..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
"Hemen yüzüne gül suyu seperek Leyla'yı ayılttılar." -Fuzuli, Leyla ile Mecnun
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > İnceleme > Modern Şiir > Ali Osman Öztürk




11 Mart 2002
Erich Fried‘den Apolitik Şiirler  
Ya da Aşkın Siyasallığı

Ali Osman Öztürk


Siyasal bir şair olarak tanınan Erich Fried'in İzedebiyat'ta yayımlanan aşk şiirlerine "güya" apolitik bir yaklaşım.


:EJEJ:
Erich Fried‘den Apolitik Şiirler Ya da Aşkın Siyasallığı

Ali Osman Öztürk

Kısa Yaşam Öyküsü
Avusturyalı şair Erich Fried, 6. 5. 1921‘de Viyana‘da doğmuş, 22. 11. 1988‘de Baden-Baden (Almanya)‘da ölmüştür. Fried, 1938‘de Avusturya’nın işgali üzerine, Nazilerden kaçarak İngiltere‘ye sürgün gitmiş; „antifaşist“ diye nitelenen ilk şiir kitabı „Deutschland“ [Almanya] 1944‘de burada çıkmıştır. İşçilik, kimyagerlik, kütüphanecilik ve redaktörlük gibi işlerde çalıştıktan sonra, 1946'dan itibaren serbest yazar olarak yaşamını kazanmıştır. 1963‘ten beri „Gruppe 47“nin üyesi olan Fried, edebi açıdan şair, yazar, çevirmen ve gazeteci olarak tanınır; gazetecilik kariyerinin önemli bir aşaması olarak 1952‘den 1968‘e kadar BBC‘nin „German Soviet Zone Programme“ında yaptığı siyaset yorumculuğu gösterilebilir. Ayrıca sahne şairliğini de denemiştir. "Warngedichte" [Uyarı Şiirleri] (1964) kitabı yayımlandıktan sonra, ama en geç, sık sık basılan 17.-22. Mai“ şiirinin yer aldığı "und Vietnam und" [ve Vietnam ve] (1966) derleme kitabıyla, açık seçik politik bir şair olarak ünü iyice pekişmiştir. Provokatif "Die Anfrage" [Talep] şiiriyle de tüm dikkatleri üstüne çekmiştir. "Liebesgedichte" [Aşk Şiirleri] (1979) kitabı, Alman dilinde yazılmış en başarılı şiir yapıtlardan biri olmuştur. Fried, çok sayıda uluslar arası ödül kazanmıştır, ki bunlardan; 1965‘de şair ve Shakespeare yapıtlarının çevirmeni olarak aldığı ödül ile 1987 Georg Büchner Ödülü özellikle anılmaya değer.

1960’lı yıllarda Konrad Adenauer’in, sosyal-liberal koalisyonun istifası, öğrenci hareketleri ve parlâmento dışı muhalefet, Federal Almanya’da Erich Fried gibi politik bir şairin başarısı için önkoşulları yaratmıştır. Düz yazısal yapıtları, tedavi edici özelikli olup, hep insani suçları sorgular ve bunların aşılmasını (sağaltılmasını) amaçlar. Bu yönünü yaşamında da belli eder Fried: 1973‘te kendisine Avusturya Liyâkat ödülü verildiğinde, Araplar‘a yapılanlardan kendisini de sorumlu hissederek, paranın yarısını İsrail‘de insan hakları için mücadele eden iki lidere, diğer yarısını da Federal Almanya‘daki Filistinlilerin haklarını savunan Hamburg‘lu bir hukukçuya bağışlamıştır.
Şiirinin Özelliği

Fried, politik olarak sol tandanslı bir şairdir; geç dönem kapitalist toplumun aşılması için, toplumcu devrimin gerçekleşmesi amacıyla sürekli direnişi hedefler. Federal Almanya‘daki insan hakları ihlallerine ve yabancılara reva görülen yasa dışı uygulamalara karşı mücadele verir. Edebi yaratısını, örneğin sempati duyduğu grupların lehine ajite etmekle görevli sayar. Saldırgan tutumu ölçüsünde tartışılan Fried, Almanya‘nın en çok eleştirilen şairidir. 1938‘de 17 yaşında Avusturya‘da lise öğrencisi iken ırkı yüzünden polis takibine alınıp, İngiltere‘ye kaçak olarak gidince, ana dili Almanca ile, tüm gücüyle haksızlığa, baskıya ve izlenmeye karşı yazılar yazan bir şair olmaya karar verir (İngiltere‘de gelişen Avusturya Sürgün edebiyatı üzerine bkz. Ünlü 2001: 122-125). Daha sonra Berlin Duvarı‘nın inşası başlayınca, temsil ettiği siyasal görüşünü artık savunamaz duruma gelir ve BBC‘deki işini bırakır. Onun yapıtlarını karakterize eden husus, mitik olana eğilim gösteren romantik bir kişilikten, tek yönlü politik angaje bir şaire dönüşümüdür.

Günlük politika onun için şiirin temasını oluşturur; bu ise siyasal ilgiyi, önbilgiyi ve hemen yayımlanmayı gerekli kılar. Bertolt Brecht’te olduğu gibi, Fried’in dili lakonik, paradoksal, antiteze dayalı ve diyalektik kılıfa bürünmüş bir üslûp içerir. Dile deneysel yaklaşma, ama öncelikle söz/cüklerle oynama isteği ve dünyayı değiştirme çabası içinde, „ifade etme“, „dile getirme“ye yönelik gittikçe artan ölçüde gösterdiği etik irade, onun için karakteristiktir. Hilmi Tezgör, onu, deneyci tutumuyla dilde yeni anlatımları zorlayan, kelime oyunlarına ağırlık veren bir şair olarak betimler ve özellikle 1966 tarihli „und Vietnam und“ kitabında, dildeki yaratıcı deneyciliği ile siyasal sorumluluğu arasında etkili bir bağ kurduğunu belirtir. Aşağıdaki değerlendirmeler, günümüz aşk şiirlerinin en güzel örneklerinden olduğu belirtilen ve 1979‘da ilk kez yayınlanıp, 1996‘da yeni baskısı yapılan “Liebesgedichte” [Aşk Şiirleri] kitabında yer alan şiirleri konulaştırmaktadır.

Aşk Şiirleri*
Beğenilen bu şiirleri apolitik diye nitelemek ne denli doğru, elbette tartışılabilir. Ancak şairin bizzat politika dışı gördüğü, en azından „Aşk Şiirleri“ başlığıyla insan sevgisine, karşı cinse duyulan aşka adadığını belirttiği bu yapıtları, onu bize başka bir düzlemde tanıtır. Fakat bu şiirlerinde de şairin siyasal yönü ya da sürgünlük deneyimi arka planda görülür. Örn. Londra sürgünlüğü ve Viyana‘ya olan özlemi, o yıllarda Viyana‘da yaşadığı anlaşılan sevgiliye uçuşan sevgi sözleri olarak dile gelir (s. 9):

Ve sonra uçuşur birkaçı yorgun sözlerden
ve bir kaç daktilo hatası, kendine gülen
birlikte ya da olmaksızın yarım ve tam düşünceler
Londra sefaletinden deniz üstünden, ovalardan dağlardan
üzerine hep aynı yerin

Ve sabahleyin sen merdivenlerden inerken bahçe içine
ve durup da dikkat kesilir bakarsan yukarı
onları oturur veya uçarken görürsün
biraz üşümüş ve belki birazcık da yitik
ve daima iyice aptallaşmış sevinçten, gerçekten seninle olmaktan

Sevgiliyi anmak ve düşünmek de onun için „düşünce özgürlüğü“ kapsamında ve o denli önemli bir eylemdir (s. 10):
Ağzını düşündüğüm vakit
bana bir şey anlatır biçimde
işte o zaman düşünürüm
sözlerini
ve düşüncelerini
ve ifadesini
gözlerinin
konuşurken

Fried‘in görüşüne göre, düşünce, özgürlüğün, özgürlük de düşüncenin önkoşuludur: Kişi özgür ise düşünecektir ya da düşünüyorsa özgür olmalıdır. Bu Descartes özdeyişinin (Cogito, ergo sum = Düşünüyorum, öyleyse varım!) türevi, onun şiirlerine derinlemesine, ama kanıksadığımız günlük olayların betimlenmesinde bile felsefi bir aksiyom olarak yansır. „Belirsiz“ başlıklı şiirinde, göndermede bulunduğu belirsizlik, aslında baştan olumsuzlanmış durumdadır. Diğer şiirlerinin de üslubunu belirleyen diyalektik yaklaşımı gereği (bkz. ayrıca Koşul [s. 11] ve Neden [s. 35] şiirleri), burada da karşı tez, ilk tezi olumlamak üzere ortaya atılır (s. 11):

Belirsiz

Gözlerim var
seni gördüğüm için
Kulaklarım var
seni duyduğum için
Bir ağzım var
seni öptüğüm için

Olur muydu
aynı gözlerim ve kulaklarım
seni
görmesem ve duymasam
ve aynı ağzım
seni öpmesem?

„Koşul“ şiirinin cümle yapısına da yansıyan bu bakış açısı, her şeyi bir koşulun sonucu, ya da bir sonucun koşulu olarak görür; nedensellik ilkesi, dolaysız biçimde yaşamın tümünü kapsar, ancak bu sebep-sonuç bağlantısı Fried‘in şiirinde absurdite (saçma) biçiminde dile getirilir (s. 11): „Eğer anlamı olsaydı/ yaşamanın/ anlamı olurdu/ yaşamanın/ (...) Eğer anlamı olsaydı/ ölmek istemenin/ anlamı olurdu/ ölmek istemenin/ Hemen her şeyin anlamı olurdu/ Her şeyin anlamı olsaydı“. Bu absurdite, aslında yaşam gerçeği kadar saçma, ama en az onun kadar sistematik sıralanmıştır: Yaşamak-ummak ve ölmek. Merdivenleme (Alm. Klimax) sanatıyla, anlamı gittikçe yoğunlaşan bu dizge (bkz. ayrıca „Yaşam nedir?“ şiiri [s. 17]), ölüm gerçeğiyle birlikte aynı zamanda anlamsızlaşmaktadır. Söz sanatı öyle kurgulanmış ki, merdivenleme yukarı doğru mu, yoksa aşağı doğru (Antiklimax) mu, belli değil, şiiri alımlayana göre değişiyor.

Aynı şiirde yalnızca dizelerin kuruluş ilkesince; „öyleyse öyledir“ (yaşamın anlamı olsaydı, olurdu) aksiyomu ile, yaşamın görünürdeki tekdüzeliğine de bir gönderme yapılmış görünüyor. Fried‘in, şiirlerinde çokça kullandığı biri birine paralel ve basit cümlelerin sıralanışını da bu bağlamda düşünmek yanlış olmayacaktır (bkz. örn “Seni” şiiri; s. 10). Yaşamdaki tekdüzelik aynı cümlelerin yinelenmesi ile imlenir, ama birden, tıpkı insanın aklını başından alan şok bir yaşantı gibi, bir sözcük yer değiştiriverir, „tekdüzelikte“ bir „kargaşa“ belirir; işte bu „kargaşa“ yaşama anlam kazandıran bir dürtü olur: İnsanların açlığa terk edildiğinin, hep daha iyi silahlarla birbirini öldürdüğü bir zamanda, buna karşı pek az şey yapılabileceğinin bilinciyle, ve fakat duyarsızlaşmamaya da çalışarak, yine de sevmeyi, sevişmeyi önerir şair, hep daha iyi silahlarla (s. 43). Silah böylece kötü anlamını yitirmiş, insan yararına bir nesne oluvermiştir.

Yaşamdaki deneyimleri de bu denli tez-antitez olarak gördüğünü, insanın kaybettiğini düşündüğü her şeyi, yeniden bir bir geri kazanmasıyla örneklendirir. Varlık ile yokluk birlikte anlam kazanır; burada sanki her şey insanın kendi çabasıyla değil de, kendiliğinden olur inancı hakim gibi görünür (s. 14):

Her şey
kaybetmişim gibi
yapan her şey
toplanır gizlice
ve düzenlenir
kendi kendine
bir ev olur
dayalı döşeli odalarıyla

Fakat yokluğu yaratan, Fried‘i sıkıntılara, sürgünlüğe mahkum eden koşulların nedeni kişiler ve düzenlerden çok, yaşananlar, mistik demeyeceğim, ama bilgece bir yaklaşımla, insanın hak ettiği şeylerin karşılığı olarak düşünülmekte. O nedenle, olayların beş duyu ile algılayamayacağımız boyutları, sinestezi (= duyuları bilerek karıştırmak) sanatıyla duyumsatılmaya çalışılır: Korkunun ağırlığı, aşkın eni boyu, ve özlemin rengi bunun için söz konusu edilir. Mutluluğa ulaşmak için, çoğunlukla göz ardı ettiğimiz bu bedel ödeme hususu, Fried‘in şiirinde mutlak bir koşul olarak yerini alır (s. 16):

Ne kadar taş
taşımalı acaba
cezası olarak
mutluluğun
ve ne kadar derin
kazmalı ki
toprak
süt ve bal versin

Erich Fried‘i, salt yukarıdaki şiirlerinden yola çıkarak anlamaya kalkışsak, onu pasif kalmayı öneren, acı çekmeye gönüllü ve sorunların kendiliğinden çözüleceği beklentisiyle yaşayan biri olarak görmek yanılgısına kapılabilirdik. Halbuki o, yaşamı olduğu gibi kabul ettiği gerçeğini yadsımadan, olumlu yönde değiştirilebileceğine olan inancını da şiirine özümsetmiştir. Yaşam, banyodaki suyun sıcaklığı olduğu kadar, onun içinde oynamak denli çocuksuluğu, çıplak bedendeki dudağın öpmeye hazır olduğunca yetişkinliği ve haksızlıklara karşı öfkelenecek denli sorumluluğu da içerir (s. 17):

Yaşam
dediğin öfke
haksızlığa memleketimde
(...)
Haksızlığa öfke
yetmez
Onu açıklamalıyız da

Ve birşey
yapmak ona karşı
Budur yaşam

Şairin bir yandan kayıtsızlığı, diğer yandan sorumluluğu iki farklı yaşam alanına paylaştırdığını görüyoruz: Kişisel ve toplumsal alan. Kişisel, bireysel alanda dışarıya karşı kayıtsız kalmayı, olabildiğince özgür sevgi ve aşkı tatmayı öngördüğünü ve bu dışarıya karşı savunmayı yine sevgiyle başarmak gerektiği çıkarımını, her türlü zaman ve mekanda geçerli kılacak biçimde imler (s. 18):

Gözlerinin üstüne iki yıldız
Göğsünün üstüne iki öpücük
geceleyin
dilsiz bulutların altında

Öpücüklerimizi
ve yıldızlarımızı
vermeliyiz birbirimize
fırdöndü göklerin altında

veya bir odasında
bir evin durup duran
belki memleketin birinde
içinde kendimizi savunacağımız

Ama nefes aralarında
bu kendini savunmanın
göğüsler ve gözler bizim için
gökyüzü ve yıldızlar ve öpücükler

Bu savunma toplumsallaştığı zaman, her kişi bir diğerinin can yoldaşı, arkadaşı olmakta ve dayanışma ruhunun paylaşımcısı ve temsilcisi durumuna yükselmektedir (s. 19):

Belki de
gerçekten sen
benim yanımda olsan
beni tutmak için
(...)
sen de
her zaman
savaştığın için
her şeye karşı

Ve her şeye karşı
senin için
ben
senin dengin olarak?

Belki de
gerçekten ben
senin yanında olduğumdan
seni tutmak için

Görüldüğü gibi, ister kişisel alan, ister toplumsal alan olsun, isterse edilgen ya da etken biçimde yaşama tavır alsın, her durumda dünyayı ve insanları algılama biçimi diyalektik gerçekleşmektedir. Asla tek yönlü, tek boyutlu, birini diğerinden soyutlayan, bir şeyi mutlaklaştıran bir bakış açısı söz konusu değil. Bu Erich Fried‘in şiir dilinden de anlaşılmaktadır. Yalnızca özne ve nesnelerin yeri değiştirilip, cümlenin diğer öğeleri aynen bırakılmakla, bir yandan olay iki farklı bakış açısından gözlemlenmekte, diğer yandan düşüncedeki devinim (dinamizm) sekteye uğramaksızın, sürdürülebilmektedir.

Belki de
Gerçekten sen
Benim yanımda olsan
Beni tutmak için
Belki de
Gerçekten ben
Senin yanında olduğumdan
Seni tutmak için

Düşüncenin bu çok boyutlu ve göreceli halini, cümle öğelerinden tek birinin değişimiyle sağlama olanağı, Fried‘in benimsediği bir biçem (üslup) özelliğidir (s. 10):

Seni daha yakın düşünmemek
ve seni daha uzak düşünmemek
seni düşünmek, neredeysen
gerçekten orda olduğun için

Seni daha yaşlı düşünmemek
ve seni daha genç düşünmemek
daha büyük daha küçük değil
daha sıcak ve daha soğuk değil

Gerçek yaşamda da gerçek ve yanılsama iç içe yaşanır. Yanılsama da bir gerçektir, ya da diğer bir deyişle, yanılsama gerçeğin dışında değildir. Fried‘de bu, kurmaca ile yaşam arasındaki „belirsizlik“te yerini bulur (s. 35): „Yaşamdan/ çıkıp/ şiirlere gittim/ Şiirlerden/ çıkıp/ yaşama gittim/ Hangi yol/ sonunda/ daha iyi olacak ki?“

Ülkemizde bu çok göze batan bir yaşam biçimidir. İdealizm söylemleri arasında, gerçekte buna taban tabana zıt koşullar yaratır ve bunun da görülmesini istemez, kabullenilmesini dayatır, direnenleri de cezalandırırız. Her fırsatta, her sohbette yasa ve ahlâk normlarının gerektirdiği ideal çerçevenin kenar çizgilerini (defalarca bıkmadan) belirginleştirir, yapılması gerekeni (karşımızdakine bildiğimizi) duyurur, herkesin ağzının payını verir ve üstümüze düşen görevi yapmış olmanın yumuşak yastığına bir güzel yaslanırız. Bu bir yanılsamadır. Az sonra, anılan idealler için parmağımızı kaldırmamız gerekse, az önce nutuk attığımız kişinin gözüne bakar, ve (kendimizin değil de) onun ne kadar duyarsız kaldığına şaşar (gibi yapar)ız. Halbuki o an kendimiz yumuşak yastıktan başka, yumuşak yorganı da edinmiş, başımızı dışarı çıkarmaya hem üşenmekte hem de korkmaktayızdır. Beyaz perdede esas oğlanla birlikte menfi jönü dövmüş olmak, sanal ortamda, etkileşimli bir macera oyununda, bilmem kaçıncı defa, hem de hileyle düşmanı alt etmiş olmak bize yeter de artar bile.

Bu gerçek ve yanılsama iç içeliği, Erich Fried‘in apolitik şiirlerinde önemli bir yer tutar. Bu iki alan arasındaki belirsizlik, etki gücü bakımından aynı değerde değildir. Başka deyişle; kişisel alanda görece zararsız görünen bu durum, toplumsal alanda çok farklı sonuçlar doğurur. Kişi, yanılgı ve yanılsamalarını kendi özel yaşamıyla sınırlı tutabilir ve bu daha çok sadece kendini ilgilendirir. Oysa toplumsal alanda, aynı zamanda diğer yurttaşlar için doğabilecek olası olumsuzluklar da hesaba katılmalıdır.

Fried‘in „Gündüz Rüyası“ şiirinde, yorgun bir kişi, bitkinlikten çay pişiremez, ama dolu bir fincanı, elini bile kıpırdatmadan eğilip içmeyi ve bu arada sevgiliyi öpmeyi, okşamayı, duymayı ve anlatmayı hayal edebilir. Ama bu yanılsama içinde, tüm hayal ettiklerinin, yalnızca hayal olduğu için, gözlerini açınca yok olacağını bildiğinden, uyanmayı değil ama, gözlerini açmayı, istediği kadar geciktirebilir (s. 30):

Ve ben fazla uyanığım
gözlerimi açıp
seni görmek isteği için
ve görmek için
senin
orda olmadığını

Ama toplumsal alanda hayal görmek bu denli kişiye özel ve zararsız değil ki! Toplumsal yanılsamalar, söz gelişi rüşvet, gözümüz kapatsak da açsak ta var olmaya devam eder. Rüşvet almak için illâ elini kıpırdatmak da gerekmez. Onun çok mâsum (görünen) yüzleri vardır. Rüşvete karşı idealist önlemlerden, olmaması gerektiğinden, olası yaptırımlardan çokça söz edip, fakat hâlâ rüşvetle (veya onun türevleriyle) iş yapıp, yaptırmaya devam etmek, salt yanılsama olarak kalmaz, gerçeğimize de zarar verir. Yanılsama, özel yaşamda olduğu gibi yalnızca zaman ve güç kaybettirmekle sınırlı olmayacak, kendi kendimizle olan tutarlılığımızı ve güveni de sarsacak; daha beteri „ İyi Bahçıvanlar „ şiirinde olduğu gibi, kötü örnekliğimizi genç kuşaklara da bulaştırıp, geleceğimizi harcamış olacağız (s. 31):

Ne güzel
el ele tutuşup
bahçeye gidiyor
ağaç fidanımızı
suluyoruz
ve bakıyoruz

Ben tırtılları ayıklıyorum
Sen su getiriyorsun!
Ne yeşil olurdu
şayet koparıp
köklerini
atmasaydık

„Kökler“ Erich Fried‘de bence böyle yorumlanmalı; tıpkı aşağıdaki şiirde olduğu gibi, kökler aynı zamanda hem geçmiş hem gelecektir. Şairin belki romantik geçmişinden gelen bir iz sürme ile, „Ben“ başlıklı bu şiirinde, yukarıda ihtimal vermediğimiz bir mistisizm var gibi görünüyor. Fakat o bunu yine de sade, herkesten biri olarak yaşadığını ısrarla vurgulamak istiyor. Ama zaten herkeste bir parça mistik bir kişilik yok mudur (s. 84)?

Başkalarının açlık dediği
beni doyurur
başkalarının şanssızlık dediği
benim şansımdır

Ben bir çiçek değilim
su yosunu da
Ben bir taş yosunuyum
bin yıldır taşı deliyorum

Bir ağaç olmak isterim
İsterim bir yaşam boyu
köklerine dokunayım
ve içeyim gece gündüz

Bir insan olmak isterim
ve yaşamak insanların yaşadığı gibi
ve ölmek insanların öldüğü gibi
Seni seviyorum

Sonuç olarak; Erich Fried‘in, bu yazıda „apolitik“ diye nitelendirdiğimiz şiirleri, aslında kesinlikle apolitik değil. İnsan gerçeği, asosyal olamayacağı denli apolitik de olamaz. Aşk muhakkak bir muhatabı gerektiriyor, sevgi ise muhatapları. İnsanları sevmeden, insan sevgisinden, hayvan ve bitki sevmeden bunları sevmekten söz etmek de bize özgü, tıpkı kitap okumadan kitabı sevdiğimizi her fırsatta söylediğimiz gibi. Her şeyi önce „kavram“, sonra „eylem“ olarak değerlendirmek gerektiğini, Fried‘in „Saf ve Uygulamalı Şiir“inden çıkarabiliriz (s. 80):

Saf ve Uygulamalı Şiir

Aşk şiirleri
her zaman olmuşlardır >angaje<
ya da anakreontik
ve yapmacık sadece

Bir aşk şiiri, ki saf olarak
nedeni üzerine çıkar
bir kuş gibidir
kendi üzerinden geçer

Kısaca ne anlaşılırsa
saf bir aşk şiirinden
sana yazılan bir aşk şiiri
böyle değildir katiyen.

Angaje bir şiir, ona göre „öyle olmalı ki/ hiç kimse/ onu fark etmemeli (...) demek istediğim/ fark etmek zorunda olmamalı/ bunun [angaje] olduğunu/ yoksa bu olasılıkla/ yalnızca marazi [angaje] bir aşk şiiridir“ (s. 80). Sonuçta Erich Fried, politik (aydın) şair olduğu genel kanısının yanı sıra, aynı zamanda, kısa soluklu, sade bir dille, ama anlaşılır bir biçemle kaleme aldığı aşk (sevgi) şiirlerinde de bilge şair (Poeta doctus) kimliğiyle karşımıza çıkıyor ve „apolitik şiirleri“nde de „aşkına kadar“ sorumluluk erdeminin sözcülüğünü yapıyor. Nitekim, yazımızın sonuna koyacağımız „Seçimim“ başlıklı şiirinde, nice mutsuzluğa neden olsa da, tercihini yine de üstüne düşeni yapmaktan yana kullanacağını itiraf eder (s. 95):

Diyelim ki seni yitiriyorum
ve karar vermek durumundayım
seni bir kez daha görecek miyim
ve biliyorum ki:
Bir sonraki kez
bana on misli fazla mutsuzluk getireceksin
ve on misli daha az mutluluk

Neyi seçerdim dersin?

Mutluluktan aklımı şaşırırdım
seni göreceğim diye

KAYNAKÇA
edition text + kritik 1993; Erich Fried. 2., rev. Aufl. München: edition text + kritik 1997 (= Text + Kritik 91).
Kaiser, Gerhard R. (Hg.): Die deutsch Literatur in Text und Darstellung, Bd. 16: Gegenwart, Stuttgart 1978, s. 57-59 (= Reclam Universal-Bibliothek, Nr. 9661)

Lennartz, Franz: Deutsche Schriftsteller der Gegenwart, 11. Erw. Aufl., Stuttgart 1978, s. 203-205 (= Kröner, Bd. 151).

Tezgör, Hilmi (Çev.): „Erich Fried: „Sevginin/ Rengi/ Özlemin/ Gölgede/ ve güneşte“. Cevat Çapan (Haz.): Şiir Atlası 2, 2. Basım, İstanbul 2000, s. 223-231 (= Kavram Yayınları)

Ünlü, Selçuk: Avusturya Modern Edebiyatı. Österreichische moderne Literatur, Konya 2001.

YAPITLARI: Gesammelte Werke. Bde. 1-4. Hg. von Volker Kaukoreit und Klaus Wagenbach. Berlin: Wagenbach 1993.

Erich Fried Kaynakçası için bkz.: Kritisches Lexikon zur deutschsprachigen Gegenwartsliteratur. Hg. von Heinz Ludwig Arnold. Stand 1. 4. 1993. 44. Nachlieferung. München:

*) Buradaki şiirleri, 1975-79 tarihleri arasında yazılmış ve ilk kez 1979’da „Liebesgedichte“ [Aşk Şiirleri] başlığıyla yayımlanmıştır. Çevirisi tarafımızdan yapılan metinler 1996 Berlin (Verlag Klaus Wagenbach) baskısından olup, verilen sayfa numaraları da buradandır.




Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın İnceleme ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Çanakkale Türküsü Örneğinde Bilim ve Popül (Er) İzm
"Sen de Haklısın" Esprisinde Yatan Felsefe
Kediler Ölmesin
Stefan Zweig’ın “Cenevre Gölü Hikâyesi
Nesnesi Panter Mi Şiirin?
Göçmen Edebiyatı Olarak Almanya Türküleri
Luise Rinser'de İnsan Sevgisinin Temeli
Fakir Baykurt‘ta Türk ve Alman İmgesi Üzerine
Sadakat Bir Erdem mi Yoksa Araç mı?

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nasreddin Hoca'nın Şiiri [Şiir]
Bir Şiirdir Yaşam [Şiir]
Hazan Günü [Şiir]
Rudolf Otto Wiemer [Şiir]
Anladım ki... [Şiir]
Sanal Bayramlar [Şiir]
"Göğsünün üstüne iki yıldız/gözlerinin üstüne iki öpücük" [Şiir]
Şair [Şiir]
Ezginingünlüğü [Şiir]
Sadece Dostlarıma [Şiir]


Ali Osman Öztürk kimdir?

Akademisyen, çevirmen, halkbilimci, karşılaştırmacı, eleştirmen.

Etkilendiği Yazarlar:
Bilimsel anlamda Wilfried Buch, Otto Holzapfel, Gürsel Aytaç; edebi anlamda Luise Rinser, Buket Uzuner.


yazardan son gelenler

bu yazının yer aldığı
kütüphaneler


yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Ali Osman Öztürk, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.