Seviyorum, öyleyse varım. -Unamuno |
|
||||||||||
|
Temmuzun haşin sıcağı altında Hürriyet Parkına doğru tırmanırken gözüme gene o enteresan yazı ilişti. “1969’DAN BERİ BABADAN OĞULA…..” Senelerdir gözüme ilişen ve her iliştiğinde “Bununla ilgili bir yazı yazsam mı acep” dedirten bu yazının öyküsünü dinlemek için arabanın sahibine gitmeye karar verdiğimde, bıyıkları henüz terlemiş saçlarını gençlerin en yeni saç modeline uyarlamış, on dokuz- yirmi yaşlarında, ciddi yüz ifadeli saygılı ve efendi bir genç karşıladı beni… Adı Bahadırmış, torunmuş, Mısırcı(ve de kestaneci) dedesi hala hayatta olmasına rağmen işlerini oğluna devredip iş hayatından çekilmeyi tercih etmiş.(İş hayatından çekilme derken Rahmi Koçla karıştırmayın adamı kimbilir belki oğlunun bıraktığı işleri büyütüp bir Mustafa Koç olmasını beklemek ve görmek için erken vakitte işlerini devretmiştir) Torun Bahadıra “Bak kardeş baban devraldığı el arabasının üzerine bir yenisini koymayı bile sağlayamadığı için, insanların nezdinde çok zavallı ve beceriksiz bir kişi olarak görülebilir. Ancak bunun tam tersi bir durum da olabilirdi hani.Yani baban dedenin arabasını yaşatamabilir satıp yiyebilirdi de.İşte ben bu ince çizgide tamamen tarafsız bir şekilde bu olayın kritiğini yapacak ve mısırcılık serüveninizi yazacağım” deyince babayiğit delikanlı biraz şaşkın ve biraz da müstehzi bir gülümsemeyle, tabii ki yazmanızı isteriz abiciğim, ama kaç kişi sizin gibi yazacaklarını ve bu olayı haber yapacaklarını söyledikleri halde hiç biri sözlerini tutmadı” İşte ben sözümü tuttum.Tutulmayan sözler yüzünden müstehzi gülümseyişini haklı olarak bana da sergileyen Bahadır çocğun yüzünde daha gerçekçi bir tebessüm sağlayabilirsem ne mutlu bana… 1969’da hatta daha sonraları sıfırdan iş kuran nice insanlar işlerini ve kazançlarını kat be kat artırarak önemli birer işadamı, sanayici ve holding sahibi oldular. Üzerinde mısır ve kestane kokuları yayılan bir el arabasını iki el arabası bile edememek hakikaten bariz bir başarısızlık. Adamcağızın önüne kaderin ne tür barikatlar koyduğu ve mayınlar döşediği bizzat kendisiyle konuşamadığım için bize meçhul… Kimbilir kaç defa çıkıp geri batmıştır, feleğin çemberinde geçerken fazlalıklarını mecburiyetten atmıştır ve acımasız devran onu nice kez ağlatmıştır. Hem “Fazla söz yalansız, fazla mal haramsız olmaz” diye mandiar bir söz vardır ya hani… Önemli olan çok kazanmak değil helalinden kazanmaktır… Bizim serüvenin kahramanı baba ve oğul da 1969’dan beri meşru yoldan kazanmışlardır. Umarım ki böyle kazanmışlardır, Dile kolay tam tamına kırk senedir…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Cafer ŞAHİN, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |