Anlamak beðenmenin baþlangýcýdýr. -Spinoza |
![]() |
|
||||||||||
|
![]() ![]() -”Benden ne istersin, senin için ne yapabilirim?” diye sordu. Ona: -Beni yalnýz býrakmaný isterim… Dedim. O ýsrarla, yalnýzlýðýmý paylaþmak istediðini söyledi, ama bunun mümkün olamayacaðýný ona nasýl anlatabilirdim? Çünkü yalnýzlýk paylaþýlmaz, sadece tek bir kiþi tarafýndan yaþanýr… Aslýnda, o zor günlerimde içimi dökecek bir dosta ihtiyacým vardý. Bulurum umuduyla yola çýktým. Günlerce aradým, aradým… Bulamadým. Sonunda bir de baktým ki, geçen zaman nedeniyle bir dosta dökebileceðim içimdekiler yok olup gitmiþ. Ve böylece ben de geçen zamaný en iyi dost olarak belledim. Yalnýzlýðýn zevkini tadýnca bunun en güzel baðýmlýlýk olduðu kanaatine vardým. Oysa birçok insan yalnýz kalmaktan korkuyor, bu yüzden de yalnýzlýðý anlayamýyor ve verdiði hazzý tadamýyor. Yalnýzlýk zamanla alýþkanlýða dönüþüyor; sonra da vazgeçilmez bir tutku, en kalýcý misafir haline geliyor ve kolay kolay da gitmiyor. Þundan eminim:Yalnýzlýða alýþýk deðilse, terk edilmek öyle bir koyar ki insana… Yalnýz kalmaktan korktuðun an, gerçekten yalnýzsýndýr. Özgürlüðüne düþkün olan insan, tercihini yalnýzlýktan yana yapar. Bencil insanlar gönüllü yalnýzlýk mahkûmlarýdýr. Evrende var olanlarýn hepsi yalnýzdýr, çünkü her þey “tek”tir. Ancak bu yalnýzlýkta etrafta diðerleri de var. Aslolan “salt yalnýzlýk”a ulaþmaktýr. Ama bu nasýl olacak, doðrusu bilemiyorum! Bir de gönlü viran eden hicranýn yol açtýðý yalnýzlýk var ve bu diðerlerinden farklýdýr. Âþýk bu yalnýzlýkta sevgilisinin hayaliyle birliktedir. Âþýk için yalnýzlýk, nehirlerde dolaþmaktan býktýðý için okyanuslara açýlmýþ olan bir tekne olabilir mi? Âþýk çoðunlukla sevgiliye þöyle seslenir: “Hani seninle sözleþmiþtik; birimiz darda kalýnca diðerimiz bunu hissedip derhal yardýma koþacaktý! Ben sana gidemedim, sen de bana gelemedin. Her anýmda ettiðimiz yemini, verdiðimiz sözü hatýrlýyorum ve bekliyorum çaresizce. Desem ki sana, yeter artýk! Ya sen gel bana, ya da yerini bildir... Gelmeyeceðini bildiðim halde seni gene de bekledim. Çünkü ben “Ya gelirse!” ihtimalini çok sevdim.” Bu sesleniþte hem sitem hem de yalvarma vardýr. Tam bir sarmaldan kurtulduðuma sevinirken, kendimi baþka bir sarmalýn içinde buluyorum. Bazen de uçtuðumu zannederken, süründüðümü anlýyorum. Bir kahkaha atmak istiyorum, ama onun yerine gözlerimden yaþlar boþaltýyorum. Teselli vermek için kendime diyorum ki: “Mutsuz olacaðýn endiþesini yaþarsan mutsuz olursun. Boþ ver, mutsuzluk gelip seni bulduðunda üzülürsün ve bu durumdan kurtulmak için çareler ararsýn. Henüz olmamýþ bir olumsuzluk için þimdini zehretme. “ Parka doðru hem yürüyorum hem de bunlarý düþünüyorum. Park her zamanki gibi tenha. Bir aðacýn gölgesinin altýndaki bir banka oturuyorum. Öyle yorgunum ki. Baþým dönüyor, gözlerimin önünden gerçekmiþ gibi görünen hayaller geçiyor. Gözlerim açýk mý kapalý mý? Açýksa diye kapatmaya zorluyorum, olmuyor; kapalýysa diye açmaya zorluyorum, gene olmuyor. Bundan sonrasý ise benim irademin ve isteðimin dýþýnda seyrediyor: Daha sonra, ölü bir mahalleden geçtim biraz da korkarak. Tektük insan var. Kimse konuþmuyor, sokaklarda hiç çocuk yok. Bir tane motorlu vasýtaya bile rastlamadým, hayvanlarýn çektiði araçlara da. Kedi, köpek ya da baþka bir hayvan yok, yok... Bu ölü mahalleyi kanter içinde kalarak terk ettim. Kýrlara çýktý yolum. Çimenler birkaç santim boyunda, çokça aðaç var ve orta þiddetteki rüzgarýn etkisiyle aðaç yapraklarýnýn hýþýrtýsý tatlý bir melodi gibi geliyor kulaðýma. Ama burasý da bir tuhaf geldi bana. Gökyüzüne baktým, tek bir tane bile kuþ göremedim. Belki ileride görürürüm diye yürüdüm. Evet gördüm ama havada deðil, yerde. Kuþlarý kovaladým, onlarýn hakký olan yere yani gökyüzüne gitmeleri için. Gitmediler, uçmadýlar; daha doðrusu uçamadýlar. Az sonra gördüðüm ne kadar kuþ varsa içlerinde uçan hiç yoktu. Neden acaba diye düþünürken, havada kanat çýrpmalarý duydum. Ýþte, gelen büyük bir kuþ olmalýydý; ya kartal ya da leylek. Deðilmiþ. Uçan bir kediydi ve arkasýnda onu kovalayan iri bir çoban köpeði vardý. Hayret! Kuþlar uçamýyor, kediler ve köpekler uçuyor. Acaba uçan deve, zürafa ve fil de var mýdýr diye düþünmeden edemedim. Neden olmasýn? Bundan altmýþ-yetmiþ milyon yýl önce yaþamýþ dinazorlarýn bile uçan türü varmýþ! Yürümeye devam ettim, önüme bir nehir çýktý, orta büyüklükte. Buna raðmen üzerinden atlamam ya da içine girerek karþýya geçmem imkansýz. Oradaki bir tümseðe oturup nehri seyrettim. O da ne? Bu nehirde balýklar yüzmüyor, suyun üzerinde sürünüyor; kurbaðalar da yüzmüyor suyun üzerinde hiç batmadan yürüyor. Aklýma bir yazarýn þu sözleri geldi (Bu olayla ilgisi neyse!): “Kaybettiklerin için neden üzülesin ki? Onlar senin deðildi, hiçbir zaman da senin olmadý. Senin olmayan bir þey için üzülünür mü? Rahat ol, adýmlarýný büyük atma, kýsa adýmlarla git. Nasýl olsa varacaðýn yerin uzaklýðý ayný. Kaþlarýný çatma, alnýný kýrýþtýrma. Yok istersen çat ve kýrýþtýr; zaten bir faydasýný görmeyeceksin. Dünyaya kafa mý tutmak istyorsun? Tut. Onun için de senin için de nasýl olsa deðiþen bir þey olmayacak. Sen kýzdýn diye dünya dönme hýzýný azaltmayacak ya da artýrmayacak. Sen de bir kahraman ilan edilmeyeceksin dünyaya kafa tuttuðun için.” Bir el omzuma dokundu, beni düþüncelerimden ayýrdý. Kýzdým, bu saygýsýza bir-iki söz söylemek için kafamý çevirdim. O da ne? Karþýmda hem kadýn hem de erkek görünümlü yani çift cinsiyetli biri var. Yüzünün sol tarafý kadýn sað ise erkek. Karþýma geçti. Daha iyi görüyorum. Yanýlmamýþým. -Kimsin sen? -Ne önemi var? Büyücü, sihirbaz, þaman, derviþ, keþiþ ne istersen onu de! -Hem erkek hem de kadýnsýn. Bu nasýl olabilir? -Bakýþa göre deðiþir. Nasýl görmek istiyorsan öyleyim. Dedi, sesi bir erkeðe mi yoksa kadýna mý ait belli deðil. Uzun, siyah saçlý güzel bir kadýn. Duman rengi elbisesinin kollarý bileklerine kadar kapalý, eteði ise topuklara kadar inmiþ. Öteki tarafa bakýnca ise yuvarlak yüzlü, koca gözlü, besili-bakýmlý, saðlýklý bir erkek; sýrtýnda dizlerine kadar uzanan bir giysi var. Rahip kostümü mü, mezuniyet cübbesi mi, papaz keþiþ elbisesi mi, budist keþiþlerin tapýnak elbisesi mi? Çobanlarýn sýrtýna aldýklarý dikiþsiz, kolsuz, omuzlarý dik, kepenek denilen üstlük mü? Hepsi olabilir, ya da hiçbiri de olmayabilir. -Daha çok bir çobana benzettim seni. -Olabilir fark etmez. Bana çoban diyebilirsin illaki bir ad kullanmak istiyorsan. -Gözümü çift cinsiyetli olarak görünme, sesin her iki cinsinkine benzemesin! -Nasýl istersin? -Erkek ol! -Tamam. -Hangi zamandan hangi tarihten geliyorsun? -Hâlâ farketmedin mi? Bu boyutta zaman mefhum olarak bile mevcut deðil. -Öyleyse bu bir mucize. Sahi mucize var mý? Varsa baþka neler mucizedir? -Tek bir tane söyleyeceðim, ona göre karar ver: En büyük mucize evrenin varoluþudur. Yumruk büyüklüðünde bir varlýk, bir nesne, bir þey ya da bir “hiç” muazzam bir patlamayla etrafa yayýlýyor ve bir anda içinde yüz milyar yýldýz barýndýran galaksimiz oluþuyor; eksik söyledim çünkü bizimkinden baþka kýrk milyar galaksi daha varoluyor. Sonsuz diyebileceðimiz bir boþlukta bunlarýn hepsi kendilerine en uygun yeri buluyor. Bu bizim evrenimiz; bana kalýrsa bizim evrenimizden baþka evrenler de var daha... Akýl yoluyla açýklayamadýðýmýz kim bilir daha ne kadar çok olaðanüstü olay yani mucize vardýr. -Anlattýklarýný havsalam almýyor, alamýyor. Onun için tamam bu kadar yeter. Sana baþka bir sorum olacak: Ben þu anda baþka bir boyuttayým, bunu biliyorum ve üstelik bu sýk sýk oluyor. Rahatsýz edici. Bundan nasýl kurtulabilirim? -Bu konuda sana yardýmým sýnýrlý olacaktýr. Senin boyut deðiþtirme yeteneðin çok geliþmiþ. Bu yeteneði köreltmek benim iþim deðil. -Pekiyi bana nasýl yardým edebilirsin? -Senin þimdi bir önceki boyutuna gitmeni saðlayabilirim. -Tamam. Saðla. -Elimi tut ve gözlerini kapa. Ben senin elini býraktýðýmda sen somut dünyanda yani bir önceki boyutunda olacaksýn. Tuttuðum el, etten deðildi, sanki pelte gibi bir þeydi. Ya da öyle de deðildi. Gözlerimi açtým, parkta bankýn üzerindeyim. ● ● ● (Devam edecek...)
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
![]() | Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2023 | © Ömer Faruk Hüsmüllü, 2023
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |