Bir klasik herkesin okumuş olmayı istediği ancak kimsenin okumayı istemediği eserdir. -Mark Twain |
|
||||||||||
|
Ayhan, koltuğunun altına aldığı kitaplarla, Lisedeki ilk gününe başladı. Dev yapılı Lise binasının, büyükçe bahçe kapısından adımını içeriye attığı anda, yüreğine bir burukluk çöküverdi. Orta öğrenimini Kırşehir’de tamamlayan Ayhan, memur olan babası ile birlikte Yerköy’e geldi ve Lise tahsiline burada devam etmek zorundaydı. Burukluğu, Lisede hiç kimseyi tanımıyor, okulu fazla bilmiyordu. Merdiven basamaklarını çıktı, avluya ulaştığında herkes kendi havasındaydı. Etrafına bakındı, bir grup bahçenin kenarındaki alanda voleybol oynuyor, kimisi gruplar halinde bahçede olta atıyorlardı. İki bölümden oluşan Lise binasının bir bölümü Ortaokul olarak kullanılıyordu, eski sarı bir bina. Diğer 5 katlı bina Lise binasıydı. Ayhan bir sağa bir sola baktı, sonra Lise binasının giriş kapısının önünde duran boş banka oturup, koltuğunun altından dizlerinin üzerine koyduğu kitaplarını karıştırmaya başladı. Öylesine dalmıştı ki, önünden gelip geçenleri görmüyor, yanına yaklaşanları fark etmiyordu. Yanına birisinin oturduğunu sezinledi, kafasını kaldırıp bakmaya niyetlendiği anda omuzunda bir el sıcaklığı hissetti, kafasını kaldırdığını da ‘Merhaba’ diyen güzel, aynı zamanda da tanıdık bir yüz ile karşılaştı. Ayhan, karşısında Hülya’yı görünce hem şaşırdı, hem sevindi, ilk soruyu hemen yöneltti: -Merhaba, ne yapıyorsun burada? -Burada okuyacağım, sen ne yapıyorsun -Bende burada okuyacağım -Çok sevindim, ben de hiç arkadaşım olmayacak diye korkuyordum -Benim korkumda aynıydı Hülya, Ayhan’ın öğretmeninin kızıydı. Aynı mahallede oturuyorlardı. Altı ay kadar önce sömestre tatiline girildiğinde öğretmenini tayini çıkmış, Hülya da Kırşehir’den ayrılmıştı. Ayhan, ‘öğretmenim nasıl?’ diye sordu, Hülya ‘İyi’ diye karşılık verdi ve konuşmaya yeniden başladılar. -Öğretmenim de burada mı? -Yok o Çiçekdağı ortaokulunda -Sen neden orada devam etmedin? -Bilmiyorum, annem öyle istedi. Evimiz burada, annem hergün okula gidip geliyor. -Baban nasıl? -...... -Babana bir şey mi oldu yoksa? -Yok olmadı. Sadece annemden ayrıldı. Zaten Kırşehir’den ayrılmamızın nedeni de annem ile babamın ayrılmasından dolayı -Üzüldüm, babanla görüşüyor musunuz? -Yok görüşmüyoruz, o Kırşehir’de kaldı, biz buraya yerleştik Konuşmaları devam ederken, zil çaldı. Birlikte banktan kalktılar, okulun bahçesinde toplanıp, sınıflara dağıldılar. Hülya ile Ayhan aynı sınıfa düşmüşlerdi. Aradan iki yıl geçti, Ayhan ile Hülya birbirlerinden hiç ayrılmadılar. Her ikisi de lise son sınıfa kadar gelmişlerdi. Ayhan ile Hülya birbirlerini hergün görüyorlar, birbirlerinin evlerine gidip, geliyorlardı. Her şeyi paylaşıyor, birbirlerine hiç yalan söylemiyorlardı. Okulun artık son günleri gelmişti. Sınıf arkadaşlarıyla birlikte pikniğe gittiler. Ayhan ile Hülya, arkadaşlarından ayrılıp, piknik alanındaki çam ağaçlarının birisinin altına gidip, ileriye dönük planlar yapmaya başladılar. Ayhan söze başladı: -Üniversite formunu doldurdun mu? -Evet doldurdum, ya sen? -Bende odldurdum -Sınava nerede gireceksin? -Ankara ve Yozgat’ı yazdım, ya sen? -Ben de -Çok iyi desene ikimizde aynı yerde sınava gireceğiz -Evet aynı yerde sınava gireceğiz -Peki kazanırsan hangi okula gitmeyi düşünüyorsun? -Edebiyat fakültesi veya hukuk düşünüyorum -Bende -Peki hangi okulu tercih edeceksin? -Erzurum veya Antalya, ya sen? -Ben de -O zaman sınavda biraraya gelelim, ikimiz de aynı formları dolduralım -Tamam Ayhan ile Hülya, çok iyi arkadaşlardı. Birbirlerine saygı duyuyor, bir an bile birbirlerini görmeseler gözlerine uyku girmiyordu. Ayhan, Babasının rahatsızlığı nedeniyle birlikte Ankara’ya gitti. Sabaha karşı komşularının taksisi ile gitmiş, akşam saatlerinde de tekrar geri dönmüşlerdi. Ayhan, bir taraftan babasının rahatsızlığına üzülüyor, diğer taraftan da Hülya’yı merak ediyordu. Hemen Hülya’nın evine koştu, evin önüne geldiğinde cama doğru baktı, Hülya ile göz göze geldi. Yan pencerenin açıldığını bile görmediler. Ayhan, açılan pencereden yükselen sesle irkildi, döndü, pencerede öğretmenini gördü. Öğretmeni ‘Gelsene Ayhan, niye orada dikiliyorsun, aç kızım kapıyı’ diyerek, Ayhan’ı içeriye davet etti. Ayhan henüz öğretmenine cevap vermemişti ki Hülya’yı kapının önünde buldu. İçeriye girdiler, gecenin geç vaktine kadar sohbet ettiler. Hülya’nın annesi çok anlayışlı bir kadındı. Biri öğrencisi, diğeri kızı. Aralarındaki duygusal yaklaşımı çok iyi anlıyor, iyi anlaşmalarından ötürü de seviniyordu. Fatma öğretmen, için iyi bir fırsattı bu, her ikisi de belirli bir yaşa gelmiş, nasihat etme zamanı gelmişti. Öyle de yaptı. Çocukları karşısına aldı, ‘Bakın çocuklar’ diye söze başladı. -Sizler gençsiniz, önünüzde uzun bir zaman dilimi var. Gençliğinizin kıymetini bilin. Birbirinizi yeterince tanımaya çalışın. Evlilik falan düşünmeyin. Fatma öğretmenin sözünü, Ayhan ve Hülya aynı anda bozdu: -Ama biz sevgili değiliz, sadece arkadaşız! -Biliyorum arkadaşsınız, ama sözümü kesmeden dinleyin Ayhan, ‘Ama biz’ diyerek tekrar atıldı, Hülya arkasından: -Sen bizi yanlış anlıyorsun! -Hayır yanlış anlamıyorum. Sonra siz benim ne anladığımı düşünüyorsunuz ki? Ayhan Hülya ile göz göze geldi, her ikisi de sustu. Fatma öğretmen uzun uzun anlattı. Her iki gençte uzun uzun ses çıkartmadan dinledi. Ayhan saatine baktı, ‘’Ooo çok geç olmuş, eve gitmem gerekir’’ deyip, kalktı. Hülya ile annesi Ayhan’ı uğurladı. Annesi kapının önünden ayrıldı, Hülya, Ayhan karanlığa karışıncaya kadar arkasından baktı, sonra kapıyı kapatıp, odasına çekildi. Yatağına uzatıp, düşünmeye başladı. Annesinin söylediklerinden hareketle ‘’Ayhan benim için ne anlam ifade ediyor?’’ diye kendi kendisine sormaya başladı. Bu sırada Ayhan da, öğretmeninin söylediklerini düşünerek, aynı soruyu ‘’Hülya benim için ne ifade ediyor?’’ sorusunu kendisine yöneltti. Ayhan, evlerine geldi, kapıyı kendi anahtarıyla açıp, odasına geçti, üzerine çıkartmadan yatağa uzandı. Ayhan ve Hülya sabaha kadar uyuyamadı, kendilerini sorgulayıp durdular. Sabah ezanı okunuyordu ki, Ayhan da Hülya da bir sonuca varıp, ‘’Biz birbirini çok iyi anlayıp, seven iki arkadaşız’’ deyip, derin bir uykuya daldılar. Öğle saatlerinde uykudan uyanan Ayhan ve Hülya, gecenin vermiş olduğu zihinsel yorgunluğu bedenlerinde de hissederek, yataklarından kalktılar. Her ikisi de aynı saatlerde, ayrı mekanlarda aynı şeyleri düşünerek, yorgunluklarını atıp, rahatlayabilme adına duş almaya karar verdiler. Ayhan, duşa girdiğinde aklından bir türlü çıkartamadığı Hülya’yı hayal etmeye başladı. Ama Hülya’yı bir türlü gözlerinin önüne getiremedi. Hülya’ya karşı herhangi bir istek duyup, duymadığını kontrol etmeye çalıştı, nafile. Aynı şeyleri Hülya da düşündü, Ayhan’a karşı bir şey hissetmediği kanaatine vardı. Ayak üstü bir şeyler atıştırıp, sokağa fırladı Ayhan, aynı anda Hülya da sokağa çıktı. İlçe parkına doğru yöneldiler, parkın kapısında karşılaştıkları ana kadar düşünceli ve yorgun görüntülerinin yerini birden gülümseme aldı. Selamlaşıp, birlikte parka girdiler, bir masaya oturup, uzun süre birbirlerine hiç konuşmadan baktılar. Sessizliği bozan Hülya oldu. -Ayhan! Benim hakkımda ne düşünüyorsun? -Sen ne düşünüyorsan ben de onu düşünüyorum -Benim ne düşündüğümü ne biliyorsun ki? -Biliyorum, çünkü sende benden farksızsın? -.... -Yalan mı? -Evet doğru, farksızım -Sabaha kadar annenin anlattıklarını düşündüm -Bende düşündüm ama sonuç çıkartamadım -Bende çıkartamadım -Ne olacak peki? -Bilemiyorum, sence ne olacak? -Ben de bilmiyorum Bir an durakladılar, düşünmeye başladılar. Son yine sessizliği bozan taraf Hülya oldu. -Ayhan! Bana karşı neler hissediyorsun? -Yine başladın -Başlamadım, gerçekten bana karşı neler hissediyorsun? -Bilmiyorum, düşünüyorum hissettiklerime anlam veremiyorum. Seni görmeden yapamıyorum. Seninle olduğum her an beni mutlu ediyor, rahatlatıyor. Sürekli seni düşünüyorum. Senin başarılı olmanı istiyorum. Sana destek olmak istiyorum. Çok şey istiyorum, senin adına. Ama seninle farklı bir ilişki içerisinde olmayı düşündüğüm zaman olmuyor. Seni hayal edemiyorum. Seni öpmek istiyorum ama yapamıyorum. Seninle birlikte olmak, sevişmek istiyorum ama yapamıyorum. Sanki seni lekeleyecekmişim gibi geliyor. Çon anlamsız duygu ve düşüncelerim var. Bilemiyorum işte. -...... -Sustun? -Susmadım düşünüyorum -Neyi düşünüyorsun? -Söylediklerini -Yanlış anlama -Yanlış anlamadım, çünkü aynı şeyleri bende düşünüyorum, istiyorum, sonuç alamıyorum -Anladım. Peki her şeyi zamana bırakalım -Bence de. En iyisi her şeyi zamana bırakalım Ayhan ve Hülya, birlikte parktan kalkıp, evlerinin yolunu tuttular. Her ikisinin içerisinde de anlam veremedikleri farklı duygular vardı. Duygularına bir anlam veremeseler de, birbirleri hakkında ne düşündüklerini bilmenin huzuruyla evlerinin kapısının önüne geldiler, bir an duraklayıp arkalarına bir süre baktıktan sonra, kapıyı açıp evlerine girdiler. 06 Aralık 2004 – yozgat
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Seyfi Çelikkaya, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |