Mezarlık Öğretisi

Bu iki lalenin diyaloğunu dinler insan da, anne de soğuk mermer de..

yazı resim

Mezarlık Öğretisi

Sarı ve kırmızı yavaştı rüzgardan
Ilık, güneşten ve muteberdi
Ulu çığlıkları ilerledi mezarlığın ardına
Sarıldı adeta insanın gövdesine ısrarla..
Sabun kokulu elleri
çekip çıkardı sizleri hem
Ey zavallı insanlar
Kuşkulu gururlu ve üzgün rahimlerden
Çıkardı sizleri hem de bakire ivecen kızlar!
Anasız, babasız ve de piç.

Kırmızı lale çığırdı:

Sarı fısıltı güdüktü
İniltisinde yaşamın öldü ölecek.
Çökecek bulutların yamaçlarına, hayrandılar.
Toprağın üstüne ait ne varsa, konuştular bir bir
Sevdiler, korktular, ağlayıp da güldüler; lakin değişmedi bin yıllardır
Hikayesi ölümlünün, teskin etmeye çalıştı sarı
Fakat kanmadı titreyen ağlamaklı kimyaları etsiz kemiklerin!

Sarı fısıltı aşıktı
Bıraksalardı da uğraşsaydı nazıyla celalli bakışlarıyla sevilenlerin
Bodur gövdesiyle resmedebilseydi silsilesini sindirilmiş kulların
Olur a belki bir yere varırdı rüzgarın ucundaki keskin kokular
Olur a kaybettiklerimizi öldükleri yerlerden canlı alırdık!

Sarı fısıltı işte
Kapatırdı çarpışınca ölümüzün acısı gözleriyle, ağzını
Katledilesi travması beynimizde, güllük gülistanlık Tanrı işi değil
Yetkisizdir anlatmaz, bilir de anlatmaz köpoğlusu çaresini
Buz gibi ellerini, çürüyen berbatlığını dün yanımızda olanın, mümkün değil

Sarı fısıltıydı bu
Çekti demir bileğini bir anlığına hayattan; kırmızıya öfkeli
Cevap verdi kaçamaksız kavuşturup ellerini çığırarak çığlıkla:

Kırmızı curcuna upuzundur
Yetkindir düşürmeye sırtüstü sizi soğanlarının dibine.
Baskındır sarı tarlanın üzerine çöreklenen kırmızı felaketli güneş gibi
Son söz hep ondadır, işi olmaz felaketle, felaketin kendisidir
Lakin tereciye tere satılmaz!

Kırmızı curcuna aziz
Aşkla meşkle geçirmez vakit, bilir ki kefenleri sever, ilk beyazlıklarıyla
onlar bile kirlenirken; aşık olmak ne kelime?
Aldatmak vardır, gafil avlanmışı kandırmak, geçiştiriverir hızla

Açıklamak yok!

Kırmızı curcuna işte
Törpüler bildiklerinizi, sıfırlanıverirsiniz düşkün et, kemik ve derilerinizle
Soğuktur hava, sıcaktır; kokmayasınız sakın ha!
İşte; yetiştirilen öğle namazlarınıza; çökmüş ve gevşek naaşlarınız.
Her biri kırmızının eseridir, iki ıslak öpücük kalır
dünkü sevgilinin bacaksız sevişmelerinde.
Hep güncel bir tragedyada
Kapanır nihayet aydınlık tiyatronun kırmızı perdeleri karanlığa
Al olan alıp gitmiştir sizi..

Kırmızı curcuna bu.
Büker çelik gövdesini mağrur salınarak, kapatır hileli;
Çözemezsiniz, kapatır homurdanıp kanlı yapraklarını
Ve her bir kapatışında her yaprağını; birisi çekip gider
Çözülürken erimeyle meşgul ve memnun, koparken koca buz kütlesinden;
az sonra hepten suya kesecek gibi!

Ey insan!
Ben ölüm.
Ey sarı ve kırmızı lale!
Ben sevgiliniz!
Ey yaratılan! Ne gün düşünmeden yaslanacaksınız serin kollarıma?
Bahadır olanlarınız dahi titreyerek düştü koynuma!
Velev ki en akil babayiğit!
Korkmadan yapışandır dudaklarıma…

Şiir büyüsü gibi bir şey diyor ilham!
Masmavi … Bembeyaz… ve sarıya tutuklu kırmızı!
Göğün altında… Kefende… ve üzerimizde lalelerin kardeşliği..
Savuramazsınız onları; bu sürmekteki mezarlık öğretisi!
Ölünüz istirham ederim huzurla…

Başa Dön