..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Gerçeğin dili çok yalın. -Euripides
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm > Özcan Nevres




6 Mart 2005
Ölümüne Aşk  
Özcan Nevres
Esat sevdiği kızın evi önünden geçtiğinin sayısını bile bilmiyordu. Bildiği ise sevdiği kızın kendisiyle hiç ilgilenmediği idi. Nedense evinin önünden bu kadar çok geçtiği halde dikkatini çe


:CGJE:
Ölümüne Aşk
Esat sevdiği kızın evi önünden geçtiğinin sayısını bile bilmiyordu. Bildiği ise sevdiği kızın kendisiyle hiç ilgilenmediği idi. Nedense evinin önünden bu kadar çok geçtiği halde dikkatini çekmeyi başaramamıştı. Belli ki bu kızı elde etmenin tek yolu annesini devreye sokmaktı. Eğer annesi kızın ailesine görücü olarak giderse, kız kendisini ailesinden istetecek olan genci merak edecekti. Eğer kız umduğu gibi dikkatini üzerine yönlendirirse kendisiyle konuşmak için ne gerekiyorsa yapacaktı.
Annesi kıza görücü gittiğinde hiç iyi karşılanmadı. Haklılardı da. Zira Esat henüz bir iş güç sahibi olamamıştı. Yaşamını günlük işlerle sürdürüyordu. Günlük işlerde çalışmak da bir yuva için gereken parayı kazanmaya olanak vermiyordu. Ah şöyle devlet memurluğu gibi sürekli bir iş bulabilse ne iyi olurdu. İşte o zaman annesini yine kızın ailesine gönderirdi. Bu sefer görücü olarak değil de istemek üzere giderdi.
Sevim kendisine görücü gelen kadının evinin önünden onlarca kez geçen gencin annesi olduğunu öğrenmişti. Esat penceresinin önünden geçerken pencereden beline kadar sarktıktan sonra
Şişt bana bak dedi. Esat seslenenin sevdiği kız olduğunu görünce çıldıracak gibi oldu. Büyük bir sevinçle kıza baktı. Kıza ne söylemek gerektiğini bir türlü kavrayamadı. Kız,
Bana bak sümsük dedi. Sen kim oluyorsun da evimin önünden penceremize bakarak her gün onlarca kez geçiyorsun? Yeter be yolumuzu eskittin. Sen önce kendine iyi bir iş bul sonra kız peşine takıl. Öncelikle beni aklından çıkar. Dünyada evlenilecek tek erkek sen olsan bile sana dönüp bakmam. Bu sözleri söyledikten sonra pencereyi çarparak kapattı. Esat sanki beyninden vurulmuştu. Kızın davranışına karşı söyleyecek tek kelime bile aklına gelmiyordu. Gelse bile ne olacaktı? Kız zaten pencereyi kapatmıştı.
Kızın davranışı içinde çok kötü yer etmişti. Ah diyordu ah. Şöyle devlet memurluğu gibi itibarlı bir iş bulsa kendine. O kız nasıl da peşinden koşardı. Keşke arkası olan biri olsaydı. Kaç arkadaşı kendisi kadar eğitimi olmadığı halde arkaları sayesinde ne güzel işlere girmişlerdi. Yine de yılmaması gerekirdi. İş için gereken her kapıyı çalmalıydı.
İçine çöreklenen sıkıntıdan mıydı? Başında dayanılmaz bir ağrı oluştu. Çarşıya gidip bir eczaneden ağrı kesici almaya karar verdi. Çözemediği bir şey vardı. Bu kız varlıklı bir ailenin kızı değildi. Üstelik olağan üstü bir güzelliği de yoktu. Neyine güveniyordu da kendisini bu denli kötü horlamamıştı. Gerçi kendi ailesi de zengin değildi. Bu yüzden orta okuldan öteye okuyamamıştı. İşte burada şansızlığı gelip kapısına dayanıyordu. İlk okul mezunları bile devlet dairelerinde iş bulabildikleri halde kendisi iş bulamıyordu. Belki de yeteri kadar girişken değildi. Oysa girişken olmalıydı. Ağlamayan çocuğa meme verirler mi? Bundan böyle girişken olacaktı. İş için gereken her kapıyı çalacaktı. Kaç arkadaşı gazete ilanlarından iş bulup çalışmaya başlamıştı. Oysa kendisi bu güne kadar hiçbir gazetenin ilan sayfasına bakmaya bile gerek duymamıştı. Hele ilacını bir alsın. Gidip bir kahvehanede oturacak, hem ilacını içecek, hem de gazete ilanlarına göz atacaktı.
Eczaneye girip bir Panaljin aldıktan sonra her zaman takıldığı kahvehaneye gitti. Boşta olan gazeteleri toplayıp boş bir masaya oturdu. Garsona bir çay ve bir de su getirmesini söyledi. Panaljin kutusunu açıp iki hap çıkardı. Garsonun getirdiği suyla ikisini de içti. Çayını yudumlarken gazetelerin iş ilanlarını okumayı sürdürdü. İçtiği ilaç sanki ters etki yapmıştı. Başındaki ağrı sanki daha da şiddetlenmişti. Garsona bir su daha getirmesini söyledi. Garsonun getirdiği suyla iki hap daha içti. Nedense içtiği haplar ağrısını hiç etkilemiyordu. Bardakta kalan suyla iki hap daha içti. Tekrar ilan sayfalarını okumayı sürdürdü. Kendisine uygun bir iş bulamamıştı ama aynı ilanları tekrar tekrar okumayı sürdürdü. Belki bu tekrarlar başındaki ağrıyı unutmasını sağlardı. Başındaki ağrının geçeceği yoktu. Çivi çiviyi söker derler. En iyisi gidip az ötedeki meyhanede birkaç duble içmek olacak diye düşündü. Çayın parasını çay tabağının kenarına koyduktan sonra doğruca meyhaneye gitti. Garsona bir duble rakı ve çerez getirmesini söyledi. Acelesi varmış gibi duble rakıyı bir dikişte içti. Bir duble daha istedi. Duble rakısını içmeyi tamamlayamadı. Zira başı dönüyordu. Öyle bir dönüştü ki başındaki ağrıyı bile bastırmıştı. Oturduğu sandalyeden düşmemek için direndiyse de başaramadı.
Meyhaneci müşterisinin düştüğünü görünce elindeki işi bırakıp Esat’ın yanına gitti. Baygın olduğunu fark edince garsona,
Koş duraktan bir taksi çağır gel dedi. Az sonra gelen taksiye Esat’ı bindirdikten sonra garsona,
Bunu hastaneye bıraktıktan sonra dön gel dedi.
Esat kendini yavaş yavaş toparlamaya başlamıştı. Yabancısı olduğu bir yerde yattığını fark ettiğinden nerede olduğunu anlamaya çalıştı. İki yanında ve karşısında yatanlar vardı. Yatanlardan hastanede olduğunu anlamakta zorluk çekmedi. Peki nasıl olmuştu da buraya gelmişti. En son anımsadığı meyhanede içki içtiğiydi. Yanına gelen doktor,
Anlat bakalım Esat bey. Seni intihara kadar sürükleyen etken neydi? Bu genç yaşta şartlar ne olursa olsun intihar etmeye değer miydi? Konuşacak gücü olmamasına rağmen doktorun sorusunu yanıtlamaya çalıştı.
Ben intihar etmedim. Meyhanede yalnızca içki içiyordum.
Peki bu cebinden çıkan Panaljin ne? Hem Panaljin, hem de içki içeceksin. Bu intihar değil de ne? Kaç tane Panaljin içtin.
Bilmiyorum. Kutuyu yeni almıştım. Doktor kutuyu avucunun içine boşaltıp kalanları saydı.
Bu hesaba göre altı Panaljin içmişsin. Bak oğlum, daha çok gençsin. Ağrı kesici aldıktan sonra içki içmenin ne denli tehlikeli olduğunu öğrenmelisin. Eğer zamanında hastanemize getirilip mideni yıkamakta geç kalmış olsaydık şimdi hayatta olamazdın. Olsaydın bile belki de felç olarak yaşamının geri kalan bölümünü felçli olarak geçirirdin. Sakın bir daha böyle kötü bir yanlışlık yapma. Şunu kafana iyice yerleştir. Sıkıntıların ne olursa olsun seni yaşamından koparmamalı. Zira hayat dediğimiz şey acısıyla tatlısıyla yaşamaya değer. Kimlik bilgilerinden bekar olduğun anlaşılıyor. İleride bir yuva kurup çoluk çocuğa karışacaksın. Hayatın en güzel çağı o günlerden sonra başlayacaktır. Hiçbir şey seni yıldırmasın. Gün gelir tüm zorluklar aşılır. İçtiklerin yüzünden kendini çok yorgun hissedeceksin. Kendini iyi hissetmediğin sürece yataktan çıkma. Zaten seni üç gün müşahede altında tutacağız.
Ama doktor ben intihar etmedim
Söylediklerimi anlamadın galiba. Ha içkiyle ağrı kesici içip intihar etmişsin. Ha boynuna bir ip geçirip ölümü seçmişsin. İpte ölüm daha kolay. Hiç olmazsa ipten kurtarıldığında bu kadar ağır sarsılmazsın.
Anladım doktor bey. Bir daha ağrı kesici aldıktan sonra alkol almayacağım.
                         ***
Ağlama sesiyle uyandı. Gözlerini açıp sesin geldiği tarafa baktı. Ağlayan annesiydi. Annesi gözlerini açtığını gördüğünde sevinçle oğlunun elini avucunun içine alıp sordu.
Neden yaptın oğlum bunu? Neden ölmek istedin. Buna neden o kız mı?. Söyle oğlum o kız mı? Eğer o kızsa değer mi be oğlum onun uğrunda ölmeye? Anneciğin sana ondan daha güzelini bulamayacağını mı zannediyorsun? Hele sen bir iyileş bak anneciğin sana nasıl bir kız bulacak?
Anne sen neler söylüyorsun? Benim intihar etmek istediğime nasıl inanıyorsun? Gerçi o kız konusunda üzülmedim değil ama, intihar etmeme neden olacak kadar üzülmedim. Boşuna ağlayıp göz yaşı dökme. Ağlayarak beni ne kadar üzdüğünün farkında mısın?. Hadi anneciğim sil artık göz yaşlarını. Hastaneden çıkar çıkmaz kendime iş arayacağım. İyi bir iş bulduktan sonra ne kızlar buluruz değil mi anne?
Elbette oğlum. Yeter ki sen iyileş.
Anneciğim inan bana hasta değilim. İntihar girişiminde de bulunmadım. Ağrı kesici aldıktan sonra içki içilmeyeceğini bilmediğimden başıma bu durum geldi. Hadi artık sen eve git. Babam iş dönüşü seni evde bulamazsa merak eder.
Biliyorum oğlum biliyorum. Ama seni de merak ediyorum.
Beni merak etme anne, ben çok iyiyim. Babama söyle beni merak etmesin. Hiçbir şeyim yok turp gibiyim. Annesi yanından ayrılırken mırıldanıyordu.
Gidinin delisi turp gibiyim diyorsun ama yattığın yatak ne öyleyse? Turp gibi olan adamın hastanede işi ne? Hele sen dur. Hastaneden çıkar çıkmaz seni baş göz edeceğim birini mutlaka bulacağım.
                         ***
Hastaneden çıktıktan sonra uzun zaman evinden çıkmadı. Çıktığında önüne gelenin neden intihar ettin diye soracaklarını biliyordu. Kime meramını anlatabilecekti. Zira her kes onun intihar girişiminde bulunduğuna inanıyordu. Öyle de olsa önüne gelene hesap vermek zorunda mıydı?
Akşam can sıkıntısından patlayacak gibiydi. Sinemaya gitmeye karar verdi. Zira sinemalarda film içinde film oynardı. Kararan sahneler sevgilikler için en büyük öpüşme fırsatıydı. Film içinde film ise en çok localarda oynuyordu. Bu nedenle localara en yakın yerden biletini kestirdi. Biletindeki numaranın yazılı olduğu sandalyeyi bulup oturdu. Gözü localardaydı. Fazla incelemeye gerek yoktu. Zira sevgililerin bulunduğu localar hemen belli oluyordu. Film başlar başlamaz yanı başındaki locada bir hareketlilik oldu. Karanlığa rağmen sevgililerin öpüşmelerini net olmasa da görebiliyordu. İçi cız etti. Bir gün kendisinin de böyle öpebileceği bir sevgilisi ya da nişanlısı olacak mıydı? Önünde oturan kız da aynı şeyleri görmüş olacaktı ki o da film içindeki filmi izlemeye başlamıştı. Bu ara kız elini arkasına doğru götürdü. Esat önce ne olduğunu anlayamadı. Bu kız ikide bir elini böyle gereksiz yere niye arkasına uzatıyordu. İçinden eli tutmak geçti. Ya çok kötü tepki gösterirse hali ne olurdu? Elini tutmaya karar verdiğinde boğulacak gibi oldu. Heyecandan titremeyen yeri kalmamıştı. Derin bir nefes alarak heyecanını yatıştırmaya çalıştı. Kızın arkasına uzattığı ele hafifçe dokundu. Kız uzata bildiği kadar elini uzatıp avucunu açtı. Esat elini kızın avucuna koydu. Kız elini sımsıkı tuttu. Kıza bir şey söyleyebilme şansı yoktu. Zira sağı solu doluydu. Kızın elini okşamakla yetindi. Hafifçe öne kayarak kıza iyice yaklaştı. Antrakta kadar ellerini birbirlerinden ayırmadılar. Film başlayınca yine al ele tutuştular. Yanı başında oturan kadın olanları fark etmişti. Yanında oturan kız kardeşine,
Baksana bizim Esat’a ne haltlar karıştırıyor.
Ne haltı?
Baksana film içinde film oynatıyorlar. Esat komşusunun kız ile olan ilişkisini anladığını fark edince elini çekmek istedi ama çekemedi. Zira kız elini bırakmamakta ısrarlıydı.

***
Komşu kadın genç yaşta dul kalmış bir kadındı. Kardeşi de kendisiyle aynı kaderi paylaşmıştı. İçinde dayanılmaz bir arzu duymuştu. Ne zamandan beri bir erkekle beraber olmamıştı. İçinde alev alev yanan ateşi mutlaka söndürmeliydi. Bacağını Esat’ın bacağına dayayarak sürtmeye başladı. Esat delirecek gibiydi. Ne oluyordu bu gece böyle. Sinemaya sevişenleri seyretmek için gelmişti. Sinemada kendine bir sevgili bulacağı aklına bile gelmemişti. İyi ama hangisini tercih edecekti. Bacağına bacağını sürten kadın hakkında erkek delisi diye bazı söylentiler duymuştu. Gönül eğlendirmek için iyi bir fırsattı ama, kız ne olacaktı? Hangisini yeğlemek akıllıca olacaktı. İlişkisini kızla sürdürmeye karar vermişti ama kadından rahat yoktu. Filmin heyecanlı bir sahnesinde kız kendini filme iyice kaptırmasını fırsat bilerek kadının kulağına doğru eğilip,
Yarın sana geleceğim. Bu gece beni rahat bırak dedi. Kadın içindeki ateşi bu gece söndürtmekte kararlıydı. O da Esat’ın kulağına eğilerek fısıldadı.
Olmaz, bu gece mutlaka geleceksin dedi. Belli ki kadından kurtuluş yoktu.
Bu kızın nerede oturduğunu öğrenir öğrenmez geleceğim dedi.
Tamam bekleyeceğim. Mutlaka gel. Az sonra film bitince seyirciler dağılmaya başladı. Gözleri kızın üzerindeydi Kızın ailesi önde yürümeye başlayınca Esat’a doğru dönüp arkamdan gel diye işaret etti. Bunun üzerine kızı evine kadar takip etti. Kızın evi garaj yolundaydı. Bu kızı daha önce gördüğünü hiç anımsamıyordu. Kız mutlaka kendisini tanıyordu ki öyle bir davranışta bulundu diye düşündü. Kız evine girdikten sonra doğruca dul kadının evine gitti. Kadın kendisini pencerede bekliyordu. Kadın,
Kapı açık gel dedi. Esat böyle şeylere alışık değildi. Girmekle girmemek arasında tereddütteydi. Karasız adımlarla kapıya yöneldi. Kadın Esat’ın korkup gidebileceğini düşünerek koşarak kapıya gitti. Kapıyı ardına kadar açtıktan sonra,
Hadi ne duruyorsun? Gelsene dedi. Esat içindeki korkuyu yenmişti Hemen içeri girdi. Kapısı açık bırakılmış odaya girdiler.
Sen geleceksin diye çocuğumu teyzesine bıraktım. Fırsat bu fırsat. Sabaha kadar sevişiriz dedi. Esat,
Sabaha kadar kalamam. Annem merak eder aramaya çıkar. Bu nedenle işimizi çabuk bitirelim dedi. Kadın oda kapısını kapatıp soyunmaya başladı. Esat donup kalmıştı. Kadın,
Hadi ne duruyorsun soyunsana
Soyunmasam olmaz mı?
Soyunmaktan niye korkuyorsun. Ben dul bir kadınım. Kimseye vereceğim hesap yok. Hadi çekinme. Yoksa basılmaktan mı korkuyorsun? Diyerek yatağa uzandı. Esat’ın artık dayanacak gücü kalmamıştı. Hemen soyunup kadının üzerine uzandı. Uzun sürdü sevişmeleri. Sevişmekten oldukça yorgun düşmüştü. Kalkıp gitmezse oracıkta uyuyuverecekti. Zaten kötü bir olay yaşamıştı. Eve dönmezse annesi aklına kim bilir ne kötülükler getirecekti. Kalkarken Zehra sordu.
Ne o doydun mu artık bana ki kalkıp gidiyorsun?
Yok be Zehra, sana doyulur mu?
Öyleyse niye giyiniyorsun?
Annem merak eder.
Amma da ana kuzusuymuşsun be. Sanki daha süt çocuğusun.
Süt çocuğu değilim ama yine de annem merak eder.
Oysa ben kalmanı ne kadar istiyorum. Bu gecenin hiç bitmemesi ne güzel olurdu. Ölümüne bir aşk yaşamak istiyorum seninle ama olmayacağını biliyorum. Zira ben dul bir kadınım. Üstelik bir de çocuğum var. Hangi anne oğlunun dul bir kadınla evlenmesini ister. Git ama ne olur bir gecelik bir macera olarak kalmasın bu sevişmemiz. İçinde her yangın oluşunda gel bana. Zira benim de içimde dayanılmaz bir ateş var. Seni seviyor muyum? Yoksa yalnızca senden hoşlanıyor muyum bilemiyorum. Sana ille de bana aşık ol, beni sev demiyorum. İkimiz de genciz. İkimiz de sevmeye ve sevilmeye, dahası sevişmeye muhtacız. Ne olur bu güzel gecemizi unutma. Her aklına estiğinde gel. Doyasıya sevişelim. Bu güzel anlar ancak gençlikte yaşanır. Gençliğin en güzel yanını heder etmeyelim. Esat kapıya yöneldiğinde Zehra bir kedi çevikliğiyle fırladı.Kollarını Esat’ın boynuna doladıktan sonra,
Ne o beni öpmeden mi gideceksin dedi? Uzun sürdü öpüşmeleri. Esat’ın içinde bir dürtü dön yatağa diyordu ama dönemezdi. Zira annesinin kendisini çok merak edeceğini biliyordu. Zehra sokak kapısına kadar gidip kapıyı açtıktan sonra sokağa göz attı. Görünürlerde kimse yoktu.
Çıkabilirsin dedi.
***
Geç yatmanın ve gecenin yorgunluğu yüzünden ancak öğlene doğru kalkabildi. Annesi ova işine gittiğinden evde yalnızdı. Bu nedenle çok rahattı. Ocağa su koyup ısıttıktan sonra banyoya girip yıkandı. Lokantaya gidip çorbasını içtikten sonra kahvehaneye gidip oturdu. Gazeteyi açıp ilan sayfalarını satır satır okudu. Yine kendine uygun bir iş yoktu. Aklına sinemadaki kız geldi. Gidip evinin etrafında bir dolaşsa mıydı? İyi de kıza ne diyecekti? Ben işsiz güçsüz biriyim. Ne olur beni böyle kabul et mi diyecekti. Eğer işsiz olduğunu öğrenirse aşık olduğu kızın yaptığı hareketin aynısını yapmayacak mıydı? Onuru bir daha kırılmayacak mıydı? Bunları düşünürken yanına bir arkadaşı gelip oturdu.
Ne haber Esat?
İyilik sağlık, senden ne haber?
İyi kötü yuvarlanıp gidiyoruz.
Ne içersin?
Çay içelim. Çaylar benden olacak. Duyduğuma göre iş arıyormuşsun?
Evet arıyorum.
Çaylar gelsin. İçtikten sonra seni bir yere göndereceğim.
Nereye göndereceksin?
Babam Devlet Su İşleri müdürüyle çok samimi. Geçenlerde babama kuruma işçi alacağım ama, aldığım işçi bizden olmalı. İyi eğitim gören bu memleketin çocuğu olan biri varsa bana gönder demiş. Babam arkadaşların arasında iş arayan var mı diye sordu? Aklıma sen geldin. Çayını içtikten sonra doğruca müdürün yanına git. Babamın gönderdiğini söyle. Hemen seni işe alacaklar dedi. Esat çayını içip hemen yola çıktı. DSİ fazla uzak değildi. Böyle bir fırsatı kaçırmamak için koşarcasına yürüyordu. Kapı sorumlusuna müdür beyi görmek istediğini söyledi. Görevli,
Müdürümü ne için görmek istiyorsun?
Beni Ahmet Ersin gönderdi. Müdür ile görüşmemi istedi. Görevli müdüre telefon açtı.
Müdürüm Ahmet Ersin’in gönderdiği bir genç sizinle görüşmek istiyor.
Tamam, gönder gelsin.
Müdürün odasına çekinerek girdi. Müdür,
Otur bakalım dedi. Esat gösterilen koltuğa yönelip saygılı bir şekilde oturdu. Müdür,
Ahmet Ersin’in nesi oluyorsun? Diye sordu.
Hiçbir şeyi olmuyorum efendim. Oğluyla samimi arkadaşız.
Ben sana işe başvuru forumlarını vereceğim. Onları dikkatlice doldurduktan sonra bana getir. Sakın geç kalma.
Emredersiniz efendim.
Forumu ve belgeleri eksiksiz getir ki seni hemen işe başlatabileyim.
Çok sağ olun müdür bey. Esat forumu koltuğunun altına sıkıştırarak müdürü eğilerek selamladıktan sonra çıktı. Kahvehaneye gidip forumu dikkatlice doldurduktan sonra muhtara gidip ikametgah belgesi ile nüfus suretini aldıktan sonra doğruca DSİ ye gitti. Müdürün odasına girip evraklarını tamamladığını söyledi. Müdür evrakları inceledikten sonra,
Aferin dedi. Her şeyi iyi hazırlamışsın. Al bunları karşıya müdür yardımcısına götür. Hemen işlemlerini tamamlasınlar. Müdürün uzattığı evrakları alıp karşıdaki Müdür Yardımcısı yazılı odaya gitti. Evrakları müdür yardımcısına verdi. Müdür yardımcısı evrakları dikkatle inceledikten sonra,
Her şey tamam dedi. Pazartesi gel ve işe başla dedi. Esat duyduklarına inanamıyordu. Gerçekten işe başlayacak mıydı? İşe başlamak bu kadar kolay mıydı? Teşekkür ederek müdür yardımcısının yanından ayrıldı.
                         ***
Akşamı zor etti. Annesi eve döner dönmez bu güzel müjdeyi verecekti. Akşam annesi eve geldiğinde oğlunu evde gördüğünde çok şaşırmıştı.
Hayrola oğlum, sen bu saatlerde eve gelmezdin?
Sana çok güzel bir müjdem var anneciğim. Pazartesi günü DSİ de işe başlayacağım. Anne artık ben de bir devlet memuruyum. Raziye hanım oğlunun iş bulmasına, hem de devlet dairesinde bulmasına çok sevinmişti. Oğlunun boynuna sarılıp Allah’ım bana bu günleri gösterdiğin için sana minnettarım. Gözlerinden sevinç göz yaları akıyordu.
Çok sevindim oğlum çok. Hele işe bir başla sana istemek için görücülüğe gittiğim kızı bir daha isteyeceğim. Bakalım bu kez ne bahane bulacaklar.?
Hayır anne o kızı unut. O kız bana öyle hakaretler etti ki onun bir daha yüzünü bile görmek istemem.
Oğlum nikahta keramet vardır. Her şey zamanla unutulur.
Yok anne. Onun bana söylediği unutulacak gibi değil. Bunları konuşmanın zamanı değil be anne. Hele bir işe yerleşeyim. Birkaç sene para biriktireyim. O güne kadar kısmetimize kim bilir kim çıkar.
O kız benim de çok hoşuma gitmişti. Gelinim olsun diye az dualar etmemiştim.
O iş bitti anne. Biz geleceğe bakalım.
Tamam oğlum sen bilirsin. Baban gelsin. Bu güzel haberi babana da verelim. Ne kadar çok sevineceğini tahmin edemezsin.
Tahmin etmem mi anne? Kaç kez sana ne olacak bu çocuğun sonu dediğini duydum. Bu sözleri her duyduğumda kahroluyordum ama elimden bir şey gelmiyordu.
Her şeyi unut artık oğlum. Baban da haklıydı söylediklerinde. Hangi baba çocuğunun iyi bir iş sahibi iyi bir geleceği olmasını istemez? Bak baban da geldi. Esat hemen evden çıkarak babasına yardıma gitti.Eşeğin üzerindeki yükü boşaltmasına yardım etti. Yükü içeriye taşıdıktan sonra babasına,
Baba eşeği bana bırak. Ahıra getirip bağladıktan sonra yemini de veririm dedi. Babası oğlunun bu davranışına çok şaşırmıştı.
Ne oldu bu çocuğa diye söylenerek eve girdi.
Hanım ne oldu bizim oğlana böyle? Düne kadar ancak akşam yemeği vakti eve gelirdi. Elini işe sürmemek için tam yemek zamanını beklerdi.
Müjde beyim müjde. Oğlumuz iş buldu. Pazartesi günü DSİ de iş başı yapacak. Ne yapsın çocuk. İş bulamadın, bir baltaya sap olamadın diye çocuğun başını yiyordun. O da kurtuluşu evden uzaklaşmakta buluyordu. Bak morali düzelince nasıl yardımcı oluyor.
Desene iş bulduğu için böyle davranıyor. Ben de başına tuğla mı düştü diye düşünüyordum? Çok sevindim hanım. İnşallah hayırlı bir kısmeti de çıkar, dünya gözüyle mürüvvetini de görürüz.
İnşallah beyim
                              ***
İş dönüşü yolunu uzatıp garaj yoluna saptı. Kaç gündür sinemadaki kızı görememişti. Birkaç kez evin önünden geçtiyse de kızı görememişti. Neden pencereye hiç çıkmıyor? O gece yaptıkları kendisi ile dalga geçmek için miydi? Eğer ciddi bir niyeti olsaydı caddeye bakan pencerenin arkasına oturur yolunu gözlerdi. Evin önüne geldiğinde kızın pencerenin arkasında oturduğunu fark ettiğinde sanki kalbi yerinden fırlayacaktı. Kız da kendisini fark etti. Hemen pencerenin camını açarak dışarıya sarktı. Biraz ilerledikten sonra geri döndü. Kızın önüne geldiğinde kıza,
Seni seviyorum dedi. Kız,
Ciddi misin? diye sorduğunda yanıt veremedi. Zira pencere ile arası bir hayli açılmıştı. Durup kızla konuşamazdı. Zira görenler kim bilir neler derlerdi. Belki de mahallenin delikanlılarından dayak bile yiyebilirdi. Bir süre gittikten sonra yine geri döndü. Kızın önüne geldiğinde kız,
Bu gece saat on ikide bekleyeceğim dedi. Heyecandan boğulacak gibiydi. Kıza yanıt bile veremedi. Başını evet anlamında sallamakla yetindi.
Akşam yemeğinden hemen sonra odasına çekilip uyumaya çalıştı. Zira on iki de buluşacağı kız ile neler olabileceğini bilmiyordu. Belki de sabahlayacaklardı. Bu nedenle iyi kötü biraz uyuması gerekiyordu ama uyuyamıyordu. Aklına çeşitli düşünceler geliyordu. Bu kız çok mu cesurdu? Bir yerde beni görüp aşık mı olmuştu? Yoksa en kötüsü önüne gelenle düşüp kalkan bir hoppa mıydı? Ya başımda kalmak için bir tuzak kurduysa ne olacaktı? Bu kızın evlilik için bir düşüncesi var mıydı? Yoksa birini bulup evleneyim de ne olursa olsun diyen bir macera sever miydi? Yoksa en iyisi bu randevuya gitmemek miydi? Bu düşünceler arasında saatin ne kadar hızlı ilerlediğini fark etmemişti. Saatin on bir buçuğa geldiğini fark ettiğinde hemen kalktı. Giyinip sokağa çıktı. Neyse ki anne ve babası derin bir uykudaydılar. Evden çıktığını duymuş olmaları olası değildi. Yirmi dakika sonra kızın evi önündeydi. Kız pencerenin camını açmış sokağı gözlüyordu. Geldiğini fark edince gel diye işaret etti. Yanına gitti. Kız,
Ne duruyorsun? Avlu kapısı açık. Etrafta kimse de yok. Hemen içeriye gir. Sokak kapısına yöneldi. Kapı aralıktı. İtip içeri girdi. Kız evin kapısını açıp dışarı çıktıktan sonra sessizce kapattı. Birbirlerine sarıldılar.
Sevgilim gelmeyeceksin diye çok korktum.
Gelmez olur muyum?
Gelmeseydin çok üzülürdüm. Dudaklarını kızın dudaklarına uzattı. Uzun uzun öpüştüler.
Sevgilim, sen beni tanımıyorsun ama ben seni çok iyi tanıyorum. Senin annenin görücü olarak gittiği kız var ya, Nazan. O benim arkadaşım. Seni ben çok beğendiğim halde o salak seni hiç beğenmiyordu. Hani deli atar akıllı kapar derler ya, ben de ne yapıp edip sana ulaşmayı kafama koymuştum. Sinemada bu nedenle sana elimi uzatmıştım. İnan bana senin haberin yok ama ben sana sırılsıklam aşık olmuştum. Adım ne diye sorsam adımı bilmeyeceğini biliyorum. Oysa ben senin adın adım gibi biliyorum. Esat. Doğru biliyorum değil mi?
Evet sevgilim doğru. İnan bana beni çok şaşırtın. Ben de sinemadaki el ele tutuşmamızdan beri seni aklımdan çıkaramadım. Kim diyordum bu kız. İnan bana benimle dalga geçtiğini bile düşünmüştüm.
Aşk olsun. Beni hoppa bir kız mı zannettin yoksa?
Ne diyeceğimi bilemiyorum. Zira beni öylesine şaşırttın ki anlatması çok zor.
Bak sevgilim, seni ilk gördüğümden beri sana deldiler gibi aşığım. Hep içimde dayanılmaz bir korku yaşadı. Seni ya ellere kaptırırsam korkusu. Benimle evleneceksin değil mi?
Elbette ki evleneceğim. Evlenmeyi düşünmeseydim gecenin bu saatinde burada ne arardım.
Yarın beni istemeye anneni göndereceksin değil mi?
Yarın gönderemem. Ne olur acele etmeyelim. Bak ben halen senin adını öğrenmedim.
Sormadın ki söyleyeyim. Adım Emine.
Memnun oldum. Önce konuyu anneme açacağım. O da babama açacak. Görücülük için gereken hazırlıklar yapılacak, ondan sonra görücü olarak gelebilecekler. Neden acele etmememiz gerektiğini anlatmama yeter mi söylediklerim?
Uzun işler bunlar sevgilim. İstersen kaçır beni. Hemen içeri girip eşyalarımı alıp geleyim. El ele tutuşur gideriz.
Hayır yapamam bunu. Önce bu evlilik için annemi ve babamı ikna etmeliyim.
Süt kuzusu musun ki bu kadar annenden ve babandan korkuyorsun?
Hayır korkmuyorum. Ama onlara saygım var. Mutlaka seninle evlenmek için izin almalıyım.
Tamam sevgilim, senin istediğin gibi olsun diyerek kollarını Esat’ın boynuna doladı. Alev alev yanan dudaklarını uzattı. Uzun uzun öpüştüler.
Hadi sevgilim git artık. Babamın uyanma zamanı geliyor. Seni her gece bekleyeceğim. Evlilik için elini çabuk tut. Zira sensizliğe daha fazla dayanamayacağım.
Ben de sevgilim. Eve gidip yatağıma girdiğimde seni çok özleyeceğim. Yarın gece yine geleceğim.
                              ***
Gece çok az uyuduğundan sarhoş gibiydi. Neyse ki işi ağır değildi. Mesai bitiminde hemen eve gidip gece yarısına kadar uyuduktan sonra sevgilisiyle buluşmaya gidecekti. Bu kızı çözmekte çok zorlanıyordu. Nasıl bir kızdı bu? Söyledikleri doğru muydu? İyi bir eş, iyi bir hayat arkadaşı olabilir miydi? Ya tüm davranışları yapmacıksa? Ya bir gün kendisini ayrı yolda bırakırsa? O artık bir devlet memuruydu. Elini sallasa ellisi, saçını sallasa tellisi dedikleri gibi belki de çok daha iyi birisini bulabilirdi. Ya gerçekten kendisine aşıksa? Peki ben ona aşık mıyım? Yoksa annemin görücülüğe gittiği kız yüzden bunalıma mı düştüm? Bu yüzden miydi bu kıza olan ilgisi. Dudak dudağa öpüştüğü anlar geldi aklına. İçinden ılık ılık bir şeyler aktı. Yoksa o da mı kıza aşık olmuştu. Fazla güzel olmasa da çok cana yakın bir kızdı. Ailesinin tek evladı olduğu için evleneceği kız evinin hem gelini, hem de kızı olacaktı. Çok güzel olup da kaprisli bir kızla evlenmektense böyle candan bir kızla evlenmeyi yeğlemesi hem kendisi hem de ailesi için çok iyi olurdu. Konuyu bu gece annesine açacaktı. Bekarlık dayanılacak gibi değildi. Üstelik ev de sorun değildi. İki odalı evin bir odasına şimdilik yerleşirlerdi. İleride geniş avlularında gönüllerine göre bir ev yaparlardı.
Akşam eve gittiğinde konuyu annesine açtı. Kızın daha önce görücülüğe gittiği kız ile yakın arkadaş olduğunu söylediğinde annesi,
O kızı ben tanıyorum. Hakkında da pek iyi şeyler söylemiyorlar. Eskiden Nazan’ların evinden çıkmazdı. Şimdilerde görünmemesinin nedeni bu olsa gerek. İyi düşün oğlum. Bana sorarsan bu kızdan sana iyi bir eş olmaz.
Ama anne biz birbirimizi seviyoruz.
Ne sevmesi be oğlum. Ne zaman tanıdın onu? Madem onu seviyordun beni Nazan’a neden görücü gönderdin?
Onu henüz tanımamıştım.
Bence iyi düşün oğlum. Zira benim gözüm o kızı pek tutmadı.
Tamam anne düşünürüm.
                              ***
Gece yine on bir buçukta yola çıktı. Sevgilisi penceredeydi. Kapıyı işaret etti. Gidip kapıyı itip içeri girdi. Sarıldılar birbirlerine. Zaman akıp gidiyordu. Ayrılık vakti yine çok tez gelmişti.
Her gece buluşmaları sürüyordu ama uykusuz kalması yüzünden çok sarsılıyordu. Haftadan haftaya buluşma önerisini sevgilisi olumlu karşılamadı.
Ya her gece gelirsin, ya beni şimdi alır gidersin, ya da bu ilişkimiz bu gece sona erer dedi. Ne yapması gerektiğini bilemiyordu. Annesi ve babası nasıl karşılarlardı? Ya biz bu kızı istemiyoruz diyerek kendisini evden atarlarsa ne olurdu? Henüz memuriyet hayatına atılmış biri, ailesinin desteği olmadan ev bark sahibi olabilir miydi? Bu işin içinden nasıl çıkacaktı?
Ben bu konuyu yine annemle konuşayım. Yarın akşam beni bekleme. Zira her gün yaptığımız bu buluşmalar beni çok yıprattı. İşimi kaybetmek istemem. Cumartesi gecesi yine geleceğim. O gece ne yapacağımıza karar veririz.
Peki demekten başka umarım yok. Yine birbirlerine sarılıp öpüştüler.
Eve gidip yatağa girdiğinde derin bir uykuya daldı. Yine her sabahki gibi annesi güçlükle uyandırdı.
Ne oluyor be oğlum sana? Her gece on bir buçukta çıkıyorsun. Sabahın üçünde geri dönüyorsun. Yoksa o kız ile mi buluşuyorsun?
Evet anne.
Ben sana o kızdan sana eş olmaz demedim mi be oğlum?
Dedin anne.
Peki neden her gece ona gidip kendini harap ediyorsun. Haline bak bir kere. İğne ipliğe dönmüşsün. Hasta olacağından çok korkuyorum.
Tamam anne. Artık bir daha gitmeyeceğim.
                         ***
Cumartesi gecesini sanki iple çekiyordu. Gece on bir buçukta evinden çıkıp sevgilisinin evine doğru yürümeye başladı. Eve yaklaştıkça heyecanı artıyordu. Buluşmamıza bir hafta ara verdiğim için bana kızmış olabilir mi diye düşündü? Eğer kızdıysa ipleri koparmış olabilir miyiz? Evin önüne vardığında camın kapalı olduğunu gördü. Saatine baktı. Karanlıkta kaç olduğunu seçemedi. İlerideki sokak lambasının altına varınca yine saatine baktı. On ikiye beş vardı. Geri döndü. Ağır adımlarla yürüyerek evin önüne geldi. Cam yine açık değildi. Evin karşıcısındaki kaldırıma geçip bir sigara yaktı. Amacı sigara içmekten ziyade sevdiği kızın dikkatini çekmekti. Caddenin başından gelenler vardı. Aksi istikamete hızlı adımlarla yürüdü. Arada bir arkasına bakıyordu. Dörtlü yol kavşağında köşede bekledi. Gelenler geçip gidince geri döndü. Cam yine kapalıydı. Delirecek gibi oldu. İçini müthiş bir karamsarlık kapladı. Hastaneye kaldırıldığı anı anımsadı. Keşke dedi. Keşke o gün ölmüş olsaydım da bu acıyı bir daha yaşamasaydım. Gerçi ilk aşkı karşılıksız, belki de çocukça bir aşktı. Oysa bununla gecenin karanlığında, her an yakalanma korkusuyla olsa da ne güzel sevişmişlerdi. Sevgilisinin nemli dudakları sanki dudaklarının üzerinde geziyordu. İçinde dayanılmaz bir arzu vardı. Gidip kapısını çalmak ve ben geldim sevgilim demek istiyordu. Ya kapıyı babası açarsa? Ya da annesi açıp evimizi bastılar diye feryat ederse? İnsanlara güvenmek ne kadar doğru olabilirdi. Gecenin ikisine kadar cadde boyunda gitti geldi. Gitti geldi. Sonunda ümidini yitirip evine gitti. Yatağına girdiğinde göz yaşlarını tutamayıp için için ağlamaya başladı. Yaşamında bir eksiklik vardı ama neydi. Neden ilk aşkı gibi ikinci aşkı da hüsranla sonuçlanmıştı. Bu gidişle hayatını birleştirebileceği kızı bile belki de bulamayacaktı. Neyi eksikti. Memur olduğundan beri giyimine oldukça özen gösteriyordu. Bildiği kadarıyla aileler kızlarını bir memurla evlendirmeyi yeğliyorlardı. Yapacağı en akıllıca iş kızın ailesine annesini gönderip kızını istetmekti. Vermeyiz derlerse yaşamına yeni bir düzen verecekti.
                              ***
Sabah geç kalktı. Annesi bu gün ova işine gitmemiş olacaktı ki mutfaktan sesler geliyordu. Kalkıp elini yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa gitti.
Anne ne yapıyorsun?
Sana kahvaltı hazırlıyorum. Hazırlandığında gelip seni uyandıracaktım.
Kahvaltıya ne gerek var anne. Dışarı çıktığımda bir simit alır yerdim.
Neden oğlum? Her sabah işe gittiğim için kahvaltını hazırlayamıyorum. Bırak da evde olduğum gün hazırlayayım.
Tamam anne. Nasıl istersen öyle olsun.
Anne senden bir şey isteyeceğim. Nazan’ın arkadaşı olan o kızı bana istemeye gider misiniz?
Aman oğlum sen yine aynı yerlerde mi dolanıyorsun? Sana o kız için iyi şeyler söylemiyorlar demedim mi? Bak artık iyi bir iş sahibisin. Bence Nazan için bir daha gitmeye değer.
Hayır anne. Onun bana yaptığı hakareti ömrüm boyu unutamam. Onu defterimden sildim. Sen de sil anne.
O olmazsa başka biri olsun. Komşularla görüşeyim. Elbette ki sana yar bize gelin olacak iyi bir aile kızı buluruz.
Hayır anne. Ben o kızda kararlıyım. Hatta ben onu kaçırıp getirecektim. Size saygısızlık olur diye kaçırmadım.
Desene be oğlum, ateş bacayı sarmış haberimiz yok. Bir de babanla konuşayım. Bakalım o ne diyecek?
Tamam anne. Sen nasıl uygun görüyorsan öyle olsun.
Kahvaltısını bitirdikten sonra çarşıya diye çıktı. Ayakları onu yine sevdiği kızın evine doğru sürüklüyordu. Evin önüne geldiğinde pencere açıktı. Adımlarını iyice yavaşlatıp içeriyi görmeye çalıştı. Emine pencereden dışarı bakıp kendisini gördüğünde pencereyi çarparak kapattı. Ne oluyordu böyle. Beni kaçır diye ısrar eden kız bu değil miydi? Annem ve babam bu kızı istemeye geldiklerinde ret yanıtı alırsa ailesinin onuru ile oynanmasına neden olmuş olmayacak mıydı? Yoksa bu kızı istetmekten vaz mı geçmeliydi? Caddenin sonuna kadar yürüdü. Dönüşünde adımlarını yine iyice yavaşlattı. Pencerenin hizasına geldiğinde pencere açıldı. Emine bir kibrit kutusunu önüne fırlatıp pencereyi kapattı. Kibrit kutusunu açıp içindeki kağıdı çıkarıp okudu. Mektupta şöyle yazıyordu. “ Beni kaçırmaya cesaret edemeyecek kadar korkaksın. Oysa evlilik cesaret gerektirir. Sende ne yazık ki bu cesareti göremiyorum. Madem beni kaçıracak cesaretin yok, aileni gönder istet. Ailenin gelip beni istemesini bir hafta bekleyeceğim. Gelmezlerse sen yoluna ben yoluma. İsteme cesareti gösteremezsen, evimin önünden sıkça geçerek beni bir daha rahatsız etme. Bu ne işti böyle. Bu nasıl bir kız böyle? Annem söylediklerinde haklı mı acaba? En iyisi önce hakkında bir araştırma yapmak en uygun olan şey olacaktı. İşi zamana bırakacaktı. Gerçekten kendisini seviyorsa bir hafta içinde istetmediği için ipleri koparmazdı. Eğer koparırsa demek ki sevgisi yalanmış demekten başka bir şey elinden gelmezdi.
                              ***
Aradan on beş gün geçmişti. Ayakları her zaman sevgilisinin evine doğru sürüklese de ayaklarına direniyordu. Bu gün evin önünden geçmeye karar verdi. Birkaç kez geçti ama pencere açılmadı. İnat edip beklemeyi sürdürecekti. Eğer beni gerçekten seviyorsa sonunda dayanamayıp penceresini açacak, ya konuşacak ya da kibrit kutusu içinde yine mektup atacaktı.
Kendine verdiği on beş günlük süre dolmak üzereydi. Akşam eve gittiğinde annesi,
Olanları duydun mu oğlum dedi.
Neyi anne?
Hani sana aşık olduğunu söylediğin Nazan’lara gelen o sarı kız var ya ne yapmış biliyor musun?
Yok anne nereden bileceğim?
Sıkı dur. Sakın şaşırma. Sevdiği bir oğlan varmış. O oğlana kaçmış.
Ne zaman anne?
Dün kaçmış. Oğlanın annesi neden bu hoppa kızı alıp getirdin diye kıyameti koparmış ama yapabilecekleri bir şey kalmamış. Zira onlar işi geri dönülmesi mümkün olmayacak bir şekilde bitirmişler. Çaresiz nikah hazırlıklarına başlamışlar. Ben sana demedim mi oğlum o kızdan sana yar olmaz diye?
Haklısın anne, demiştin.
Sen en iyisi evlenme işini annene bırak. Biz nasıl olsa sana helal süt emmiş bir kız bulacağız.
Yok anne sakın bana kız mız aramayın. Zira karar verdim. Ben evlenmeyeceğim.
Çocuğun deliliğine bak. Evlenmeyip de ne yapacaksın?
En azından şimdilik anne. Hele biraz zaman geçsin. Biraz para biriktireyim. İleride evliliği düşünürüz.
Senin para biriktirmene gerek yok evladım. Biz yıllardan beri o mutlu günümüz için para biriktirdik durduk. Çok şükür düğününü de, evini de yapacak kadar paramız var.
Olsun anne. Biraz da benim katkımın olması fena mı olur?
Katkın iyi olur ama, evlenmeye karar vermen ve bizim sana bulacağımız kız ile evlenmen daha doğru olur.
Tamam anne. Bu olayın üzerinden biraz zaman geçsin. Tekrar konuşuruz.
                              ***
Gece yatağa girdiğinde Emine sanki gelip kafasına çöreklendi. Nasıl da inanmıştı ona. Oysa anlaması gerekirdi. Zira hiçbir zaman tanışmak için ilk teşebbüs kızdan gelmezdi. İlk hamleyi daima erkek yapardı. Ne güzel de beni ve kim bilir benim gibi kaç kişiyi stepne olarak kullanmıştı. Neden onu düşünüyordu. Aslında böyle olmasına sevinmesi gerekmez miydi. Allah korusun. O bu karakteri ile onunla evlenmiş olsaydım belki de beni boynuzlatırdı. Bunun için yerinmem değil sevinmem gerekir diye düşündü. Böyle düşünmekle rahatlamıştı. Derin bir uykuya daldı.
                              ***
Aradan aylar geçti. Annesi ne zaman evlilik sözü etse susturuyordu. Zamanı değil anne diyordu. Bir akşam annesi olanları duydun mu dedi?
Ne oldu ki?
Senin evlenmek istediğin emine var ya.
E ne olmuş ona.
Eşi eve zamansız döndüğünde Emine’yi eski sevgilisi ile yakalamış. İkisini de feci şekilde dövmüş. Sonra da götürüp karakola teslim etmiş. Genç adam olaydan çok etkilendim. Bir türlü hazmedemiyorum. Eğer intihar edersem hiç şaşmayın diyormuş
Hiç mi akıl yok onda? Ne güzel elini kana bulamadan götürüp adalete teslim etmiş.
Öyle deme be oğlum. Burası küçük yer. Herkes herkesi tanıyor. Kim bilir delikanlı nasıl alaylı bakışlarla karşılaşıyordur. Kolay mı o alaylı bakışlara dayanmak?
Allah sabır versin. Daha başka ne diyebiliriz ki?
Belde de yalnızca Recep’in karısı Emine’yi karısının eski sevgilisi Hüseyin ile nasıl yakalayıp karakola teslim ettiği konuşuluyordu. Kimi helal olsun Recep’e, elini kana bulamadan götürüp karakola teslim etti diyordu. Kimi ise o kadın zaten kızlığında da çok hoppaydı. Sevgililerinin sayısını belki de kendisi de bilmiyordu diyorlardı.
Olayın üzerinden bir hafta kadar geçmişti. Belde Recep’in intihar etmesini konuşuyor olmuştu. Yazık oldu gepgenç adama diyorlardı.
Recep intihar etmeden önce annesine bir mektup bırakmıştı. “ Anneciğim, ölümümün seni çok üzeceğini biliyorum. Ne yazık ki ölmekten başka hiçbir umarım kalmadı. Onun ihaneti yüzünden kimsenin yüzüne bakamaz olmuştum. Emine’yi çok, ama çok sevmiştim. Beni uyarmana rağmen seni dinlemedim ve Emine ile evlenerek hayatımın en büyük aptallığını yaptım. Onun bir gün bana ihanet edeceğini hiç düşünmemiştim. Zira onu taparcasına seviyordum. İşte beni bu ölümüne aşk yıktı bitirdi. Ben bu utançla yaşayamazdım anne. Ne olur beni anla anne. Seni çok ama çok seviyorum. Ahrette buluşmak üzere hoşça kal anne”
Yaşlı kadın Recep’in ölmeden önce yazdığı mektubu elinde sımsıkı tutuyordu. Göz yaşları içinde gelinine lanetler yağdırıyordu. Kaltak nasıl kıydın oğluma, nasıl kıydın. Ben bu acıya nasıl dayanırım diyordu. Kadının yaşlı bedeni bu acıya daha fazla dayanamadı. Eğilip oğlunun cansız bedenine sarılmak isterken kalbi durdu. Çok sevdiği oğlundan ölüm bile onu ayıramamıştı.
Özcan Nevres













Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.

Yazarın aşk ve romantizm kümesinde bulunan diğer yazıları...
Onu Ölesiye Sevmişti
Severek Ayrılalım
Neden Terk Ettin
Güz Gülleri Gibi
O Yalancının Biriydi
Aşk Bu Mudur
Ağlatan Anılar
Unutulmayan acı
Aşk Nedir
İlk Aşk

Yazarın öykü ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Muhabbet Kuşları Nasıl Üretilir
Mutluluğu Ölümü Ararken Buldu
Mustafa Efe
Bir Zamanlar Ben De Politikacıydım
Bağımsız Aday Deli Osman
Tarımda Neden İlerliyemiyoruz
Bebek Can
Giritli Nevres Cafer Ağa
Çıldırtan Aşk
Yasak Aşk

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Acılarla Yaşamak [Şiir]
Özleyiş [Şiir]
[Şiir]
Bir Dosta Mektuplar 1 - 12 [Şiir]
Sevgiliye [Şiir]
Seni Düşündüm Yine [Şiir]
Alın Götürün Beni Dalgalar [Şiir]
Ah Bu Sensizlik Yok Mu [Şiir]
Bir Rüzgardır Yaşamak [Şiir]
Uyan Be Memet [Şiir]


Özcan Nevres kimdir?

1958 de gazetecilige basladim. O zamandan beri yazmaktayim.

Etkilendiği Yazarlar:
Yaşar Kemal, Ümit Yaşar Oğuzcan Fazıl hüsnü Dağlarca


yazardan son gelenler

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Özcan Nevres, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.