Hiçbir şey insan kadar yükselemez ve alçalamaz. -Hölderlin |
|
||||||||||
|
181 sayfalık olan “Çakırcalı Efe”, Yaşar Kemal’in yine Türkçeyi mükemmel bir derecede kullandığı, sade, akıcı bir dil ile yazılmış bir eserdir. Yaşar Kemal, daha önce de “İnce Memed” gibi ünü sadece Türkiye’ye değil, bütün dünyaya yayılmış dev bir romanın yazarıdır. Yaşar Kemal, Çukurova’da yöre ağzında Çukur Ağa denilen, Çukurova’nın ağası anlamına gelen şehir olan Kadirli’de yaşamış, çocukluğundan beri eşkıyaların olaylarını, hikayelerini ve maceralarını dinlemiş bir yazardır. Yani eşkıyaları ve eşkıyalığın özelliklerini çok iyi bilen biridir. Bu nedenle de “İnce Memed”den sonra “Çakırcalı Efe”yi yazmak böyle usta bir yazar için hiç de zor olmamıştır. Yaşar Kemal, “Çakırcalı Efe”yi yazabilmek için, Ege’yi yerinde görmüş, Efe’nin gezdiği dağlara gitmiş, olayla ilgili kişileri dinlemiş, belgeleri görüp okuyarak eserini tamamen gerçekçi bir dille kaleme almıştır. Bu nedenledir ki “Çakırcalı Efe” de en az “İnce Memed” kadar sevilmiş ve bir o kadar ses getirmiştir. Romanda Çakırcalı Mehmet Efe’nin tarihî kişiliğinden yararlanılarak yola çıkılmış ve yeniden kurgulanmıştır. Yazar, romanın önsözünde, Çakırcalı Efe’nin yaşamını ilk defa 1956 yılında Cumhuriyet gazetesinde, roman olarak bastırmadan yayınladığını belirtiyor. Yaşar Kemal, bu eserinde insanların gere ağalar tarafından, gerek hükumet güçleri tarafından ve gerekse güçlü zengin kişiler tarafından olsun haksızlığa karşı durup dağlara çıkan ve kendilerini savunmak isteyen insanları ele almıştır. Çakırcalı Mehmet Efe de bunlardan biridir. Küçük yaşta babasının öldürülmesi, babasının intikamının alınması için toplumun ona yaptığı baskılar ve babasını öldüren zaptiye çavuşunun ondan çekinmesiyle ona çeşitli iftiralar atıp hapse girmesi için çaba harcaması üzerine hapiste yatıp delil yetersizliğinden çıkması sonucunda dağlara çıkıp eşkıya olması anlatılıyor. Romanda dikkatleri çeken en büyük özellik, Çakırcalı Mehmet Efe’nin bir eşkıya olmasına rağmen birçok köylüler, aileler ve bazı ağalar tarafından kollanması, korunması ve ölümüne de olsa onu ele vermemeleridir. Bunun nedeni ise Çakırcalı Mehmet Efe’nin zenginden alıp fakirlere dağıtmasıdır. Yani O, sadece kendini düşünmez. Fakiri, fukarayı ve yoksulları da düşünür. Haksızlıklara karşıdır. Kötü ağalardan aldığı para ve altınların büyük çoğunluğunu ihtiyaçlı ailelere, fakir, fukara ve yoksullara dağıtır. Parasızlık nedeniyle evlenemeyen gençlere yardım ederek onları evlendirir. Bütün bu yardımları nedeniyle de herkes tarafından sevilir. Romanda bu durumu Çakırcalı Efe, yanındaki en çok güvendiği, sevdiği, saydığı ve sağ kolu olan Hacı’ya şöyle dile getiriyor: "Şu insanoğlu var ya Hacı, çiğ süt emmiş, güven olmaz derler ya; yalan! Güven olur. Onlara azıcık iyili et, seni baş tacı etsinler. Öyle değil mi Hacı?" (sayfa 133) Roman, Mehmet’in 11 yaşında babasının öldürülmesi ile başlar. Mehmet’in babası olan Çakırcalı Ahmet Efe, önceden eşkıyalık yapmış ve fakat sonra düze inerek affedilmiş, ailesi ile birlikte sade bir yaşam süren, etliye sütlüye karışmayan bir vatandaş olmuştur. Onun tek isteği artık huzurlu ve mutlu bir yaşamdır. Ailesine bakmak ve çocuklarının geçimini helal yoldan sağlamaktır. Bunun için çalışır, durur... Osmanlıya, eşkıyaların tekrar dağa çıkacakları haberi gelmiştir. Bunlar, düze inmelerine rağmen silahlıdır. Halk üzerlerinde hala etkilidir. Bunların tekrar dağa çıkmalarını önlemek için haklarında ölüm emri verilir. Osmanlı Zaptiye Çavuşu Boşnak Hasan da aldığı emir üzerine Çakırcalı Ahmet Efe’ye gelir. Ona yalan söyleyerek, “Kendisine gelirken Rum eşkıyaların yolunu kestiğini, kendini öldürmek istediklerini” söyler. Bunun üzerine Ahmet Efe’ye “Gidip bir bakalım” der. Ahmet Efe “Olur” der. Ahmet Ağa’nın hanımı Hatçe “Osmanlıya inan olmaz” diyerek onu engellemeye çalışır. Ahmet Efe ile Boşnak Hasan giderler. Gittikleri yerde Boşnak Hasan Ahmet Efe’yi arkasından vurarak onu öldürür. Hatçe Kadın adeta burada haklı çıkar. Mehmet hep bu acı ile yaşar: "Memed büyüyordu. Babasına yapılan kancıklığı her Allah’ın günü duya duya büyüyordu. Yıllar yılı kulağında bir ağıt gibi anasının sesini duydu: "Demedim mi Efem? Demedim mi? Osmanlının dostluğu olmaz. Al ile avlanan Efem! Kötünün eliyle giden Efem!" ( Sayfa 12) Mehmet, çevreden hep babasının intikamını alması için adeta baskı görür. Babasının dostu olan Eşkıya Mustafa, onu yanına alır. Onu eğitir. Bildiği her şeyi öğretir. Eline silah verir. Kullanmasını öğretir. Birlikte kaçakçılık yaparlar. Ona hep şu sözü söyler: “Ta ezelden beri kurt eniği kurt olur" (sayfa 13) Bu söz ile oğlunun da bir yiğit eşkıya olan babası gibi olmasını istemektedir. Kıs bir süre sonra Mehmet babası gibi namlı hatta daha çok namlı bir eşkıya olacaktır. Boşnak Hasan bu çocuktan korkmaktadır. Babasının intikamını er geç alacak diye düşünmektedir. Bu nedenle hep temkinli davranır. Mehmet’in, çalıştığı eşkıyalardan birinin karısı kaçar. Mehmet onları bulup öldürür. Boşnak Hasan durumu bilir, Mehmet’i hapse attırır. Birkaç ay hapis yatan Mehmet, delil yetersizliğinden çıkar. Eşkıyalık artık Mehmet için kaçınılmazdır. Yaşadığı haksızlıklar, gördüğü baskılar, yalanlar, dolanlar, insan sömürmeler, adam kayırmalar… Onun dağa çıkmasını çaresiz tetikleyecektir. O da o yolu tercih eder. Tanıdığı Yörük Ağası Veli Mehmet’e gider. Ondan yardım ister. Veli Mehmet Ağa ona yardım ederek öğütler verir: "Eşkıya demek yatak demektir. Yatakları eşkıyanın canıdır. Yatağını belli eden eşkıya yaşamaz. Bura senin baş yatağın. Bir daha buraya uğramayacaksın." (sayfa 32) Çakırcalı dağa çıkar. Eşkıya olur. İçinde intikam ateşi vardır. Babasının intikamını almak için günleri sayar. O gün nihayet gelir. Babasının katili olan Boşnak Hasan’ı öldürür. Babasının kanı yerde kalmaz. Ülkede adeta bir otorite boşluğu vardır. Hükumet, sanki vatandaşlarına söz geçirememektedir. Her yer eşkıya doludur. Haksızlığa uğramış, hakkı yenmiş, iftiraya uğramış kaç kişi varsa eline silahı alıp hakkını aramak için dağa çıkmıştır. Osmanlı Hükumeti bunlarla baş edemez duruma gelmiştir. Bütün dağlar eşkıyalarla doludur. Öyle ki bunlar askerlere aman vermez. Onları genelde geri püskürtürler. Çakırcalı Efe de bunların en başı olmuştur. Kurduğu çetesiyle Ege dağlarının sultanı olmuştur. Öyle ki artık herkes umudunu ona bağlamıştır. Ağalardan zulüm gören, haksızlığa uğrayan, evlenemeyen gençler, parasız, yoksul, yetim insanların umudu olmuştur. Çünkü zenginden alıp fakire dağıtmaktadır. Haksızlık yapmamaktadır. Mecbur kalmadıkça askeri karşısına almamakta ve onlara kurşun sıkmamaktadır. Asker de bunu bildiği için Çakırcalı’ya pek bir şey yapmak istememektedir. Çakırcalı herkesin sevgisini kazanmıştır. Adeta hakkın, adaletin temsilcisi olmuştur. Onu kimse ihbar etmez. Ne pahasına olursa olsun yerini kimse söylemez. Dayak da yeseler, öldürülüyor da olsalar onu ihbar etmezler. Köylünün böyle sevgisini ve takdirini kazanan Çakırcalı Efe, 15 yıl kadar dağlarda eşkıyalık yapar. Birkaç sefer Osmanlı tarafından affedilerek düze iner. Ama düzde yaşadığı haksızlıklar, onun yine dağa çıkmasına sebep olur. Özellikle ağaların kalleşliklerine tahammülü yoktur. Dağlar, onun meskenidir. Her yeri karış karış bilmektedir. Usta bir atıcıdır. Attığını vurur. Köylü de onu sevdiği için asla yakalanmaz. Düzde ne olursa olsun, ne yaşanırsa yaşansın anında ona haber verilir. Her şeyden haberi vardır onun. Müthiş bir istihbarat kurmuştur. Uçan kuştan dahi haberi olmaktadır. Onu yakalamak için özel komutanlar, özel müfrezeler getirtilir. Ama hiç birisi yakalayamaz. Çaresiz bu işten vazgeçip geri giderler. Osmanlı da çaresiz olarak Çakırcalı ile oturup anlaşır ve onun bütün isteklerini kabul ederek affeder. Üstelik ona ve bütün adamlarına da maaş bağlar. Ama bütün bunlara rağmen bozuk düzen karşısında Çakırcalı’nın defalarca dağa çıkmasına kimse engel olamaz. Adeta hayat ve çevre, her defasında onun dağa çıkması için onu zorlar. Bir gün işini çok iyi bilen bir Osmanlı Subayı buraya tayin edilir. Çok tecrübeli olan ve dağlarda iz sürmekle tanınan bu subay hiç acele etmez. Çakırcalı’yı çok iyi öğrenmek ister. Nasıl yer, nasıl içer, nasıl giyinir, nerelerde, kimlerin yanında kalır, huyu suyu nasıldır hepsini öğrenir. Önce hiçbir şey yapmaz. Kılını dahi kıpırdatmaz. Herkes buna şaşar. O aldırış etmez. Vakti gelince harekete geçecektir. Usta bir iz sürücüdür. Cesur bir eşkıya avcısıdır. Girdiği hiçbir işi yarım bırakmayan, her işi başarıyla sonuçlandıran bir subaydır. İşini çok iyi yapan, her şeyi ciddiye alan ve en küçük detayları hesaplayan bir kişidir. Yaptığı araştırmalarda Çakırcalı’nın yiğit bir kişi olduğunu, onun dağlarda isteyerek eşkıyalık yapmadığını, bu işi sevmediğini ama şartların kendisini buna zorladığını anlar. Eşi Iraz’ı çağırıp saygılı bir dille anlatır. “Kocasının anlaşmaya gelmesini, teslim olmasını, ona herhangi bir zarar vermek istemediklerini aksi halde er veya geç yakalanıp öleceğini” söyler. Iraz bunu kocasına bildirir. Ama Çakırcalı bu. Kabul etmez. İşte olaylar bundan sonra gelişir. Komutan aylarca sessiz kaldığı ininden çıkar. Kimsenin haberi olmadan planlar yapar. Herkesi yanıltıp şaşırtmak ister. Böylece roman yavaş yavaş sona gelir. Çakırcalı bir yiğittir. Kendinden emindir. Kimseye boyun eğmeyen, eyvallah etmeyen bir kahramandır. Sonuna kadar mücadelesinden vazgeçmez. Bu subaya da öyle yapacaktır. Romanda çok az da olsa aşka rastlıyoruz. Çakırcalı evli olmasına rağmen bir ağa kızına aşık olur. Onunla evlenmek ister. Ama karısı Iraz vardır. Bu işin olması için Iraz’ın gönlünün alınması lazım. Iraz bu işe ne diyecektir? “Iraz kadındı. Dosttu. Fedakardı. İlk göz ağrısıydı. Kendi yüzünden çekmediği bela kalmamıştı. Eve gelip attan iner inmez doğru Iraz’a gitti: Iraz dedi, kusuruma kalma. Çok çok kötü bir iş bu. Olmadı, yenemedim kendimi. Sana layık değil. Iraz: “Düşünme onu Efem. Senenin gibi bir efeye iki değil, dört kadın feda olsun. Ne dilersen onu yap. İstersen kızı babasından istemeye ben giderim.” (Sayfa 80) Bu nasıl sevgidir? Bu nasıl bir saygıdır ki eşi, kendi üzerine kuma getirecek olan birine “Dilediğini gibi yap. İstersen gidip kızı ben isteyeyim” diyor. İş burada bitmiyor. Babası kızını Çakırcalı’ya vermiyor. İnat ediyor. Çünkü eşkıyaya kız verilmez. Yerini yurdunu terk edip gidiyor kızı vermemek için. Iraz dayanamayıp tüfeğini alıyor ve doğruca kızın babasının yanına gidiyor: “Bana bak Ağa” dedi. “Ben Çakırcalı’nın avradı Iraz’ım. Aç gözünü de bana iyice bak. Sen Efe’ye kız vermiyormuşsun. Hemen köye dön, kızı ver. Efemi sizin gibilerine rezil ettirmem. Seni kıyık kıyık kıyarım. Efe yapamaz; ben yaparım bunu. Hemen dön! Efe’ye ettiğin yeter. Geldiğimden Efe’nin, kimsenin bir haberi yok. Doğru köye… Anladın mı? Kara dinlilik istemez. Geldiğimi de kimseye söyleme. Ben altınımı pul ettirmem sana. Ağa, Efe seni bir kız için öldürürse ona namus, ben seni öldürürsem bana şeref. Haydi köye… düğünü elinlen yap” (sayfa 82 - 83) Günümüzde bunu yapabilecek, aynen böyle davranabilecek bir tane kadın var mı acaba? Böyle sevgi acaba günümüzde görülmekte midir? Sanmıyorum. Böyle bir olay karşısında kadının ilk yapacağı iş hemen avukatına baş vurup boşanmak istemesi olacaktır haklı olarak… Roman, akıcı bir dille yazıldığı için sürükleyici bir özelliğe sahip. Okuyucu eseri eline aldığı andan itibaren bırakamıyor. Öyle ki ben kitabı sabah elime aldım. Ertesi gün öğleye doğru bitirdim. Etkisi beni bir türlü bırakmak bilmedi. İster istemez, İnce Memed romanı aklıma geldi. Onunla mukayese etme imkanım oldu. İnce Memed kadar olmasa da en az onun kadar etki bırakan, güzel bir roman diyebilirim. Çakırcalı Mehmet Efe’yi eminim Yaşar Kemal’den daha iyi anlatan, daha yazan bir edebiyatçı olmazdı diye düşünüyorum… Romanın son bölümünde yer alan şu sözler Çakırcalı’nın halk arasında ne kadar sevildiğinin bir göstergesi olarak geldi bana: “Çakırcalının mezarı Nazilli’nin dışında, yol üstündedir. Köylüler, o gün bu gündür evliya türbesi makamında ziyaret ederler.” “Çakırcalı öldürüldükten yıllar, yıllar sonra bile o yoldan geçen köylüler mezara yarım saat kala, olanca sesleriyle bağırırlar: “Çakırcalı Efe! Çakırcalı Efe! Yol ver geçelim. Yaban değiliz.” (sayfa 181)
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |