Yaşam hoştur, ölüm rahat ve huzurludur. Zor olan geçiştir. -Asimov |
|
||||||||||
|
Şişli’deki adrese varıncaya kadar otomobili nasıl kullandığının bile farkına varamamıştı. Fatma’nın yıllarca kiracı olarak kaldığı ve intiharının gerçekleştiği evde ve Sezer’in karşısındaydı. "Bir şey içer misiniz?" teklifine, olumsuz anlamda ‘Teşekkür ederim,’ karşılığını vermişti. Konuşmasını bekliyordu... Sabırsızlığını gösteren el hareketleri ise, hala etkilememişti Sezer’i. Sezer, bunun farkındaydı. "Nerden başlayacağımı bilemiyorum," demişti. Demek, o kadar çok anlatısı vardı. Bir tane değildi… Sezer’in annesi, "Başın sağolsun, kızım Sezer’den farkı yoktu inanın..." demiş ve üst katta bulunan evine dönmüştü. Nihayet başlıyordu. "Özdal bey! Size ne kadar güvenebileceğime hala karar verebilmiş değilim. Ama, Fatma’ya olan sevginiz beni cesaretlendiriyor..." "Bana güvenebilirsiniz!" diyerek, bu anlamdaki konuşmanın kısa kesilme-sini sağladı. "Fatma’yı geçen gece rüyamda gördüm!..." "Banyoda mıydı?..." "Efendim?" "Yok bi şey! Siz devam edin lütfen!" "Fatma kanlar içinde şu oturduğunuz koltuktaydı!.. ‘Sen ölmemiş miydin?’ diye sordum. ‘Ölüyüm!’ diye yanıtladı. ‘Seni kim öldürdü?’ diye sorunca ‘Beni iki ıstakoz öldürdü,’ dedi." Ne demek istediğini anlamaya çalışırken dolapta bulunan ve üzerinde ‘Dansöz Kıvırmaları’ yazan kitabı göstererek ‘Aç!’ dedi. Tüm sorularına yanıt bulacaksın!’ Bu yanıtla uyandım. Dolaptaki kitapları taradım. Gerçekten de, ‘Dansöz Kıvırmaları’ isimli bir kitap vardı. Daha önce ismini bile duymadığım bir kitaptı. Kitabı açtığımda, içinden bir CD çıktı. CD’yi bilgisayara yükledim. İçinde bulunan e-mailleri, yazışmaları, dokümanları okuyunca beynim allak bullak oldu..." Özdal, soluğunu tutmuş, Sezer’in her cümlesinden, hatta hece vurgularından bir anlam çıkarmaya, onun rüyasıyla, sürekli gördüğü rüyası arasında bazı benzerlikler kurmaya çalışıyordu... Gördüğü rüyada Fatma’yı öldüren; ıstakozun kıskaçlarıydı… Sezer’in aktardığı rüyada Fatma’nın kanlar içindeyken ‘Beni öldüren iki ıstakozdu!’ sözleriyle paralellik kurdu. "CD’de neler vardı?" "Ben olduğu gibi bilgisayarıma kaydettim. Size verebilirim," diyerek masa üzerinde bulunan CD’yi Özdal’a uzattı. Özdal, heyecanlanmıştı. Fatma’nın ölümüyle ilgili aklına takılan bazı soruların yanıtı, bu yuvarlak cisimde saklı olabilirdi. Özdal, az önceki sorusunu yineledi. "CD’de neler var?" Sezer açıklama getirdi. "ABD’nin, Irak’ı işgali öncesi ve sonrasında kamuoyunu yanına çekmek için bazı kuruluşlara dağıtılan paranın büyük bir kısmının Körebe Medyasındaki Cesi’ye ve yedi yazara, birkaç üniversite görevlisine, bazı bürokratlara, bazı işadamlarına ve daha birçok kişiye dağıtıldığını kanıtlayan belgeler..." "Çok saçma!... Körebeyi, Cesi’yi tenzih ederim. Fatma’nın yaklaşımlarını biliyorum. Düşüncesine uygun asparagas haberlerden toplamıştır." "Pentagon’un, Stratejik Etkileme Bürosundan, Cesi’ye gönderilmiş e-mailler, çoğunlukta... Hatta parça parça ödenen paraların ellerine nasıl geçtiği... Bir kısım paraların ABD büyükelçiliğinden emekli bir kadınla, Eklembacaklılardan’s Istakoz Lokantası sahibi Patrokoz, kanalıyla dağıtıldığı... Sözü edilen paraların bir kısmının ıstakoz ithalatını gerçekleştiren tırlarda zula edilerek ülke içine sokulduğu, bazılarına İsviçre bankasında hesap açıldığı gibi birçok ayrıntı...." "Fatma kandırılmış... Bazı virüs programlarıyla, başkasının e-mail adresi kullanılarak, mesaj gönderilebildiğini biliyorum. Dediğim gibi sahte e-maillerle kandırılmış..." "Yazılımdan iyi anlarım. Sahte e-mail kullanılabilir, doğru... Ama alt kodlarından, gerçekte kimden ve nereden geldiği anlaşılabiliyor. Gönderenin gerçek e-mailinin Pentagon olduğunu tespit ettim. Alt kodlar, Fatma’yı doğruluyor." Özdal, CD’yi kapağına yerleştirdi. İç cebine koydu. "Evde bir bakarım..." diyerek doğrulmak üzereyken, Sezer’in "Bir şey daha var!..." demesi üzerine vazgeçti. Sezer, söyleyip söylememek arasında bocalayan bir tavırdaydı. "Bu CD olmasaydı, bir yanlış anlaşılma olabileceği düşüncesiyle, siz dahil kimseye anlatmayacaktım..." "Evet?" "Fatma’nın cesedinin bulunduğu sabahın öncesi akşamı, Cesi ile İmece gelmişler-di..." Özdal, oturduğu koltuktan doğruldu. Sessizliğini bozmadan, öne abanarak ellerini birbirlerine kenetledi. Daha bir dikkatli dinlemeye başlamıştı. Sezer, devam ediyordu. "O gece evin içinden sürekli gürültüler geliyordu. Tartışmalı konuşmaları, üst kattan uğultu düzeyinde duyuyorduk. Telefon açtım. ‘Bir sorun mu var?’ diye... ‘Sorun yok! Arkadaşlarla bir konuyu tartışıyoruz,’ demişti Fatma." Bir kaç saat sonra sesler kesilmişti. Dış kapının, açılma-kapamadan kaynaklı gıcırtılı seslerini duyunca, sokağı gözlemeye başladım. Cesi’nin otomobile binene kadar, İmece’ye yaslanarak tek ayak üzerinde seke seke yürüdüğünü gördüm… İntiharında bu tartışmanın payı olduğuna inanıyordum. Ama bu CD’den sonra Fatma’nın intihar etmediğini, Cesi ile İmece tarafından öldürülüp, intihar süsü verildiğine inanıyorum..." "Bu kuyruklu bir iftira... Hem Cesi ile İmece’yi nerden tanıyorsun?" "Gazetede çıkan fotoğraflarından..." "İntihar gecesinin akşamı onların bu eve uğraması Fatma'yı öldürdüklerini kanıtlamaz." Sezer, sinirlerine hakim olmaya çalışıyordu. "Biraz daha yansız baksanız... Tüm doneleri birleştirirseniz, sanırım benimle aynı sonuca varırsınız." Özdal, beyin dumuru yaşıyordu. İnanmak istemiyordu... Diğer bilgiler neyse de, Cesi ile İmece’nin, bırakın Fatma’yı öldürmesini, evine gelmiş olduklarına dahi inanmak istemiyordu. İntihar gecesinin akşamında buraya geldikleri gerçekse, bu dikkat çekiciydi. Salim kafayla düşünmeliydi. Hatta Cesi’yi arayarak, o akşam eve gelip gelmediklerini sormalıydı... Ahtapotun Kolları's Dergisinde okuduğu cesi'ye benzettiği Jessica'nın da ayağının burkulmuş olması, her nedense aklına geldi bir anda... Bu düşünceyi kovdu… Sezer, "Çok şeyi kanıtlar," diyerek yineledi… "Fatma'yla son oturduğumuz bir akşamdı. Birlikte birkaç saat geçirmiştik." "E?..." "Fatma’yla, Körebe Medyasının ABD yanlısı haber ve yazılarını konuşuyorduk... ‘Cesi’ye gelen e-maillerinin kopyasının kendisine yönlenmesini gerçekleştirdiğini, bu e-maillerin Pentagon dahil birçok yerden geldiğini’ anlatıyordu... Cep telefonuna bir mesaj gelmişti o an. Yanlış anımsamıyorsam, ‘Konuşmalarınız cep telefonundan dinleniyor-Fatıma’ diye bir mesajdı. Fatma’nın beti benzi sararmıştı. Cep telefonunun bataryasını çıkararak, konuşmasına devam etmişti. " "Biri şaka yapmıştır," dedi araya girerek Özdal. Sezer, her anlatı ve yorumunu boşa çıkarmaya çalışan Özdal’a tepkisini, "Başka bir anlatacağım kalmadı," diyerek belirtti. Yapacak bir şey kalmamıştı… Özdal ayağa kalktı. Kartvizitini uzatarak, "Ben kalkıyorum. Sağlam bir şeyler bulursanız beni cepten de arayabilirsiniz," dedi. Sezer, "Memnuniyetle," diyerek uzatılan kartı aldı. Masa üzerindeki bir kağıt parçasına cep telefonunu yazarak uzattı. "Cep telefonum... Bu konuda bir şeyler paylaşmak isterseniz her zaman arayabilirsiniz." Evden çıkmasını bir kez daha engelledi Sezer. Bu kez çok heyecanlıydı. "Bir şey yapmayı unuttum. CD’yi birkaç dakikalığına alabilir miyim?..." Özdal, itiraz etmedi. Nedenini sordu sadece. "Rüyamda bana bir vasiyeti olmuştu Fatma’nın...’ Boğazını temizleyerek devam etti. "Hazırlamış olduğu ‘Küçük Fat(ı)ma’nın Laneti’ ek dosyalı bir e-maili belirli bir günde 11 kişinin e-mail adresine göndermemi istemişti." "Eeee!!!... Bunda ne var?..." "Bu e-mailin açılmaması gerektiğine dair bir uyarı işareti vardı CD'de… Bu yüzden silmem gerekiyor." "Virüslü mü yoksa?..." "Bilmiyorum..." Özdal, birkaç dakika sonra iade alacağı CD’yi, uzattı... *** 11 Özdal, parçalı düşüncelerini birleştirmeye, çıkarımlarda bulunmaya ve toparlamaya çalışıyordu. Hatta acil durumlar için sakladığı kokainden, yeteri kadar çekmiş, ama yararını görmemişti.... Üst üste gördüğü rüyalar… Sezer’in anlatımı... Sezer’den aldığı CD’nin içeriği… CD’nin içinde bulunan değişik tarihli, Pentagon Stratejik Etkileme Bürosu namı diğer ‘Psikolojik Savaş Koordinasyon Kurulu’ merkezinden gönderilmiş mesajların içeriğiyle, anımsayabildiği kadarıyla Körebe Medyasında çıkan görüntü, yazı, belge, haber ve yorumları karşılaştırma-sı… ABD’nin Irak operasyonu öncesi ve sonrasında kendisi dahil dokuz yazarın yazıları, Fatma’ya karşı savunduğu bazı görüşlerinin, CD’deki e-maillerde geçen ABD talimatlarıyla benzeşmesi... Patrokoz ile Cesi aracılığıyla dağıtılan para meblağları dahi yazılıydı... Irak müdahalesi esnasında sürekli Körebe TV’ye çıkarılan bazı üniversite hocalarından, emekli bürokratlardan, gazetecilerden, bir cemaat liderinden, işveren dernek başkanından, edebiyatçısından, ses sanatçısından, daha bir çok meslek gruplarından... Onları tanıyordu... Konuşmaları, tartışmaları, e-mailde geçen talimatlara yüzde yüz uyuyordu... Pentagonun psikolojik hamlelerini onaylamış, yararlarına hareket etmiş gibiydiler... Ya kendisi?... Bu talimatlara bilmeden uymamış mıydı?... Savaş editörlüğü görevinde talimatlara uygun hareket etmemiş miydi?... İdarenin haber-yorum karşılığı kendisine yüksek primler ödemeye başladığını, maaşına zam yapıldığını, Bodrum’da yarısı bitmiş bir yazlığı satın aldığını söylemişti... Acaba; Fatma kendisinden de şüphelenmiş miydi?... Ama emirleri Pentagon’dan değil, Cesi’den alıyordu... Pişman değildi. Profesyoneldi. Parasını veren; Körebe Medyasıydı. Parayı verenin talimatlarına uygun hareket etmesi doğaldı. Hem talimatlar öznel düşünceleriyle de uyuşuyordu. İnandığı değerlerle, ABD’nin talimatlarının benzeşmesi; 'ABD’nin Psikolojik Savaş Askeri' olduğunu kanıtlamazdı. Onlar bilerek hareket etmişlerdi, kendisi bilmeyerek... Aradaki fark; farkında olup olmamaktı... Hem resmi şekilde para almıştı… İrkildi... Cesi’nin cömertliğinin kaynağı Pentagon’ muydu yoksa?... Öyle olsa bile paranın ana kaynağını bilmemişti… Önemlide değildi… Sezer’in iddiası doğruysa, bu bilgileri edinen Fatma’yı öldürmek için yine de geçerli bir neden değildi... Çevrede, "Satılmış Körebe Medyası..." dedikodusu vardı. Bir sorun olmuyordu. Ama belgelerin olması onları korkutmuş olamaz mıydı?..." Düşüncelerinin yoğunluğundan başında devinen kanın seri akışını, sıcaklığını olanca şiddetiyle hissediyordu. Kafası patlayacaktı neredeyse... Şakaklarındaki damar atımı, yüzünün tümünü titretiyordu... Cesi’yi aramalıydı... Hayır!... hayır!... İmece’yi aramalıydı... "İmece’yi bağlar mısınız?..." "Kim arıyordu?..." "Ben Özdal!" "Özdal bey! Başınız sağolsun, efendim. Hemen bağlıyorum." "Özdal!..." "Özdal!..." "İmece, merhaba!" "Nasılsın?..." "Eh iyi olmaya çalışıyorum!" "Buyur! Nasıl yardımcı olabilirim." "Az önce Cesi hanımla konuştum. Fatma’nın intihar ettiği gecenin akşamı onu ziyarete gitmişsiniz?..." İmece’nin panik havası sesinden dahi belli oluyordu. "Cesi mi? Söy-le-di?..." "Evet!.." "Ama ben!..." "Evet! Senle... Neler olduğunu öğrendim." "Benim bir suçum yok yemin ederim ki!... Ben sadece Cesi’ye eşlik etmek için gitmiştim! Böyle olacağını bilmiyordum." İmece’de oluşan dehşet ve şok havasından olabildiğince yararlanmalıydı. Düşünmesine fırsat vermemeliydi. "Sen de en az Cesi kadar suçlusun!" "Hayır!... Hayır!... Ben böyle olmasını istememiştim... Fatma, elindeki belgeleri kamuoyuna duyuracağını söyleyince olan oldu." "İmece! Bana orada neler olduğunu anlatmanı istiyorum.." Bu soruyu sormaması gerektiğine, sorduktan sonra karar vermişti. Geç alınmış bir karardı. İmece’nin az önceki ruh haletinden eser kalmamıştı... "Seni az sonra ararım. Sahi şu an neredesin..." "Dışarıdan arıyorum... Cebim açık..." Telefonu kapayıp koltuğa yığıldı. Başını geriye yaslayıp, derin derin nefeslendi. Bazı noktaları birleştirebiliyordu. Kuşkuları, İmece’nin dolambaçlı kabulleriyle yok olmuştu. Fatma’nın elde ettiği bilgi ve belgelerden her nasılsa haberdar olmuşlar, evine gitmişler, tartışmışlar, ikna edemeyince, yok ederek, sorunu kendilerince kökten halletmişler ve intihar süsü vererek ayrılmışlardı. Mücadele esnasında ayağı burkulan Cesi’ye ise İmece yardımcı olmuştu. Cenaze merasiminde, ‘Neden aksak yürüdüğünü?’ sorduğunda, topuklu ayakkabıdan nefret etmesine ve hiçbir zaman giyinmemiş olmasına rağmen, ‘Hala topuklu ayakkabı giymeye alışamadım," dememiş miydi. Gördüğü rüyalar doğrulanıyordu... Istakozun iki kıskacından biri Cesi’yi, diğeri ise İmece’yi temsil ediyordu. Cep telefonun çalmasıyla düşünce ve yorumlarını âtiye bıraktı. Ekranda; Cesi’nin aradığı yazıyordu. "Efendim?..." "Özdal, sen ne saçmalamışsın İmece’ye... Neredesin şimdi... Ben gelinceye kadar kimseyle görüşmeni istemiyorum... Tamam mı?..." Özdal, cep telefonunu kapadı. Cesi’nin ilk kez bu kadar kendisine kızgın ve bağırtılı konuştuğuna tanık oluyordu. Baltayı taşa vurmuştu. Acemice hareket etmişti. Can güvenliğini riske etmişti. Eli ayağı titremeye başladı. Alnında bir anda oluşan ter tanecikleri, yağmur tanecikleri kadar büyüktü. Cesarete gereksinimi vardı. Az daha kokain çekti. Akşamın karanlığına az bir zaman kalmıştı. Ev tekin değildi. Yarın gecikmiş bir gün olabilirdi. Acele etmeliydi. 'Acele etmemek; ecele gitmekti!' şu an. İstanbul Emniyet Müdürlüğünden tanıdığı 111.Sınıf Müdürünü aradı. ‘Acil görüşmesi gerektiğini,’ belirtti. ‘Müdürlüğe gel,’ teklifine, ‘başka bir yerde görüşmelerinin uygun olacağını ve bu randevunun gizlilik içinde kalması gerektiğini,’ söyledi.. Humus Lokantasında, saat: 21.30’a randevulaştılar. Randevu anına yaklaşık üç saat vardı. Önceleri bulunmadığı yerlerden birinde oyalanmalıydı. Evden, derhal çıkmalıydı. Cebindeki CD’yi bir kez daha kontrol etti. Yerindeydi… *** Devamı: 13.sayfada
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |