Paranız varsa toprak alın. Artık üretmiyorlar. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Yıldızlı göğün gözlem gerçeği olan groteski duygu ve izlenimler Enuma Eliş anlatımları olan zamanın içinde, sözcük olarak tanım dahi değildi. İnsanlık başının üzerinde bulunan göğün, kişilerde uyandırdığı groteski imajları kişilerde oluşmak dışında kişiler, göğü söylem olarak belirten bir yaklaşımla değildiler. Yıldızlı gök söylemleri Enuma Elişi aktaran yaratılış anlatılarından çok sonralarında yorumlandı. Yıldızlı gök tanımları yorumlanırken inşacı olan ittifakı yaşamı belirten ittifakı yaratan zamana ait hiçbir süreç, kavram ve bilgi ortada yoktu. Devran değişmişti. Devran yaratılış üzerine oturmuştu. Yaratılış üzerine oturan göz, kendisini görememekle referans olan yaratılış gerçeği de unutulup gitmişti. Yaratılışla ilk ittifakları oluşan temel referansı unutan süreçler monarşin, oligarşindi. Monarşin, oligarşin ilik, kişi sahipli kendi referans gücünü bilip tanıyorlardı. Büyüyen ve yaratılışla olan ön ittifaklar içinde büyüyen nüfus, alan ve hacim vardı. Büyüyen nüfus, büyüyen alan ve büyüyen hacim içinde büyümeye uygun üretim artışı nedenle süreç ürün yetiştirmeye zorlandı. Zorlanan üretim gayreti bilinci nedenle artışlı üretim yapma işi çevre sel olan yağış bağıntısı bu dönemle belirecekti. Ürün artmasına bağıntı olan çevresel bağıntı toprak, nem ısı, alet, vs. olukla yağmurların geldiği yerdi. Yaratılış günlerindeki eski anlamı unutulmuş olmakla dillere pelesenk olan gök şimdi yağmurun geldiği gök söylemiyle önem ve ehemmiyetti. Yağmurun ürün artışında belirleyici rolünün olması kadar özel mülk sahipliği içinde yağmur taşkınları mülk sınırlarını silip atıyordu. Bu zorluklar kişilerde giderek taşkınları önceden bilme isteğini uyandırdı. Taşkınlar sırasında her zamanki gibi göksel gözlemlerde vardı. Bilinen yıldızların bilinen yer zaman konumu taşkınlarla eşletildi. Taşkınlarla eşletilen yıldız konumları, yıldızların yerini gözlemeyle süreç taşkınların zamanını önceden bilebilecek tahmin etmeyi ortaya koydu. Böylece yağmurlu gök te yıldızlı gökten ayrılacaktı. Geçmiş geçmiş günlerde, denmekle geçmiş geçmiş günlere ait aktarılan bilgiler, söylem ve sözcükler; her şeyin nimet, rızk olarak verildiği köleci anlama ve anlatım dili karşısında; gök, yer, yaratılış, tufan gibi birçok sözcükler kendilikten anlaşılamayan bir anlam kodlarına dönüşmüştü. Kişi sahipli mana anlaması ve anlatım yaşantısı içinde kolektif sahipliğin anlama anlatım dili olan ilk ittifakları, yaratılışı, tufanı anlamanız elbette ki olası değildi. Eski söylemlerin anlamı köleci sisteme göre hilafı hakikatti. Yani olup biten köleci gerçekliğe aykırıydı. Eski sözcüklerin köleci kodlar El anlayışlı, El söylemli salınımlar içinde El adamı olan din adamlarının anlatımlarına göre anlamdan anlama, biçime dönüştü. Böylece ilk ittifaka kolektif anlayışlı ilk yaratılışa dek söylem ve sözcükler, El söylemli anlam ve sözcükler, olmuştular. El zaten üreten inşaca temel mantık olmamakla sistem dışıydı. Artık El gökte bulutların üstüne çıkıp istiva ederdi (kurulabilir, otura bilirdi). Buluta okunu saplayıp, İsraillilerle başka milletlerin soyulup soğana çevrilmesini ahit yapabilirdi. Bu aktarımlar içindeki yukarı yer olan gök söylemi; aşağı topraklar olan yer, söylemleri Babil’e, Samilere gelene kadar göğün altı ile belirlenen yer ve yerin üstüyle belirlenen gök olukla söylem çoktan yeni anlamına kavuşmuştu. Bu kes yukarı yer gök ve aşağı yer de üreten grupların oturması; gökte ve yerde hemcins mesleklerinin bulunması yerine, Yerde kul olmuş insan ile gökte nimetlerin efendisi, kişisi sahipliği tescil etme meşruiyeti olan El vardı. Enuma Elişin anlatıldığı o zamanlar içinde, yukarı yer toprağına gök deniyordu. Göğün çoban yurdu olma dışında başkaca da hiçbir anlamı yoktu. Ve yaratılış destanı içinde geçen gök söylemi ile yukarı topraklar ile yukarı toprakların çobanı denme, anlatılıyordu. Yukarı yer toprağını ve yukarı yönü belirtme işi; çobanla, çobanlıkla, meslekle, üretimle olan bire bir temel ilişkiyle söyleniyordu. Yer, yön, yurt ve toprak tanımı yapma ihtiyacının duyulmasında üretim ilişkisi meslekler belirleyendi. Değilse Mezopotamya ile üreten ilişki içinde olmayan daha yukarı gökteki Rus stepleri konu edilmiyordu Nasıl kafir söylemi ittifak yapan tarım grupların içinde, tohumun üzerini örtme eylemini yapan demekti. Kafir söylemi üreten ilişki tanımlıydı. Bu nedenle ve bu üreten ilişki eylemine göre kafir tohumu toprağa gizleme hünerini bilen demekti. Oysa köleci sistemin tanımları üreten iş ve mesleklere göre değildi. Ön ittifaklarda üreten insan vardı. Oysa köleci sistem de insan gitmiş yerine üreten değil, rızkı verilen, rızkı takdir edilen kul, inanır, inançlı, mümin, kafir gibi üreten ilişkinin dil olmayan inanç söylemli dil vardı. İşte inanç söylemli köleci dil içinde kafir söylemi üreten dil olmaktan çıkacaktı. Kafir söylemi kulluğu belirten dil olacaktı. Bugün kafir tanımını veren anlam şuydu. Kafir belli bir din ve inanç grubu dışında kalan kişiydi. Güya bu kafir kişi tohumun değil de o din ve o inanç grubuna ait gerçeğin üzerini örtüyordu! O inancı yadsıyıcı, inkarcıydı. Kafir söylemi ön ittifakın yaratıştı dili içinde üreten bağıntılı ön ittifakların tarımcılarını belirten meslek grubunun adı ve diliydi. Kafir söylemi köleci sistem içinde asıl anlamı dışında yakıştırma anlamla imanın dili olmuştu. Kafir söylemi, kolektif yapı inkarcısı El mana anlayışlı dini inanışlar içinde çobanların tarım toplumu olan halk için söylediği kafir söylemi meslek adı olmaktan çıkmış; köleci sahipli imanın, inancın dili olmuştu. Aynı şekilde bir ittifak dili olarak ilk kes söylenen gök kavramı da arada geçen zaman içinde üreten iki grubun birbiri ile tanış olmasını ve ittifak merkezleri olan tapınağa doğru geliş yönlerini, çoban mesleği belirten bir kavramdı. Gök ya da gök yerli söylemi, gök ehli söylemi; yukarı topraklardan gelen çoban grup ya da çoban ilah olan gruplar demekti. Başka da hiçbir anlam demek değildi. Bu dönemdeki göğün üzerinde istiva etmekle oturan El İlahın iman inancıyla hiçbir ilgisi yoktu. Yaratılış ta zaten El de yoktu. Köleci sistem; ön ittifakın gök söylemli dilini de imanın, inancın dili olarak açıklıyordu. Böylece kendisini anlatan ittifakın dili, başka sözcükle ortaya konamazmış gibi köleci söylem diline çevrilmekle hem geçmiş hem ittifak kavramı karartılıyordu. Bu niye böyleydi? Salt kolektif geçmişe kötülük olsun diye böyle değildi. Elbette özelleştirme yapma karşısında kolektif bilinci yok etme de vardı., Ancak ortada kalkan kolektif bilinç yerine ganimet edinen, hırsız talancı soyguncu olan mantık gelmişti. Ganimet edinen mantığın yeryüzüne ve alemler içine dağılması içinde; gökten yere doğru inip, ittifaka gelmek, yerden göğe doğru çıkıp yaratılış ve ittifak yapma işi, anlaşılmaz bir anlamdı.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bayram Kaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |