Kaçıncı basamağında
olursan ol yaşamın,
karamsarlığa kapılıp
umutsuzluk hırkasını
giyme sakın…
Çekiver ipini umutsuzluğun,
ilmek ilmek sökülsün…
Taptaze
umut çiçekleri ek
gönül bahçene,
gerisi
gelir elbet bir gün…
Yumma güneşe gözlerini,
daya bir merdiven
gökyüzüne,
yıldız topla…
Saçlarını tara
pırıl pırıl güneşin …
Sitem etme
düşlerine yağan kara,
damla damla
erir elbet bir gün…
Susturma yüreğini,
en umutsuz bir anda
yağan yağmur,
toprakta
capcanlı bir umut olur…
Bir bahar dalının çoşkusunu
tomur tomur
sana da
verir elbet bir gün…
Gözyaşıyla dolmaz deniz,
meraklanma…
Uçurtmasını yitiren
çocuğun
gözyaşları kurur,
üzüntüsü durur...
Ararsan;
ipinden kurtulmuş
serseri bir uçurtmanın
özgürlük sevinci
seni de bulur,
bulur elbet bir gün…
Yaprak ödünçtür dallarda,
önemli olan;
umuttan yoksun kalıp
gözlerde ışığı söndürmemek,
direnci yitirmemek…
Dikenli de olsa
kızıl bir güldür hayat
onu sevmek gerek…
Yeşile düşman bir bahçıvana
kendini sevdirmez çiçek,
yaprak yaprak
ölür elbet bir gün…
Yık barikatları,
erit prangaları halka halka,
zaman defterini kapat…
Tekrar merhaba deyip yaşama
kızıl gülden
derin bir soluk al,
kendine yepyeni bir dünya yarat…
Yeni yüzler dene,
asla vazgeçme sevmekten,
sünger çek maziye,
yak
ne varsa kötü
gönlünün ocağında…
Geç karşısına,
sevgi kahvesini,
dostluk kahvesini yudumla
umudun şefkatli
kucağında…
Bırak,
saçlarını okşasın rüzgar,
apak kar yağsın karanlıklarına…
Her şafakta,
doğan güneşi karşıla,
batarken kızıllığını şarap şişelerine doldur,
yıllansın…
Unut hazan mevsimini,
her daim
hayat harmanına
yağmur yağsın çisil çisil,
ağaçlar tomurcuklansın…
Aç yüreğinin kapılarını,
sen uçur
bir kuş da,
özgürce kanat çırpmanın
tadına varsın…
Bahardaki uyanışı,
gök kuşağındaki gülüşü,
zarafetini gülün,
muhteşem hazzını
bir bebeğin omzundaki gamzeden öpüşün…
Köpük köpük aşkı,
soluk soluğa,
çimler üstündeki sevişmeleri düşün…
Yaşamak:
zor da olsa ne güzel…
öyle mi ya ölüm,
öyle mi ya ölüm?
Ocak, 2005