Zaman dostluğu güçlendirir, aşkı zayıflatır. -La Bruyere |
|
||||||||||
|
Elimin yettiğince, dilimin döndüğünce siz değerli okurlarım için kaleme almakta olduğum bu yazımda görevi tanımlamanın gayreti içerisinde olacağım. Hayata karşı verilmekte olan mücadelelerde kayba uğramamak için sonuna kadar yürümemizi gerektiren, sonunu başarılı bir şekilde bitirmemiz icap eden engebeli bir yoldur. İçinde barınmakta olduğumuz yaşama karşı büyüklerimiz tarafından bize verilen çok değerli vazifeler yer almaktadır. Bize düşen tek şey üzerimize vazife edilen bu işleri noksansız yerine getirmek sonra da emaneti bizden sonrakilere teslim ederek bizden daha iyi bir şekilde vazifelerini yerine getirmelerini tembihlemekten ibarettir. Yüksekten uçmayı marifet sayan bazı kendini beğenmiş şahıslar, hayatta hep aynı şeyleri yapmaya mecbur olan insanları monoton yaşamakla suçlamayı pek ala iyi bilirler. Fakat akıl etmedikleri bir şey var: yaşamak, o sorumsuz yaşayanların lüzumsuz yere harcadıkları paraya benzemiyordu. Uçarı manasız yaşanacak bir dakikaları bırakın dakikayı saniyeleri bile yoktu. Hayatın zorluklarına karşı zamanla yarışan her anının değerli olduğunun farkına varan kişilerdi,boşu boşuna yaşadığına kanaat getirilen insanlar. Düşünmezler ki bu insanlar neden böyle yaşamak zorunda, akılları fikirleri ona göre çalışıyor. Dudak bükerek boş yaşadıklarını ima ederek karşılarında muhatap aldıkları kimselerle lüzumsuz yere vakit geçirdiklerine dair fikirler kafalarında yer alır. Serseriliği marifet olarak gören bazı hayırsız kişiler, ellerinde işi ile meşgul olanlardan pek hoşnut görünmediklerini bir şekilde belli ederler. Ama bilmezler ki işine dört elle sarılanların ayakta durmak zorunda olduklarını hatta geçindirmekle mükellef oldukları bir aileye sahiptirler. Kendilerine hayatın serserilikten ibaret olmadığını yaşamları boyunca bir çok zorlukla karşılaşacaklarını anlatmak isteyen muhataplarını çok bilmişlikle suçlamak, serseriliği elden bırakmak istemeyenlere daha kolay geliyor. Eğer muhatap oldukları kimselerin fikirlerini benimsemek için adım atmış olsalar bu onlar için kendi fikirlerine saygısızlık anlamına gelir. Nasıl bizler serseriliği boş yaşamak olarak görüyorsak bu hayatı benimseyenlerin de bizlerin yaşamakta olduğumuz hayata anlamsız baktıkları aşikar. Bu iki tercih arasında dağlar kadar fark olduğunu gören ve boş vakit harcamanın bizim için önemli bir kayıp olduğu gözden kaçırılmaması lazım gelen tek gerçektir,bu da zihinlerin bir köşesinde yer etmelidir. Elbette hayatı monoton yaşamanın doğru olduğunu söylemiyorum. Çalışmak hatta etrafımıza bu yönde örnek olmanın bize verilmiş bir vazife olduğu kanaatindeyim. Farklı alanlarda fikirler üreterek, kendimizi geliştirebileceğimiz konulara el uzatarak uğraşlar vermemiz, zamanın tek yönlü akmadığına dair bir göstergedir. Yeter ki elimizdeki en değerli hazinemiz olan vaktimizin değerini bilelim, bir tek saniyemizin boşa akıp gitmemesi için çaba gösterelim. Yaşamın renkli bir hal alabilmesi için kendimizden sonraki nesillerin de faydalanabileceği önemli kazanımlar elde edilmelidir. Monotonluğun elinden kurtulmanın yolu bizi biz yapabilecek fikirlere imza atılmasından geçer, bu gerçek de unutulmamalıdır. Bizler aldığımız görevleri yerine getirmez, diğer şahıslar gibi amaçsız yaşama yönelirsek hayatımızı inşa etmek için uğraşlar verenlerin bu güne kadar yaptıkları hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Karanlıklardan aydınlığa yol almamız için kendi geleceklerini heba eden büyüklerimize ödemesi mümkün olmayan ama onlara karşı ödememiz gereken bir borcumuz olduğu bir an olsun akıllardan çıkarılmamalıdır. Bahsetmiş olduğum bu borcu ödemenin yolunun da üzerimize düşen sorumluluklarımızı eksiksiz yerine getirmekten geçtiği beyinlerin bir köşesinde bulundurulmalıdır. İsteyen bizleri suçlamaya devam etsin ,aldığımız görevleri bir tamam yerine getirip büyüklerimizin bize bıraktıklarına eklemeler yaparak kendimizden sonraki nesillere daha iyi bir yaşam bırakmanın uğraşını vermekten vazgeçilmemelidir. Emanete hıyanet etmemiz ,çocuklarımıza kötü örnek olacağımıza işarettir. Bunun için de emanet bize nasıl hıyanete uğramadan verildi ise bizim de üzerine yapmış olduğumuz kazanımlarla küçüklerimize öyle teslim etmek hayatımızın tek ve vazgeçilmez koşulu olmalıdır.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Hüseyin İbiş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |