..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
Kitaplarla dolu bir oda, ruhlu bir beden gibidir. -Cicero
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Politik Roman > Bahattin YILDIZ




31 Ocak 2005
Istakoz Büyüsü / 14. Sayfa  
14.Sayfa

Bahattin YILDIZ


‘Yaþasýn Amerika!... Yaþasýn Demokrasi!... Yaþasýn Ýnsan haklarý!... Yaþasýn Özgürlük!’ baðýrtýlarýný þimdiden duyar gibi oluyordu; eski dilde pezevenk, þimdiki dilde yatýrýmcý/iþadamý olan þahýs… (Pezevenk olmayan yatýrýmcý ve iþadam


:EFGD:
Sokak, gezmeyi ve gezdirmeyi sevmiþti.
Hevesini alamamýþtý. Tatmin olmamýþtý...

Mardin’e gitmek istedi. Mesafe uzun deðildi. Þanlýurfa’ya komþu bir ildi.
Mardin’in coðrafik, tarihi, sosyal, siyasal ve benzeri özelliklerinin tanýtýmýna girmedi. Yazýlý kitaplarda bu hususlarda doyurucu bilgiler vardý.
Hem bunlar konu dýþýydý.
Irak’ýn ve belki de ...........’nin iþgali için kolaylýk saðlayacak ve kabul edileceðine kesin gözüyle bakýlan tezkere öncesi konuþlanmýþ öncü Amerikan askerlerine, Mardin halkýnýn büyük çoðunluðu nefret ve öfkeyle bakarken, az sayýda istisnai kiþi ve kiþilikler ýþýltýlý gözlerle bakýyorlardý...
Ýþyerlerini, konutlarýný, arsa ve tarlalarýný kiraya verenler, bu ýþýltýlý gözlerle bakanlarýn çoðunluðunu teþkil ediyordu.
Bu istisnai insanlarýn içinde deðiþik siyasi görüþlere sahip üst düzey yurdum insanlarý da mevcuttu.
Taþýnmazlarýný, hatýrý sayýlýr kýymette dolarla kiraya veriyorlardý.

Sokak, bir haberi okudu.
Haber; eðildiðinde kýçý veya göðüsleri, çaðýrdýðý kameranýn önünde tesadüfen (!) açýlan fiziksel güzellikte, beyinsel aptallýkta olan ünlü bir kadýnla ilgili deðildi.
Saçma bir soruya, ‘ehem!’ diye baþlayarak, birçok kesik sözcük kullanan ne kendisi ne de okuyucusu ne de izleyicisine derdini anlatamayan ve bu ayýbýný gereksiz yere gülerek, ‘ay’nanmýyorum’ kelimesini olur olmaz yerde kullanarak kapatmaya çalýþan, bir an gözlerini yana kaydýrarak ciddileþen, sonra sunucuya gözlerini dikerek daha dün diþçide bakýmýný yaptýrdýðý estetik diþlerinin olanca ýþýltýsýyla ortaya çýkmasýný saðlayarak kahkaha atan, kendi alanýnda ünlü bazý yanar döner eylemli güzellerle de ilgili deðildi.
'Yankesicilik suretiyle hýrsýzlýk' maðdurunun çantasýndan cüzdanýnýn nasýl çalýndýðýna dair yinelemeli ve uzunca süren bir haber yorum da deðildi.
‘Sesin burada para etmez, ama aslen Türk vatandaþýsýn… Orada medyada etkin birini kafaya alýrsan þöhretin ve paranýn canýna okursun,’ dolduruþuyla ülkemize gönderilen, yabancý dili asgari düzeyde, Türkçe’yi kýrýk konuþan, apardýðý yabancý ezgileri yeni düzenlemelerle kendine mal ederek çýkarttýrmýþ olduðu albümü üzerine yorumda bulunan bir sanat hýrsýzýyla da ilgili deðildi.

Peki, neydi bu haber?... Neyle ilgiliydi?...

Sokak, yanýtladý. Mardin’le ve prezervatifle ilgiliydi.
Sokak haberi okudu.
‘Mardin’de bulunan ABD askerlerine bir milyon prezervatif gönderilecek!...’

Emekli bir Amerikan askeri de, ayný haberi okumuþtu.
Hayýflanarak okumuþtu… Üzüntüsü, sokaðýnkiyle ayný merkezli deðildi.
II.Dünya Savaþýný anýmsamýþtý.
Normandiya çýkarmasýnda bulunmuþtu.
Hani o ‘Er Ryan’ý Kurtarmak’ filmiyle bilmeyenlere de öðretilen;
‘Normandiya çýkarmasýnda…’
‘Neydi o günler?...’ diye baþlayarak boþ hikayeler anlatmayacaktý.
Milliyetçilik duygularý kabarmýþtý.
‘Þimdiki askerler, ülke ekonomisinin düþmanlarý!’ yargýsýna varmýþtý.
‘Ne demek prezervatif?...’
Fransa’yý ve Ýngiltere’yi; Almanya’nýn elinden kurtarýrken…
Alman halkýný Adolf Hitler baþkomutanlýðýndaki baskýcý iktidardan kurtarýrken, prezervatif mi kullanýlmýþtý.
Ýçinden bilen bir ses, ‘O zamanlar prezervatif mi vardý?’ diyerek ukalalýk yaptý…
O zamanlar prezervatif olup olmadýðýný, bilmiyordu.
Olsaydý dahi, bu masrafa girilmesine tepki duyacaktý.
Tepkisi yerini bulmazsa, istifa edecekti.
Savaþ masraflarý belliydi.

Düþmaný öldürmeye, ABD askerini yaþatmaya, rahat ettirmeye yaramayan hiçbir gideri kabul edemezdi.
Savaþ harcamalarý; askerin silahý, cephanesi, gýdasý, içmesi, giyimi demekti. Asker, iyi gýdalarla beslenmeli, karný ve sýrtý pek tutulmalý ve dölünün bol olmasý saðlanmalýydý.

Prezervatif, diðer adýyla kondom, cinsel birleþmelerde kullanýlan bir nesneydi.
Tecavüzün yan bir amacý olan; 'düþman tarafýnýn nesebinin bozuma uðratýlmasý' ilkesine aykýrý bir araçtý…

Ýstihbarat birimindeyken önüne gelen verilerden biliyordu. Hiç prezervatif lafý geçmemiþti.
Almanya’nýn elinden kurtardýklarý; kendilerini sevinç gözyaþlarýyla karþýla-yan Fransa halkýndan 3.620 kadýn ve kýz çocuðuna, Ýngiltere halkýndan ise 2.420 kadýn ve kýz çocuðuna, kurtarmanýn minik bir faturasý olarak tecavüz edilirken, prezervatif kullanýlmadý da ne oldu?...
Hem zevki eksiltici bir nesneydi.
Tecavüz edilen organla, tecavüz eden organ arasýnda aracý bulundurmanýn ne anlamý vardý?...

Fransa ve Ýngiltere’de tecavüz edenlerden biri olamamýþtý.
Korkmuþtu. Uygulamasý zor olsa da, bu ülkelerde cinsel saldýrýyý ABD ‘tecavüz’ saymaktaydý.
Sistemli tecavüz olmadýðý imajý vermek için, ceza verilecek birkaç günah keçisinden biri olabilirdi.
Þansýna güvenmemiþti...
Ama bu iþtahýný Almanya’da korkusuzca karþýlamýþtý.
Amerikan askeri hukukunda, Almanya’da yapýlacak tecavüze verilecek ceza sadece ‘Bir kadýnla evli olmadan yasadýþý iliþkiye girmek’ti.
Günah keçilerinin birkaçýndan biri olsa dahi kanýtlanmasý zordu.
Kanýtlansa dahi alacaðý en üst ceza miktarý 1 yýllýk kürek mahkumiyetiydi.
Bunu göze almaya da deðerdi.
O anlarý her anýmsadýðýnda kalbi yerinden çýkacak gibi olurdu. Çeþit olsun diye farklý yaþ ve tiplerdeki kadýn ve kýzlara tecavüz etmiþti. Biri 14 yaþlarýnda sarýþýn, biri 17 yaþlarýnda esmerdi. Elli yaþlarýndaki bir kadýn, kendisini çok uðraþtýrmýþtý…
Ayný bölükteki bir arkadaþýnýn, üç yaþýndaki bir kýza tecavüz etmesine imrenmiþti.
Ama üç yaþlarýndaki yeðenini anýmsayýnca, bu isteðini gerçekleþtirememiþti.
Almanya’da yapýlan 11.040 tecavüzün en az yirmisinin kendisine ait olduðunu gülümseyerek anýmsardý…

Sokak, emekli askeri dinlemeye daha fazla tahammül edememiþti.
Sokak'lýðýndan utanmýþtý.

Sokak, ayný haberi bir kez daha okudu.
‘Mardin’de bulunan ABD askerlerine bir milyon prezervatif gönderilecek!...’

Pentagon, sanki emekli ettiði askeri gibi hesabýný bilmiyor muydu?...
Ama askerlerini ve halkýný düþünmek zorundaydý. Sonuçta onlardan besleniyordu. Askerlerin cinsel birleþme yoluyla bulaþýcý bir hastalýk kapma olasýlýðýný yok etmeliydiler. Prezervatif, önleyici olacaktý.

Prezervatif satan ve aracý olan firmalar için sevindirici bir haberdi.
Trilyonlara ulaþabilecek bir pazar açýlmýþtý.
Her Amerikan askerine, iki ay ya da bir yýl yetecek kadar mýydý?...
Hesap edilmeliydi.
Ülkede aç insanlar çokken, bir milyon dolara dahi muhtaçken, prezervatif daðýtýmý da ne oluyordu?...
Saçma bir soruydu. Prezervatifleri Amerikalýlar satýn alacaktý.
Kendi askerlerine daðýtacaklardý.
Türkiye’nin cebinden bir þey çýkmayacaktý.
Yani bir sorun yoktu.

Yok muydu?...

Bir milyon prezervatif çevrede þok etkisi yaratmýþtý.

Yerlerini Amerikan güçlerine kiraya verenlerden, hele üst düzey olanlarý, bundan rahatsýzlýk duymuþlardý.
Toplumsal öfke kendilerine yönelebilirdi...
Bir taraftan ceplerindeki dolarlarý, yani; hesap cüzdanlarýný okþarlarken, diðer taraftan ‘1 Milyon Prezervatif’ in kiraya verdikleri iþyerlerinde depolanmamasý için yöresel dilleriyle, bazýlarý da resmi dilde dua ediyorlardý.
Prezervatif üretimi hýzlanmýþtý.
Ama yine bir sorun vardý. Irak iþgal edilene kadar prezervatifler ne iþe yaracaktý?...
Mardin'de sürekli kalacak yedek güç ne yapacaktý?...
ABD askerleri, cinsel isteklerini nasýl karþýlayacaklardý?...
Bilindiði üzere, cinsel birleþme en az iki kiþi arasýnda gerçekleþirdi.
Doðal olaný birinin kadýn, diðerinin erkek olmasýydý.

Amerikan askerlerinde kadýn sayýsý azdý...
Hem kabul ederler miydi?...
Kabul edenler, o kadar erkekle baþ edebilir miydi?...
Saçma sorulardý…
Geçilmeliydi.

Bir çaresi bulunacaktý elbet.
Irak iþgaline kadar Mardin’de kalacak askerlerin bu yöndeki sorunlarýný çözmek için, bir yol bulunacaktý elbet…

Ve bulundu…
Amerikalý uzmanlarýn kendilerini yormalarýna gerek kalmamýþtý.

Ülkenin yatýrýmcý zekasý, övülen türdendi.
‘Yeter ki para gelsin, her türlü teklifi kabul ederim!’ mantýklý salt ekonomik göz, istisnada olsa mevcuttu.
Bir genelev iþletmecisi de bu gözlere sahipti. Týpký ........... gibi...
Oto sansürledi. Nokta nokta koydu, sokak.
Kadýn satýcýsý yatýrýmcý (eski dilde; deyyus ya da pezevenk) büyük paralar kazanacaktý.
Kadýn iþçileri de sürümden kazanacaklardý.
Ya Ýstanbul Genelev'indeyken, ABD deniz piyadesine vermeyen o kadýn gibileri çýkarsa?...
'Küresel Hayat Kadýný' kavramýný özümseyemeyenler çýkacaktý elbet.
O tiplere, ‘Ya ver, Ya Terk et!’ diyecekti.
Vermezse önce iþkenceden geçirecek, sonra kapý dýþarý edecekti.
Huzursuzluk ve kargaþa çýkaran kadýnlarýn gözünün yaþýna bakmayacaktý.
Oluþturacaðý güven ortamý ABD askerlerini daha fazla çekecekti yatýrým ortamýna…
Aracý olacak; komisyoncular, dümbükler, alt pezevenkler de para kazanacaklardý.
Mardin’in ve genelde ülkenin yitik ekonomisine canlýlýk gelecekti. Çýkmasýna kesin gözüyle bakýlan tezkerenin kabulü sonrasý öncelikle 60.000. adet ABD askeri gelecekti. Gýda maddelerini, içeceklerini, kýyafetlerini memleketlerinden getireceklerdi ama, kadýn getiremeyecek-lerdi.
Muhtaçtýlar...
Döllerini akýtacaklardý…
Karþýlýðýnda onlarýn ceplerinden, kendi cebine dolar akacaktý...
Akýtmalar, akýtmalarý getirecek, yani akarý fazlalaþacaktý…

Hem bu sektör, baþkaca sektörleri de canlandýracaktý.
Mardin ve Mardinliler dolara boðulacaktý...
‘Viva Dolar!’
Pardon!...
‘Yaþasýn Amerika!... Yaþasýn Demokrasi!... Yaþasýn Ýnsan haklarý!... Yaþasýn Özgürlük!’ baðýrtýlarýný þimdiden duyar gibi oluyordu; eski dilde pezevenk, þimdiki dilde yatýrýmcý/iþadamý olan þahýs…
(Pezevenk olmayan yatýrýmcý ve iþadamlarýný tenzih ederek… Sokaðýn notu.)

Sokak, nakle devam ediyordu.
Elde ettiði paralarla baþka iþ alanlarýna da yönelebilecekti. Ýnþaat, ihracat ve benzeri konulu þirket veya þirketler kuracaktý. Belki Irak’ýn yeniden yapýlanmasýyla ilgili ihalelere dahi girecekti.
En iyi kýzlarýndan birini, Amerikan generallerinden birine ücretsiz olarak tahsis ettiðinde, ihaleyi kazanmasýnda iyi bir referans edinmiþ olacaktý.
Kazanacak ve parasýna para katacaktý...
Hem ülke ve toplumda itibarý daha fazla artacaktý.
Belki bir okulda yaptýrýrdý. Hem nazardan saklardý, hem toplumun kendine sempatik bakmasýný saðlardý, hem davete icabet ederse bakanlardan biriyle birlikte açýlýþ sembolü kurdeleyi ayný makasla keser, medyaya poz verirdi…
Kim bilir, belki de Manukyan gibi vergi rekortmeni olur, ödül bile alýrdý…

Yatýrýmcý, bürokratik iþlemleri içeren dosyasýyla ve olanca sempatikliðiyle Mardin Valiliðinin merdivenlerini aþarken bunlarý düþünüyordu...

Mardin Valisi, hayal kýrýklýðýna uðratmýþtý...

Amerikanca karþýlýðý; ‘Go Home!...’ anlamýna gelebilecek bir muameleye tabi tutulmuþtu...
Kovulmuþtu...
Mardin Valisinin bu davranýþý, yani ‘ABD askerlerinin cinsel gereksinimlerini karþýlama,’ içerikli teklife 'ÝZÝN VERMEMESÝ' yatýrýmcýnýn yüzünü asarken, özelde Mardin, Diyarbakýr, Þanlýurfa, Batman ve Gaziantep sakinlerinde, genelde ülkenin tüm sathýnda onurlu bir gülümseyiþ hasýl etmiþti...
Amerikan teorisyenleri ve bir kýsým medya üyeleri bu gülümsemelere hayretle bakacaklardý.
Türk vatandaþý olmakla birlikte yörede, Kürtçe ve Arapça diline sahip, ‘TRT diliyle; den ikisi’ çoðunluktaydý.
Ýzin talebi reddine, neden seviniyorlardý?...
Hani bölgelerine yatýrým istiyorlardý?...
'Bölgemizle ilgilenilmiyor, üvey evlat muamelesi görüyoruz,' diyorlardý...

Bu; yöre halkýnda varolan düþünceleri, deðerleri ve duygularý algýlayama-yanlarýn hayretiydi...
Amerikanca demokrasi anlayýþýný savunanlar bu durumu algýlayabilecek yeterlikte deðillerdi…

Sokak, tatmin olmamýþtý.
Gezmeyi sürdürecekti. Bu kez, hedefte Ýskenderun vardý.
Tezkere oylamasý öncesinde, belirli sayýda Amerikan gemilerinin demir attýðý Ýskenderun Limanýna...

Liman disiplinine uymayan birkaç Amerikan askerini yere yatýran bir Türk subayý, bilmeden Irak’ta 11 meslektaþýnýn baþýna geçirilen çuvalýn ve ............ hesabýný önceden soruyordu, sanki...
O subaya ne olmuþtu?...
Sokak, uzun zamandýr görmüyordu onu…
Sokak, diðer sokaklara görüldüðü yerde selamýný söylemelerini salýk verdi.

Sokak, zaman kavramýný yitiriyordu...
Kara deliðin içine girmiþti sanki…
Amerikan askerlerince, 11 Türk askerinin baþýna çuval geçirilmesi anýný olmadan önce görüyordu.
Ülke dýþýnda gerçekleþen bir olaydý.
Irak’ýn iþgalcisi ve talancýsý olan Amerikan askerlerince gerçekleþtirilen utanç verici, onur kýrýcý bir eylemdi...
50 yýldýr; ‘müttefik’, yakýn bir zamandan beri ‘stratejik ortak’, kavramýyla aradaki dostluk derecesi vasýflandýrýlan Amerikan güçlerince gerçekleþmiþti.
Ülke dýþýnda!!!....
Ya ülke içinde olsaydý...
Tezkere kabul görüp, 60.000-100.000 ABD askerinin ülkemize konuþlandýrýlmasýndan sonra, ülke içinde gerçekleþseydi?...

Sokak, bu soruyu hemen yanýtlamadý...
Hafýzasýný yokladý. Geçmiþi, þimdiki ana getirdi...
Amerikan ve Ýngiliz askeri çoðunluklu ‘çekiç güç’ün, özelde Ülke içinde konuþlandýðý bir döneme odaklandý;
Ülke sýnýrlarý dahilinde kalan bir yöreye...
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin o yörede en büyük temsilcisi olan bir kaymakama...
'Rütbesi var mý, yok mu?' okuyamadýðý bir Ýngiliz askerine...
Kaymakam ile rütbeli ya da rütbesiz Ýngiliz askeri karþýlýklý bakýþlardaydýlar...
Olmamasý gereken oldu.
Ýngiliz askeri, Türkiye’yi o yörede en üst düzeyde temsil eden Kaymakama bir tokat attý…
Bu tokat Ýngiliz tokadýydý.
O çok övülen Osmanlý tokadý kadar güçlü müydü?...
Bilmiyordu. Hem çok önemli deðildi tokadýn þiddeti...

Kaymakama ne olmuþtu?...
Ýngiliz askerinin eylemi, karþýlýksýz mý kalmýþtý?...
Sokak, hafýzasýný yokladý...
Anýmsamýyordu... ‘Yaþlýlýktan’ dedi içinden...
Ama bildiði bir þey vardý; Ülke istisnalar cennetiydi...

Sokak, Kaymakamýn suratýna akþedilen tokadý yüzünde hissediyor-du…
Ýngiliz askerinin tokadýndan çýkan sesi kulaklarýndan atmalý, yüzünde izi kalan beþ parmaðýn üzerini makyajlamalýydý…

Sokak sýkýlmýþtý. Kendisini iyi hissetmiyordu.
Ýç açýcý anlara gidip efkar daðýtmalýydý.
Ýþte!... Ýþte bulmuþtu o aný!...

Yani; '1 MART 2003, ANKARA...' yý…

O aný bir çýrpýda yaþamamalýydý... Öncesine göz atmalýydý... Zevkli anlarýn öncesi de zevkli olurdu...
Sokak, baðrýna ince topuklarýyla vura vura yürümekte olan, Özdal’ýn takip ettiði kadýnýn ayak seslerini duydu.
"Ya A Planý! Ya B Planý!"
Sokak ters aksi verdi.
"Ne A Planý!... Ne B Planý!... Varsa Yoksa C Planý!"

"What C Planý?"

Sokak güldü.
"‘C’ Planý= ‘Si’ Planý= Yankee Go Home C Planý= Kibarcasý; Yankee evine dön, si… planý..."

Sokaðýn, öndeki kadýnýn ayakkabýlarýndan çýkan seslere karný toktu.
Gözlem ve gezmelerine kaldýðý yerden devam etti.

O güne!... Kutlu güne... 50 yýllýk ýstakoz zincirinin son halkasýnýn gevþediði ana;
01 MART 2003’e…
Demokrasiye ve insanlýða armaðan edilen güne...

Yer; ANKARA....

Belki tüm Dünya halklarýna ‘Demokrasi ve Ýnsanlýk Bayramý Günü’ ilan etmelerini teklif edeceði, 1 Mart 2003 günü...

Tezkere gündemdeydi. Yani; ‘ABD askerlerinin Irak’ý daha rahat iþgali için Türkiye topraklarýný kullanmasýna iliþkin hükümete verilecek Ýzin tezkeresi...’ Ýkincil anlamý; 'Türkiye toplumunun karýnca kararýnca olan iktidarýnýn iþlevini yine ABD çýkarlarýna uygun olacak þekilde, ama bu kez tamamýyla yitirmesi istemli' teklife...

Tüm kültürleri ve görüþleri (bir kýsmý yeþil ve kýrmýzý) belki de ancak bir elin parmaklarý kadar mankeni barýndýran topluluktan çýkan, ‘Tezkereye Hayýr!’ sesleri TBMM Genel Kurulunda bile yankýlanýyordu.

Sokaðýn yanký verdiði bu sesleri TBMM üyelerinin yarýdan biraz fazlasý duymuþ, tezkere kýl payý ret edilmiþti...
Ýnsanlýk kazanmýþtý... Kaybedenler ise üzgündü...

Tezkerenin geçmesinin kendi öznel fikirleri nedeniyle iyi olacaðýný düþünenleri hariç tutarak, bir kýsým baþkaca öznel insanlar, ABD den aldýklarý parayý hak etmemiþlerdi...
Pentagon bahaneleri sevmezdi...
Sonuca bakardý...
Sonuç alýnamamýþtý...
'Eller cebe. Pentagon ödediði paralarý geri istiyor!...'
Sokak espri yapmýþtý...
Baþka mesailerle hak edecekleri düþünülecekti...
Onlar ellerinden geleni fazlasýyla yapmýþlardý...
     Sokak yorulmuþtu... Az da olsa dinlenmek istiyordu.
     Bu arada Özdal’ýn ve öndeki kadýnýn düþüncelerinden yayýlan elektriksel dalgalar, sinir tellerinden ayaklarýna kadar ulaþmaya, olan baskýyla, ayakkabýlarýnýn vuruþ temposuna anlam kazandýran alt sesler vermeye devam etmekteydi.

     Sokak, dilinin ucuna gelen bir sözü terennüm etti…
     ‘Eþeðe gücü yetmeyen, semerine vurur!...’
     Ama bu bir atasözü deðil miydi?...
     Sokaðýnda kafasý bulanmýþtý…
     
     Bu esnada, Kadýnýn ayak sesleri, "Rap!... Rap!... Rap!..." düzeneðini almýþ ve takip edenin ayaklarýný etkilemeye baþlamýþtý.
     
Özdal’ýn ayak sesleri uyuma geçmekte gecikmedi...
     "Rap!... Rap!... Rap!..."
     "Küçük Amerika olacaðýz... Olduk!... Olmaya devam edeceðiz!..."
     Bu ses nereden geliyordu?...
Yanýt veren yoktu.
Yukarýlardan, uzaklardan, okyanus ötesinden, gündüz mavi, þimdi karanlýk olan gökyüzünden, belki de gaipten geliyordu bu sesler…

"Bizimkiler!... Bizim çocuklar!!!... Bize ait olanlar!... Yarýn!... Yarýn!... Zamaný geldi!!!!... Darbenin zamaný… Geldi zamaný!...."

Sokak þaþýrmýþtý... Yaþanmakta olanlarla baðlantý kuramýyordu.
Gelecek ise daha gelmemiþti...
Geleceði bu kez zifiri karanlýk görüyordu.
Geçmiþ ise görünür aydýnlýktaydý…

Bitiþikteki sessiz bir sokaðýn, sessiz evlerindeki, sessiz sakinlerinin koro halindeki baðýrtýlarý duyuldu.
Acýlý baðýrtýlardý...

"Rap! rap! Rap!" sesleri altýnda kapýlarý tekmeleniyordu.
Bazý pencereler; sapan taþlarýyla deðil, ‘Teslim olun!’ megafonlu seslere baskýn gelen silah sesleriyle kýrýlýyordu.
Yani, sokaðýn camcýsýndan geldiði olasýlýðý hiç mi hiç irdelenmeme-liydi...

Evlerin bazýlarýnda; ‘kitaplarý, kasetleri ve dergileri nereye saklasak?...’
‘Saklasak mý sarýmsaklasak?... Sarýmsaklasak mý saklasak?’ tekerlemeleri en çok gündemde olan tekerlemelerdendi.
Dokümanlarýn bir çoðu Amerikan emperyalizmini olumsuz yönde eleþtiren öðeler içeriyordu.

Evlerin içlerinden seçilen semerler -ay pardon- seçilmiþler, hizaya alýnmaya baþlanmýþtý.
Ýþte; ýlýmlýlaþtýrma baþlýyordu…

"Sýranýzý bekleyin!... Tabaný cam kýrýklarýyla kaplý havuzlarýmýz hepinize yetecek geniþlikte... Sabredin... Su kýrmýzýlaþmak, kanlanmak için yeterli iþtaha sahip..."
"Soyunun!... Yere serili nohutlar yumuþatýlmayý bekliyor... Bedenlerinizle üzerlerinde takla atarak yumuþatmazsanýz... Anam avradým olsun..."
"Memleketi satacaktýnýz ha!... Memleket sizin mi lan!"
     " 'Filistinlilere yapýlan zulmü protesto etmek suç mu?' diyorsun... Sana yabancý gelmeyecek bir hediyemiz var... Buyurun Filistin askýsýna..."
     "Amerika’ya, 'terörist ülke' mi diyorsun?... USA menþeli kola þiþesi oturaðýn olacak... Ýçini yarýsýna kadar kýçýndan akacak kanla doldurmazsan..."
     "Hala çözülmedi... Falakaya devam edin!... En az yüz sopa vurun!..."
     " 'Açlýk ve Ýþsizlik Ýþkencesine son' mitinginde topluluðu galeyana getirenlerden biri de buydu... Ona elektrik voltajýný yüksekten verin, megafonsuz baðýrtýsý güzel mi oluyor göreceðiz!..."
     " 'Amerikan emperyalizmine son!' içerikli yazýlarýný, kaç kez yazmaman için uyarýldýn?... Manyak mýsýn lan sen?... Pipisine kabloyu baðlayýn... Ha yumurtalýklarýný da metodunca arada sýkmayý unutmayýn..."
     " 'Ýþkence yapamam!' ne demek lan’!... Amire itaatsizliðin cezasýný bilmiyor musun?... Þikayet edersem en az bir yýl yatarsýn ona göre..."
     "Soyun onlarý!... Hortumla sulayýn... Biraz daha üþüsünler..."
     "Copu makatýna sokayým da gör gününü!"
     "O.... Çocuklarý... Burasý bizim diskomuz... Taptýðýnýz bile giremez buraya lan... Buraya Ýlahýnýz giremez!"
     "Diskomuza yeni gelenler!... Çýðlýklarý duyuyor musunuz?... Az sonra bu sesler sizlerden de çýkacak..."
     "Anayasal düzeni yýkabilir misin oðlum?... Kim anayasal düzeni yýkmaya teþebbüs ederse þu arkadaþýna yaptýðým gibi felç etmezsem þerefsizim. "
     "Yaþý küçük mü?... Yaþýný büyütün, öyle asalým... Ayýp olmasýn!"
     
     Kaynaðý, yeri ve zamaný belirli olmayan, gaiplerden gelen bu sesler kesintiye uðramýþtý.

     Özdal’ýn ve Sokaðýn hafýzasýnda tanýdýklarý birinin babasýyla; Fatma’nýn babasýyla ilgili, görmedikleri ama duyduklarý bir anlatý canlanmýþtý birden...
     Tüm iþkencelere karþý direngen yapýsýný korumaktayken, büyük kýzýnýn karþýsýna çýkarýlmasýyla, kiþiliði daðýlmýþtý.
     "Soyun kýzý!" demiþti üst yetkili, astýna...
     Çýrýlçýplak soyulmuþtu... Baðlý gözlerini özellikle açmýþlardý babanýn…
     Gözlerinin önünde kýzýnýn cinsel organýna ve göðüslerine tacizde bulunulmasýna daha fazla dayanamamýþtý...
     "Ne istiyorsanýz yapmaya hazýrým!"
Kullandýðý cümle, büyülüydü.
Kullandýðý cümle, þimdilik kýzýný kurtarmýþtý.
Kýzýna hediye edilen psikolojik travmanýn, intiharýna kadar yol açacaðýný ise hiç göremeyecekti.
     Ýftira ve yalan isnatlarla dolu ifade tutanaklarýný imzalamýþsa da, sonlanmayan iþkencelere dayanamayarak, ruhunu teslim etmiþti.
     
Bu olay geçmiþte kalmýþtý.
Yarayý kaþýmak etrafý karýþtýrmaktý...
Daha fazla devam edilmemeliydi.
Zaman; kardeþlik, barýþ ve huzur zamanýydý.
Zaman; Birlik ve bütünlük zamanýydý...
Geçmiþi unutmak lazýmdý...
Geçmiþ, geçmiþte kalmýþtý...
Gelecek ise bizleri bekliyordu.
Geçmiþteki hatalar tekrar edilmeyecekti.
Ýþkence yapanlara geçit vermeyecek yasalar yapýlýyordu...
Geçmiþte yapýlan ve kanýtlanan iþkencelerin fail ve azmettiricileri gerekli cezalara uðratýlmýþtý...
No problemdi yani.
Þimdi, gündemde küresel gücün, küresel cezaevleri olan Irak Ebu Garip Cezaevi, Guantanamo Cezaevi Üssü, Afganistan Cezaevleri varken geçmiþi kaþýmanýn bir anlamý var mýydý?...
     
Büyük Amerika, büyüklüðüne uygun uygulamalarla karþýmýzday-dý…
Küçük Amerika’lara fark atýyordu.
     
Yüzlerce tanýk konuþuyordu...
     -Birbirimize tecavüz etmeye zorlanýyorduk!...
     -Zorla tecavüz ettiler...
     -Dediklerini yapmazsak tecavüz edecekleri tehdidinde bulundular...
     -Süpürge sopasýyla, el feneriyle, copla hatta florasan ampulüyle makatýmýza tecavüz ettiler...
     -Çýplak kalmaya zorlandýk...
     -Kadýn iç çamaþýrý giydirdiler...
     -Yýrtýcý köpekleri üzerimize saldýlar...
     -15 yaþýnda tecavüze uðrayan bir erkek çocuðunun çýkardýðý acý sesler ve görüntüler gözlerimin önünden silinmiyor...
     -Bir kadýn asker beni soydu... Boynuma köpek tasmasý takýp köpek muamelesi yaptý...
     -70 lik kadýna eþek semeri vurup üç saat üzerine bindiler...
     -Ölenlerin üzerine çýkýp gülerek poz verdiler...
     -‘Siz Müslümanlarý Ilýmlaþtýracaðýz!’ diyerek Ramazan ayý boyunca oruç tutan esirlerin baþýný klozete sokarak , dökülmüþ yemekleri yedirdiler....
     -Dört ayak üzerinde köpekler gibi yürümeye zorladýlar... Havlamamýzý istediler. Havlamayýnca yüzümüze ve göðsümüze vurdular.
     -Ölmeyi isteyeceksiniz!... Fakat ölemeyeceksiniz!...
     Ölmeyi isteyeceksiniz!!!
     

Ebu Garip cezaevi, Saddam döneminde dahi bu kadar iþkenceyi, iþkencecileri, iþkenceye uðrayanlarý görememiþti.
     
Bu normaldi. Saddam öðrenciydi, Öðretmeni ise Amerika’ydý.
Saddam yönetiminin iþkence ve her tür zulümlerine fark atmalýydý.
Boynuz kulaðý geçemezdi... Aksi halde, ayýp olurdu…
     Acaba; ABD tarafýndan Ortadoðu’ya demokrasi örneði olarak gösterilen bir ülkenin þanlý tarihinde, buna benzer sahneler gerçekleþ miydi?...
     O dönemleri bilen bilirdi. Bilenler, bilmeyenlere anlatmalý, çevresinde bilenleri bulamayanlar, bilenlerin yazdýklarýný okumalýydýlar.
Sokak lafý yuvarladý.
‘Geçmiþ süreçlerde yapýlmýþ olumsuz eylemlerin hesabý sorulmadýðýnda, demokratik dönemde de etkisini sürdürmeye devam eder,’dedi ve devam etti.

     Uluslarasý Af Örgütünün bu yýlki raporunda yazýlý olan; Türkiye’deki bazý göz altýlarda kadýnlara uygulanan cinsel tecavüz ve þiddeti nakletti;

     ‘Göz baðlama, uyutmama, çýrýlçýplak soyma, tecavüz tehdidinde bulunma, penisi maðdurenin cinsel organýnda ve vücudunda gezdirme, cinsel organa elektrik verme, yüksek volumda müzik dinletme, vücudu elleme, okþama, saç çekme, kaba dayak, cinselliðe yönelik küfür, cinsel organa su sýkma, aðza ve vücuda iþeme, arabada gezdirip vücudu elleme, zorla oral seks yaptýrma, vajinal yoldan tecavüz, ýsýrma, dayak, vücutta sigara söndürme…’

     Bu kadar mý?... diye sordu komþu Sokak.
     Geleneksel baþka metotlarda olabilirdi…
Ama, yeni metotlar öðrenilecekti…
     Büyük Amerika’nýn yeni icatlarý beklenecekti.
     Büyük Amerika, fazla bekletmedi.
Ebu Garip hapishanesinden görüntülü birkaç tüyo verdi.      

Sokak'ta, gösterilen fotoðraflarý ve görüntüleri kardeþ sokaklarla birlikte izlemeye koyuldu.      
Diþi Sabrina Harman, erkek Charles Graner, yapmýþ olduklarý iþkencelere dayanamayarak ölen; ölüleri okþuyorlardý…
Fotoðraf, ABD’nin bilinç altýnýn fotoðrafýydý…

Bu ‘ÖLÜ SEVÝCÝLÝKTÝ!!!…’


      Lynndie England isimli bir kadýn asker, çýplak bir Iraklýnýn boynuna tasma takmýþ, dolaþtýrýyordu…
Ayný yerde görev yapan kocasýndan hamileydi…
Tecavüzle hamile kalan Iraklý kadýnlarýn arasýnda, kocasýndan hamile kalan bir ABD askeri olmanýn derin gururunu taþýyordu...
     Meteor olmak istemiþti aslýnda…
Peki meteor olsaydý sadist düþünce ve duygularýný nasýl karþýlayacaktý, doyuracaktý?...
     Doðayý mahvederek… Yaðmayan bulutlarý bombalayarak…
Yaðmur bombasýyla, yaðdýrýlan yaðmurun oluþturacaðý selde, boðulan insanlarý seyretmek tatmin eder miydi?...
Bu kadar zevk alabilir miydi?...
Seyrederken aðzýna sigara alabilir miydi?
Sigara, yaðmurdan ýslanmaz mýydý?...
     Kamuoyunda kendisini sempatik göstermek için sözünü ettiði bu meslek özlemi, doða için antipatikti.
     
Bir de sempatik görünmek için çok yorulmasýna gerek yoktu…

     Ortadoðu’ya demokrasi yönünden örnek gösterilen bir ülkenin yazarý kendisiyle görüþüp kamuoyuna sempatik gösterecekti nasýl olsa...

     Ýnsanlar bu drama aðlarken, fýrsatçýlar baþkaca iþkencelerini sürdürüyordu. Filistin de bulunan Refah mülteci kampýný Ýsrail buldozerleri ve tanklarý yýkýma uðratýyordu.
     Filistinli Fatýma haykýrýyordu. "Diri diri gömülecektik!..."

     Sokak, hafýzasýný zorluyordu.
Doðurmaya hazýr, fakat doðuramayan bir kadýnýn ýzdýrabýný taþýyordu.

     Nihayet doðum gerçekleþmiþti.
Bir soruydu sadece…
     Yeni doðan Soru, aðlamaklý bir sesle kendini seslendirdi.

     ‘Amerikanca demokrasi yerine, kesintisiz, sürekli Ýþkencesiz ve Açlýksýz gerçek bir Demokrasi uygulamasýný, ülkemizde görmek kýsmet olacak mý?...’

     'Soru', ortama seslenmiþti.
Muhatabý belirsizdi…

Sokak, muhatap olmayý, ‘Durumdan Vazife Çýkararak!’ kabullendi.

‘Demokrasinin gerçekten uygulanmaya baþlandýðýnýn en önemli ölçütü;
Geçmiþte demokrasiyi hangi bahaneyle olursa olsun sekteye uðratanlarý, uðratýlmasýna yardýmcý olanlarý, tarih kaydý olmaksýzýn ön ve son soruþturmalardan geçirip, fiillerine uyan cezalara çarptýrýlmalarý saðlanarak, ayný eylemi yapacaklara ya da teþebbüste bulunacaklara caydýrýcý bir örnek yaratmýþ bir Ülkede, en azýndan sýfýrýn üzerinde artýlý demokratik uygulamalara baþlanmýþ olduðu kanýtlanmýþ demektir...’
Uygulamalý Gerçek Demokrasinin ölçülmesi kolaylaþmýþtý.
Ölçer cihaz bulunmuþtu.
Sokak, nedense bu 'DemokrasiÖlçer cihazý' ile Türkiye Demokrasisi-ni ölçmeye baþlamamýþtý…

Sokak sessizleþmiþti…
Beti benzi sararmýþtý…
Kusmak üzere olan bir sarhoþu canlandýrýyordu…

Bu sýrada, sokaðýn katlanmak zorunda olduðu iki kiþinin; Özdal’ýn ve takip ettiði kadýnýn ayak seslerinden bir þarký sözü duyulmaya baþlamýþtý.

‘Bodrum!... Bodrum!...’

Þarký sözü anýmsatýcý olmuþtu.
Nihayet yakýn tarihli bir dokümaný beyninden dýþarýya pýrtlatmýþ, etrafa saçmýþtý…
Rahatlamýþtý Sokak…
Nefes nefese kalmýþtý…

     

     Sacit Kayasu, ‘Savcý olarak görevimi yaptým. Aksi halde iþlediði suç 20 yýllýk zamanaþýmýna uðrayacaktý!...’ diyecekti...


     Sacit KAYASU, ikinci ve en büyük cezasýný özelde hukukçulardan olmak üzere çevresinden toplumdan alacaktý!!!...
     Bu; 'YALNIZLAÞTIRILMA ' cezasýydý…
     Ceza miktarý, Görevi Kötüye Kullanmanýn karþýlýðý olan 1 yýldan ziyade…
     Yýllar oldu…
     Sokak, topluma seslendi:
'Bu haksýz cezanýn infazýný sonlandýrýn!!!'
     Diðer sokaklara, 'Demokrasi havarisi…' diye baþlayarak görüldüðü yerde selam verilmesini söyleyecekken vazgeçti…
     'Yasanýn suç saydýðý bir eylemi övmek Suçtur!' kuralýný anýmsamýþtý…
     Lafýný yuttu…
     Ama birine selam vermeyi cezalandýran bir kural, daha icat edilmemiþti…
     Herhangi bir nedenle birine selam verilebilir, selam gönderilebilirdi.
     'Geçmiþte Adana'da Cumhuriyet Savcýlýðý yapan SACÝT KAYASU' ya tüm sokaklar adýna, binlerce SELAM' denilmesi suç olmayacaktý…
     Ya olursa!... Birine selam göndermek suçsa bu kadarýna da pes demek lazýmdý.
     Sokak göze almýþtý.
     Hatta bazý sokaklarýn Türkçe bilmediklerini düþünerek, onlarýn dilinde konuþarak, 'Sayýn Sacit KAYASU'ya görüldüðü yerde, Selam verilmesini, Yalnýzlýðýnýn paylaþýlmasýný!...' rica etti.
     
‘Tanklarýn paletlerinden çýkan sesler’ duymaya baþladý.
     Hatta bu sesler;
     ‘Tanklarý, o deðil ben yürüttüm!’
     ‘Ben yürüttüm o tanklarý!…’ tartýþmalarýna fon müziði olmuþtu…
          
     'Fon müziðiyle,' 'Tanklarý ben yürüttüm' tartýþmasý kulaklarýný rahatsýz etmiþti sokaðýn…

Kulaklarýný dinlendirdi.

     'Görevi kötüye kullanma ve karþýlýðý 1 yýl ceza...'

     Bu suçu ve ceza rakamýný ne kadar çok duymaya baþlamýþtý...
     
Sokak, Amerikanca Demokraside bu suçun adýný ve bu suça verilecek ceza süresini daha çok duyacaktý…

     ‘Savaþýn petrol için yapýldýðý iddiasýyla Irak’taki birliðini terk eden ve kendisini vicdani retçi olarak tanýmlayan bir Amerikan askeri, görevi kötüye kullanmak suçundan 1 yýl hapis ve ordudan ihraç cezasýna çarptýrýldý. Askeri hakimin, verebileceði en yüksek cezaya çarptýrdýðý belirtilirken, Amerikalý asker, daha önce yaptýðý bir açýklamada, piþman olmadýðýný söylemiþti.’
     Sokak, bu Amerikan askerini kutsadý, vaftiz babasý oldu…

     Baþka yerlerden, baþka sesler duyuldu.
"Küresel teröristler hak ettikleri cezalara çarptýrýlacaklar!...."

Salt Amerikanýn çýkarlarýna aykýrý hareket edenleri kapsayan ulusal düzeyde terörizm ve teröristler kavramý geniþlemiþti.
Daha önceleri tabi olduklarý devlet tarafýndan cezalandýrýlan, o ulusun cezaevinde cezasý infaz edilen suçlular, küreselleþme nedeniyle 'küresel terörist' olarak anýlacak ve ABD gözetimlerindeki küresel cezaevlerinde infazlarý iþkenceli gerçekleþecekti...

Cezalandýrma yetkisi de dolaylýdan doðrudanlýða dönüþüyordu.
Küreselleþme her anlamda kendini gösteriyordu...

"Yeteeeerrrrrrr!!!!"

Sesler Guantanamo’daki Amerikan üssünden iþkenceye maruz insanlardan geliyordu.
ABD’nin, burnunun dibinde bulunan ve yýllarca nasýl baþ edemediði, reel bakýþa sahip olanlarca hep merak konusu edilen bir ülkenin; Küba’nýn Guantanamo’sundan…

Ýþkencecilerin avukatlarý, ABD’yi dünya halklarýna karþý savunuyordu.
"Yerel terörizm kavramý bitmiþtir... Küresel terörizme karþý yek vücut olmak gerekiyor. ABD, Küresel teröristleri ýlýmlaþtýrmak için uðraþýyor..."
ABD lideri, Irak'ta... Ebu Garip cezaevinde vaki iþkencelerin kamu-
oyunca duyulmasý (daha doðrusu duyurulmasý) üzerine halkýna, ‘üzgünüm’ derken, Savunma Bakanýný ‘iyi iþ çýkardýn’ diyerek tebrik ediyordu.
     
Ýþkence nedeniyle görevden alýnan Ebu Garip Komutaný, yaptýðý savunmada, ‘Savunma Bakanlýðýnýn emir ve talimatýyla iþkence yapýlmýþtýr,’ diyecekti.

     Kadýn general doðruyu söylüyordu.
Astlar, hiç bir zaman sistemli iþkenceleri, üstlerinin emir ve talimatý olmaksýzýn yapamazlardý...
     Büyük Amerika'da bazen küçük Amerika'da kullanýlan bazý kavramlarý örnek alýyordu sanki…

'Akýl akýldan üstündü.'
Öznel deðerler, küresel kullanýma açýlýyordu(!)…
     
     Dünya’nýn GTM’i, namý diðer ABD Derin Devleti’nin talimatlarýna harfiyen uyan resmi baþkaný iyi konuþmuþtu…
     Ulusa Seslenmiþti. ‘Üzüldüm,’ demiþti…
‘Ýyi iþ çýkardýn,’ demiþti Savunma Bakanýna …

     Terörizm kurallarýna uyum sürüyordu.
     Dünya basýnýna yansýmýþ fotoðraflar, filmler ve sesler dünya insanlarýna gerekli korkuyu ve paniði vermiþti.
     Dillendirmeden, 'Ulusa Sesleniþ' vardý bu kez.
Salt ABD ulusuna deðil; Tüm Ulusa!...
     Sessiz sesle Dünya Uluslarýna (Amerikanca deyimle; Tek Ulusa) sesleniþ vardý;
"Küremizde geleneksel iyi veya kötü kavramý ölmüþtür!
     Þimdi; 'ABD ve yandaþlarýnýn yanýnda olmak ya da olmamak' vardýr.
     Yandaþ olan ,
     Yandaþ olmayan, 'Karþýda deðilim!' dese de ' dür.
     Yandaþým olan; dünyanýn neresinde olursa olsun, Er Ryan gibi, Er Jessica gibi kurtarýlacak!...
Yandaþým olmayan yani Kötü olan; Dünya’nýn hangi yerinde olursa olsun cezalandýrýlacaktýr.
Gücümü yadsýmayýn…
Okyanus ötesinde olan herhangi bir ülkenin herhangi bir insanýnýn ruhuna ve bedenine tecavüz etme gücüm dahi vardýr…"

ABD'nin kendi ülkesinde birçok deðiþik ses ve renkleri bir arada tutmasýnýn temel dayanaðý olan, sinema ve edebiyat alaný gibi birçok alanla ve gerçek hayattaki uygulamalarýyla empoze ettiði,
'Baþkalarýyla veya kendiyle Korkutma duyusu var etme ve bu formülle, birliði ve bütünlüðü saðlama, çatlak sesleri pasifize etme, yandaþ kazanma…'
'Tehlike yoksa, yaratmak… Yarattýðý tehlikeyi bertaraf ederek 'kurtarýcý' rolü kapmak…'
     
Terörün; korku-panik-güç gösterisi-pasifize etme-yanýna çekme kurallarý…
Ayrýca; gerekli kargaþa ortamýný saðlayarak, planlarýný uygulamayý sürdürme ve bu planlarýnda haklý olduðu konusunda kamuoyu oluþturma…

     Mesaj gerçekleþmiþti..
"Koynundaki karýný bile aldýrýrým!..."
"Haracýmýzý verin sizi korumaya alalým… Aksi halde…" türünden bilinen Mafyamsý mesajlardý…

     Herkes bu mesajý onlarýn istediði gibi almayacaktý.

Iraklý Nur'da bunlardan biriydi. Teröre boyun eðmeyenlerden…
Ölümü göze alanlardan biri…          
‘A.B.D. liderinin ‘iyi iþ’ diye vasýflandýrdýðý iþlerden birinin muhatabý olmuþtu...

Iraklý Nur, 2004 yýlýnýn Nisan Ayýnýn 10.gününden sesleniyordu...

Özdal ve takip ettiði kadýn için gelecek, sokak için ise þimdiki an olan bir zamandan...
     
"Halkýma, Ramadi’nin, Halidiye’nin ve Felluce’nin insanlarýna; erdem ve onurlarýný kaybetmeyen tüm dünyadaki insanlara...
     Bu size, Amerikan-Siyonist hapishanesi Ebu Garip’ten kardeþiniz Nur’un mektubudur.
     Ýnanýn buradaki aþaðýlanmayý, sefaleti ve haysiyetsizliði size nasýl anlatacaðýmý, kelimelere nasýl dökeceðimi bilemiyorum.
     Siz sýcak evlerinizde karýnlarýnýzý doyurup sevdiklerinizle bir arada otururken bizim maruz kaldýðýmýz aþaðýlanma ve çektiðimiz açlýðý, sizler su içerken çektiðimiz susuzluðu, sizler derin uykuda iken Amerikalýlarýn bize yaþattýðý uykusuz geceleri, sizler giyinikken bizim yaþadýðýmýz çýplaklýðý, bizi soyup önlerinde sýraya dizmelerini nasýl anlatabilir, nasýl kelimelere dökebilirim...
     Ey kardeþlerim; kamyonlarýnýzý ve arabalarýnýzý Amerikan mallarý taþýrken gördüðümüzde kalbimiz sýkýþýyor. Çünkü o araçlar benim halkýma ve ülkeme ait.
     Yüreðim kan aðlayarak þöyle diyorum: Allahým! Benim insanlarým, haysiyetlerini ve þereflerini bir avuç amerikan dolarýna satmýþ...
     Yaþadýklarýmýzý ve kirletilen onurumuzu düþündükçe gözlerimden yaþlar boþanýyor.
     Ey kardeþlerim;
     Amerikalýlarýn elinde ne ýzdýraplar çektiðimizi ne acýlar yaþadýðýmýzý, Allah aþkýna nasýl anlatýp, nasýl kelimelere dökeyim.
     Kardeþlerim;
     Allah’a yemin ederim ki, yaþadýklarýmýzý dile getirmekten acizim. Bundan ar duyuyorum. Ama yine de kelimelere sýðýnarak size olanlarý anlatacaðým. Amerikalýlarýn bizlere yaptýðý haysiyetsizlikleri, çektirdiði eziyetleri, iþkenceyi ve aþaðýlanmalarý elimden geldiðince anlatacaðým!...
     Hayvani zevklerine aracý olmadýðýmýzda, kendimizi þehvetlerine teslim etmediðimizde bizi nasýl öldüresiye dövdüklerini ifade etmeme izin verin...
     Siz ey bizim dini liderlerimiz olarak ortalarda tozup gezenler!
     Amerikalýlarýn bize reva gördüðü bu cinsel ve hayvani eziyetler karþýsýnda hala nasýl oluyor da açýk alýnla ortalarda görünebiliyorsunuz?....
     Peygamber efendimizin en deðerli hazineniz buyurduðu haysiyet ve þerefinizi çiðnetmekle pek sýkýlmýþ gibi görünmüyorsunuz.
     Bizi ve kendinizi birkaç dolar kýrýntýsý karþýlýðýnda pazarlardaki köleler gibi Amerikalýlara ve Siyonistlere sattýnýz. Haysiyet ve þerefinizi ne çabuk kaybettiniz?
     Allah’ýn bizi sizlere emanet olarak verdiðini ne çabuk unuttunuz?
     Hani bizleri koruyacak, besleyecek ve namusumuzu asla çiðnetmeyecektiniz? Ne oldu size, verdiðiniz söze?
     Amerikalýlar, Ebu Garip’te namusunuzu her gün ayaklar altýna alýyor... Mektubumu okuyanlarý, Allah adýna, Ebu Garip hapishanesindeki vahþiliklere dur demeye çaðýrýyorum. Buradaki insanlýða sýðmayan iþkenceleri durdurmak için sesinizi yükseltmeye davet ediyorum. Burada yapýlanlar Siyonistlerin hapishanelerde Filistinli gençlere ve kadýnlara yaptýklarýndan daha berbat.
     Orada fiziki iþkence yapýyorlardý. Oysa burada her gün ýrzýmýza geçiyorlar. Vahþi, kana susamýþ hayvanlar gibi bedenlerimize saldýrýyorlar. Avazýmýz çýktýðý kadar çýðlýklar atýyoruz. Ama kimsenin bizi duyduðu yok!
     Eðer kalbinizde, ruhunuzda bir zerre insanlýk, haysiyet, onur ve þeref varsa, birleþin ve bu hapishaneye saldýrýn. Gelin ve kurtarýn bizi!
     Elinize geçen bütün silahlarla bu hapishaneye saldýrýn! Hem onlarý hem de bizleri öldürün!!!
     Biz çoktan ölüme razýyýz.
     Burayý yerle bir edin!
     Hepimizin karnýnda onlarýn piçleri var! Çoðumuz hamileyiz! Biz dünden ölüme razýyýz!
     Size yalvarýyoruz; gelin ve kurtarýn bizleri! Size, ailelerinize ve ülkemize daha fazla utanç vermemek için ölmek istiyoruz! Bizi öldürün! Size yalvarýyorum; Allah için bizleri, Amerikalýlarý ve onlarýn piçlerini öldürün! Allah rýzasý için! Size yalvarýyoruz..."
                    
Sokak'ýn beyni, Iraklý Nur'un mektubuyla darmadaðýn olmuþtu…
Nasýl olurda sempati toplamak için milyarlarca dolar para akýtan ABD, bu kötü reklamýn oluþmasýna sessiz kalmýþtý…
"Karýncayý s.. ama belini acýtma!" türünden eski politikalarýna ne olmuþtu…
Üzerlerindeki net, kesin ve apaçýk ve herkes tarafýndan görünen bu ve benzeri lekeleri nasýl yok edeceklerdi?...
Hele ýlýmlaþtýrmaya çalýþtýklarý Müslüman ülkelerin halklarýna, özelde demokratik anlamda örnek gösterdiði çoðunluðu Müslümanlardan oluþan Türkiye toplumuna karþý…
Milyarlarca dolarý, birçok medya kanalýna akýtsalar dahi oluþan nefret ve kini zihinlerden ve kalplerden silebilecekler miydi?...
Komþu sokak, "Derdi sana mý düþtü?..." diyerek istihza etti…
Derdi, kendine düþmemiþti…
Sadece bir meraktý… Açýlým saðlamaktý…
Evet, tüm dünya insanlarýnýn gönlünü yeniden kazanmayý býrakarak, Müslüman toplumlarý nasýl yeniden kazanacaklardý?...
Sokaðýn aklýna bir þey gelmiyordu. Müthiþ bir þey olmasý gerektiðini seziyordu.
Düþünce hamlelerini devam ettirerek ve atlama yaparak bulacaðýna inanýyordu.
Biraz zaman tanýmalýydý kendine… Bu arada boþ durmamalýydý…
Sorularla; sorularý, yanýtlarla; baþka yanýtlarý ortaya çýkarmalýydý…
Devam ettirmeliydi…
Ne zor bir soruydu?...
Baþka bir leke olsa kolay halledeceklerdi…
Þimdi ise cemaat, grup, siyasi parti, dernek, sendika, medya yazarlarý, televizyon editörlerinden bazý yandaþ tanýdýklarýyla da olumlu sonucu elde etmeleri zor görünüyordu.
Terörün mantýðýna da uymuyordu. Terör, baþkalarýný kaybetmeyle birlikte bazýlarýný kazanmaktý…
Kazaným yok muydu?... Tartýþýlýrdý…
Güncel imajlarýna uygun bir hediye sunmalýydýlar…
Var ettikleri en güncel imajlarý, 'Demokrasi ve Özgürlük!' dü.
Bu imajla Müslümanlara yönelik bir çýkarýmda bulunarak onlarýn gönüllerini fethetmeliydi.
Ama nasýl?...
Dünya ülkelerinde bulunan toplumlarýn gönlünü almak hep kolay olmuþtu.
Ýstenildiði gibi evirilip çevrilebiliyordu…
Seçimli demokrasinin iþlediði ülkelerde, hiç beðenmediði halde sonraki seçimde; seçim propagandasýnda geçen yalanlara kanarak önceden verdiði partiye oy verenlerin de bulunduðu topluluklarda çoðunluktaydý…
Yalanlara sürekli mideleri ve beyinleri açtý…
Ortadoðu'da uygulamaya koyacaðý planlarýný sekteye uðratmaya çalýþan bir iktidarýn, acemice davranmasý nedeniyle bir takým süreçlerle iktidardan düþürüp, soygunlarýn gerçekleþeceði bir ortak iktidarýn yapýlanmasýný kolaylýkla gerçekleþtirmiþ, önceki iktidara kan veren topluluktan ses bile çýkmamýþtý…
Ama bu kez durum farklýydý…
Görünen köy kýlavuz istemezdi…
Bilinçli olarak yayýlan tecavüz sahneleri, toplumun hassas duygularýnda hasar meydana getirmiþti…
Özellikle Müslüman kesimde…
Onlara birkaç özgürlük tanýnmalýydý…
Sempati toplanmalýydý…
Ama nasýl?...
Ýbadet etmeleri tüm dünya ülkelerinde serbestti…
Kabe'ye; hacca gidebiliyorlardý.
Kelime-i þahadet getirebiliyorlardý…

Sokak'ýn beyni aydýnlandý…
     Amerikalý uzmanlarda düþüneceklerdi biliyordu…
     Onlarýn uzmanlarý, þeytanýn bile aklýna gelemeyecek birçok þeyi dahi düþünürdü…
     Dündü… Akþama doðruydu…
     Üzerinde yürüyen iki genç kýzýn aðlamalarýna tanýklýk etmiþti…
     'Kamusal alan' da türbanlý dolaþamadýklarýndan, türbanlarýný da dini inançlarý gereði çýkarmadýklarýndan dolayý, okuduklarý fakülteden kovulduklarýný birbirlerine aðlayarak anlatmýþlardý…
     Sokak, onlarýn gözyaþlarýna ortak bile olduðunu, üzüldüðünü, eðitim haklarýnýn iadesi için; içinden dua bile ettiðini anýmsamýþtý…

     Evet!...
Bulmuþtu!…
     Nur'lara tecavüz eden ABD'nin; tecavüzü unutturmak için kullanabileceði formülü sezinlemiþti.
     Yýllarca çözülmesini istemediði, laiklik adý altýnda çözüme ulaþtýrmayan kesimlerin de bilinçsiz desteðiyle, bugünlere kadar gelen ve hatta bazý Avrupa ülkelerinde bile güncel sorun olan 'Türban!' sorununu çözerek kalpleri fethedebilirdi.
     Kenarda kýyýda çözülmesini istemediði, beklettiði, küresel egemenliði altýnda bulunan hemen hemen tüm dünya ülkelerinde var ettiði veya var edilen sorunlarý arada kullanmak ve çözmek 'Kurtarýcý' payesi almak, ne kadar da verimli sonuçlar elde etmesini saðlýyordu.
     Çözecekti bu sorunu, kýrýk Müslüman kalplerini tamir edecekti…
     Diyecekti sessiz bir sesle; '% 99'u Müslüman olan ülkelerdeki dini özgürlük sorunlarýný dahi, % 99'u Müslüman olmayan fakat demokrasi ve insan haklarý merkezi bir ülke olan ABD tarafýndan çözülmüþtür!"
     Buna; salt özgürlüðü 'Türban' olarak gören birçok Müslüman çevre dayanabilir miydi?...
     Teslim alamaz mýydý, onlarýn sevgisini?...

Sokaðýn düþüncesini, onlarca kez üzerinde gezinmekte olan kadýnýn durmasý bozmuþtu.
O Kadýn, Sokaðýn izlettikleriyle, özelde Iraklý Nur’un mektubunun Özdal üzerinde býraktýðý etkiyi koklamaya çalýþýyordu...

Özdal’da durdu.
Bir kaç saniye geçmiþti...
Kadýn yeniden yürümeye baþladý.
Özdal’da peþi sýra.
Sokak, Özdal hakkýnda yorumlarda bulunmaya baþladý.
Özdal'a içerledi…
Takip ettiði kadýn, kendi üzerinde onlarca kez git geller yaþatmýþtý ona…
Hala farkýna varamamýþtý…
Farklý sokaklar deðil ayný sokak olduðunun hala ayýrtýna varamamýþtý…
O kadar çok konular saçýlmasýna raðmen, olumlu bir tepkide vermemiþti…
Hipnotize edilmiþ olmalýydý… Kadýnýn etkisinden kurtulamýyordu…

Sokak, Özdal'a 'empati aþýsý' yapmaya karar verdi…
Özdal'ýn ayakkabýsýný sivri uçlu ve çok ince bir metal parçasýyla deldi…
Aþýyý verdi…
Özdal, fark etmemiþti.
Bununla da üzerindeki hipnozu bozmaya gücü yetmezse, cehenneme kadar yolu vardý…

Aþý etkisini hemencecik göstermeye baþlamýþtý…

Karyola gýcýrtýlarýna benzer sesler duydu, Özdal.
Tanklarýn paletlerinden, savaþ uçaklarýndan çýkan sesleri...
Katliama uðrattýklarý "Apaçilerin" anýsýna ayný adý verdikleri ABD'ye ait helikopter seslerini...
Sesler, "War!... War!.. War!..." seslerine dönüþtü.

Bu seslerin birkaç saniyelik ara tatilinde duyulan aðlamalar, beddualar, kadýn, çocuk ve erkek sesleri...
Kadýnlardan çýkan sesler, Fatma’nýn seslerine ne kadar da benziyordu.

"Ýþte buradalar!" diye yol gösteren rehberler Ýmece’nin sesine ne kadar da benziyordu.

Fatma’larýn, Fatýma’larýn feryatlarý arasýnda "Er Jessica’nýn Dramýný" yanlý anlatan meddah’ýn sesini kendi sesine benzetti.

Buna hayret etti.
Kendisi izindeyken yazýlmýþtý. Ýlgisi yoktu. Ses neden benziyordu.
Helikopter, hafif makineli silahlar, hamýr cipleri, kahkaha sesleri, bomba sesleri, vikinglerin savaþ borazanlarýndan çýkan sesler...
Fon müziði, aðlayan bir kýz...
Camlarýn kýrýlma anýnda çýkardýðý sesler...
Gök gürültüsü, yýldýrým, þimþek...
Topraðýn çýkardýðý kükreme sesleri...
Yýlan týslamalarý....
Istakoz haþlanýrken çýkan kulak týrmalayýcý tiz sesler...

Kulaklarý aðrýmaya baþlamýþtý...
Beyninin içi bombardýmana tutulmuþ gibiydi.
Kadýn hala yürüyordu, sokak bitmiyordu.
Baþý dolanýyordu. Yere usulca süzüldü.
Bayýlmýþtý...
Birkaç saniyelik baygýnlýk, saatler gibi gelmiþti...
Dehþet dolu seslerle uyanmýþtý…

Doðrulduðunda sesler azaldý...

Kalan ses; viking savaþ borusunun sesiydi.

Uzaktan gelen, "Bozaaa!!!" sesleri dumura uðradý. "Kan! Kaan!... Kaaaannn!!! Dem!" diye geliyordu kulaklarýna...
'Dem’in anlamýný bilmiyordu.
Sözlüðe bakma fýrsatý olursa Arap dilinde, ‘kan’ýn karþýlýðý olduðunu öðrenebilecekti...

Ayaklarý, bacaklarý, tüm vücudu titremeye baþladý.
Yol, kadýnla kendi arasýnda kalan boþlukta, yatay biçimde ikiye ayrýldý...
Az önceki seslere deprem sesi de eklenmiþti.
     Özdal, yarýða düþmemek için durakladý.
Yarýktan buharlar yükseliyor, boðuk sesler geliyordu...
Mahþeri yaþýyordu.
Ýnsan benzeri bir yaratýk heyulasý yarýktan çýkarak, alnýna dokundu…
     
Ve seslendi…

‘Zaman; zulme ve zalime tapan sahtekar demokratlar ile hakka, mazluma ve insani deðerlere yandaþ gerçek demokratlarý birbirinden ayrýþtýracak bir ayna sunmaktadýr.’

     Alnýnda bir aðýrlýk hissediyordu.
Dokundu...
Yazý biçimli bir kabartma olduðunu elleriyle hissetmiþti.
     
Borazan sesi yeniden duyuldu. Boðuktu... Uzaktan geliyordu.
     
Devamý: 15.sayfada

.Eleþtiriler & Yorumlar

:: Sayýn Yýldýz...
Gönderen: Mutlu HASPOLAT / Mardin/Türkiye
22 Þubat 2005
Okurken tüylerim diken diken oldu... Ýyi bir gözlem... Ýyi bir yorum ve iyi bir kalem... Anlatýlan olaylar her ne kadar can sýkýcý olsa da, kaleme alan kiþi olarak sizi tebrik etmek lazým diye düþünüyorum.. Saygýlar ve baþarýlar




Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn politik roman kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Istakoz Büyüsü / 10. Sayfa
Kimlik No 666 / Kontes Princ - 1
Kimlik No 666 / Kont Drakula - 1
Kimlik No 666 / Arka Kapak Yazýsý
Istakoz Büyüsü /6 Sh.
Istakoz Büyüsü / 13. Sayfa
Istakoz Büyüsü / 16. Sayfa
Kimlik No 666 / Baþlangýç Bölümü
Istakoz Büyüsü / 15. Sayfa
Istakoz Büyüsü/ 7. Sh.

Yazarýn diðer ana kümelerde yazmýþ olduðu yazýlar...
Saddam, kýzý Irak ve tecavüzcü Bush... [Eleþtiri]


Bahattin YILDIZ kimdir?

Soyutlamalarý seviyorum. . .

Etkilendiði Yazarlar:
Asimov, King, Kafka, Dostoyevsky...


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Bahattin YILDIZ, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.