklarla yarıştırırım onu ben. Bölük pörçük hatırladığım kısımları hemen yazdım. Neyse ki google icat olmuş mertlik bozulmuştu. İkinci bölümün tamamını ve hatırladığım her satırı tek tek google da arattım. Nafile. Yalnız benzer satırlardan meçhul şairin Hasan İzzettin Dinamo olabileceği çıkarımını yaptım. Dinamo' nun bulduğum eserlerini aldım. Taradım. Ancak bulamadım. “Ben ömrümde iki şey öğrendim birine aşk dedim, ötekine kavga” diye başlar şiir. Ve aşktan bahseder ilk bölümü. İnsanları ayrımsız sevmekten, insanları aşk derecesinde sevmekten gün boyu yorgun düşmekten. Aşkla bütünleşmekten. Yemek yer su içer, kırmızı ışıkta bekleyip, yeşil ışıkta geçer gibi aşkla başlayıp her işe aşkla bitirmekten.

Bu yıl ki dersimiz bu şiir Kayra “Bir okuldur yaşam ve yaşamı boyunca sonsuz öğrenir insan" İnsanlar aynı ölçüde iyi, aynı ölçüde kötü, güzel ya da çirkin değildir . Sevdin mi, tüm insanları ayrımsız seveceksin. Öyle ki insanları aşk derecesinde sevmekten gün boyu yorgun düşeceksin. Yani öyle bütünleşeceksin ki aşk dediğimiz şeyle, senden söz edilince aşk gelecek akla ve aşktan söz edilince akla sen geleceksin...

Velhasıl şairini bulamadım. Şiiri tamamlayamadım. Ancak bu kadarı bile beni hala mutlu ediyor. Ve bu şiirin yazıldığı defter bir kaç gün sonra yirmi yedi yaşına giriyor. Kelebeğe intihar ettirecek yüzyıldayız.[1] belki ama biz kelebek değiliz unutma Kayra. Bir umut taşımak lazım yarınlara, görünmeyen kanatlarımızda. Bu aralar ne zaman o her zerresi çatlayan, çığlık çığlığa çatlayıp, parçalanamayan sehpa kıvamına gelsem _ ki çok sık oluyor_ iyimser bir gül olduğumu varsayıyorum. Küçük Prensin Gülü gibi.

Bu yıl bir şey fark ettim kaç birlik devirirsek devirelim, ne yaşamış olursak olalım, insanın içi akıl almaz büyüklükte. Herkesi her şeyi, ne kadar kendimize dahil etmiş olursak olalım, her zaman mahrem bir yerimiz var içerimizde. Sanırım orası ilk vatanımız. El, göz, söz değmemiş. Yaşamaya dair ne varsa umutlarımızı ektiğimiz o yer tertemiz ve uçsuz bucaksız. Bir atasözü der ki insanın mahremi yüreği imiş.İnsanları aşk derecesinde sev ama asla oraya herkesi almak gibi bir hata yapma. Seçici ol Kayra.Seni hayal kırıklığına uğratanları bağışla ancak yüreğinde taşıma,vatanında yaşatma. Bu insanın temel kavgasıdır.Bir daha ki yazıda belki bu şiirin " Kavga" sını anlatırım sana.
Belki kelimelerin bittiği yerden taşınırım. Belki yeni bir deftere başlarım. Şiirli, sarkılı, büyülü bir yıl dilerim. Gözlerim, gözbebeğim benim.
[1] (Jose Saramago)
                     Arzu KULAÇ SEVİMLİ
24.12.2016-İzmir



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın yaşam kümesinde bulunan diğer yazıları...
Kelimelerin Bittiği Yer
Yüreğinin Ayarına Su Katma Kayra
Yadırgama

Yazarın deneme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Seni Kayıramam
Ben Sen Mecnun Arasında
Kim Tutar Seni Be!

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
İlk Roman [Öykü]
Bir Küfür Kii! [Eleştiri]
Bir Gram San_at Kadar [Eleştiri]
Bayram Gelir Neyime! [Eleştiri]
Dert Yok Hem Dert Çoooook [Eleştiri]
Taş Oldum Baş Yarayım [Eleştiri]


Arzu Kulaç Sevimli kimdir?

Yedi kat kuştüyü yatağın altında olsa da bezelye tanesi ,bütün gece uyuyamayan prensesim hala.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Arzu Kulaç Sevimli, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.