Dünyada insandan çok aptal var. -Heinrich Heine |
|
||||||||||
|
Geçtiğimiz Salı Hakikat WEB TV’de yayınlanan “Hakan Yozcu İle KKTC Güncel” adlı programımızın konuğu, ülkemizin tanınan Sosyologlarından biri olan Sayın Nihal Salman idi. Sayın Salman ile toplumun temel taşı olan, en küçük bireyi olan Aile konusunu ele aldık. Aile nedir? Ailede yaşam nasıldır? Anne, baba ve çocuklara düşen görevler nelerdir? Aile bireylerinin birbirlerine karşı tutumları nasıl olmalıdır? Evlilik gerekli midir? Çocuklar, ergenlik sorunları, aldatmalar, boşanmalar ve aile içi şiddeti konuştuk. Doğrusu dolu dolu bir program oldu. Nihal Salman Hanım, sorduğumuz tüm sorulara açık yüreklilikle cevaplar verdi. Çok eğitici ve öğretici bir program oldu desek yalan olmaz. Her anne ve babanın mutlaka izlemesi gereken bir program oldu… Sosyolog Nihal Salman, Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü mezunu. 20 yıldan beri Felsefe Grubu öğretmeni olarak çalışıyor. Aile Danışmanı olarak görev yapıyor. Yakın Doğu Üniversitesi’nde Lisans Bölümlerinde, Bilim Tarihi, Felsefeye Giriş, Eğitim Sosyolojisi, Yetişkin Eğitimi gibi çeşitli dersler verdi. Katip Çelebi Üniversitesi’nde Yüksek Lisans eğitimini tamamlamış. Doktorası ise şu an tez aşamasında. “Eşlerin Boşanma Nedenleri Ve Eğitimi” adlı eseri Pegem Yayınları arasında yayınlanmış. Çeşitli Uluslararası Hakemli dergilerde birçok makaleler yayınladı. Birçok seminerlere katıldı. Sosyolog Nihal Salman “En büyük zenginlik huzurdur. Huzuru kendinde bulan insanın hayatta kaybedeceği bir şeyi olamaz.” diye sohbete başlıyor. Devam ediyor: “Huzur, kendinizde. Huzuru dışarda ararsak zorlanırız. Huzuru içimizde bulduğumuz zaman mutlu oluruz. Sevgi, insan için çok önemli bir vasıftır. İçimizde sevgi taşımalıyız. Çocuklarımızı sevgi içinde yetiştirmeliyiz. Sevgi ile büyüyen çocuklar sağlıklı olurlar. O nedenle sevgi her şeyin başında gelir.” Ailenin toplumun çekirdeği olduğunu, temel taşı olduğunu belirtiyor. “Aile olunması için evlilik, mutlaka gerekli midir?” sorumuza samimiyetle şöyle cevap veriyor: “Evlilik için nikâh, sadece yasal bir sözleşmedir. Kişiler, nikâhtan önce birlikte olduklarını düşünüyorlar, hissediyorlar. Nikâh bitmeden önce ayrılıyorlar. Bugün mahkemelerde devam eden binlerce boşanma davası var. Evlilik resmi olarak daha bitmemiş; ama artık ayrı yaşamaya başlamışlar. Evliliği artık hissetmiyorlar. Evlilikle bir araya geliyorlar ve evliliğin bitmesiyle de ayrılıyorlar. Her şeyin başı duygudur. Günümüzde nikâh da değişim gösteriyor. Nikâh hukuki bir sözleşmedir. Gerekli midir? Bu, kişilerin bakış açısına bağlıdır. Gerekli gören de var, görmeyen de… Kadına toplumda büyük bir görev verilmiş. ‘Yuvayı dişi kuş yapar’ derler. Buna dayanarak kadına büyük bir yük verilmiş. Yüzyıllardan beri kadın, geri plana atılmış. Ailesine bakmak, çocuk bakmak, erkeğin arkasında olmak… Yıllarca erkek ile kadın yan yana gitmezdi. Kadın erkek eşitliği yeni yeni konuşulmaya başlandı. Kadın çalışıyor. Çünkü günümüzde sadece erkeğin çalışması yetmiyor. Maddi kültür hızlı değişirken, manevi kültür dediğimiz insan davranışları ve öğrenilmiş davranış kalıplarının değişmesi daha uzun sürelidir. Kadının eve yardımı artmış olmasına rağmen, kadının ev işleri sorumluluğu daha fazla. Evde çamaşır yıkamak, bulaşık yıkamak, temizlik yapmak işleri kadına görev olarak düşünülüyor. Oysa kadın da dışarıda çalışıyor ve akşam olunca eşi ile birlikte o da eve geliyor. Evde işbölümü kadına daha çok düşüyor. Erkek, evde oturmuş televizyon seyrediyor. Çay içiyor, kahve içiyor, şunu getir, bunu götür diyerek eşine buyuruyor… Kadın ev işlerini de yapıyor. Peki, eşitlik burada nerede? ‘Yuyayı dişi kuş yapar’ diyoruz; ama dişi kuşu bitiriyoruz. Bunlarla bitmiyor. Bir de kadına güzel ol, bakımlı ol, zayıf ol, aktif ol, şöyle ol, böyle ol… Peki, kadın bunların hangisine yetişecek? Bütün yükü kadına atarsak, kadın artık isyan eder. Yorulur. Ve sonunda patlar. Yükümlülükleri çoktur. Çatışmalar, kavgalar başlar. Ve bu da boşanmaya kadar gider.” Kadın, haklarını almak için ezilerek uğraşıyor. Kadınların sıkıntıları devam ediyor. Meclisimize bakalım. Kaç tane kadın var? Şu an 9 tane. Oysa mecliste 50 vekil var. Beşte biri bile değil. Oysa demokrasi nedir? İnsanın kendi kendini yönetmesidir. Peki, eşitlik burada nerede? Kadın için kota konmuş ama o da yeterli değil. Kadın kotası da çok tartışıldı. Mecliste kadın oranı yarı yarıya olsaydı belki daha sağlıklı kararlar alınabilirdi.” diyor. “Çocuk konusunda da bilinçsizce hareket edildiği taktirde zor bir nesil yetişeceğini” belirtiyor. “Çocuğa anlayışla yaklaşırsak, hoşgörü ile yaklaşırsak, anlayışlı ve hoşgörülü olmalarını sağlarız” diyor. Çocuklara yakın olmamızı, onlarla oynayarak vakit geçirmemizi, onlara geniş zaman ayırmamızı öneriyor ve onlara bildiklerimizi zorla yaptırmaya çalışmaktansa hoşgörü ile yaklaşıp anlayışla karşılanması gerektiğini söylüyor. Devam ediyor. “Otoriter, sert, hatalarında anlayışsız yaklaştığımız çocuklar, o kadar anlayışsız olur. Çocuklara baskıyla değil, hoşgörü ile yaklaşmak gerekir. Çocuk da ailenin bir üyesidir. Bir bireydir. Ona değer verilmelidir. “Sen sus”, “Sen çocuksun”, “Anlamazsın” düşüncesi çok yanlıştır. “Ağaç yaş iken eğilir” derler. Çocuğu susturursak, susan bir toplum yetişir. Çocuğun fikirlerinin değerlendirildiğini ona hissettirirsek onun daha demokratik bir düşünceye sahip olmasını sağlarız. Ayakları üzerinde duran, haklarını arayan bireylerin yetişmesi gerekir. Demokratik bir aile yapısı kurmalıyız. Çocuklarımızı susturursak haklarını aramayan bir toplum yetiştiririz.” Nihal Salman, “Anne ve baba olmayı herhangi bir eğitimle almadığımızı, anne ve babamızdan ne gördüysek öyle hareket ettiğimizi” belirtiyor. “Aile ile ilgili bir kurumun olmadığını, dolayısı ile anne ve baba olmayı kendi anne ve babalarımızdan öğrendiğimizi” söylüyor. Bunları yaparken de aynısı gibi olmadığımızı değişiklikler yaptığımızı anlatıyor. “Farklı iki insanın tanışarak arkadaş olduğunu sonra evlenerek bir çatı altına girdiğini bunun da birçok sorunları beraberinde getirebileceğini” söylüyor. Burada doğru eşi bulmanın önemini dile getiriyor. İnsanın önce kendini tanıması gerektiğini, sonra karşıdaki kişiyi tanıması gerektiğinin önemini belirtiyor. Karşıdaki kişiye maskesiz yaklaşılması gerektiğini anlatıyor. “Kişiyi tanımak için önce onunla vakit geçiririz, konuşuruz, sonra çevresine sorarız, ailesine bakarız. Ailesini tanımaya çalışırız. Annesini sevmiyorum, babasını sevmiyorum derseniz, peki, o kişiyi nasıl seveceksiniz? O kişi de genellikle annesi veya babası gibi olacaktır. O nedenle iyice tanımak gereklidir.” diyor. Aile içi şiddet ile ilgili sorumuza da kesinlikle “Şiddet hiçbir şekilde kabul edilebilecek bir şey değildir” diye cevaplıyor. Şiddetin birçok türü olduğunu ama genellikle fiziksel şiddetin bilindiğini söylüyor. Özellikle kadına uygulanan fiziksel şiddetin asla kabul edilmeyeceğinin altını çiziyor. Sohbetimizin son kısmında boşanma konusunu ele alıyoruz. “Biz, evlilik, aile, iletişim nedir bilmiyoruz. Kendi ailemizden gördüğümüz kadarıyla biliyoruz. O da yeterli olmuyor. Doğru bilgiyi almıyoruz. Yanlış bilgiler aldığımız için birbirimizi kırıyoruz. Bu da boşanmaya kadar gidiyor.” diyor. “Mutsuzluğun aldatmaya bir eğilim olduğunu” belirtiyor. Uyumun olduğu yerde çatışmanın olmadığını söylüyor. Günümüzde sosyal medyanın aldatmayı körüklediğini belirtiyor. Burada birçok kişi ile iletişim kurulduğunu, bunun da aldatmalara kadar gittiğini söylüyor. Ama bazen aldatmanın olumlu bir dinamite sebep olacağını belirtiyor. “Aldatma, çoğu kez ayrılığı getirir. Aldatmanın kadını erkeği yok. Eşlerden biri kendini suçlu hissederse, ben, eşimi seviyorum derse, bu durum, bazen olumlu yöne sürükleyebilir. Kaybedeceği şeyler, daha az ise aldatmanın evliliği olumlu yöne götürdüğünü de görebiliriz. Ama aldatan kişinin de neler kaybedeceğini bilmesi gerekir. Çünkü bu işin sonunda boşanma gerçekleşecektir.” Sayın Nihal Salman ile o kadar akıcı bir program yapıyoruz ki sürenin gelip geçtiğinin farkına dahi varamıyoruz. 50 dakikalık program 70 dakikayı buluyor. Yönetmenimiz de uyarmasa daha soracağım o kadar çok soru var ki… Artık onları da başka bir programa saklıyoruz. Sayın Salman’ın da yorulduğunu hissediyorum. Ama “İmamı bulmuşken nikâhı kıyalım” deriz ya işte o cihetten ben de sorularımı sordukça sordum. Sağ olsunlar kendileri de bıkmadan, usanmadan açık yüreklilikle cevap verdiler. Programa katılım o kadar çok fazla oldu ki daha ilk günden izlenme sayısı rekoru kırdık. Daha canlı yayında 2500 kişiye ulaştık. Bu da Hafta içerisinde 6 binleri geçecek anlamına geliyordu. Gerçekten çok zevkli, çok eğitici, öğretici bir program oldu. Büyük bir keyifle sunduğum ender programlardan biri oldu. İzleyicilerden oldukça olumlu tepkiler aldım. Hala da almaya devam ediyorum. Eğer bu programı izleyemediyseniz veya tekrar izlemek istiyorsanız, facebook sayfasından Hakikat Gazetesi’ne gidip izleyebilirsiniz. Veya You Tube’den de izleyebilirsiniz. Öncelikle davetimizi kabul edip programımıza katılan Sayın Nihal Salman Hanım’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Sizlerin de bizi yalnız bırakmayıp gösterdiğiniz ilgiden dolayı sizlere teşekkürlerimi sunuyorum. Görüşmek üzere hoşçakalın…
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |