Düşünce dilden, dil düşünceden doğar. -Platon |
|
||||||||||
|
Dünya o sabaha biraz daha uykusuz uyanmıştı. Gece büyük bir sarsıntı olmuştu, yıkılan bir yer veya yaralanan kimse olmamıştı ama sarsıntının sebep olduğu panik uykuları kaçırmaya yetmişti. Tüm insanlar güne bir miktar esneme ve endişe ile başlamışlardı. Tüm insanlığın içerisine düştüğü bu büyük endişe ve kaygıya rağmen, geceyi sıradan gecelerden farksız geçiren birisi vardı. Deprem sırasında sarsıntıdan dolayı uykusundan uyandığında, yüzünde bir gülümseme oluşmuştu. Zemin katta oturuyordu, yatak odasından aracını park edebileceği bir giriş yapmıştı. O tuhaf arabası da yatak odasında, yatağının hemen kenarında duruyordu. Benzin ve yağ kokuları birbirine girmiş bir yatak odasında uyumak onun için artık vazgeçilmezdi. Başka bir yerde uyumak zorunda kalırsa uyuyamıyordu. Depremde uyanınca, şanslıydı. Uyanmadan da ölebilirdi, hemen yatağından fırladı ve zorla açılan kapısını büyük bir gıcırtı ile açıp arabaya bindi. Arabasına binmiş ve deprem nedeniyle oluşan evindeki o büyük sarsıntının çıkardığı gürültüyü sanki bir senfoni orkestrası şaheseri dinler gibi dinliyordu. Evin sarsıntısı sırasında sallanan araba sanki lunaparkta bir oyuncağın eğlence için sallandığında bunu biliyor olmamıza rağmen engel olamadığımız o keyif verici tatlı korku gibi yaşıyordu depremi. Her depremde böyle eğlenirdi, bir ümit belki bu sefer yıkılır ihtimali ile heyecanlanıyordu. Bir süre sallandıktan sonra sarsıntı durmuştu. Depremin onda uyandırdığı coşku yerini yine bir hayal kırıklığına bırakmıştı. Yorganını sert şekilde üzerine çekti. Tepkisini konuşarak vermeye çalışması nedeniyle ağzından çıkan garip sesler etrafındaki komşular tarafından dahi duyulmuştu. Yine olmamıştı, belki tekrar olur ümidi ile uyumaya devam etti. Sabah olmuştu ve gözlerini açıp evi hala yerli yerinde olduğunu görünce, depremin yine ıskaladığını anlamıştı. Rutine geri dönmüştü. Kendi kendine özel olarak hazırladığı ve insan sağlığı için en zararlı besin tercihleri ile dolu özel kahvaltısını yaparak güne başlıyordu. Yatak odasındaki arabasının yanına geldi. Her tarafı eğri büğrü, arka camı kırık, lastikleri patlak ve bu nedenle jantları üzerinde yol alarak kullandığı aracına bindi yine. Böyle olduğunda frenlerin tutmama ihtimali artıyordu. Böyle bir aracın tabii ki anahtarı da olamazdı. Motordan düz kontak bağlantı ile çalıştırıyor ve bunu insan sağlığına zarar verecek düzeyde yüksek ampere sahip bir akü ile her gün deniyordu. Ümit ediyordu belki, bir şekilde başarmayı umuyordu. Araç çalıştığında özellikle motoruna koyduğu kızartmalardan artan eski yağlar sayesinde motor ciddi bir duman çıkararak yol alabiliyordu. Bu duman da zararlı gazlar içeriyordu ve kaput ile oturulan bölüm arasından bu gazların geçmesi için delikler açmıştı. Ne zaman yola çıksa, dumanların içerisinde zar zor nefes ala ala yolculuk yapar, bazen arabada sürücü yok zanneden diğer sürücüler kaza bile yapardı. Camları katiyen açmazdı ki karbonmonoksit gazı eksiksiz şekilde ciğerlerine nüfuz edebilsin. Ama mesleği gereği olacak ciğerleri dayanıklı idi, sıradan bir insanın dayanamayacağı bu seviyeden hiç etkilenmiyordu. Yıllar boyu bu araçtaki miktarın mislince maruz kaldığı için olacak ki sıradan temiz hava gibi araçta yol alabiliyor. Yine onun için artık olağan olan bir yeni yolculuk için daha yola koyuldu. Kasislerde fren kullanmadan geçiyordu. Aracın amortisörlerindeki yayları da kestirmişti ki böylece yol tutuş özelliğini ve sarsıntı azaltma yönünü de kaybetmişti araç. Bunlar onun için sıradan şeylerdi, etrafındaki insanların şaşkın bakışları artık kendi mahallesinde kalmamıştı. Ne zaman ki mahallesinden uzaklaştı yol boyunca insanların şaşkın bakışları arasında yol almaya alışmıştı. Neyse ki aracın içi gazla dolunca zaten etrafı zar zor gördüğü için çok da dert edecek bir durum kalmıyordu. Önünü zor gördüğü için kimin nasıl baktığının bir önemi de yoktu. Yatak odasının garajından tüm odayı ve uyuduğu eşyaların tamamını duman içerisinde bırakarak zorla çıkabilmişti. Yine bir doktora gidiyordu, bir ümit bu sefer başarabilirse diye düşünüyordu. Bu sefer gittiği doktor önceki gittiklerine göre çok daha başarılı idi. Yaptığı araştırmalarda gördüğü kadarı ile, şu ana kadar bir sürü hatalı ilaç vermişti hastalarına. Hatalı teşhis koymuştu, hatalı ameliyatlara neden olmuştu. Zaten pek hastası da kalmamıştı bulunduğu civarda. O nedenle kimse tanımıyor diye bu şehre geldiğini öğrenmişti. Bu sefer doğru kişiyi bulduğunu düşünüyordu. Doktora yine kendisinde hiç olmayan bir sürü yalan hastalıktan bahsedecekti. Bu sefer aklında yeni fikirler vardı. Doktor bu sefer kesinlikle doz aşımına neden olacak kadar etkili bir ilaç verecekti. Doktorun odasına girmişti. Karşısında doktordan ziyade bir esnafa hatta belki de bir kasaba daha çok benzeyen birisi vardı. Doktorluk kariyerindeki başarısızlıkları görüntüsü ile de destekleyen bir doktordu. Yüzü gülümsedi, doğru kişiyi bulduğundan emindi artık. Doktor sordu anlat bakalım neyin var diye, başladı anlatmaya. Doktor bey benim bazen ağzımdan bazen de burnumdan kan geliyor. Şiddetli bir baş ağrım var ve sürekli devam ediyor. Midem ve bağırsaklarıma doğru sanki bir ateş yanıyor gibi şiddetli bir yanma yaşıyorum sürekli. Baş dönmesi ve göz kararması tüm hepsi günlük hayatımın bir parçası olmuş durumda. Ayrıca şiddetli uykusuzluk yaşıyorum, 1 hafta boyunca hiç bir dakika bile uyumadan geçirdiğim dönemler olabiliyor. Sürekli üşüyorum titreme geliyor. Anlatmaya devam ederken doktor yarım bıraktırdı sözlerini... Ne diyorsun sen, tüm bunların hepsi bir kişide nasıl olabilir? Ciddi bir test yapmalıyız, hemen seni laboratuvara göndereceğim. Tüm testler yapıldıktan sonra tekrar bakalım diye kestirip atar. Morali bozulur, testlerde bu durumu görmezse istediğine ulaşamayacaktır. Doktorun odasından çıkar, verdiği kağıt ile laboratuvara gitmek yerine hemen soluğu markette alır. 2-3 adet enerji içeceği içer, 3-5 tane ağrı kesici ilaçlardan kullanır. Daha bulduğu birkaç ilaçtan, hangisi varsa onları da alır atar ağzına. Az önce uydurduğuna benzer şekilde bir miktar midesi yanmaya başlamıştır. Başı da dönmeye başlar ve enerji içeceklerinden dolayı da uyuması imkansız bir seviyeye ulaşmıştır. Laboratuvara gider, testler yapılır. Doktor test sonuçlarını incelediğinde şaşırır. Böyle bir sonuç olamayacağını bir yanlışlık olacağını düşünür. Hastasına dönerek bu sonuçlar korkunç, sizi üzmek istemem ama dediğinde yüzündeki gülümsemeyi fark etmişti doktor ama üzerinde durmadı. Siz bu şekilde yaşayamazsınız, acilen tedavi olmalısınız. Ümitlendi, doktor bu hatalı sonuçlara bakarak birçok gereksiz ilaç yazacaktı. Bunun bir intihardan farksız olmadığını da düşünebilirdi ama, yine de hayatına son veren kişinin kendisi olmaması gerekiyordu, tarihte yeri olan birisi intihar ederek sahip olduğu asaletini, daha da önemlisi o oluşumu olan saygısını kaybetmek istemiyordu. Gazetelere akli dengesizliği olan mühendis intihar etti haberleri ile tarihine leke sürmek istemiyordu. Doktorun yazdığı ilaçları alıp, aracını yatak odasına park edip aracında içerek orada ilaçların etki göstermesini bekleyecek ve hayatına son verecekti. Mükemmel bir plandı ve işler yolunda idi. Doktor yan odaya geçip bir görüşme yaptıktan sonra, kendisine vereceği ilaçların çok tehlikeli olduğunu ve bunu özel üniversite izni ile vereceğini söyler. Talimatlara harfiyen uymalısın aksi durumda çok ciddi sonuçları olabilir diye uyardı. Planı işlemişti bu sefer, doktor kendisine büyük zararlar verecek o etkili ilaçları yazacaktı. Normalde şu durumda yüzü düşüp kaygı ve endişe içinde üzgün olması gereken bir yüz ifadesi görmek gerekirdi. Bunun tam aksine, sanki kaybolan oyuncağını tam bulma ümidini kaybetmişken bulan bir çocuğun yüzü gibi olması doktora da biraz ilginç geldi ama böyle tuhaf sorunlar yaşayan ve üstü başı bu şekilde olan birinin elbette akli dengesi ile ilgili de bazı bozuklukları olabileceğini düşünerek önemsememişti. Sonunda doktordan çıktı, ilaçlarını eczaneden aldı ve arabasını yine yatak odasına park edip masasının başına bir miktar dinlenmek üzere oturdu. Bir poşet dolusu ilaç vardı elinde ve hepsini defalarca imzaladığı özel onaylar ile almıştı. Bu nedenle artık emindi bu ilaçlar reçeteli olarak kullanabileceği efsane bir bilet idi onun için. Bugüne kadar çok fazla şey denedi. Kanser olmadığı halde kanser tedavisi görüp kemoterapi almaya, kalbinde bir sorun olmamasına rağmen vücudunu yüksek fiziksel zorlamaya maruz bırakıp kalbinin geçici olan ritmini bozmaya çalışıp vücunun normalde olmayan sorunları dönemlik olarak yaşamasını sağlamıştı. Bu sayede de doktorların bu durumları büyük sağlık sorunları olarak algılamasını sağlamıştı ve birçok tehlikeli ameliyata girebilmişti. Ama her seferinde iyi bir doktora rast gelmiş, hastanede gözünü açtığında hayal kırıklığı ile tekrar tekrar yıkılmıştı. Tehlikeli ameliyatlara her girişinde attırılan imza kağıdına, ölürsem aracımın içerisinde beni toprağa gömün, tek vasiyetim budur kalan tüm mal varlığımı da mehmetçik vakfına bağışlıyorum diye yazardı. Adamın meczup hali, böyle bir vasiyet yazmasını bile insanların doğal karşılaşmasına yetiyordu. Arabası ile bir gün olur da beklenmedik bir kaza yaparım ümidi ile, önce kötü lastikler kullanmaya başlamıştı. Sonra frenleri en kötü marka ürünler kullanarak olasılıklarını arttırmaya çalıştı. Sonra yol tutuş özelliğini de kaybetsin diye amortisör sistemini söktü. Patlayan lastikleri tamir etmedi, kopana kadar aynı lastikle kullandı ve sonunda araç jant üzerinde gider noktaya kadar gelmişti. Bu nedenle birçok tehlike de yaşamıştı. Bir çok kez araç duramayıp bazı araçlara çarptığı da olmuştu. Her tarafı bu nedenle eğri büğrü idi. Ama hiçbirisi asıl amacına ulaşmasına yetmemişti. Genelde bu araç tuhaf ve korkunç görüntüsü ile diğer sürücülerin daha dikkatli davranmasına neden olmaya başladığı için kaza riski giderek azalınca, doktorlardan alacağı hatalı ilaçlar ile belki sona ulaşabileceği fikrini bulmuştu ve bunun için çok çaba harcamıştı. Bu çabaları sonuç vermişti, şu an o aradığı doktora istediği gibi ilaçlar vermesini sağlamıştı. Bu tam istediği şeydi, ameliyat masasında gitmektense aracı içinde onu son bir kez daha görerek veda etmek tam da en cok istediği idi. Sonunda tebessümlü bir yüz ile eve dönmüştü. Tabi olur da denk gelir de bir trafik kazasında dumanlar içinde gitmek de istediği birşey idi ve arabası ile bunu yapmayı çok isterdi. Sırf sürücüler aracının yamuklıkları nedeniyle garipsediği için iyice dikkat eder hale gelince bu ihtimal iyice imkansızlaşmış idi. Sırf bu amacı için tamir ettirmeyi bile düşünmüştü ama trafik kazası bir başkasına da zarar verebilirdi, bu nedenle eskiden bunu düşündüğü için bile kendisine kızıyordu. Çünkü aracı içerisinde ölmedikten sonra, bu hayatının istediği bir sonu olmamış olacaktı, bu fikre kendini kaptırınca bu detayı gözden kaçırabilmişti. Bir başka sorun ise aracına bir başka ustanın dokunup düzeltme yapmasını kabul edemezdi. Bu kaporta arkadaşının çekiç darbeleri dışında bir darge görmedi, buna izin veremezdi ve vermedi de. Bu nedenle o hali ile kullanmak dışında bir seçeneği olmayınca yollarda unutulmaz bir araç olarak korkulu gözler arasında hep yol aldı. Mahallede onu herkes akli dengesini biraz kaybetmiş tuhaf bir mühendis olarak görürlerdi. Zamanında çok zeki bir mühendis olduğu için, aklı fazla çalışa çalışa akli dengesinin bozulduğunu düşünüyorlardı. Çevresi ile hiçbir şey konuşmayan, hiçbir şey anlatmayan bu adam, onlar için gizemli ama kendilerine de hiçbir zararı dokunmayan kendi halinde bir komşusu olarak hayatlarında yer alırdı. Eve gelmişti ve masasında oturup, bu sefer daha önce defalarca denediği ama her seferinde kurtulduğu o ilaç denemelerinin en etkili olanını deneyeceğini biliyordu. Bugüne kadar bu kadar hastalığı bir arada anlattığı doktor olmadığı gibi, hiçbir doktor bu son gittiği doktor kadar hatalarla dolu bir kariyere de sahip değildi. İnançlı birisiydi, ve ömründe güzel hedefler için mücadele verdiği onurlu bir hayatı vardı. Bu hayatı intihar haberlerinde geçerek zedelemek yerine, tedavi görürken ilaç yan etkisi gibi doğal görünen bir neden ile hayatına son vermeliydi. Akli dengesi olmadığını söyleyen insanlar haksız sayılmazdı. Sokakta yolda giderken araç bazen arızalanınca aracı durdurup yanında oturur, tamir etmek yerine, kafasını sanki bir işi düzgün yapmayan birine sitem eder gibi sallayıp dururdu. Gözlerini aracına dikip 1-2 saat aralıksız araca baktığını, yer yer gülümsediğini görürlerdi. Bazen motor arıza yapınca kendi tamir ederdi ama kendi ustasına da laf etmeden geçemezdi. Ah Mehmet ve Gültekin ustalar demiştim size, benim önerdiğim gibi olsa daha iyiydi. Şimdi artık yemek yağı koyuyorum motor sizin yağınıza göre çok daha iyi gidiyor, sonra niye yolda kalıyoruz bu araçla değil mi? Kalırız tabi, kimse laf dinlemiyor ki diye söylenirdi. Sonra kaportacısına da laf etmeden geçemezdi. Nurettin usta sana da dedik, şu kaputu böyle yapma diye, bak şimdi alt bölümdeki filtreyi değiştirmek çok zor oluyor diye söylenirdi. Kimse dinlemez ki laf, sonra niye yolda kalıyoruz... Masasında hedefe ulaşma huzuru ile oturuyordu. Artık amacına ulaşmasına az kalmıştı. Defalarca daha önceki denemelerinde çok fazla ayrıntılar içeren veda mektupları yazmıştı, ama her seferinde kurtulmuş yine olmadı diye öfkelenip masaları devirmiş, mektupları yırtıp ateşe atmıştı. Yine bir mektup yazacaktı, uzun uzun anlatmak istedi içindekileri ama yorgundu, kim okuyacak ki, kim anlayacak ki boşuna kendimi yoracağım diye düşünüp vazgeçti. Kısaca bir şeyler karaladı ve zarfa koyup masanın üstünde görünür yere, doktorun verdiği reçeteyle birlikte bıraktı. Reçete yanında duran 3 adet yüksek doz ilacı tam da tarif edildiği miktarda alıp az miktar su ile içti, bardağı yarım bıraktı. Motoru çalıştırdı, ve ön yolcu koltuğuna geçerek ilacın etkisini göstermesi için beklemeye başladı. Çok uzun zaman geçmemişti ki ilaç etkisini göstermeye başladıkça başı dönmeye içi bulanmaya başlamıştı. Yolculuk vakti gelmişti ve bunu tam da arzuladığı şekilde yapıyor olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Şoför mahalinde sanki biri oturur gibi sohbet etmeye başladı. Cemal abi, vakit geldi sonunda. Size yanımda pek iyi bakmadığım bir emanetiniz ile geliyorum, şükür bugüne kavuşturana... Kalbinde daha önce kalp ameliyatı sonrası dönemde bazen yaşadığı şiddetli kamplara benzer bir his gelince vaktin dolduğunu anlıyordu. Biraz daha zamanı olur düşüncesinde idi ama ilaç çabuk etki göstermişti. Yine de vakti yetebilir ihtimali ile şansını denedi, "Korkma sönmez bu şafaklarda..." Sonunda istediği olmuştu... Yüzünde bir tatlı bir tebessüm ile gözleri kapalı yatağında mışıl mışıl uyuyan bir ifade ile hayatına son vermeyi başarmıştı. Bir anda gayet açık ve güzel olan havaya rağmen, bardaktan boşalırcasına yağmur şiddetli şimşek gürültüleri arasında inmeye başlamıştı... Herkes için biraz deli biraz tuhaf bu adam için göklerin ağlayacağını kim tahmin edebilirdi... Ölümünden sonraki sabah, her zaman sabahları yakıt aldığı görevli onu en iyi tanıyan kişilerden olduğu için gelmemesi epey dikkatini çekti. Onu bir de ara sıra durdurup ceza kesen ama onu aslında bu garip hali ile çok seven memur bey vardı. 5 yıldır her sabah düzenli şeklinde gelip yakıt alan bu yüzü asık sessiz adam ilk defa gelmemişti. Derhal memura söyledi ve polise haber ulaştırıldı. Polis evi kontrol etmek için geldiğinde şaşırtıcı bir ortam ile karşılaşmıştı. Yatak odasında bir araba, içerisinde bir insan hareketsiz şekilde duruyordu. Yatak odasından çok bir tamirhane gibi kokan bu yerde bir insanın yaşamasına şaşırmışlardı. Otomobilin ışıkları açık kaldığı için aküsü tükenmişti. Masada bir reçete ve yanında bulunan ilaç poşeti, yarım kalan bir bardak su ve reçeteye yazıldığı kadar içerisinden alınmış ilaç kutuları vardı. Durumu anlamışlardı. İlaçlar yan etki yapmıştı. İlaçların isimlerini tıbbi birime danışan memur, duydukları ile şok olmuştu. Bu kişi yürüyemez konuşamaz durumda olmalı, aksi durumda bu ilaçların tercih edilebilmesi çok nadirdir. Bu kişi oturup mektup yazmış, araç kullanmış ise bu denklemde bir şeyler yanlış olmalı diyordu. Denklem yanlıştı ama istenen sonuca ulaşması yönüyle pek bir önemi yoktu artık. Anlıyorum dedi memur ve telefonu kapatıp ilaçları delil poşetine koydu. Bu garip şahsı, defalarca kez trafikte tuhaf arabası ile yol aldığı için durduran memur da orada idi. Vefat etmemiş olmasını çok istiyordu ama artık çok geçti. Kendisini hiç gülerken görmediği bu kişinin, ilk defa yüzünü tebessüm ederken görmüştü ama gözleri kapalıydı. Bu tebessüm en sonunda gerçekleşmiş ama bunun için ölmesi gerekiyor olması, adamın hayatta iken içinde yaşadığı acının boyutunu bir nebze anlamasına ve hissetmesini sağlamıştı. O sırada dikkatini bir mektup çekmişti ve hemen mektubu alıp oradaki herkese dönerek lütfen şimdi beni dinleyin dedi. Bu kişi her zaman benim için gizemli, mutsuz ve yalnız bir adam idi ama özellikle tuhaf arabası ile biraz tuhaf ama biraz da komik gelirdi bana. Aldırış etmezdi, dialog kurmazdı hep bir hedefine koşturur bir hali vardı. Onu bugün göremedim, ilk defa gelmedi ve şimdi ise onun evinde cenazesi başındayız. Bu kişi kısa bir not bırakmış şimdi onu okuyacağım beni sessizce dinleyin. Okumaya başladı. "O hiçbir zaman yolda kalmadı, o, o önemli günde yolunu nasıl sonunda tamamladıysa, bugün de benim gideceğim yolu benim için tamamlayabildi. O bir başarısızlık değil, aksine imkansız şartlarda dahi bir şeylerin mümkün olduğu konusunda ilham alınması gereken en önemli bir yol göstericidir. Bu dünyada yalnız kalmıştım, şimdi bu efsaneyi birlikte yaptığımız o yüce dostlarıma arkadaşlarıma nihayet kavuşuyorum. Allah'a ısmarladık, inancınızı kaybetmeyin zira onu kaybederseniz her şeyinizi kaybedersiniz. Gündüz Bey Devrim Arabaları Baş Mühendisi " Onu tanıyan memur arkadaşı durumundan bu kişinin amacını şimdi anlamıştı. Masada reçetesi olan bir ilaç kullanmak, ama buna rağmen veda mektubu ile vefat etmek... Arkadaşlarına dönerek seslendi, ölüm nedeni: "Doktor reçetesi ile aldığı halde ilaçların yan etkisi sonucu hayatını kaybetmiştir." Gündüz bey amacına ulaşmıştı, reçetesi olan ilaçları kullandığı için intihar yazamadılar. Gündüz bey, ölürken dahi ülkesine kimsenin pek tahmin edemeyeceği bir hizmet daha etmeyi başarmıştı. Davaları devam eden kendini aklama ihtimali olan bu doktor, receteye göre ilaç aldığı halde vefat eden Gündüz bey gerekçesi ile olay sonrası kendini kurtaramadı ve meslekten ihraç edilerek başkalarına zarar vermesinin de önüne geçildi... Bu dünyadan bir Gündüz bey göçmüştü, asaleti ile yaşayan, bu dünyadan giderken bile asaletini koruyan, gidişi ile bile hizmet edebilme gayreti gösteren, ansiklopedilerce dersi son yolculuğuna giderken dahi gösterdiği tek tutum ile anlatabilen Gündüz bey... Çok geceler depremler olmuştu, her uyandığında, umutla beklemiş ama Gündüz'ün depremi gerçekleşmemiş idi. Bugün yeryüzü sallanmamıştı belki ama, esasında hergün deprem her Gündüz oluyordu. Kimsenin onun gerçekte kim olduğunu bilmeden, yıllarca meczup zannederek geçirilen her gün, gündüz depremine giden birer artçı depremlerdi. Sonunda zaman dolmuştu, o beklenen "Gündüz Depremi" gerçekleşmişti... İnsanlar sarsılmamıştı bu sefer, bu sefer sarsılan bir buluş bir tarihti... Bu deprem tek kişilikti, ve insanlar tarafından yaşatılmıştı. Bu belki de gerçek depremlerden daha yıkıcı bir depremdi, tarihimize bir miras bırakan Gündüz beyi almıştı bizden. Enkaz kaldırılmıştı hemencecik, törensiz uğurlamasız sade bir vatandaş olarak ardında bıraktığı miras ile veda etmişti bizlere...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Arman Berra, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |