..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Roman > Polisiye > Baha Oktav




22 Kasım 2004
(34) 1. Bölüm  
Baha Oktav
Bir gün her şey değişecek...O günün ne zaman olacağını bilemezsiniz...


:BDIE:

( 34 )

-1-

Elindeki silahı masanın üzerine bıraktı.Alnından sızan terler gözüne girmiyor olsa,neredeyse gözlerini bir saate yakındır kapamayacak haldeydi.Kapının kilitlerine son bir kez uzaktan göz attı.Kilitler sağlam bir şekilde yerine oturmuştu ve yapılacak işler listesi o an için halen kabarıktı.
Abbate marka gömleğinin cebinden çıkarttığı kağıt parçasının kırışık kısmını düzeltti.Elinde ki kağıt belki de hayatının en önemli 11 numarasını içeriyordu.Vakit kaybetmeden hızlı bir şekilde odada ki telefonun yanına doğru yönelmek istedi.Ancak bu odada hiçbir zaman telefon olmamıştı.Ki buraya oda bile denmezdi doğrusu.Koca bir hangarın içine gizlenmiş gibi duran dört duvardı sadece.
Pantolonunun arka cebinden cep telefonunu çıkarırken konturunun kalması için dua ediyordu.’Hele bir şu adamı arayayım,isterse bir daha hiç konturum olmasın’ diye söylendi.Numarayı girdikten sonra YES butonuna bastı.Bir müddet bekliyor olmak onun gergin haline daha bir içtenlik katıyordu.İyice yorulmuştu ve karşısındaki telefonun çalıyor sesi pek hayırlı gelmiyordu.
“-Geç kaldın.İşin bu kadar uzun sürmesini beklememiştim.Halledebildin mi bari?”
“-İşler biraz ters gitti.İçeri girdiğimde kimsenin olmayacağı söylenmişti ancak hem bina girişinde hem de kat aralarında bir sürü görevliyle karşılaştım.”
“-Sonuç ne oldu?Sana verilen emiri gerçekleştirebildin mi?”
Karşısında ki sesin kendinden emin tavrı,dürüst davranıldığına dair izler taşıyordu.Evet demenin kolaylığı yanında gelişen diğer olayları anlatmalı mıyım diye bir kez daha kafasında tartmak istedi.
“-Evet mal elimde.Yalnız binadan çıkarken polisle karşılaştım.Kimliğimi sordular.Bende aceleyle sizin verdiğiniz sahte kimliği göstermek yerine kendi kimliğimi gösterdim.Sabıka kaydımı telsizle merkezden kontrol ettirdiler.Endişelenecek bir şey yok.Takas ne zaman gerçekleşecek?”
“-Sen şimdilik orada sabit dur.B     en yeri ve zamanı sana yarım saat içinde bildireceğim.Bu arada elinde ki emaneti,koyduğun çantadan çıkart.Üzerinde yazan seri numarasını ve barkotunu kontrol etmen gerekiyor.”
“-Ancak bende seri numarasından başka bir şey yok.Onu da malı teslim alırken kontrol etmiştim.Barkotun doğru olup olmadığı nasıl bileceğim?”
“-Mesaj olarak telefonuna geçerim.T9 sözlüğünü aç.Şifreler harfe göre gönderilecek.Sadece İngilizce karakterlere dikkat et.Arada ki Türkçe karakterler boşluk için kullanılmıştır.Yarım saat sonra seni ararız.”
Tamam demesine fırsatı kalmadan karşıdaki telefon kapatmıştı bile.Kolunu alnına götürüp,biriken terlerini sildi.Üzerindeki kıyafetler hem Eylül sıcağına hem de gerginliğine yenik düşmüştü.Kendini öğle sıcağında takım elbiseyle dolaşan güvenlik görevlileri gibi hissetti birden.Aslında hissetmemesini gerektiren herhangi bir şeyde yoktu.Elinde ki emanet korunmayı bekliyordu.Aynı kardeşi gibi.

Tam 24 saat önce kurtarmaya çalıştığı kardeşiyle birlikte sık sık gitmeyi alışkanlık haline getirdikleri mekanlardan birinde-Alara Gazinosu- keyif yapıyorlardı.Son zamanlarda yaşadığı stres ve gerginliğe en iyi ilaç alkol ile karışık muhabbet gibi geliyordu kendisine.Ve kardeşi onbeş günden beri fırsatı oldukça hep yanındaydı.Kardeş zor zamanlarda lazımdır derlerdi ve artık o buna inanıyordu.

Terlemiş gömleğini kuruması için üzerinden çıkarttı.Asacak bir yerler bulması pek muhtemel olmasına rağmen kıyafeti dizlerinin üzerine arttı.Bu gecenin fazla vukuat olmadan geçilmesi için, dualar okumak istiyordu ancak bilmediği bir dilde dua okumayı unutalı uzun bir zaman olmuştu.Sadece ellerini başının arasına alarak tüm dikkatini karşısında ki Hz.Ali posterine çevirdi.Devasa büyüklükte ki poster Hz.Ali’nin oniki imamını temsil ediyordu.İçlerinden birinin kafasının yaldızla kapatıldığı görünce farkında olmadan bunun hangi büyük zata ait olduğu hakkında içinden birkaç isim mırıldandı.Ancak söylediği adlar yakından uzaktan Şiilikle alakalı değildi.Sadece anı kurtarmak için söylenen sahışlardan başka bir şey değildi ağzından çıkanlar.
Telefonunun mesaj bildirim tonu, önceden ayarlanmadığı için Standard modda çaldı.Önünde ki sandığın üzerinde duran alete uzanarak tuş kilidini açtı.Etrafa yayılan neon mavi renkli ışık, gelen mesaj logosunun yanıp söndüğünü gösteriyordu.Gelen mesajı okumadan önce mesaj metin ayarlarından T9 seçeneğini tuşladı.
“Yollar uzadıkça galip ben olacam”...
Gönderen:Nemrut….
Gönderildi:22:42:22 25.08.2003…
Aldığı mesajı numaretik olarak okumak için harfleri tekrardan girdi.Karşına çıkan numara 965527892345 2425 723665222 46 gibi saçma bir şeydi.Bu kadar fazla numaranın barkot kodu olması pek muhtemel gözükmüyordu ancak yine de ilgilenmesi gerekliydi.
Telefonun ekranında Times New Roman karakterlerinin simgelediği 27 numaraya bakarken aslında dikkat vermesi gerektiği konunun gelen orijinal mesaj olup olmadığını düşündü.Pek olası gözükmüyordu.Ancak yine de cüzdanından bir kartvizit çıkarıp cebindeki kalemle gelen mesajı kağıda yazdı.Gönderen Nemruttu.Daha doğrusu gönderen kişi kendisine böyle denmesini istemişti.Mitosun varlığını taşıyan bu ad,şu anda bulunduğu yerden epey bir uzakta olmalıydı.Kendisi İzmir sıcağını yaşarken, Nemrutta büyük bir olasılıkla sobalar kurulmaya başlanmıştı.
‘Yollar uzadıkça galip ben olacam.’Gayet isyankar bir cümleydi.Sanki 68 kuşağının bitmek tükenmek bilmeyen öfkesini taşıyan bir kurgusu vardı cümlenin.Okuduğu onca siyasal eser,bildiri,miting afişleri bunun gibi onlarca cümleyle doluydu.Ancak siyasi hareketler Türkiye’yle birlikte dünyada da neredeyse kaybolmak üzereydi.Sadece kitleler için önem taşıyan özel günler geçmiş isyanları ortaya koymak için zemin hazırlıyordu.Ve o hiçbir zaman bu şekilde bir dışavurumun parçası olmamıştı.O sadece gözlemlerdi.
Pantolonun cebinden çıkardığı sigara paketinin yamuk olan kısımlarını düzeltmeye çalışıyordu.Soft Packet sigaralar onun kendisine olan güvenini arttırıyor gibiydi.Aslında bu çeşit sigaralar içmesinin mazisi okul yıllarına kadar uzanıyordu.Lise yıllarında,mavi aba kumaştan dikilmiş okul pantolonun cebinden hiç kimse görmeden sigarasını çıkartabiliyordu.Ve geçen yıllarda elinde yada gömleğinin iç cebinde sigara taşıma alışkanlığına yenik düşmemişti.
Winston Softtan bir tane çıkartırken,beklemenin insanları sigara tiryakiliğine daha da müptela ettiğini düşündü.İçine çektiği ilk nefes,saatlerdir sigara içmemiş olmanın ve üzerinde ki gerginliğinin etkisiyle beyninde hafif bir uyuşma hissi yarattı.Esrar içmek böyle bir şey olmalı diye geçirdi içinden.Ve doğru düşünüyordu.Esrar insanı gerçekten uyuşturuyordu.
Hangarın dört buçuk metre uzunluğunda,altı metre genişliğinde, içeriden iki büyük kilitle kapatılan kapısı ani bir gürültüyle sallandı.Birileri dışarıdan kapıyı sağa sola oynatmak istiyorlarmış gibi bir ses geliyordu.Elinde ki sigarayı yere atarak,alelacele kurumayı bekleyen gömleğini üzerine geçirdi.Güvenlik ve korku onu ilk olarak silahını bıraktığı masasına doğru yöneltti.7.62 mmlik Polonya yapımı Gregoron marka silahın emniyetini açarak ,gözünü bulunduğu odanın kapı deliğini dayadı.Gerçekten kapı şiddetli bir şekilde sallanıyordu.İçinde bulunduğu ortamdan kaçması muhtemel değildi ancak böylesine bir kapının da dışarıdan açılabilecek kadar zayıf olduğuna inanmıyordu.Ancak devasa bir damperli kamyon bir nebze olsun bu kapıya hasar verebilirdi.Öyleyse endişelenmesini gerektirecek bir şey olmadığı düşündü.
Birden şiddetli sarsıntı yerini hafif bir kilit sallantısına bıraktı.Anlaşılan dışarıdaki meçhul adamlar kapıyı zorlamaktan vazgeçmişlerdi.Gözünü kapı deliğinden çekerek,ancak iki düğmesini ilikleyebildiği gömleğini tekrar üzerinden çıkardı.Gerilmişti.Silahın tetiği,işaret parmağında iz bırakmıştı.Hani adrenalini biraz daha yükselmiş olsa,elinde ki silahı farkında olmadan ateşleyecekti.Gümüş kaplı Gregoronu beline sokarak odadaki sandalyeye bıraktı kendini.
Kafasını arkasına doğru yasladığında,kapının üzerinde ki pencereden hayal meyal bir görüntü gözüne ilişti.Sanki adamın biri hangarın büyük pencerelerinden birine tırmanıyor gibiydi.Gördüklerinin doğru olup olmadığına kanaat getirmek istedi.Göz kapaklarını bir iki kez açıp kapadıktan sonra gözlerini hangarın penceresine dikti.Buzlu cam görüntünün tam olarak seçilmesini engellese de kesinlikle bir şeyler oluyordu.
Buzlu camın ardında ki adam,devasa büyüklükteki pencerenin içindeydi o an.Elindeki muhtemel 14lü bu kadar uzak mesafeden bile rahatça şekillenebiliyordu.Bu canavar makine insanın canını epey bir yakıyor olmalıydı.Tam o sırada cep telefonu çalmaya başladı.Titreşimin melodiden kaynaklanan değişik ritmi,gerginliğin yarattığı stresle birden ayağa fırlamasına sebep oldu.
“-Alo.Buyurun ben Murat.”
“-Sana kim olduğunu soran yok.Nemrutun peşine düşmeni istediği harddiskin elinde olduğunu biliyorum.Büyük bir olasılıkla seni Tenekecide ki depoda saklıyorlardır.Şimdi kulağını aç beni iyice dinle.”
Telefonu sağ kulağından ani bir hareketle sol kulağına geçirdi.Telefonda ki ses hayatının sırrını biliyor gibiydi.
“-Eğer elindeki harddiski bize getirirsen hem kardeşini kurtarmış olursun hem de kendi canını.Ancak tersini tercih edip verdiğin sözleri tutmak gibi bir alışkanlığın varsa,teslimattan sonra Nemrut seni öldürecektir.Ve biz bunun olmasını istemiyoruz.Aslında sana bir tercih hakkı tanıyoruz.İstesek şu anda gelip rahatlıkla seni bulunduğun noktadan kaldırırız.Ancak harddiskin içinde ki bilgiler sizi anahtar konumuna sokuyor.Şimdi pazarlığa yanaşıyor musun?”
“-Ne dediğinizi anlamıyorum.Siz beni yada içinde bulunduğum durumu nereden biliyorsunuz?Kimsiniz siz?”
“-Bir saat önce çaldığın harddiskin gerçek sahibiyiz.”
“-Bunun doğru olduğunu nereden bilebilirim?Ben ne dediğinizi anlamıyorum!”
Karşısındaki ses bir anlığına duraksadı.Bu arada pencere de pusuya yatmış adam aşağıda bulunanlara eliyle garip işaretler yapıyordu.Sanki içeriyi gösteriyor gibiydi.
“-Kardeşinin kaçırılması yada senin bu elektronik mucizeyi çalmanı istemeleri arasında bir bağlantı olduğunu hiç mi düşünmedin sen?Şimdi kim olduğum önemli değil senin için.Sadece aklını kullan.O diskin içinde bulunanlar bu ülkenin en önemli ailelerinden birinin tüm finansal varlığının ve faaliyet alanlarının raporlarını içeriyor.Eğer onu Nemruta verecek olursan bu bir faciaya sebep olur.Ve inan böyle bir şeyin olma ihtimali senin yaşama şansından daha az.”
“-Ne yani kıçı kırık birkaç parasal bilgi için mi kaçırıldı benim kardeşim?Nemrut’un bana söylediği şeyler çok farklı.Hem şu anda kardeşim onun elinde ve ben verdiğim sözü tutmak zorundayım.”
“-Tekrar ediyorum,eğer o disk Nemrutun eline geçerse kardeşinden önce sen ölürsün.Bu işin bizim için gerçek olan bir kısmı var o da seni ve kardeşini yanımıza getirmek.Eğer işbirliğine yanaşırsan hem seni hem de kardeşi sağ salim normal hayatlarınıza döndürürüz.”
Karşısında ki ses nefes almak için bir anlığına duraksadığında hangarın sağ köşesindeki ikinci cam bir çığlık gibi tuz buz oldu.Her ikisi de duydukları sesin ne olduğunu kavramak için fazla düşünmediler.Murat telefonu kulağına tekrar yanaştırırken
Gözlerini artık camı olmayan pencerenin içinde ki adama kilitlemişti.
“-Neler oluyor orada?”
“-Birileri saklandığım hangarın içine girmeye çalışıyor.Kapıdaki kilitleri kıramayınca içlerinden birisi camın birini indirdi.”
“-Sakın olduğun yerden ayrılma.Tenekecide mi saklanıyorsun yoksa Çay Mahallede mi?”
“-Elimde bir silahım var.Ve senin bana anlattıklarına inanmıyorum.Kendimi koruyabilirim?”
“-7.62lik bir silahla mı?Hem de Polonya yapımı bir Gregorla.Adamların elinde büyük olasılıkla 14lü yada yarı otomatik Buziler vardır.Kulağını aç ve beni dinle.Bu bir oyun değil.Bana çabuk nerde olduğunu söyle!”
Penceredeki adam aşağı atlamak için ayaklarını v şekline getirerek,elindeki silahı beline soktu.Yavaş hareket ediyordu.Aşağıya son bir kez baktıktan sonra yaklaşık 5 metre mesafeden kendini aşağı saldı.Küçük bir adam olmanın bir avantajı vardı.O da dengeyi daha çabuk sağlayabilmek.Bu adam da bu özelliğini çok iyi bir şekilde kullanmıştı.Sanki bir kediyle yetişmiş gibi hiçbir şey olmamışçasına ceketini düzeltti ve silahını geri çıkardı.
* * *

Günhan ellerinin serbest kalmasına sevinmişti.Hiç olmasa vücudundaki kan dolaşımı biraz daha rahatlamışa benziyordu.Karşısında ki adamların sessiz tutumları kendisini iyiden iyiye korkuya itiyordu.
Kaçırılmış olmak nasıl bir şeymiş diye merak etmesine gerek kalmamıştı artık.Henüz 1 gün önce keyifli keyifli kahvesini yudumlarken o anda nerede olduğunu bilmediği bir yerde bürosit marka döner bir koltuğun üzerindeydi.Ve ne hikmetse koltuğun mekanik kısımlarının ayarları kendisine pek uymuyordu.1.90 santimetre bir adam için bir ilkokul çocuğu ayarı yapılmış bir koltuk.
Saatine bakmak için kolunu havaya kaldırdığında çevresini sarmış olan üç adamda bir anda bakışlarını kendisine çevirdiler.İçlerinden biri bir şeyler mırıldandı.Diğer ikisi bu mırıldanmanın ardından az önce yapmakta oldukları işlerine geri döndüler.Uyuklamak onların işiydi.
23.11…
Elektronik saat zamanı çabuk geçirmiş gibiydi.Birden Meliha’yı düşündü.Sevdiği kadınla randevusuna geç kalmıştı.Daha doğrusu tanımadığı ve adamlar onu,güzel sevgilisiyle buluşmaktan mahrum etmişlerdi.Ve anlaşılan bu gidişle daha uzun bir süre birçok şeyden daha mahrum edecekleri kesindi.
Bulunduğu odanın kapısı beraberinde hafif bir serinlik getirerek açıldı.Makosenlerinin göz kamaştıran boyasıyla,takım elbisesi epey bir pahalıya benzeyen bir adam içeri girdi ardından.Elindeki cep telefonu kendini temsil eden diğer aksesuarlarından daha eski görünüyordu.Nokia 7110nun rolerı içeride bulunan sessizlikten istifade çıkardığı çıtırtıyı etrafa duyuruyordu.
“-Siz dışarı çıkın.Bana orta Türk kahvesi,arkadaşa da yiyecek bir şeyler getirin.Haluk getirsin istediklerimi.Sizde bu arada biraz kestirin.”
Verilen emirleri can kulağıyla dinleyen üç azılı adam,siyah takımlarının ceketlerini ilikleyerek odadan ayrıldılar.Şimdi Günhan ile meçhul zat baş başa kalmış gibi gözüküyorlardı.Tabi loş odada başka kimse kalmadıysa.
“-Evet Günhan Bey.Sonunda sizinle karşılaşma fırsatımız oldu.Anlatın bakalım bildiklerinizi.Doğrusunu söylemek gerekirse sizi bulmak çok güç oldu.Tam bir aydır peşindeyiz.İzmir’e gelme ihtimalini düşünmemiştik”
Bu ani giriş konuşması Günhan üzeride pek tesir yapmamış gibiydi.Ne de olsa tam 24 saattir gerilimin ağındaydı ve konuşmak onu rahatlatacağa benziyordu.
“-Hangi konuda ne biliyormuşum ben?Hem siz nasıl oluyor da beni buraya hapsediyorsunuz?”
“-Konu….Hangilerini demek istiyorsun galiba.Günhan bizi istediğin kadar uğraştırabilirsin.İnan bana geçecek süre seni bulmamız için harcadığımız zamandan uzun olmayacaktır. “
“-Sen bana ilk önce kim olduğunu söyle.Beni buraya getirme sebebini de ekleyerek.!”
“-Sakin ol!Daha kahvemi sigara mı içmeden beni boşu boşuna geripte canını yaktırma bana.”

* * *
Murat telefonda ki sesin kendisine neler söylediğiyle ilgilenmiyordu artık.
“-Şimdi kapatıyorum.Yaşadığım macera bana yeter.Elimdeki lanet olası harddiski Nemrut’a verip bu işi bitirecem.Bir de senin uğraşmak istemiyorum.”
Telefonu kapattı.Yavaş adımlarla, elindeki silahı kaldırarak,oda kapısına doğru yürümeye başladı.Gözlerini iyice kısıp kapı aralığından hangarın içinde büyük kapıya doğru ilerleyen adamı izlemeye başladı.Adam,kapıya vardığında kilitleri eliyle yokladı.RRc marka çelik gövde,çift kıvrım hatlı kilitlerin açılmayacağını anlayınca kapıdan uzaklaşmaya başladı.Ancak on metre gider gitmez birden kapıya doğru tekrar döndü.Silahını kaldırdı ve hedefi tam olarak gözünde belirlemeden ateş etti.
Metalin metalde çıkardığı ses ortalıkta bir süre yankılandı.Yankı zamanı bitinceye kadar tekrar kapıya varan kısa boylu adam kilidi,elindeki tabancanın kabzasıyla ikiye bölmüştü bile.Fakat halledilmesi gereken bir kilit daha vardı.Aynı model bir RRcdi bu da.Ancak küflenmiş olması açılması daha da kolaylaştıracaktı.
İkinci atış ve ikinci isabet.Adam bu sefer silahının kabzasını kullanmak zorunda kalmamıştı.Kilidi yerinden çıkararak,kapıyı sağ tarafa doğru sürmeye başladı.Dışarının karanlığı birden içeriye girmeye çalıştı ancak hangarın 40’a yakın floresan lambası bunu çabuk engelledi.Bir sürü adam gecenin karanlığında içeri girdiler.

* * *

Haluk elinde bir tepsiyle içeri girdiğinde Günhan ilk kez acıktığını hissetti.24 saat boyunca bir şeyler yiyip içmemiş olması ancak beyinde tepki vermişti.Nede olsa şaşkınlığı ve korkusu bu zamana kadar sürmüştü ve beynin bu işler arasında acıkmayla uğraşacak vakti kalmamıştı.
“-Bak işte bu yemeği seveceksin Günhan.Çoban kavurma,tereyağlı pilav ve mevsim salata.Belki bir şeyler yemem hafızanı canlandırır da harddiskte ne kadar bilgi olduğunu hatırlarsın!”
Günhan kafasını kaldırıp karşısında ki adamın alaycı tutumuna anlam vermeye çalıştı.Kendisi o an için her ne kadar esaret durumunda olsa bile,aklında sakladığı bilgiler onu bu ülkede ki her üst düzey makama getirebilirdi.Ve o bunu anlamak için çok çaba harcamıyordu.
Önüne konulan yemek tepsisine bir an için göz dikti.Gerçekten bir hayli acıkmıştı ve herhangi bir mönüden herhangi bir yemek seçebilirdi.Kendisine sunulan ise içinde bulunduğu ortam itibariyle en iyisi gibi görünüyordu.Tepsinin üzerinde ki tuzu alıp,yemeklerin üzerine bolca serpti.Tansiyon hastasıydı ama bu gün hastalık düşünecek kadar kendisinde değildi.
“-Evet Günhan Bey….Saat gece yarısına yaklaştı.Kim bilir belki yeni güne eski özgürlüğüne kavuşarak girersin yada ne bileyim belki de öğleye cenazeni yetiştiririz.Eğer tercihini ikinciden yana kullanacak olursan,bil ki kendi ellerimle organize edicem töreni.Ne de olsa patron için çok kıymetlisin!”
Günhan,ağzının dolu olmasından dolayı ağzından çıkanların anlaşılmayacağından emindi.Ancak yine de yapacağı tercihi çok iyi biliyordu.
“-Kim bilir!Belki de gaflet beni bu işe bulaştırdığı gibi sıyrılmama da yardımcı olur.Her şey tersine dönmesin?”
“-Bu saatten sonra bunun olmayacağını en az sende benim kadar biliyorsun.Lakin olaylar benim istediğim gibi gerçekleşseydi şimdi senin yerin inan ki burası olmazdı!”
“-Senin düşündüğün şekil neydi?Beni bulduğun yerde vurmak mı?”
Adam bir an için susmanın daha faydalı olacağını düşündü.Günhan çok zeki bir adamdı ve lafla onu yormak hiç de kolaya benzemiyordu.Belki harddisk ellerine ulaşınca yapmak istediği düşünceleri için zamanı olurdu.Ancak o an orada bulunmalarının bir sebebi vardı.Nemrut emretmişti ve Günhan’ı orada tutacaklardı.Ta ki harddiskte ki bilgiler öğrenilinceye kadar.
Haluk,odanın kapısını bir kez çalarak acele bir şekilde kendini içeri attı.Adamın yüz ifadesinde cidden bir şaşkınlık gizliydi.Halbuki siyah takımının içinde olabildiğince sert bir duruşa sahip olması beklenirdi.
“-Efendim,müsaitseniz bir saniye dışarı gelebilir misiniz?”
“-Ne oldu?”
“-Anlatacağım efendim,fazla uzun sürmez.Yalnızca bir iki dakika.”
Adam Haluk’la birlikte dışarı çıktığında Günhan tabağını sıyırmakla meşguldü.gelen yemek az gelmişti doğrusu.Hani aynı tepsiden bir iki tane daha olsa hiç de fena olmayacaktı ama şimdilik bu fasıl bu kadarla kapanmıştı.

* * *

Eli silahında 11 adam çember halinde etraflarına dikkatlice bakarak içeri girdiler.Hangarın içinde ki berrak aydınlatma her şeyin net bir şekilde gün yüzüne çıkmasını sağlıyordu.Yan yana duran 4 yazıhane hariç tüm hangar yüzlerce kutuyla doluydu.Kutuların içinde olanlardan Murat’ın henüz haberi yoktu.Ancak anlaşılan bu adamlar kendisine zarar vermeyeceklerdi.Tabi çok zorda kalmazlarsa.
Çemrerin ortasında ki adamı sonradan fark etti Murat.1.65 boylarında ki bu tıfıl herif,ağzından ki sigarasıyla ağır ağır etrafı süzüyordu.Çevresindeki adamlarından daha kısa oluşu hem onu kamufle ediyor hem de herkese birden emir vermesini kolaylaştırıyordu.
Birden camdan içeri atlayan adam eliyle Murat’ın bulunduğu yazıhaneyi işaret etti.Bütün kafalar birden bu küçük odaya döndü.Murat yavaşça gözünü kapının merceğinden çekmeye çalıştı ancak anlaşılan adamlar içeride birinin olmasından şüphelenmişlerdi.Aslında şüphelenmemeleri için engel teşkil edecek hiçbir unsur yoktu.Diğer yazıhanelerin ışıkları sönükken Murat’ın bulunduğu yerin ışıkları açılmıştı.
Adamlar üçerli gruplar halinde etrafa dağıldılar.Patron olduğunu düşündüğü 1.65lik adam ise yanında bir kişiyle birlikte hangarı terk etti.Adını daha sonraları öğreneceği bu adam,galiba Murat’ın ölümünü görmek istemiyordu.
İlk üçlü grup sağ taraftan yaklaşarak mesafeyi ortaladılar.Ellerindeki silahların tabancaya benzer bir yanı yoktu.Genellikle karakol önünde nöbet bekleyen polislerde gördüğü tip bir yarı otomatik taşıyorlardı.Galiba M3 diye düşündü.Tam bu sırada arkada bekleyen üçlü sol tarafa geçerek aynı pozisyonu aldı.Sanki içeride bir ordu bekliyorlarmış gibi halleri vardı.
Ortada kalan son üçlüden bir adam ilk hareket emrini veren oldu.Sağ ve solda bulunana gruplar birden kapının yanında bitiverdiler.Bu sırada Murat refleks haliyle gözünü kapıdan ayırdı.Elinde ki silahın emniyetini açarak odanın sağ köşesine doğru saklanmaya çalıştı.Odanın bu kısmı içeri girildiği zaman kısmen diğer yerlere göre daha kör bir noktaydı.
Nabzının hızla attığını hissedebiliyordu.Sanki kalbi vücudunun atıl kalan diğer kısımlarına göre delice atıyordu.Gözlerini kapamadan kapıya kilitlendi.Yapacak bir şey yoktu.Nemruta güvenmek zorundaydı.Bir an için telefonda konuştuğu adama bulunduğu yeri söylemesi gerekip gerekmediğini düşündü.Ancak vakit geçti.Kapının ardında içeri girmeyi bekleyen 9 adam artık silahlarını kullanmak istiyorlardı.
Zaman durmuştu.Göz ucuyla sandalyenin üzerinde duran emanete baktı.Hayatını mahvetmeyi göze aldığı bu küçük elektronik cihaz biraz sonra yerine ulaşmadan başkalarına geçecekti.
“-Salih,Cevat kırın kapıyı!”

* * *


“-Efendim az önce patron aradı.Adamın kız arkadaşının yerini tespit etmişler.Az önce arkadaşlardan bir kaçı kızı kaldırmak için yola çıkmışlar.Bulduklarında buraya getirecekler.Bilginiz olsun istedim.”
“-Anladım.Belki de bu işleri daha da kolaylaştırır.Bir işe kadın bulaştı mı bil ki o işin ömrü pek uzamayacaktır.Kızı getirdiklerinde bana tekrar haber ver.”
“-Peki efendim.”
Haluk,cebinden telefonunu çıkartarak son arama listesinden ilk numarayı seçerken diğeri Günhan’ın bulunduğu odaya geçti.
“-Doğrusu şanslı bir adamsın.”
“-Bende öyle düşünüyorum.”
“-Ama bu senin ölmeyeceğin anlamına gelmiyor.”
Haluk söylediği cümlenin ardından böyle bir cevap alacağını tahmin etmemişti.Ne de olsa gençti ve yoğun hayatı ,onun ölüm için fazla düşünmesine izin vermiyordu.Belki de bu gece ölüm bulunduğu odada nefesini hissettirmeye başlamıştı.İlk defa oturduğu yerde terlemeye başladığını fark etti.
“-Hangimiz ölmeyeceğiz ki?Benimkisi de böyle bir son olur.Ve belki de yollar uzadıkça galip ben olurum!”
“-Hangi yol uzadıkça?Fark ettiysen şu anda sabitsin!”
Haluk son söylediğinin buraya düşmesine sebep teşkil ettiğini bile bile karşısında ki adamın aklını bulandırdığı içindi memnundu.Nede olsa şifrenin çözümünü hiçbir zaman öğrenemeyeceklerdi.
“-Ben senin gibi düşünmüyorum!”
“-Oğlum dedikleri kadar varmış.Sen erken bir vakitte sıyırmışsın.”
Günhan karşısındaki adamın gözlerinin içine baktı ve bir çift ela gözün ne kadar saçmalayabileceğine şahit oldu.









Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Yalnızlık... [Şiir]
Gülkurusu Akşamlar [Şiir]
Dedik Ya... [Şiir]
Sığınırım Canımın İçine [Şiir]
Zil Çalıyor! [Şiir]
Hayalin Senin Yerine Vazifeyi Yapıyor... [Şiir]
Olaylar ve Suçlar! [Şiir]
Aklım Uykuda [Şiir]
Tövbe... [Şiir]
Gel Değinceye Kadar Gelme! [Şiir]


Baha Oktav kimdir?

Uzun bir yola çıkıyor gibi hissediyorum kendimi. . . .

Etkilendiği Yazarlar:
Jean Cristopher Grance,Amin Maalouf ve Bekir Yıldız en çok okuduğum yazarlar.Onları okudukça bu işin gerçekten çok çetin olduğuna daha çok inanıyorum.Şiir konusunda ise etkilenmemeye çalışmakla birlikte Küçük İskender'e büyük ilgim var.


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Baha Oktav, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.