Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür / Ve bir orman gibi kardeşçesine... |
|
||||||||||
|
"Yağmuru seviyorum.." dedim hızlı adımlarla ilerlerken ve bir yandan düşünüyordum hareket halindeyken daha çok ıslandığımı. Her yağmur zamanı kapıldığım düşünceli yalnızlık hali gölgemle itişip duruyor.. Hayatın muhtelif anlarında ortaya çıkan "ben"i sahiplenme gayreti artık yabancı değil ruhuma.. Bana sorsalar, daha sadık olduğuna inandığım yalnızlığa veririm tüm imtiyaz haklarımı.. Lakin doğanın kanunları ışığın olduğu her yerde bu hakkı gölgeme tanımakta.. Ve ben ancak gözlerimi kapadığımda yalnız kalabilmekteyim.. "Ne dedin sen?" dedi tanımadığım bir ses.. Gayri ihtiyari cevaplayıverdim: "Seviyorum yağmuru" sonra yarı kapalı gözkapaklarımın arasından kiminle konuştuğumu seçmeye çalışıp başarısızlıkla kapadım tekrar gözlerimi.. Bu işlemi birkaç defa daha denediysem de başarılı olamadım.. Yani sanırım.. Bu göz açıp kapamalar arasında, gözümün açık mı kapalı mı olduğunu anlayamadığım bir an onu gördüm.. Daha önce hiç görmediğim bu adam -etrafındaki herkese adamcağız gözüyle bakan ben nasıl olmuş da ilk kez gördüğüm birini "adam" yerine koyabilmiştim- başladı konuşmaya.. Bilmediğim, daha önce hiç duymadığım bir lisanla anlatmaya.. Ve başlar başlamaz kanaat getirdim adamcağızlıktan adamlığa terfinin anahtarının bu cümleler olduğuna.. : "Yağmur sadece üstüne düştüğü yerleri değil, içinden geçtiklerini de (elini havada, bir kısrak başını okşar gibi dolaştırdı) temizler ve ortaya çıkan kirleri görünmez bir halının altına itekleyiverir kurnazca.. Derler ki Kaf Dağı'nın ardındadır bu halı ve herşeyin altı üstüne döndüğü vakit halı da ters yüz edilecektir. O ana kadar halı da dağ da saklı tutarlar kendilerince bu sırrı.. Sırrı olmayanın canının da olmayacağını bilirler çünkü. Hesap günü gelip çatınca yağmuru da sorgulamak için ihtiyaç vardır bu kirlere.. Çünkü her yağdığında günahları nasıl yıkıyor ve atıyorsa halının altına, kendi günahlarını da yokediverir yağmur usulca, ne kadar masum bir günah olsa da temizlik. Bile bile işler bu günahı yağmur çünkü varolmak için her varlığa bir günah bir yasak elma gerek.. Bilir.. Gelip çatınca beklenen gün, ters yüz olunca herşey.. İçler dışa dökülünce... Denir ki o gün cehennemi söndürmesin diye varolan tüm sular çekilir cennete. Ömründe su ile tanışmış herkes kabul edilir bu sonsuzluğa ve geri kalanlar adım adım ilerlerler azaba.. Yağmur da tam bu sırada ortaya çıkar yeniden, son kez.. O zamana kadar gizlediği son kozu, yağmur altında ağlayanların farkedilmemiş gözyaşlarını döker ateşin üstüne.. Alevler söner.. Her sönen alev,her kaybolan kıvılcımla bir damla daha kaybolur.. Ne zaman ki sönecek alev kalmaz, ilahi komedya tekerrür eder. Heyhat; söndürecek damla kalır mı, sönecek bir alev kalmayınca?.. Siyah var olabilir mi beyazsız?.. Olamaz.. Yağmur ateşe, alev damlaya döner döner, döner.. Ve döne döne başlar yeni bir hayat, bir önceki gibi.." Sözleri biter bitmez gitmeye yeltendiyse de tutuverdim yakasından.. "Dur" dedim.." Adamlığın sırrı bu.. Bildim. Peki aşka yer yok mu adamlıkta. Varlığa çok mu aşk, yeri hep yokluk mu?" " Hiç aşksız olur mu?" dedi küçümser bir şekilde.. Artık onu göremiyor sadece varlığını hissediyor son bir cümlelik hakkım olduğunu seziyordum. "Peki aşk bu hikayenin neresinde?" Soluduğum havayı bile etkileyen bir tebessümle, gitgide uzaklaşan bir sedayla cevapladı beni: " Aşk bu hikayenin ölümsüzlüğünde, dönüp durmasında, döndükçe kendini bulmasında.. Aşk yağmur altında ağlayan bir adamın gözyaşlarında..." Ve kayboldu.. Ve kayboldum.. Yokluğunu varlığından daha katı bir şekilde hissederek değiştirdim gözlerimin durumunu, zira hatırlayamayacak kadar bitkindi dimağım en son onları açık mı kapalı mı bıraktığımı.. Gözüme ilişen, ilişmekten daha fazlası adeta tecavüz eden sokak lambasının o parlak ışığı altında sinsi sinsi gülümseyen gölgeme takıldım.. "Yağmuru seviyorum" dedim yarım bıraktığım hikayeme devam ederken.. Acaba dururken mi, yoksa yürürken mi, daha çok ıslanır insan diye düşünürken, bir sonraki maçın gölgemle kimin arasında olacağını hayal edip, mağrur gölgemi alt edecek ebedi karanlığın karşıma çıkacağı ve bu dönüp durmanın sona(!) ereceği köşebaşına doğru ürkek bir adım daha attım...
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Deniz Katre, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |