Tüm mutsuzluklar yokluktan değil, çokluktan gelir. -Tolstoy |
|
||||||||||
|
Günler geçiyor, insan sürekli evde olunca günleri de şaşırabiliyormuş. Bugün günlerden Pazar dün ve bugün için sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Evden hiçbir şekilde dışarı çıkamıyoruz. Aslında niye yalan söyleyeyim çıkmaya da hiç niyetin yok zira bu görünmeyen ufacık düşmandan ben korkuyorum. Garip duygular içindeyim, pek çok şey böyle günlerde anlamını yitiriyor ve bazı mesleklerin ne kadar önemsiz gibi görünürken ne kadar önemli ve olmazsa olmaz olduğunu hissediyor insan. Ben inşaat yüksek mühendisiyim ve son yıllarda mesleğimi çok sorguluyorum ve İngilizcesi medeniyet mühendisliği olan mesleğimden mustaribim. Şehirlerde o kadar yoğun ve birbirine o kadar uzak ve o kadar yakın yaşıyoruz ki bir çelişki içindeyiz. Son yıllarda 20, 30 hatta daha yüksek katlı apartmanlar inşa edilip adını da residans verince insanlar İngilizcesi konut olan kelimenin elçilik binalarına da residans denildiği için elçilikte oturuyor, sınıf atlamış gibi milyon TL’ler verip o konutlardaki dairelerden aldılar. Corona virüs nedeniyle asansörlere binmenin riskli olduğunun söylendiği bugünlerde acaba 20., 30. Kattaki evlerine nasıl girip çıkıyor insanlar merak ediyorum. Adı akıllı olan binalarda organik akıl kullanılacağına sanal aklın kullanıldığı, enerji olmazca bu evlerde yaşamın kabusa döneceği aşikardır. Bu günlerde takdir ettiğim meslekler sokağa çıkmanın yasak olduğu, biz bir şekilde evimizde güvenli oturmaya çalıştığımız bu günlerde çöpleri toplayan belediye çalışanları, insanların sosyal mesafeyi korumadan sırf ekmek almaya sokaklara döküldüğü Cuma günü sil baştana dönmemize sebep oldukları ekmeğimizi pişiren fırıncılar, insanların bir yerden bir yere taşıyan şoförler, marketlerde çalışan kasiyerler, eczacılar ve tabii ki en önemlisi sağlık görevlileri. Sağlık görevlileri denilince hasta bakıcısından, temizlikçisinden doktoruna kadar tüm meslekler çok kıymetli bugünlerde. Bakkallar, manavlar, kasaplar işte insanın asıl ihtiyacı olan meslek grupları bunlar. Zira bunlarsız bir toplum düşünülemez. Gerçi eski yıllarda insanlar kerpiçten dahi olsa ev inşa ederlerken hava akımını, komşunun güneşini, hep bunları düşünürlermiş, güya yüksek teknoloji ile inşa ettiğimiz günümüzdeki evler birer beton yığını. Medeniyet Mühendisliği mesleğime haksızlık mı ediyorum diye düşünmüyor değilim. Zira elimi çeşmenin altına tutuyorum su geliyor, mümkün olduğunca azalsa da insanlar bir yerden bir yere hareket etmezse olmuyor. Sonuçta vardiyalı olsa da işe gidip geliyoruz. Evimdeki elektrik sayesinde karanlıkta kalmıyorum. Bilgisayarımdan online işlerimi yapıyor, öğrencilerime ders bile veriyorum. Hırsların, adamsendeciliğin, ihanetlerin, kıymet takdir bilmememin cezasını çekiyoruz bugünlerde. Haksızlıklar had safhada idi, bencillikler had safhada, egomuza yenik düştük, adalet aradık adalet yok. Sonunda hakkın adaleti tecelli etti işte, görünmez bir düşman ensemizde. Biz birbirimizle yaşamayı beceremedik, “Yaratılanı severim Yaratandan ötürü” sözü lafta kaldı, saygısız, sevgisiz toplumlar yetiştirdik önce ben diyen. Halbuki bugün ben senin için sokağa çıkmıyorum, sen de benim için çıkma demeyi öğrendik. Kıymetlendirdiğimiz pek çok şeyin kıymetsiz, kıymetlendirmediğimiz pek çık şeyin ise kıymetli olduğunu yaşayarak öğreniyoruz. Yaratan öğretiyor bir şekilde. Ufacık şeylerden mutlu olmamız gerekirken hep bana ve daha fazla diyen aç gözlerimiz bugün çok şükür nefes alıyorum, sevdiklerim iyi diyebiliyor. Bugünlerde en büyük derdim uzaklarda olan sevdiklerim nasıl, Allah’ım onları korusun diğeri ise sokak hayvanları açlar mı susuzlar mı? Bugünlerde en çok istediğim sevdiklerime sarılıp şapur şupur öpmek, öpmek. Biz ailecek kahvaltıda sohbet etmeyi çok severiz, bugünlerde herkes mesafeli oturuyor, aynı anda sofraya oturamıyoruz, sofrada konuşmak yasak, zira çalışan olarak ben arada dışarıya çıkıyorum, alışverişe dışarı çıkıyorum, eve her getirdiğim şeyi sürekli yıkamaktan ellerim alerjiden yara oldu. O basit ama güzel günlerimi çok özlüyorum. Peki siz en çok neyi özlüyor ve bu günler geçince ne yapmak istiyorsunuz, sizce insanoğlu bu beladan dersini alır mı? En önemlisi kurtulabilecek mi? Devam edecek Leyla ÜNAL
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Leyla ÜNAL, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |