"Bana ev hikayesinden söz açmayın. Artık benim oraya gideceğim yok!" Fuzuli, Leyla ile Mecnun |
|
||||||||||
|
Geçen hafta hayatımın belki de en güzel, en ilginç ve en heyecanlı teklifini aldım. TRT, Kıbrıs’ta bir dizi film çekecekmiş: “Kıbrıs Ada Kışı” Cast Ajansı sahibi Sayın İlke Susuzlu, bana ulaşarak “Bu projede yer almak ister misiniz hocam?” diye sordu. Bana bir auidition gönderdi. Kısa bir metini oynayıp telefonla videoya almamı ve kendisine atmamı istedi. Önce şaka gibi geldi bana. Ama şaka olmadığını, gayet ciddi bir teklif olduğunu biraz sonra anladım. Oğlum Alperen “Gel baba, bir çekelim şu filmi. Şansını bir dene. Belki beğenirler” dedi. “Olur mu?” demeye kalmadı eşimin de onayı ile metni okumaya başladık. Bir iki okumadan sonra kurguyu kafamda oluşturdum ve oğlumun çekmesi ile oynamaya başladım. Eşim de karşı sözleri okuyarak bana yardımcı oldu. Bir iki denemeden sonra film bitti. Biraz sonra da İlke’ye gönderdik. İlke, çok geçmeden “Filmi aldığını ve çok başarılı bulduğunu” yazdı. Beklemeye başladık. Ben “Bu işin sonu Hollywood’a kadar gider. Oscar’ı da alır gelirim” diye şaka yapıyordum. Tabi bu arada da film hakkında bilgi edinmek için Google amcaya müracaat ettik. Çok bilge olan Google amca her zamanki gibi bize yardımcı oldu ve film ile ilgili istediğimiz bilgileri verdi. Film, 26 bölümden oluşuyor. Yönetmen koltuğunda Hakan İnan oturuyor. Ve oyuncu olarak da çok ünlü isimler var. Bunların başında Ahmet Kural geliyor. Diğer oyuncular, Serkan Çayoğlu, Pelin Karahan, Gülper Özdemir, Tayanç Ayaydın, Devrim Saltoğlu’dan oluşuyor. Gerçekten çok tanınan isimler bunlar. Bu isimlerle filmin çok iddialı bir film olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. 2 gün geçtikten sonra İlke beni arayarak “Hocam, sizi beğendiler. Dizide rol alacaksınız” dedi. “Acaba şaka mı yapıyor?” demekten kendimi alamadım. Ama İlke’nın de bu tür konularda şaka yapmayacağını çok iyi biliyorum. Heyecanla hemen aradım. Gülerek: “Hayırlı olsun hocam. Sizi çok beğendiler. Görevi aldınız” dedi. Ve gerekli bilgileri verdi. “Pazara, çekimler başlıyor” dedi. O gece, telefonum çaldı. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir bayan: “Ben, Emel” dedi. Kostüm sorumlusuymuş. Benden, bedenim, kilom, ayak numaram gibi bilgileri istedi. “Kostümlerinizi hazırlayacağım. Pazar günü görüşürüz” dedi. Heyecanım gittikçe artmaya başlıyordu. Şaka gibi başladığım bir olay gerçek mi oluyordu? Yoksa rüyada mı idim? Biraz sonra bir telefon daha: “Rejiden arıyorum. Size rollerinizi atıyorum Lütfen sizinle ilgili kısımlara bakın. Pazara kadar ezberleyip gelirseniz çok iyi olur.” dedi. İşte o andan itibaren işin çok ciddi olduğunu anladım. Hemen metni okumaya başladım. Biraz sonra da ayna karşısında kendi kendime rol yapmaya başladım… Ve Pazar sabahı erkenden kalkıp sete gittim. Çekimler Mağusa Limanı’nda yapılacaktı. Doğruca limana gittim. Kapıda bir görevli beni yönlendirdi. Arabayı setin bulunduğu yere sürdüm. Varınca park edip insanların yoğun olduğu yere gittim. Görevlilere kendimi tanıttım. İlke Susuzlu da oradaydı. Merhabalaşıp sohbete başladık. Biraz sonra kostümlerimiz verildi. Giyip filmin çekileceği yere alındık. Doğrusu ilk defa profesyonel bir ortamda bulunuyordum. Gerçi daha önce birkaç filmde görev almıştım; ama onlar kısa rollerdi. Figüranlıktı. O nedenle hemen bitivermişti. Sete gelince yapılan işin ne kadar ciddi olduğunu gördüm. Her şey mükemmel denecek bir biçimde hazırlanmıştı. Her şey düşünülmüştü. “İğneden ipliğe” derler ya işte onun gibi. Uzun bir çalışma sonucu ortaya mükemmel bir ürün çıkmıştı… Araçlar, kamyonlar, tahtalar, jipler, tanklar, sedyeler, kasalar, çuvallar, silahlar, çay, kahve, yemek… aklınıza ne geliyorsa hazırdı. Eksik olan hiçbir şey yoktu…film setinde ne gerekiyorsa fazlasıyla vardı… Kalabalıktı. Oyuncular da oldukça çoktu. Figüranlar, yardımcı oyuncular, teknik görevliler, başrol oyuncuları hepsi oradaydı… Ahmet Kural ile tanıştık. Alçakgönüllü, çok mütevazı bir insan olarak gördüm. Herkese karşı nazik, efendi ve saygılı davranıyordu. Kimseyi üzmüyor, incitmiyor, kırmıyordu. Birçok kişi ile resimler çektiriyordu. Hiç kimseyi reddetmiyordu. Sabırla herkese “Hay hay” diyordu. Doğrusu ilk intiba olarak bende çok olumlu bir etki yarattı. Bir de “Sanatçılar kaprisli olur” derler. Oysa ben, Sayın Kural’da hiç kapris görmedim. Olduğu gibi davranan, saygılı bir kişi olarak tanıdım. Filmin Yönetmeni Sayın Hakan İnan Bey ile tanıştık. O da işini en iyi yapan bir kişi olarak dikkatleri çekti. Yani bir yönetmenin bu kadar alçakgönüllü, bu kadar oyuncularla iç içe, samimi ve sevgi içinde olacağını tahmin edemezdim. Bizlere yapacağımızı gayet yumuşak bir dille anlatıyor, sabırla tekrar tekrar söylüyordu. Akşama doğru, Serkan Çayoğlu ile sahnemiz vardı. Onunla da yüz yüze oynadık. Genç oyuncu, güler yüzlü biriydi. Bana önerilerde bulunuyor, neyi, nasıl yapmamı söylüyordu. Doğrusu bu da beni çok rahatlatıyordu. Onların deneyimlerinden faydalanmak müthiş bir şeydi. Küçük bir provadan sonra çekime başladık. Deyim yerindeyse görevimizin hakkını fazlasıyla verdik. Çekimler çok güzel bir şekilde sürüyordu… Tek şikâyetimiz havanın soğuk olmasıydı. Gerçekten donduracak şekilde bir soğuk vardı. Adeta iliklerimize kadar işliyordu. Bu soğukluğu da, sık sık getirilen çay ve kahvelerle gideriyorduk. Gerçekten içtiğimiz çaylar ve kahveler yüreğimizi ısıtıyordu… Çekimler sürüyordu. Ve ben Ahmet Kural ile aynı sahneyi paylaşıyordum. Onunla karşılıklı oynuyor, karşılıklı sözlerimizi birbirimize söylüyorduk. Bu gerçekten benim için büyük bir onur idi. Mutluluk verici büyük bir olay idi. Hayalimde bile kuramayacağım bir şeydi. İleride torunlarıma anlatabileceğim en güzel anılarım idi. Doğrusu sözlerle tarif edilemeyecek bir duygu idi… Bir sahneyi defalarca tekrar çekiyorduk. Bu da bizi hem filme hazırlıyor, hem de iyice rahatlatıyordu. Biraz sonra sözleri iyice ezberlemiş oluyorduk… Gecenin ilerleyen saatlerine kadar çekimler devam etti… Müthiş bir deneyim oldu benim için. Milyonlar versem böyle bir anı gerçekleştiremez, ona hayat veremezdim… Ama nasıl olduysa Allah bana “Yürü kulum” demiş ve ben kendimi böyle bir ortamda bulmuştum… Dediğim gibi anlatılacak gibi bir şey değil. Sadece o anı yaşamak lazım. Ve ben de o anı yaşayan şanslılardan biri oldum. Bu şansı bana veren, yaşatan, emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |