Olgunluğa erişmemiş şairler ödünç alır, olgunluğa erişenler çalar. -George Eliot |
|
||||||||||
|
Savaş tüm şiddetiyle sürüyor. Evdeki hesabı çarşıya uymadığını fark eden Amerika ve müttefikleri şaşkın. Hatta neden bu denli geç kaldınız diye sitem bile edeceklerdi. Askerler ise bırakın teslim olmayı, silahlarını Saddam’a bağlı densizlere çevireceklerdi. Oysa o müttefikler bebeklerin, çocukların ve annelerin sağlıklı olması için gerekli olan ilaçlara bile ambargo uygularlarken, Saddam’a ölüm makineleri için gerekli teknolojiyi, kimyasal silahlar için gereken ham maddeyi satmakta hiç sakınca görmemişlerdi. Ta ki on bir eylül saldırısına kadar. Yarattığı canavara kendisinin de kurban olacağını anlayan Amerika kendi eliyle yetiştirdiği canavarı yine kendi eliyle yok etmeyi gerekli gördü. Uygulanan ambargo yüzünden iyice ulusal geliri düşen Irak halkının, içine düşürüldüğü fakirliğin ve sefaletin hesabını Saddam’dan soracağını zannettiklerinden bu savaşın kolayca kazanılacağını, müttefikleri kurtarıcı gibi karşılayacakları hesabı tutmadı. Yanlış hesap Bağdat’tan döner diye bir söz vardır. İşte aynen öyle oldu. Bu yanlış hesap yüzünden Türkiye’yi de dışladılar. Türkiye’ye siz bu savaşa katılmayın. Biz bu savaşı siz olmadan da kazanırız dediler. Iraklıların can siperane direnişi karşısında müttefikler şaşkın. Hatta panik içerisindeler. Kapıldıkları panik yüzünden sivil bölgeleri bombalamaya, sivillerin ölümlerine neden olmaya başladılar. Hesabı yanlış yapmanın bedelini ise ödeyen siviller. Bu durum ise çok ağır bir savaş suçudur. Bu bombalama emirlerini verenlerin Milesoviç gibi mahkemelerde hesap vermeleri gerekir. Avrupa Birliği ülkelerden çatlak sesler çıkmaya devam etmektedir. Irak’a girerseniz AB ye girmeniz hayal olur. Ne gam? Peki girmesek ne olur. Zaten almayı düşünmediğiniz açıkça ortada. Her istediğinizi tam bir uyum içerisinde yapsak da, Kıbrıs sorununu verip kurtularak çözsek bile, aaaa sizin gözünüzün üstünde kaşınız var diyerek yine AB ye almayacaksınız. Hoş bu ülkenin şanlı ordusu, Kıbrıs’ı isteyenlerle birlikte vermek isteyenin de gözünü oyar. Yıllar önce Demokrat İzmir gazetesinin bürosundaydım. Birden bir koşuşma başladı. Ayten hanım geliyor diyenler gözden ırak bir yerlere sığınıyorlardı. Ayten Düvenci, eşi Adnan Düvenci’nin vefatı üzerine gazetenin patroniçesi olmuştu. Bu ara biri “Ayten hanım geliyor” deyince tepem attı. Bana ne sizin Ayten hanımızdan, ettirmeyin bana Ayten hanımınızı diye okkalı bir de küfür savurdum. Bu yaşıma kadar beni Ayten hanım mı getirdi diye bağırdım. Ayten hanım söylediklerimin tümünü duymuştu. Bir belaya çatarım düşüncesiyle yolunu değiştirip benimle karşılaşmaktan kaçındı. Daha sonra bana küfreden o kişi kim diye sorduğunda Demokrat İzmir’in Muğla temsilcisi olduğumu söylemişler. Ya..... demekle yetinmiş. Bir süre sonra gazetenin sorumlu müdürü İlhan Esen ile birlikte Muğla’ya gelip İlhan Esen’i bana gönderip Demokrat İzmir gazetesi için büro oluşturmak istediklerini, büro şefliği için beni düşündüklerini iletmişti. Profesyonel gazetecilikte hevesim olmadığını söyleyerek öneriyi ret etmiştim. Eğer ben Ayten hanıma o sert tepkiyi göstermeseydim, bana büro şefliği önerirler miydi? Avrupa ülkeleri sert bir rest için kaşınıyor. Onları kaşımak da görevimiz olmalı. Bize rest çeken o minik devletlere aldırmıyorum ama, Almanya’ya ne oluyor. Alman dostluğu bizleri birinci dünya savaşı felaketine sürüklemesine rağmen biz Almanları hep sevdik. Onların da bizleri sevdiklerini sanacak kadar da saf olduk. Yanılmıyorsam bin dokuz yüz kırk ya da kırk bir yılında bir Alman savaş uçağı Menemen’in Yanık köy ovasına zorunlu iniş yapmıştı. At arabasına sahip olma lüksü olanlar yollara düşüp Uçan Kale adını verdikleri bu uçağı görmeye gidiyorlardı. Babamın sahibi olduğu at arabasına binip birkaç komşumuzla birlikte o uçağı görmeye biz de gittik. Beş ya da altı yaşındaydım. Buna rağmen o uçağı dün gibi anımsıyorum. Köylüler zorunlu iniş yapan uçak pilotunun uçaktan iner inmez nerede olduğunu sorduğunu, Türkiye’de olduğunu anladığında eğilip toprağı öptüğünü ballandıra, ballandıra anlatıyorlardı. Zira o Alman pilot için biz güvenilir bir dosttuk. O zamandan bu zamana kadar ne değiştik ki bize bu denli düşman oldular. Geçmişte evlerdeki radyoların bile Alman malı olması halkımız için bir gurur nedeniydi. Çok büyük bir aşkla Alman dostlarımızı sevmiştik. Nedense büyük aşklar tez ayrılık getiriyor. Geleceğimiz için tek bir çıkar yolumuz ve umarımız var. Başımızı dik tutmak ve hiçbir ülkeye eyvallah etmeden ayakta durmayı başarmak. Özcan Nevres ozcannevres@hotmail.com
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |