] ]Hayat adlı oyunda, ben ve aşkın dansı...
Aşk, hep gizlenir, o, hep masallarda,
O, yağmur altında bir erkeğin gözyaşlarında
Belki, güneşe doğru dönen papatyaların bakışlarında
Belki, bir ağacın son bahara sunduğu her yaprakta
Belki, bir kuşun şarkısında...
Bir ananın sevgisi aşkı tanımlamaya yetmezken bazen
Belki bir gitarın tellerinden dökülecek kadar basittir, o
Belki bir alageyiğin aşkıdır en büyüğü, ama
En küçüğü bile herşeyden cazip...
Aşk, yazılan her mısranın, gözlerden süzülen her damlanın,
Her notanın, her taşın, yaşanan her ‘an’ın altındaydı, biliyorum!
O, en büyük, o, en yüce, o, en karşılıksız,
En sevgi dolu, en güçlü, en sıcak, en, enn..
"en" sözcük oldu hep asırlarca yaşanan, ama
Açıklanamayan ve ebediyyen açıklanamayacak olan…
Ben, ‘aşk’ sözcüğünü yazarken, o, ‘ben’ sözcüğünde
Aşkı, ‘ben’de ararken, o, ‘aşk’ sözcüğündeydi belki!
Ama biliyorum, o, buralarda bir yerlerde
Ben bunları yazarken, bir an olsun mısralarımdaydı...
Romeo ve Juliet de ne ki benim aşkımın yanında
Ben hayata aşığım, aşık! Hem de nasıl...
Belki o da birgün beni sever diye bekliyorum
Sever de, kapılarını açar diye,
Doğaya, geldiğim yere, herkesin gideceği yere...
Hayat bir cennet benim için
O cennetse, cehennem sen olmayınca aşk!
Hey aşk! Şimdi cenneti yaşamak için ayrılıyorum,
Bekle beni, geleceğim geri, yada sen uğra bir ara…
Gidiyorum,
Senle elbet görüşürüz tüm yolların kesiştiği yerde
Ama sakın ola, o zamana dek, bana hasret çektirmeye kalkma!
Yoksa, seni hep hapsederim mısralarıma...