..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Tüm insanlýk bir tutkudur; tutku olmadan din, tarih, romanlar, sanat, hepsi etkisiz olurdu. -Balzac
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Eleþtiri > Yazarlar ve Yapýtlar > Derya Erdem




17 Ocak 2017
Matrix ve Felsefe  
Hakikatin Çölüne Hoþ Geldiniz

Derya Erdem


Matrix filmi üzerine William Irwin'in derlediði yirmi felsefi yazýdan oluþan Matrix ve Felsefe kitabý üzerine kaleme alýnmýþ bir kitap eleþtirisi. "Ayný masallarý dinlemelerine raðmen, ötekiler hiç böyle bir þey yaþamadýlar" Novalis


:CJHE:
Acý. Acýnýn renkleri: Mavi ve kýrmýzý. Kýrmýzý ateþtir. Yanarsýn. Acýdan kavrulursun. Seni pis, ukala, yaramaz, tehlikeli çocuk! Mavi hapý beðenmiyor, mavi acýya razý olmuyor, bir yalanýn, cehaletin içinde kaybolmuyor, bize duymak istediðimiz yalanlarý söylemiyor, ateþe elini uzatýveriyorsun. Salarýz üzerine düzenin plastik yüzlü, mavi acýlý, yalan acýlý ajanlarýný -ki onlar her yerdedir- kaçacak delik bulamazsýn! Seni doðduðuna piþman eder, hiçbir yerde barýndýrmayýz. Bizimle savaþmak için Nebuchadnezzar gemisine mi binersin, uzayýn derinliklerine mi gidersin, yeraltýna mý inersin! Ne yaparsan yap! Biz seni orada da buluruz! Biz her yerdeyiz. Biz EN güçlüyüz! Güç nedir, bilir misin sen? Sendeki yüreði, zihni, beyini söküp alýr, yenilerini takarýz! Ruhuna, bedenine, benliðine saldýrýrýz! Önce "hasta" ederiz. Sonra mavi haplarla hastanelerde, hapishanelerde, okullarda iyileþtirip seni "adam" ederiz. Bak, hala konuþuyor! Akýllanmadý. Düþünüyor, eleþtiriyor, sorguluyor, közle, tözle, hakikatle oynuyor... Mavi Matrix Komitesi toplandý. Alýnan karar: "O, toplum dýþý". Karar savunmasý: "Çünkü O, daha bebekken uykusunda Zion þehrindeki yoldaþlarýna, özellikle de Morpheus'a (Düþler Tanrýsý’na) selam göndermiþti! Yürümeye baþladýðýnda ilk adýmýný bir kitaba doðru atmýþtý. Biraz daha serpildiðinde mahalledeki arkadaþlarýna su serpmiþti! Gençken Trinity'e (Üçlü Birlik) âþýk olmuþtu. Kýrmýzý düðmeli musluðu kullanýrdý. Rage Against the Machines dinlerdi. Bisiklete binerdi… Daha neler neler... Buyrun kayýtlar burada!"

"Televizyon ekranýnda baþka bir televizyonun görüntüsü belirdi. O ekranýn içinde de baþka bir ekranýn görüntüsü. Derken mavi bir ýþýk gördüm, ölümü hatýrlatan bir þey, ama ölüm çok uzak olmalýydý o ara. Iþýk, bizim otobüslerin gezindiði uçsuz bucaksýz bir bozkýrda boþuboþuna gezindi bir süre. Sonra bir sabah gördüm, þafak sökerken derler ya, onun gibi bir þey; takvim manzaralarý gördüm. Dünyanýn ilk günlerine iliþkin bazý görüntüler de olabilirdi bunlar. (...) Neden kelimelerle düþünür de insan, görüntüler yüzünden acý çeker."*

O, elindeki televizyon kumandasýnýn kýrmýzý düðmesine dokunur. Televizyonu kapar, düþten uyanýr ve ölür. Acýya inanýr ve ölür. Acý o kadar kýrmýzýdýr ki, "kanýn sesi" ni (182) duyarsýnýz... "O" kimdir? O, hakkýnda sürekli konuþulan "yabancý" tekil þahýstýr. X'tir. O diye söze baþlanýp, öfkeyle "O!" diye bitirilen bütün bütün cümlelerin seçilmiþi, sorumlusu, suçlusudur! Toplumun -1'idir! (O halde x=-1’dir.) O, iþaret parmaklarýyla gösterilen, aramýzda istenmeyen, caný cehenneme, caný Zion þehrine olan: Bir düþten uyanýp, kendi düþlerinin peþinden giden, beynine kýymýk batmýþ, acý hapý yutan, ondan bundan rahatsýz, çýldýrmýþ, delirmiþ, acý içinde kývranýrken içinde ironik kahkahalar patlayan... O, diyelim Jose Mauro de Vasconcelos'un Zeze'sidir, Kafka'nýn Samsa'sý, Sartre'ýn Roquentin'i, Camus'nun Meursault'u, William Goodhart'ýn Regan'ý, Jane Campion'ýn O sessizi, Erasmus'un Morus'u, Orhan Pamuk'un Osman'ý ya da Bay Jones'tur. Arakhne'dir. Ya da Nietzsche'nin Dionysos'udur. Ve ruhuna, bedenine, beynine raptiyelenmiþ hakikati kusan Matrix'in Neo'sudur.

Matrix, 1999 yýlýnda sinemalarda gösterime girdikten sonra üzerinde en çok konuþulan film oldu. Beyinlerindeki kýymýðýn sordurduðu, Matrix ve Felsefe’nin giriþinde ifade edildiði üzere "Büyük Sorular"la yoldan çýkýp, üniversiteden atýldýktan sonra kendilerini sinemaya adayan ve sýklýkla dahi olarak ya da akýllý dünyalýlar tarafýndan yermek amacýyla çýlgýn, kaçýk olarak tanýmlanan Andy ve Larry Wachowski kardeþler, büyük ihtimalle "çýlgýn bir film yapalým, herkesi çýldýrtalým" diye düþünerek senaryosunu yazýp yönettikleri Matrix, bir klasik yapýt olarak sinema dünyasýnda hak ettiði yeri aldý. Kim ne derse desin film kurgusu, görsel efektleri, sahne tasarýmlarý, kostümleri, müziðiyle ve her þeyden önemlisi felsefesiyle bir baþyapýt niteliðinde. Henüz buluð çaðýna girmemiþ, yani tam olarak olgunlaþmamýþ -bu ne demekse!- yani henüz aklý baþýnda olmayan çocuklarý bile, action fantasmalarýndan öte bir sezgisellikle "bu filmde baþka bir þeyler oluyor ama..." hissine kaptýran, düþündüren, sorgulatan ve yatmadan önce bir bardak ýlýk süt yerine tekrar tekrar izlemeye iten tuhaf bir çekiciliði var filmin. Çocuklarý düþündürüyor, ya da olumsuz tepkileri çekmek pahasýna da olsa, diyelim büyülüyor. Serinin ikincisi (Matrix Reloaded) gösterime girdiðinde yediden yetmiþe, avamdan üst'e herkes Matrix üzerine yeniden konuþmaya, tartýþmaya baþladý. Wachowski kardeþler, 2003 Kasým ayýnda gösterime giren serinin üçüncüsüyle de (Matrix Revolutions) Matrix üzerine konuþturmaya devam ettiler. Serinin ikincisi gibi üçüncüsü de ilkiyle birlikte okunduðu için Matrix hep güncel kaldý.

Film herkesi kendi hayal ve anlam evreninden farklý bakýþ açýlarýyla konuþturdu. Naçizane beni de okuduðunuz bu metnin giriþiyle konuþturdu (bkz. ilk üç paragraf). Bu haliyle film, çoklu okumalara kapý aralayan, kendini sürekli üreten, týpký hakikat gibi kendini bir yerde sabitlemeyen bir özelliðe sahip. Karýþýk bir tür olmasýyla da farklý yorumlara açýk ve kimse de üzerinde yapýlan yorumlara kolay kolay "bu film böyle yorumlanamaz" diyemiyor. Film güncelliðini hala koruyor ancak bazý önemli yapýtlarda olduðu gibi serinin ikinci ve üçüncü filmlerinin de gösterime girmesiyle birlikte kült haline gelmiþ olmasýndan ve popüler bir özellik taþýmasýndan dolayý, bazý entelektüel çevrelerce üzerinde konuþulmasý can sýkýcý olarak düþünülüyor ya da bir piyasa filmi olarak baþtan fýrlatýlýp atýlýyor. Ancak Matrix’in VCD'sini þöyle gökyüzüne doðru ister dik açýyla, isterseniz yatay olarak bütün gücünüzle fýrlatýp atsanýz bile, film bir biçimde bir yere çarparak ya da bir yere çarpmadan bumerang gibi size geri dönüyor. Çünkü Tanrý çok uzak ya da tenezzülsüz. Kýsacasý, Matrix hala kendinden bahsettiriyor. Konuþturuyor. Konuþulmasý da gerekiyor. Neden?

Matrix üzerine yirmi dört felsefecinin farklý bakýþ açýlarýna yer veren Matrix ve Felsefe adlý kitabýn editörü William Irwin bize bu sorunun yanýtýný veriyor, ama önce soruyor, "Matrix gibi bir pop kültürü hakkýnda neden yazýyoruz? Çünkü insanlar orada". Bu yanýtýn gizli metni: Ýnsanlarýn olduðu yerden, yapýt ne kadar kült ve popüler de olsa, entelektüel kaçamaz. Kaçamýyor... Kitap da, her ne kadar yazým hatalarýyla dolu olsa ve ilk baskýsýnýn iç kapaðýnda "Hakikatin gölüne hoþ geldiniz" alt baþlýðýyla þaka gibi bir gaf yapýlsa da, kýsa zamanda -bu hatalar da kýsmen telafi edilip- dört baský yaparak filmi kadar deðil ama filmi gibi popüler oldu. Neden böyle popüler bir kitap üzerinde yazýyoruz sorusuna da ayný yanýtý vermek gerekiyor sanýrým: Çünkü insanlar orada.

Kitap beþ sahneden oluþuyor. Her sahnede farklý üniversitelerden felsefecilerin dört makalesine yer veriliyor. Kitabýn 1. sahnesi "Nasýl Biliyoruz?, 2. sahnesi "Hakikat Çölü", 3. sahnesi "Ahlakýn ve Dinin Tavþan Deliðinden Aþaðý", 4. sahnesi "Sanal Temalar" ve 5. sahnesi "Matrix'i Yapýbozumuna Uðratmak" ana baþlýklarýný taþýyor. Hemen belirtmek gerekiyor ki kitap, felsefe meraklýlarý için nefis bir felsefe þöleni sunuyor. Kitabýn imzasýz, ancak büyük ihtimalle editörünün yazmýþ olduðunu düþündüren giriþ yazýsýnda, kitabýn kendi sunumu ise þöyle: "Bu kitap sadece felsefeciler için deðildir, bir soru yüzünden sabaha kadar uykusuz kalan herkes içindir. Býrakýn kitap, felsefe hayatýnýza bir son deðil, bir baþlangýç olsun".

Kitapta, gerçek, görünüþ, mutluluk, özgürlük, varoluþ, kaygý, korku, yanýlsama, zihin, beden, yapay zeka, akýl, sezgi, rüya, ölüm, yaþam, aþk, iyilik, kötülük, anlam, simülasyon, görüntü, sahicilik, din, ahlak, otantiklik gibi onlarca tema, Postmodernizm, Varoluþçuluk, Marksizm, Budizm, Nihilizm gibi farklý -izmlerden yola çýkýlarak, birbirine tezat bakýþ açýlarýyla, Sokrates, Platon, Aristoteles, Descartes, Kant, Hegel, Sartre, Nietzsche, Baudrillard gibi düþünürlerden yararlanýlarak, hemen hepsinin felsefe profesörü olduðu yazarlarýn ufkundan sunuluyor. Yirmi makaleyle felsefi düþüncenin neredeyse bütün kiplerini Matrix filmi üzerinden sorunsallaþtýran kitap, bu haliyle üzerinde eleþtiri ya da yorum yapýlmasýný da bir hayli güçleþtiriyor. Sanýrým bu sorunu aþmak için, kitabýn ana baþlýklarý altýnda irdelenen temalarýn bazýlarýný genel bir çerçeveyle ele almak gerekiyor.

Makalelerde sýklýkla Platon'un maðara ve Descartes'ýn kötücül cin alegorileriyle bilginin yanýlsamalý evreni sorgulanýyor ve þu sorularýn yanýtý aranýyor: Duyular mý insaný aldatýr, yoksa akýl mý? Zihin, bedenden önemli midir? Bilginin kesinliðinden emin olabilir miyiz? Düþler insaný öldürebilir mi? Görme ve iþitme, bilgibilimsel açýdan dokunma, koku ve tat duyularýndan üstün müdür? Bir Matrix olanaðý varsa ondan çýkýþ mümkün müdür? Bu sorular farklý perspektiflerden irdelense de metinlerin ana temasýnda cehalet içinde yaþamaktansa yaþamýn sorgulanmasýna, soru sormanýn önemine özel bir önem atfediliyor. Irwin'in "Bilgisayarlar, Maðaralar ve Kahinler: Neo ve Sokrates" baþlýklý makalesinde, Sokrates ve filmdeki Neo karakteri arasýnda bir özdeþlik kuruluyor ve "sorgulanmayan hayat yaþamaya deðmez" görüþüyle hareket eden Sokrates'in, yaþamý sorgulamasýnýn bedelini ölümle cezalandýrýlarak ödediðine dikkat çekiliyor (12-13).

Hakikatin çölü, gerçek dünya ile sanal dünya ya da gerçek ile gerçek olmayan kategorilerinden yola çýkýlarak sorgulanýyor. Hakikat nedir? Ýnsan nedir? Zihin ile beden arasýndaki iliþki nedir? Özgür irade ile kader arasýndaki baðlantý nedir gibi sorulardan hareket edilerek Matrix'in, yani sanal gerçekliðin, ya da Morpheus'un Neo'ya anlatýmýyla, "bir köle olunduðu gerçeðine körleþtirmek için gözlere baðlanan dünya"nýn tasavvur edilebilir bir dünya olabileceði belirtiliyor (Holt, 88). Ancak kitaptaki pek çok yazara göre, bu dünyadan çýkýþ da pek mümkün görünmemektedir, çünkü "Matrix her yerdedir". O halde bu yaþama nasýl katlanýlacaktýr?

Filmde Neo'nun ajanlarla dövüþme sahneleri ironiktir. Neo, acýdan ya da trajediden aldýðý güçle yerçekimi yasalarýný alt üst eder, estetik hareketlerle havada uçar, ajanlara tekme atar. Dokunuþlarý o kadar hafif, ama etkisi o kadar büyüktür ki, sanki dalga geçer gibi(-dir). Sanki mizah gibi... Sanki resim yapar gibi... Sanki þarký söyler gibi… Sanki dans eder gibi... Sanki rol yapar gibi(-dir). Bu haliyle dövüþ sahnelerinin her biri, bir fýrça darbesi, bir dans figürü, bir mizah karesi, bir beste, ya da bir film sahnesi gibidir. Ve bu haliyle yaþam artýk bir "dövüþme sanatý"dýr! Zihnin durmasýna burada izin yoktur. Brannigan, zihnin özgürleþmesinin, zihnin hiçbir yerde "durma"sýna izin vermemekten geçtiðini belirtiyor. Zihni alýkoymak her zaman felaketle sonuçlanýr (124). Yazara göre, zihin bilmek yerine düþündüðü zaman, kendi haline býrakmak yerine çabaladýðý zaman "durur". Morpheus'un Neo'yu dürtükleyip "bana vurmaya çalýþma, vur" demesinin sebebi budur. Dövüþ sanatlarýnda zihni özgürleþtirmek demek bir insanýn kendisiyle rakibi arasýndaki boþluðu aþmasý demektir. Çünkü nasýl kaþýk yoksa, rakip de yoktur (124).

Kitapta, Varoluþçu perspektiften yola çýkýlarak kaleme alýnan metinlerde ise film Aydýnlanmacý modernliðin bir eleþtirisi olarak okunuyor. Hibbs, "Yeraltýndan Notlar: Nihilizm ve Matrix" baþlýklý makalesinde Dostoyevski'nin yeraltý adamýnýn batýlý Aydýnlanma düþüncesinin belirli fikirlerine aðýr bir eleþtiri getirdiðini vurguluyor. Yeraltý adamý, felç edici bir hiper-farkýnda olma durumu yaþar ve toplumun "akýlcý" bir yeniden yapýlanmasýný protesto ederek kendi hücresinde yaþamayý tercih eder. Hibbs'e göre, köhne Nebuchadnezzar gemisi de insanda týpký yeraltý adamýnýn hücresi gibi bir duygu býrakýr. Filmdeki Morpheus, Neo ve Trinity gibi karakterler de bilgisayarlarýn ürettiði bir düþ dünyasýndan, bir zihin hapishanesinden kaçmaya çalýþmakla, yeraltý adamýnýn bunalýmýný, acýsýný yaþamaktadýr (182-186).

Mcmahon, "Acý Hapý Yutmak: Matrix'te Varoluþsal Otantiklik ve Bulantý" baþlýklý makalesinde, Neo'nun kýrmýzý ve mavi hap arasýndaki seçiminin, dürüst bir þekilde yaþamak ile cehalet içinde yaþamak arasýnda varoluþsal bir seçimi sembolize ettiðini belirtiyor (195). Yazara göre bu seçim otantik olanla olmayan arasýnda bir seçim olarak da düþünülebilir:

Varoluþçular otantikliði, bir bireyin insanlýk durumunun gerçek tabiatýnýn farkýnda olmasý durumu olarak tarif eder. Otantik olmama ise tersine, bireyin ya gerçekliðin hakiki tabiatýndan habersiz olduðu veya bunu inkar ettiði durum olarak tanýmlanýr. Varoluþçu görüþe göre, varoluþ herhangi bir içkin amaca veya önceden belirlenmiþ bir tasarýma sahip deðildir. Varoluþçular insanlarýn dünyaya düzen ve anlam atfettiðini ileri sürer. Bunun getirdiði özgürlük, atfetmenin sorumluluðu ve bunun uyandýrabileceði kaygý vurgulanýr. Varoluþçu felsefecilerin tartýþtýðý ortak temalar, saçmalýk, yabancýlaþma ve sahiciliktir (196).

Neo'nun seçimi ise, bu maddelerden birkaçýný içermekle birlikte, daha çok sahici ve sahici olmama arasýnda yapýlan bir seçimdir (196). Sahici olmayý seçen Neo, Varoluþçu felsefeye göre otantik bir karakterdir. Yazara göre, otantik olmayan karakterler huzurlu bir cehalet içindeyken, otantikliðe yaklaþan karakterler, kaygýlý, yabancýlaþmýþ ve delilik sýnýrýnda resmedilir. Otantikliðin yükleri çok aðýrdýr ve filmdeki Cypher karakterinin mavi hapý seçmesi gibi insanlarýn çoðunun gerçek mutluluðu cehalette bulmasý bu bakýmdan çok da þaþýrtýcý deðildir. Ancak yazarýn kendi tercihi de kýrmýzý haptan yanadýr. Ona göre Neo karakteri, otantik olmaya doðru hareketin ve bunun baþarmanýn acýsýný yaþar. Matrix'ten kurtulmanýn getirdiði psikolojik travma dayanýlmaz düzeydedir, bu nedenle filmde Morpheus, Neo'dan özür diler (198).

Mcmahon, Neo karakteri ile Sartre'ýn Bulantý adlý kitabýnda Roquentin karakteri arasýnda da bir özdeþlik kuruyor ve her iki karakterin de, gerçekliðin hakiki doðasýnýn bilincine vardýðý için aþýrý bir farkýndalýk ve acý yaþadýðýný belirtiyor. Roquentin, insanoðlunun, özsel düzen ve anlamdan yoksun bir dünyada var olduðu -ve bu dünyaya tutsak olduðu- istenmeyen aþýrý gerçeðiyle yüzleþir. Gerçeklik olarak kabul ettiði düzen ve amacýn, onun üzerine konmuþ yapma bir bilinç olduðunu anlar. Varoluþun gerçek doðasý karþýsýnda bulantý yaþayan Roquentin, varoluþu, onu hem tiksindiren, hem korkutan, daðýnýk bir acý çekme olarak tarif eder (201-202). Mcmahon'a göre, otantikliðe doðru olan hareket bir insanýn geleneksel kavrayýþýný deðiþtirdiði ve kiþiyi dünyaya dair belirli yanýlsamalardan kurtulmaya zorladýðý için, delilik üretmek zorunda deðildir. Otantikleþmek aksine bir insanýn varoluþun gerçek doðasýný ve kaygýnýn gerçek nedenini bilmesine izin vererek, gerçek seçimlerin yapýlabileceði bir durum yaratýr ve ayrýca kendine özgü bir serinkanlýlýk yaratýp, varoluþsal bir takdir gücü kazandýrýr (207).

Neo'nun bulantýsý ya da acýsý dinmiþ midir? Kitapta yer alan pek çok makalede, filmde Morpheus'un Neo'ya söylediði þu sözler sýk sýk hatýrlatýlýr: "Hissettiðini bildiðin, fakat açýklayamadýðýn... Hayatýn boyunca hissettiðin... Bu dünyada bir þeylerin yanlýþ olduðu hissi. Ne olduðunu bilmiyorsun, ama orada, beynine saplý bir kýymýk gibi seni çýldýrtýyor."

Irwin'in derlediði Matrix ve Felsefe kitabý, okura yer yer huzur veren, rahatlatan -bu yalnýzca bir filmdi gibi- düþünceleri içermekle birlikte, zamanýn, varoluþun ve yaþamýn dayanýlmazlýðýný içinde acý bir çýðlýk olarak duyanlara, bu çýðlýðý bir türlü dindiremeyenlere sesleniyor. Çünkü, Novalis'in ifadesiyle "Ayný masallarý dinlemelerine raðmen, ötekiler hiç böyle bir þey yaþamadýlar."


*Orhan Pamuk, Yeni Hayat, Ýstanbul: Ýletiþim, s.102

Matrix ve Felsefe
William Irwin (ed.) (2003), Çev., Murat Saðlam, Ýstanbul: Güncel Yayýncýlýk. 312 sayfa.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn yazarlar ve yapýtlar kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kötülük Kavrayýþý Üzerine Bir Deneme

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Zézé'ye Mektup* [Deneme]


Derya Erdem kimdir?

. . .

Etkilendiði Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Derya Erdem, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.