..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Sevgi dünyadaki yaþam ýrmaðýdýr. -Henry Ward Beecher
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Öykü > Aný > Hakan Yozcu




8 Nisan 2022
Cassandra Hotel Bodrum  
Hakan Yozcu
Dar sokaklardan ilerliyoruz. Minibüs, yolcu alýp indiriyor. Bu nedenle sýk sýk duruyor ve hareket ediyor. Yolcularýn büyük çoðunluðu yabancý. Minibüste genellikle hep Ýngilizce konuþuluyor. Türkçe konuþan yok denecek kadar az. Þoföre: - Ne kadar kaldý? diye soruyorum. - Daha var, gelince ben size söylerim, cevabýný alýyorum. Araç, devam ediyor.


:IDD:
C a s s a n d r a H o t e l – B o d r u m

     Bodrum’a ikinci geliþim bu. Daha önce üniversitede öðrenciyken 5 arkadaþla birlikte minik bir minibüsle gelmiþtik. Sadece bir gece kaldýktan sonra ertesi gün Ege’nin diðer þirin kentlerine gitmiþtik.
     Bu defa da vaktim sýnýrlý. Ýki gün kalýp gideceðim.
     Bodrum’da Gümbethan Oteli’nde çalýþan yeðenim Serhat ile irtibat kurdum. Çalýþtýðý otelde yer kalmadýðý için baþka bir otelde yer bulmuþ. Orada kalacaðým: Cassandra Hotel
     Bodrum’a gitmeden önce üniversiteden çok yakýn arkadaþým olan Turgut’u ziyaret ettim.
     Turgut, Denizli’de oturuyor. Þimdi orada bulunan Pamukkale Üniversitesi’nde Araþtýrma Görevlisi. Geleceðin en büyük Türkologlarýndan biri olmaya aday bir akademisyen. Azim ve sabrýný çok iyi biliyorum. El attýðý iþi sonuna kadar takip eden ve mutlaka baþaran birisi.
     Denizli Terminalinde bir minibüse biniyorum. Turgut beni uðurluyor. Minibüs yavaþ yavaþ terk ediyor terminali. Yýllar sonra yine ayrýlýyoruz. Ama bu sefer sözümü aldým: Seneye Kýbrýs’a ziyaretime gelecek.
     Minibüs hayli ilerliyor. Turgut artýk geride kalýyor. Eller, havada sallanýyor. Biraz sonra Denizli, þehir olarak belleðimde tatlý bir aný olarak kalýyor.
     Yollarda sessiz sedasýz gidiyorum. Gözlerim etrafý izliyor. Yeþil, mavi renklerle arkadaþ oluyorum. Ýki saat sonra Muðla’ya geçiyorum. Aktarma ile Bodrum yoluna düþüyorum.
     Vakit akþama doðru. Ýþte Bodrum! Bembeyaz evleri ile bana sonsuzluða köprü vazifesi yapan mezarlýklarý hatýrlatýyor. Uzaktan görünümü, bende, bu duyguyu uyandýrýyor.
Bodrum – gerçekten- uzaktan görünümü ile gündüzleri büyük bir mezarlýða benziyor. Geceleri ise adeta bir renk ve ýþýk dünyasý. Sokaklar, rengârenk, ýþýl ýþýl. Bu manzarasýyla Bodrum, bir rüya kent gibi geliyor insana.
     Þehre giriyoruz. Güneþ tüm hýrçýnlýðýný kaybetmiþ, can çekiþen bir muma benziyor. Kýzýllýðý daðlara ve denize vurmuþ. Deniz, týpký kýpkýrmýzý bir kan gölünü andýrýyor.
     Gözlerim, terminalde Serhat’i arýyor. Fakat Serhat, görünürlerde yok. Her tarafý tarýyorum gözlerimle. Onu bir türlü göremiyorum. Geldiðim minibüs firmasýnýn þubesine gidip izin alarak ona telefon açýyorum.
     Serhat:
-     Amca, özür diliyorum. Ýþlerim çýktýðý için gelemedim. Þehir içi otobüslerine bin. Gümbethan Otel’ini sor. Sana gösterirler. Ama Gümbet Otel ile karýþtýrma. Orasý baþka bir otel. Ýsimler yakýn olduðundan bazen birbiriyle karýþtýrýyorlar, diyor.
Minibüsler, terminalin hemen önünden kalkýyor. Sýradaki minibüse biniyorum. Kaptan þoföre:
-     Gümbethan Otel’ine gideceðim. Beni oraya en yakýn yerde indirir misiniz, diyorum.
Þoför:
-     Öyle bir otel mi varmýþ. Bilmiyorum, diyor umursamadan.
Ben, þaþýrýyorum. Burada çalýþan bir þoför nasýl bilmez hayret ediyorum. Þoför, þaþkýnlýðýmý anlýyor. Hemen diðer minibüsün þoförüne soruyor. O da tarif ediyor:
-     Eskiçeþme’de indir. Orada kime sorarsa gösterirler, diyor.

Hareket ediyoruz. Gözlerim, Bodrum sokaklarýnda geziyor. Bodrum Lisesi’nin tam önünden geçiyoruz. Ýçimden “Buralarda görev yapmak olacaktý.” diye geçiyor.
Dar sokaklardan ilerliyoruz. Minibüs, yolcu alýp indiriyor. Bu nedenle sýk sýk duruyor ve hareket ediyor. Yolcularýn büyük çoðunluðu yabancý. Minibüste genellikle hep Ýngilizce konuþuluyor. Türkçe konuþan yok denecek kadar az.
Þoföre:
-     Ne kadar kaldý? diye soruyorum.
-     Daha var, gelince ben size söylerim, cevabýný alýyorum.
Araç, devam ediyor. Yarým saat kadar bir zaman geçiyor. Çoktan varmýþ olmamýz gerek, diye düþünüyorum. Ama hala yoldayýz.
Þehrin dýþýna çýkýyoruz. O da ne? Ýþte Bodrum Lisesi. Az önce geçmemiþ mi idik buradan? Tam bir daire çizmiþ olmalýyýz. Ýlk hareket ettiðimiz yere tekrar geliyoruz.
Þoföre:
-     Ne oldu? Geri geldik. Eskiçeþme’de indirecektiniz beni.
Þoför hayretle dönüyor. Þaþkýn bir vaziyette:
-     Eyvaaah! Aðabey seni unuttuk yahu. Tüh! diye nara atýyor. Arkasýndan gülerek, neyse aðabey, kusura bakma. Benim hatam. Böylece Bodrum’u iyice öðrenmiþ oldunuz, diyor.
Sýradaki diðer otobüse bindiriyor beni. Minibüsün þoförüne de durumu anlatýyor. Sýký sýký tembih ediyor:
-     Aman bu arkadaþý unutma! Para da alma, diyor.
Hareket ederek ayný yollardan bir kere daha gidiyoruz. Yokuþlarý çýkýp iniyoruz.
Þoför, bir yol kavþaðýnda beni indiriyor:
-     Burasý Eskiçeþme. Þu yoldan doðru git. Sola sap. Orada kime sorsan gösterir sana oteli, diyor.
Teþekkür ederek iniyorum minibüsten. Çantam elimde, sokakta yapayalnýz kalýyorum. Þoförün gösterdiði yoldan ilerliyorum. Biraz sonra ilk çýkan yoldan sola dönüyorum. Koþar adýmlarla biri bana doðru geliyor. Bu, yeðenim Serhat’ten baþkasý deðil:
-     Nerede kaldýn amca? Meraktan çatladým doðrusu, diyor.
Durumu anlatýyorum. Gülüþüyoruz. Birbirimize sarýldýktan sonra çantamý eline alýyor. Çalýþtýðý Otele doðru gidiyoruz.
Ýçeri giriyoruz. Lobiye çýkýyoruz. Oturup bir çay içiyoruz. Burada Otelin sahibi ile tanýþýyoruz. Kibar bir beyefendi. Ýzaz ikramda bulunuyor bize. Yemek yememizi istiyor. Teþekkür ediyorum. Soðuk bir meþrubat içiyoruz.
Kýsa bir moladan sonra kalkýyoruz. Kalacaðým otele gidiyoruz. Cassandra Hotel’de yer ayýrtmýþ Serhat. Orada kalacaðým.
Cassandra Hotel, iki katlý, küçük, ama çok þirin bir otel. Giriþte küçük bir yüzme havuzu, az ilerisinde yazlýk bir bar var. Barýn önünde hasýrlarla büyük bir gölgelik yapýlmýþ. Gölgeliðin altýnda masalar ve sandalyeler bulunuyor. Ýçeri giriyoruz.
Ýçerde üç erkek ve genç bir kýz oturmuþ sohbet ediyorlar. Erkeklerden birinin adý Zafer. Otelde iþletmeci olarak çalýþýyor. Genç, zayýf, uzun boylu biri. O andan itibaren benimle bu genç ilgileniyor.
Zafer, güler yüzlü ve çok saygýlý bir insan. Serhat ile konuþuyor. Daha önceden anlaþmýþlar. 7 numaralý odanýn anahtarýný bana veriyorlar. Anahtarý alýp yukarý çýkýyoruz. Burasý ikinci katta minik , güzel ve çok þirin bir oda.
Temiz ve bayaðý konforlu düzenlenmiþ. Yatak iki kiþilik. Tüm oda, boydan boya halý ile kaplý. Tuvaleti ve banyosu çok bakýmlý, çok temiz. En önemlisi de pencereden dýþarý baktýðýnýzda masmavi simasýyla; bütün çekiciliði ve güzelliði ile deniz, size gülümsüyor.
Yerleþiyorum. Eþyalarý odaya býrakýp kendimizi hemen dýþarý atýyoruz.
Serhat, tekrar iþine döneceði için yanýmdan ayrýlmak zorunda kalýyor. Gece yarýsýndan sonra bir barda buluþmak üzere ayrýlýyoruz. O, otele iþine dönüyor. Ben de acýktýðýmý hissediyorum. Vakit hayli ilerledi.
Gümbet’te Barlar Sokaðý’nda tek baþýma geziniyorum. Hava kararmýþ, sokak yavaþ yavaþ insanlarla dolmaya baþlamýþtý. Belli ki herkes acýkmýþ, karýnlarýný doyurmak için dýþarý fýrlamýþlar. Restaurantlar dolmuþ.
“Memories Cafe & Bar” isimli bir yere giriyorum. Burasý iki yol aðzýnda, yokuþun hemen eteðinde bir yer. Boþ bir masaya oturuyorum. Yanýma gelen garsona Ýskender kebap ve yanýnda salata ýsmarlýyorum. Yanýnda da kýrmýzý þarap getirmesini istiyorum.
Garson:
-     Dilerseniz, size beyaz þarap getireyim, diyor.
Ben, ýsrarla:
-     Hayýr, kýrmýzý þarap istiyorum, diye cevap veriyorum.
Garson, bir kadeh kýrmýzý þarabý getiriyor. Ilýk olmasýna raðmen, þarabý içiyorum. Þarap, ýlýk içilirmiþ. Bunu ilk kez orada öðreniyorum. Oysa ben, soðuk olmasýný tercih ederdim.
Kýrmýzý þarabý tercih etmemin sebebi ise Turgut’un “Akþam yemeðinde benim için kýrmýzý þarap iç.” demesiydi.
Yemeði yedikten sonra hesabýmý istedim. Hesap, Kýbrýs’taki restaurantlara göre daha ucuz ve uygun idi. Bahþiþini de býrakarak garsona:
-     Gece eðlenmek için nereye gidebilirim? Diye sordum.
-     Buraya gelebilirsiniz. Gece yarýsýndan sonra burasý disco olarak hizmet veriyor. Hiç piþman olmazsýnýz, diye cevap verdi.
Buradan ayrýlarak Barlar Sokaðý’nda bir aþaðý, bir yukarý yürümeye baþlýyorum. Niyetim, uygun bir yer bulup gönlümce eðlenebilmek. “ X Bar” gözüme çarpýyor. Görkemli bir mekân gibi görünüyor. “Burasý olabilir” diye düþünerek içeri girmek için kapýya yöneliyorum. Kapýnýn önünde iki insan azmaný zebani gibi duruyor:
-     Dur bakalým arkadaþ, damsýz girmek yasak! Diyorlar. Sert görünümlü, kaba ve fazla konuþmayan iki tip.
Bakýyorum, yalnýz olan turistler, içeriye rahatça girip çýkýyorlar. Onlara hiçbir müdahale yapýlmýyor. Serbestçe giriyorlar. Nedense sadece bizlere yasak! Ne de olsa buralara yabancýyýz. Kendi ülkemizde, kendi insanýmýza yasak! Filmlerde de görüyoruz ya: “Yassak!” denildiði zaman her þey bitiyor. Israr edersen sonunda ya kavga var, ya cinayet. Komik geliyor bana. Saçma sapan bir yasak iþte.
     Hiç seslenmiyorum. Dönüp oradan ayrýlýyorum. Birkaç kez bu olayý baþka barlarda da yaþýyorum. Hep ayný tavýrla karþýlaþýyorum: “Yassak!”
     Sokakta gezinirken birden Bodrum’a inme fikri beliriyor kafamda. Ýlk minibüse atlayýp Bodrum’a iniyorum. Yürüyerek yatlarýn bulunduðu marinaya ulaþýyorum. Aðýr adýmlarla asýl büyük barlar sokaðýna geliyorum. Burasý upuzun, düz, çizgi gibi bir yol. Oldukça kalabalýk. Ýnsanlar, yürürken hep birbirlerine çarpýyorlar. Kimse kimseye aldýrmýyor. Herkes aný yaþamaya çalýþýyor. Kimin yerli, kimin yabancý olduðunu anlayamýyorsunuz. Sokak, saðlý sollu, barlar ve arada tek tük dükkânla dolu. Her yerden müzik sesi geliyor. Balýk ve raký kokularý doluyor burnunuza. Oysa buraya ilk geldiðimde tüm sokak barlarla doluydu. Müzik ve eðlence sýnýrsýz bir þekilde yaþanýyordu. Ticari dükkânlar neredeyse hiç yoktu. Þimdi ise durum tam tersini almýþ. Ticari amaçlý dükkânlar dolmuþ. Bu deðiþimi hayretle izliyorum. O, eski canlýlýðýný kaybetmiþ gibi geldi bana sokak. Zaten, ticari amaçlý mekânlarýn çoðu da kepenk kapatmýþtý.
     Bir hayli yürüdükten sonra geri dönüyorum. O kadar yoruluyorum ki ne olursa olsun herhangi bir yere oturup dinleneceðim. Gözüme bir bar iliþiyor. Sokaðýn ilk giriþinde, sol tarafta bir yer burasý. Yine kapýda bekleyenler var. Kendimi onlara karþý hazýrlýyorum. “Yassak!” cevaplarýný duyar gibiyim. Ama o da ne. Ýçeri geçiyorum. Müdahale eden yok. Hatta elleriyle içeri davet edip “Buyurun” diyorlar. Hiç beklemediðim bir tavýrla karþýlaþýyorum:
-     Hoþ geldiniz, dilediðiniz yere oturabilirsiniz, diyorlar.
Teþekkür ediyorum. Ýçeriye adeta dalýyorum. Ýçimden de koskocaman bir “Oh be!” çekiyorum. Demek, Bodrum’da da yalnýz olan birinin girebileceði bir yer varmýþ, diyorum. Öyle ya “Yassak!” denilmedi kapýda.
     Ýçerisi loþ. Fazla kalabalýk yok. Üç - beþ kiþi kadar bir grup, bir masa etrafýnda derin sohbet ediyor. Köþede dört genç, ellerindeki müzik aletleriyle Türk müziðinden parçalar çalýyor.
     Bar bölümüne geçiyorum. O kadar yorulmuþum ki ayaklarýmda derman kalmamýþtý. Ýskemlelerden birine oturdum. Boðazým adeta kupkuru olmuþ. Önce buz gibi bir bardak su içiyorum. Eh burasý Bodrum! Alkollü bir þey içmezsen olmaz. Bu yüzden ben de bira istiyorum. Önüme koca bir kadeh dolusu bira geliyor. Yavaþ yavaþ yudumluyorum. Alkolün saðlýða olan zararlarýný da unutmuyorum. Bu yüzden az içmeye özen gösteriyorum.
     Barmen ile arkadaþlýk kurarak sohbete baþlýyoruz. Barmen de gerçekten çok iyi arkadaþlýk yapýyor bana. Konuþkan biri. Zaten iþi de bu.
Barmen’e:
-     Bodrum’da yalnýz olanlarýn eðlenmeye hakký yok mu? Diye soruyorum.
-     Niçin? Diye soruyor.
Baþýmdan geçenleri anlatýyorum. Tek baþýma hiçbir yere giremediðimi söylüyorum. Oysa yabancý olanlarý rahatlýkla içeriye aldýklarýný, onlarýn istedikleri gibi eðlendiklerini, belirtiyorum. Bize gelince yasak konulduðunu, bunun anlamsýz olduðunu ifade ediyorum. Oldu ki burasý Türkiye. Türk insanýnýn memleketi. Bizim vatanýmýz. Ben, kendi vatanýmda istediðim gibi eðlenemezsem, baþka nerede eðlenebilirim? Onlarýnki para da, bizimkisi para deðil mi? Konuþmamýz düzgün, kýyafetimiz yerinde, öyle ki bu ortama yabancý biri de deðiliz. Ben de yurt dýþýndan geliyorum. O halde neden? Neden bu ayrýmcýlýk? Neden bu çifte standart? Neden kendi kendimizi bu kadar soyutluyor, bu kadar dýþlýyoruz? Diyorum.
Barmen:
-     Doðrudur efendim. Maalesef, birçok yer, yalnýz olan beyleri almýyor. Bunun nedeni de beklenmedik ve istenmedik bazý olaylarýn çýkmasýný önlemek. Mesela: bazen büyük kavgalar çýkabiliyor. Veya bazý kendini bilmezler, yabancý bayanlarý rahatsýz ediyorlar. Bu tür kötü olaylarý engellemek için böyle bir uygulamaya baþvuruyorlar, diyor.
-     Evet, ama o tür kiþiler belli deðil mi? Mesela ben, öyle birine benziyor muyum? Bir terbiyesizlik, bir saygýsýzlýk yapacak biri miyim?
-     Haklýsýnýz. Ama bunu göze alamýyorlar, diye cevap veriyor barmen.
Bu sýrada, bizi dinleyen zayýf, uzun boylu, top sakallý, esmer biri söze karýþýyor gülerek:
-     Ya kardeþim, burasý Bodrum. Siz de turist bir bayan ayarlayýverseydiniz ya! Yolda kime teklif etseniz yok demezler size. Yeter ki anlaþacak kadar yabancý diliniz olsun, diyor.
Sohbetimize o da karýþýyor. Bir iki iskemle atlayarak, yanýmýza geliyor. Sohbeti derinleþtiriyoruz. Bana:
-Nerelisiniz? Diye soruyor.
-Kýbrýslýyým, diyorum.
- Deme yahu? Geçtiðimiz þubatta Kýbrýs’a oyun sahnelemek için gitmiþtik. Ben tiyatro sanatçýsýyým, diye tanýtýyor kendini.
Bunun üzerine konumuz tiyatroya kayýyor. Adýnýn “Cem” olduðunu söyleyen bu bey:
-     Kýbrýs, harika bir yer üstadým. Ben, orada þunu gördüm: Kýbrýs insaný sanata, sanatçýya susamýþ. Tiyatroya aç kalmýþ. Gerçekten oranýn insanýnda büyük bir sanat sevgisi var. Lefkoþa’da çocuk oyunu sergiledik. Seyircilerin bizi pürdikkat izlediklerini gördüm. Adeta nefeslerini tutmuþlardý bizi izlerken. Yani böyle bir þey olamaz. Bize büyük bir ilgi gösterdiler. Büyülendim. Beklemediðimiz bir ilgi gördük. Gerçekten o kültürü çok iyi almýþlar. Küçük bir ada. Avuç içi kadar bir yer. Böyle bir sanat sevgisi, pes doðrusu. Baþka bir yerde bu sevgiyi göremedim.
Sohbetimiz Kýbrýs, Kýbrýslýlar, Kýbrýs Kültürü ve Sanatý, tiyatro, Kýbrýs mutfaðý üzerinde sürüp gitti. Arada sýrada gençlerin söylediði þarkýlara da eþlik ediyorduk. Hele de “Akdeniz Akþamlarý” adlý þarkýda kendimizden geçmiþtik.
Vakit hayli geçmiþ, saat 12 olmuþtu. Müsaade isteyip kalktým. Hesabýmý ödeyerek oradan ayrýldým. Gerçekten güzel vakit geçirmiþtik. Ama gece henüz yeni baþlýyordu.
Minibüse binerek tekrar Gümbet’e gidiyorum. Akþam yemeðimi yediðim Memories Cafe Bar’a geçiyorum. Bara oturup bira istiyorum. Barmen olarak karþýmda, akþam yemeðinde garsonluk yapan genç duruyordu. Nedense beni görünce pek memnun olmuyor. Ýsteksizce bira kadehini önüme býrakýyor. Ben de hiç aldýrmadan birayý yudumlayarak etrafý izliyorum.
Herkes eðleniyor. Pistte çýlgýnca dans ediliyor. Burasý tam teþekküllü bir discoya dönüþmüþ. Müzik çok kuvvetli. Kulak týrmalýyor. Iþýklar çok canlý. Yanýp yanýp sönüyor. Durmadan tonlarý deðiþiyor. Kadehlerdeki içkiler, son yudumuna kadar tüketiliyor.
Saate bakýyorum. Ýkiye geliyor. Serhat iþini bitirmiþ, beni buluyor. Bir bira da o söylüyor.
Barmen:
-     Aðabey, isterseniz, masalardan birine geçin, burasý kalabalýk olmaya baþladý, diyor.
Boþ olan masalardan birine oturuyoruz. Sohbete baþlýyoruz. Serhat, yorgun görünüyor. Sohbetimiz uzadýkça orada çalýþanlarýn bize olan tavýrlarý deðiþiyor. Çünkü bize isteksiz ve kaba davranmaya baþlýyorlar. Biz, yine de aldýrmýyoruz.
     Bir ara çok hareketli bir müzik baþlýyor. Pist de boþ vaziyette duruyor. Adeta bizi oyuna davet ediyor. Ýçimden çýkýp oynamak geçiyor. Kalbimin sesini dinliyorum. Çýkýp oynuyorum. Ýzleyenlerden tempo tutanlar oluyor. Müzik bitiyor. Oyunu býrakýp yerime geçiyorum. Bir alkýþ tufaný kopuyor. Garsonlardan biri yanýma geliyor:
-     Özür dilerim aðabey, lütfen bir daha çýkýp oynamayýn, diyor.
Çok þaþýrýyorum. Hayretle:
-     Niçin? Diye soruyorum.
Garson:
-     Bize verilen emir öyle. Özür dilerim, diyor ve uzaklaþýyor.
Sonra bardaki garson geliyor:
-     Aðabey, ben size gelin demiþtim, fakat biz yabancý turistlere çalýþýyoruz. Siz yabancý deðilsiniz. Türk’sünüz. Buraya giremezsiniz. Patron bize kýzýyor. Lütfen bir daha çýkýp oynamayýn.
Artýk iyice kýzýyorum:
-     Ne demek kardeþim, siz Türk’sünüz, buraya giremezsiniz? Burasý neresi? Türkiye deðil mi? Yabancý deðilsek eðlenmeye hakkýmýz yok mu? Bu ne terbiyesizlik? Burasý Türkiye. Bizim vatanýmýz. Kendi ülkemizde istediðimiz gibi hareket edemeyecek miyiz, eðlenemeyecek miyiz?
Garson:
-     Özür dilerim. Burasý Bodrum. Burada böyle. Damsýz eðlenemezsiniz, Damýnýz yok, diyor.
-     Bak kardeþim, bir terbiyesizliðimizi, bir yanlýþýmýzý, bir hatamýzý gördünüz mü? Herhangi bir kiþiyi rahatsýz ettik mi? Birine laf attýk mý? Yan gözle baktýk mý? Üstelik bizi buraya sen davet ettin. Biz de o nedenle geldik.
-     Evet, özür dilerim. Ben davet ettim. Ama siz yabancý deðilsiniz. Hata etmiþim. Müþteriler rahatsýz olabilir. Patron bize kýzýyor. Anlayýþ gösterin, diyor.
-     Ulan, bizden rahatsýz olacaklarsa Türkiye’de ne iþleri var? Diye kýzýyorum. Yerli olmanýn suç olduðunu da ilk defa burada görüyorum, diyorum.
Serhat, çok sakin davranýyor:
-     Tamam amca, o halde biz de kalkarýz. Yoksa tatsýz olaylar çýkacak, diyor.
Kalkýyoruz. Dýþarý çýkýyoruz.
Otele doru yürüyoruz. Bu olaylar gücüme gittiðinden sövüp duruyorum:
-     Patronuna da, sana da, müþterilerine de!
Otele giriyoruz. Giriþte yine oturanlar var. Derin bir sohbete girmiþler. Yanlarýna oturarak sohbetlerine biz de katýlýyoruz.
Ýþletmeci genç:
-     Bodrumu nasýl buldunuz aðabey? Diye soruyor.
Ben:
-     Beðenmedim, diyorum.
-     Neden? Ne oldu?
Baþýmýzdan geçenleri bir solukta anlatýyorum. Bizi, adeta kovduklarýný söylüyorum. Hayretler içinde kalýyor:
-     Ne demek aðabey? Biz, Türklüðümüzden gurur duyarýz. Bununla övünürüz. Böyle bir terbiyesizlik olamaz. Kendi yurdumuzda, kendimize yabancý mý olacaðýz?
Gerçekten de çok üzülüyor. Bizden, onlar adýna özür diliyor. Bu arada Serhat, iþe erken gideceðinden izin isteyip ayrýlýyor. Uyumasý ve dinlenmesi gerek. Ben de odama çýkýp yatmaya hazýrlanýyorum. Doðrusu yaþadýðým olay yüzünden sabaha kadar uyuyamadým. Yatakta döndüm durdum.
Sabah kalktýðýmda vakit hayli ilerlemiþti. Havuzun baþýndaki masalardan birine oturmuþtum ki Zafer, hemen kahvaltýmý getirdi:
-     Günaydýn aðabey. Umarým iyi uyumuþsundur, dedi.
-     Aksine hiç uyuyamadým.
-     Dünkü yaþadýðýnýz olaydan olacak. Olayýnýzý bu sabah gidip o adamlarla konuþtum. Gerçekten, biz, yabancýlara çalýþýyoruz. Yanlýþlýkla o beyleri içeriye almýþýz. Üzgünüz. Sizin müþteriniz olduðunu bilseydik, bir þey demezdik dediler. Özür dilediler.
Ben de:
-     Önemli deðil. Kiþilere ve insanlara göre davranmak doðru deðil. Herkese eþit davranmalarý lazým. Böyle yabancý hayranlýðý ile nereye kadar gidecekler. Ýki gün sonra yabancýlar gidecek. Ama biz burada olacaðýz. O zaman ne yapacaklar?
-     Çok haklýsýnýz. Ben de buna benzer þeyler söyledim.
-     Neyse önemli deðil. Ben, unuttum bile. Bir daha oraya gidip yemek yemem, dedim.
-     Onlar kaybeder aðabey, dedi.
Konuþmalar uzayýp gidiyordu. Gerçekten de kaldýðým iki gün boyunca çok samimi bir hava yakalamýþtým. Birbirimizi sanki yýllar öncesinden tanýyor gibiydik. Gerek personel, gerekse orada bulunan müþteriler, çok dostça davranmýþlardý.
Ömrümce unutamayacaðým iki günlük tatlý hatýralar yaþamýþtým. Tadýmlýk da olsa dostluðun lezzeti her zaman bir baþka oluyor.
Eðer yolunuz Bodrum’a düþerse unutmayýnýz. Adresiniz belli: Cassandra Hotel.
Aradýðýnýz dostluðu orada bulacaðýnýza eminim.
Ýyi tatiller…

Hakan Yozcu
Güzel Bir Dünya
Öyküler
KKTC 1997




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn aný kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Kadirli'de Bir Gece
Iskadro (Siðil)
Kýbrýs Ada Kýþý
Güzel Bir Dünya
Futbol Maçý
Lahmacun
13. Maaþ
"Kuzucuk Köyü"nde Sabah Kahvesi
Halý
Adanalý

Yazarýn öykü ana kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Dut Aðacýna Asma Aþýsý
Nur - Iþýk
Ritsa Gölü Efsanesi
Güle Güle Omarým
Sevgisiz Sevgi
Gulit
Ýran’dan Acý Bir Aþk Hikâyesi
Sevginin Adý Baþka
Emanet
Aksilikler

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Yüreðimde Ýhtilal Var [Þiir]
Hayat Seni Çözemedim [Þiir]
Helallik Ýstiyorum [Þiir]
Yörük Kýzý [Þiir]
Nasihat 2 [Þiir]
Seninle Olayým [Þiir]
Geliyoruz [Þiir]
Nasihat [Þiir]
Aþk Var mý? [Þiir]
Minik Bir Þaire Rastladým [Þiir]


Hakan Yozcu kimdir?

1964 doðumluyum. Kuzey Kýbrýs'ta yaþýyorum. 1988 Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatý Bölümünden mezun oldum. 20 yýl çeþitli okullarda edebiyat öðretmenliði yaptým. Uzun yýllar Yenivolkan ve Güneþ Gazetelerinde köþe yazarlýðý yaptým. Þu an Habearkýbrýslý ve Güncelmersin Gazetelerinde yazýyorum. Birçok internet gazete ve sitelerinde yazýlarým yayýnlanýyor. Þiir, öykü ve tiyatro oyunlarý yazýyorum. Bu alanlarda çeþitli ödüllerim var. Kendime ait basýlmýþ "Güzel Bir Dünya" ve "Mesela Baþka" isimli iki adet öykü kitabým var. 7 tane tiyatro oyunum var. 6 yýl Kýbrýs Türk Devlet Tiyatrolarý Genel Müdürlüðü görevinde bulundum. Halen Baþbakan Yardýmcýlýðý Ekonomi, Turizm, Kültür Ve Spor Bakanlýðý'na baðlý Müþavirim.

Etkilendiði Yazarlar:
...


yazardan son gelenler

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Hakan Yozcu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.