..E-posta: Þifre:
ÝzEdebiyat'a Üye Ol
Sýkça Sorulanlar
Þifrenizi mi unuttunuz?..
"...öyküyü yazan bilge, beþinci ya da altýncý göbekten kral torunu olduðumu ortaya çýkaracak þekilde belirleyebilir soyumu." -Cervantes, Don Quijote
þiir
öykü
roman
deneme
eleþtiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katýlýmý
Yazar Kütüphaneleri



Þu Anda Ne Yazýyorsunuz?
Ýnternet ve Yazarlýk
Yazarlýk Kaynaklarý
Yazma Süreci
Ýlk Roman
Kitap Yayýnlatmak
Yeni Bir Dünya Düþlemek
Niçin Yazýyorum?
Yazarlar Hakkýnda Her Þey
Ben Bir Yazarým!
Þu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm baþlýklar  


 


 

 




Arama Motoru

ÝzEdebiyat > Roman > Natüralist Roman > Turgay




12 Mayýs 2006
Org ve Tora Bora (1. 1)  
Olaylar, Rüyalar, Gerçekler ve Tora Bora Kalesi

Turgay


Roman Kahramaný: Ýþini kaybedip parasýz kaldýðýndan ve iftiralara da uðradýðý için herkes ondan uzaklaþmýþ ve artýk yalnýz baþýnadýr, çevresinde konuþabileceði bir tek yakýný bile kalmamýþtýr. Kâbuslu gecelerinin tek tesellisi kendisine yakýn hissettiði vefat etmiþ kimselerdir, sadece onlar kendisini rüyalarýnda bazý þeylerden uyarmaktadýrlar. 11 Eylül sabotajýndan sonra gördüðü ve not ettiði rüyalarý tekrar inceler ve þaþýrtýcý durumlarla karþýlaþýr; o artýk 21.11.2001 tarihinde Usame Bin Ladin’in sýrrýný çözmüþ, saklanabileceði yerleri belirlemiþ, Ýstanbul ve Berlin þehirlerinin de tehlikede olduðunu anlamýþtýr. Ayrýca diðer bazý uçaklarýn, örneðin; 11.11.2001 tarihinde New York’ta düþen yolcu uçaðý, Usame Bin Ladin tarafýndan düþürüldüðünü dahi ispat eder. Gördüðümüz bazý rüyâlar hemen ertesi gün veya seneler sonra gerçek hayatta karþýmýza çýkýyor ve o olaylarý yaþýyoruz. Çoðu rüyalar ise muammalý, çözebilirseniz çözün! Ýki arkadaþ; sohbet esnasýnda bir üçüncüden bahsederken onun kapýdan içeri girdiðini görüyorsunuz ve "bu ne tesadüf, þimdi senden bahsediyorduk!" diyorsunuz. Bu gerçekten bir tesadüf mü? Rüyada görülen rakamlarýn olduðu gibi, bazen rüyanýn görüldüðü tarihteki rakamlarýn bile bazý þeyleri yansýttýðýný, bir þeyler ifade ettiðini bu romaný yazarken anladým, rüya tarihlerini yazmamýn diðer bir nedeni de budur. Yaþanan olaylarda ve görülen rüyalardaki rakamlar ve ardýndan ortaya çýkan gerçekler...


:CAIJ:
ORG ve Tora Bora
BÖLÜM: 1.1     
Olaylar

Bugün havanýn da güzelliðinden yararlanarak Boðaz kenarýnda biraz gezinmek, yalnýz baþýma çay bahçelerinde oturup bedenimi ve ruhumu dinlendirerek çay içmek, bu arada sessizce süzülen gemileri seyretmek gayet iyi olur diye düþünmüþtüm. Nasýlsa günlerden pazar, ayrýca yarýn on beþ Eylül 1997, doðum günüm ve kýrk dört yaþýna gireceðim günün bitmesiyle, daha doðrusu yarýn sabah saat dörtte hayatýmýn kýrk üç senesini tamamlamýþ olacaðým. Kýrk dört sene önce sabah saat dörtte; harika, tam üç tane dört yan yana. Aslýnda bu doðum günümün çok özel olarak kutlanmasý gerekir, týpký otuzuncu yaþ günümü kutladýðým gibi, bu zamana kadar kutladýðým en güzel doðum günüm. Almanya'da bir barda kutlamýþtým. Çok arkadaþým gelmiþti, baþka þehirlerden, kasabalardan gelen arkadaþlarým bile olmuþtu. En güzel doðum günü hediyelerini o gün almýþtým, onlardan birini halen yanýmda taþýyorum, býrakmýyor beni bir türlü, daha doðrusu ben onu býrakamýyorum, çünkü ona sürekli ihtiyaç duyuyorum, bana tam on dört senedir zamaný gösteriyor, zamaným onunla geliyor, onunla geçiyor. Bu Kerstin, Horst ve Birgit'in müþterek aldýklarý bir hediyeydi. Bir taraftan Boðaz'dan geçen gemileri seyrederek çayýmý yudumluyor diðer taraftan bu akþamý nerede ve nasýl geçireceðimi düþünüyorum. Doðum günümü ilk defa yalnýz kutlayacaðým, bu da "çok özel" demektir. En iyisi loþ ýþýklý, güzel müzik olan bir bara gidip demlenmek, tabii ki güzel bayanlarýn da gittiði bir yer olmalý. Ayrýca eve uzak olmamalý ki araba kullanma mecburiyeti ortadan kalksýn, ya yürüyerek veya taksiyle eve gidebileceðim bir yer, örneðin; Aksaray, Bakýrköy veya Yeþilköy sahilinde güzel bir bar olabilir. Ýkinci çayýmý da yudumladýktan sonra Boðaz'a olta atanlarýn yanýndan geçerek tuttuklarý balýklara göz attým; kimi birkaç tane yakalamýþ, kimi daha siftahýný bile yapamamýþ. Balýklarý görünce karným da acýkmaya baþladý. Eve giderken yol üzerinde Ortaköy'e uðrar, orada balýk yiyebilirim diye düþündüm.

Gayet iyi düþünmüþüm. Garson henüz tabaðý masanýn üzerine býrakmadan, birkaç metre öteden kýzarmýþ balýðýn kokusunu aldým. Afiyetle yiyor, arada bir nefes alýp beyaz þarabýmý yudumluyorum. Aslýnda kýrmýzý þarabý tercih ederdim; fakat adet bozulmasýn. Eve gidip bu akþam için hazýrlýk yapmanýn zamaný geldi. Yakýnlarda park yeri bulamamanýn bazý faydalarý da var, en azýndan tok karýnla arabaya kadar yürüyüþ yapýlýyor. Bakalým eve gidene kadar kaç trafik canavarýna rastlayacaðým. Pardon! Ben canavarlýk yapmýyorum. Yemekle birlikte sadece bir bardak þarap içtim ve herkesin önüne geçeceðim diye de zikzaklý araba sürmüyorum, araba cambazlýðý yapmýyorum, baþkasýnýn veya babamýn arabasýný da kullanmýyorum; zira ehliyetimi olduðu gibi arabamý da ter dökerek aldým. Yakýnýnda park ettiðim evime doðru yürürken bayanýn biri yaklaþýp elindeki kâðýdý gösterdi.

"Oðlum! Bu adresi arýyorum, burayý biliyor musun? Otobüs þoförü burada ineceðimi söylemiþti."

"Evet hanýmefendi, caddenin karþýsýna geçip doðru yürüyün, yol ileride çatallaþýyor, soldaki yolu takip edin, soldan dördüncü veya beþinci blok olmasý gerekiyor."

Yalnýz yaþamanýn avantajlarýndan biri de evde her þeyin yerli yerinde olmasý. Hiçbir þeyi aramýyorsun, þikâyet etmiyorsun, her þey býraktýðýn gibi duruyor. "Hey, çocuklar! Ayakkabýlarýmý, terliklerimi gördünüz mü? Hanginiz benim havluyla burnunu sildi?" veya; "sevgilim, benim iç ve dýþ çamaþýrlarým nerde?" veya; "benim diþ fýrçama ne oldu böyle, kim bununla ayakkabýsýný boyadý?" diye baðýracak kimse yok. Hava kararmaya baþladý, doðum günü kutlama öncesi bir duþ ve sakal týraþý iyi olur, ne de olsa iki gündür týraþ olmadým, hem bakarsýn güzel bir bayanla tanýþma fýrsatý doðabilir. Týraþ olmadan önce aynanýn karþýsýnda her zamanki gibi saçlarýmý inceledim, halen beyaz bir saç yok. Berbere gittiðimde hafif aðarmýþ süsü verircesine "beyaz boya mý sürdürteyim!" diye tekrar söylendim. Bir iki senedir böyle düþünüyorum aslýnda; lakin bir türlü cesaret edemedim. Saçlarýmý sýkça kestirdiðimden her seferinde farklý boya olabilir ve fark edilir diye güvenemedim. Benim yaþýmdaki insanlarýn saçlarý neredeyse bembeyaz. Hatta bana demin aþaðýda "oðlum" diye hitap ederek adresi soran bayan bile benim yaþlarýmda, en fazla birkaç yaþ büyük olmalýydý. Bunun gibi adres veya herhangi bir þey sorarken böyle hitap eden yaþýtým çok insanlara rastladým. En iyisi biraz daha bekleyeyim, yamaçlar kendiliðinden aklansýn. Dýþarýya çýkmak için bir saat içinde hazýrlandým, vakit henüz erken, televizyonda akþam haberlerini izleyerek biraz daha vakit geçirebilirim.

Sahile indiðimde saat yirmi ikiye geliyordu. Ýlk girdiðim yer canlý müzik yapan bir bardý. Canlý müzik pek ilgimi çekmedi. Ýkinci gittiðim yer Ýngiliz stili bir bar, müzik de bayaðý güzel. Ýþte burada doðum günümü "çok özel" kutlayabilirim. Bira bardaklarý da büyük, tam istediðim gibi. Barda, tam köþede bana uygun bir yer boþ, barýn içi de dýþý da buradan yan oturulunca görünüyor; fakat her yerde olduðu gibi bira servisi burada da köpüksüz.

"Bakar mýsýn bir dakika!" diye barmene seslendim.

"O... Ýyi akþamlar, hoþ geldin, ne zamandýr buralarda görünmüyorsun."

"Bu sýralar çok koþturuyorum, iþler yoðun."

"Fuardan mý geliyorsun yine?"

"Hayýr, fuarlar þimdi ilkbahar aylarýnda, benim bira köpüklü olsun."

"Biliyorum, asýl tadý köpüðünde diyeceksin, bilirsin buralarda hep köpüksüz isterler."

Önceleri bu bara sýkça gelirdim, hatta üç dört sene önce Almanya'dan beni ziyarete gelen Martin ile birlikte yýlbaþýný burada kutlamýþtým. Önce Taksim'de Ýstiklal Caddesi'nde bir restoranda akþam yemeði yemiþ, ardýndan Sultan Ahmet'e giderek küçük bir barda bir-iki bira içip buraya gelmiþtik. O yýlbaþý akþamý hava bayaðý güzeldi, saat yirmi dörtte dýþarýda havai fiþeklerin seyrinden sonra "ben yine acýktým," diye tutturmuþtu Martin. Ona; "sabah kahvaltýsýna kadar sabret," demekten baþka yapacaðým bir þey yoktu; zira yýlbaþý gecesini bir restoranda oturup ellerimi þakaklarýma dayayarak geçirmeye niyetli deðildim. Onun da buna pek niyeti yoktu zannedersem, kendine Ýngilizce sohbet edecek birkaç kiþi bulmuþ, bayaðý eðleniyordu. O yýlbaþý gecesini hayal ederken barmen beni uyandýrdý.

"Bir bira daha?"

"Evet, ver bakalým, bu akþam biralar bayaðý tatlý geliyor."

"Neden? Özel bir gün mü, yoksa özel bir sebebin mi var?"

"Yo hayýr, biraz stres atýyorum."

Ona yarýn doðum günüm olduðunu söylemem gerekmezdi. Bu doðum günümü kendimle "özel" olarak kutlamak istiyorum. Bar kalabalýk olmasa da yeterli derecede dolu. Kimileri sohbet ediyor, kimi oturduðu yerde müziðin ritmine uyarak kafasýný kolunu veya vücudunu sallýyor, benim gibi çekingenleri sadece ayaklarýný oynatýp dizlerini titretiyor. Arada bir saate bakýyor, yirmi dörde gelmesini bekliyorum, kendi kendime þerefe demek için.

Nihayet o saat geldi.

"Þerefe Turgay Bora!"

Artýk kýrk dört yaþýndaydým. Doðrusu sabah saat dörtte doðduðum için dört saat sonra. Kýrk dört sene önce bu saatlerde annem doðum sancýlarý çekiyordu, daha da doðrusu ben dýþarýyý görmek, dýþarýya çýkmak istiyordum, annemin karnýný tekmeleyerek; zira sabrým kalmamýþtý, küçücük daracýk yerde iki büklüm halde bayaðý sýkýlmýþtým. Benim yerimde kim olsa ayný þeyi yapardý. Hazýr tekmelemiþken biraz fazladan tekmeleyeyim diye düþünüyordum; ilerde annemden yiyeceðim dayaklar ardýmda kalmasýn diye. Saat bire geliyor, fazla geç kalmamalýyým. Sabah erken kalkýp önce büroya, oradan bir þirkete gidip tahsilat yapmam gerekiyor.

Yeni bir güne gözlerimi açtým. Bayaðý geç yattýðým için bugünkü sabah koþusu iptal edildi. Duþ ve kahvaltýnýn ardýndan marþ düdüðünü çalýp kontaðý çevirerek büronun yolunu tuttum. Oradakilere henüz günaydýn diyemeden:

"Doðum günün kutlu olsun patron."

Sibel, Dilara ve Aykut, Sibel'in masasý önünde dizilmiþ, hep bir aðýzdan böyle seslendiler. Masanýn üstünde, üzerinde mumlar yanan yuvarlak bir pasta tortusu ve kahve fincanlarýný gördüm.

Sibel:

"Bugün doðum günün olduðunu biliyoruz; fakat tam olarak kaç yaþýna girdiðini bilmediðimiz için mumlarý sayýsýna göre alamadýk, hepimizin söylediði rakam farklýydý."

"Yaþýmýn sayýsýna göre mum alsaydýnýz pastanýn üzerinde yer kalmazdý."

Dilara:

"Ayýp ettin patron, valla bu pastanýn üzerine yüz tane mum sýðar."

"Yüzden nesi eksik ki! Sadece bir sýfýrý... Peki neden on tane mum?"

Sibel:

"Yalnýzlýðýn sembolü, bir ve yanýnda sýfýr rakamý. Artýk evlen, zamanýn geldi ve geçti bile."

"Ne demek geçti! Daha çok var zamanýna."

Dilara:

"Patron, pastanýn hepsini bitirmeyesin! Büroda pasta var diye evde kahvaltý yapmadan geldim, ona göre."

Dilara, büronun hem neþesi, hem gülü. Büroda özel sohbetinde genelde argolu konuþur, bana olduðu gibi baþkalarýna da aþýladýðý hünerli bir çok kelimesi var, iþ konusunda konuþma tarzýný tepe takla deðiþtirir. Diksiyonu düzgün, konuþmasýný gayet iyi bilen, on yedinci yaþ gününü altý ay önce kutladýðýmýz, Türk standartlarýna göre uzun boylu, kumral güzeli hanýmefendicik bir kýz. Þirketin telefonlarýna o bakar, ayrýca dosyalama, yazýþma ve ön muhasebede Sibel'e yardýmcý oluyor. Ýki senedir þirkette. Geliþi olaylý olmuþtu:
***
Dilara, 1995 Eylülünde bir gazeteye verdiðim eleman ilaný üzerine gelmiþti. Diðer müracaatçýlar gibi onunla da bir sözlü mülâkatta bulunmuþtum. Randevu saatine tam olarak uymasý, mülâkat esnasýnda konuþma tarzý ve fiziði iþe alýnmasýnda etken olmuþtu. Aþaðý yukarý bir yetmiþ boylarýnda olmalýydý. Bana on sekiz yaþýna yeni girdiðini, mali sebeplerden dolayý liseden ayrýldýðýný söylediðinde beni aldatmýþtý. Ýþe alýndýktan sonra personel ve muhasebe kayýtlarý için kimliðini vermesi gerekiyordu; fakat kimliðinin kayýp olduðunu, yeniden çýkartacaðýný söylemiþ, aradan iki hafta geçmesine raðmen halen çýkartmamýþtý. Bunun üzerine bir gün evini aradým, telefona çýkan annesini tanýyordum; iþe giren kýzýný ziyarete gelmiþ, nasýl bir yerinde çalýþtýðýný bilmek istiyordu.

"Nasýlsýnýz Zerrin Haným?"

"Teþekkür derim. Sizler nasýlsýnýz, iþleriniz nasýl?"

"Teþekkürler, iþlerimiz iyi ve yoðun, Dilara'dan bir þikâyetim var. Muhasebeye kimliðini vermesi gerekiyor, iki haftadýr halen getirmedi, sizde vekâleti olduðu için sizin çýkartacaðýnýzý söylemiþti."

"Nasýl? Kimliði yanýnda!"

"Bana kaybettiðini, yeniden çýkartýlmasý gerektiðini söylemiþti."

"Hayýr kayýp deðil, kimliði yanýnda; fakat yenilenmesi gerektiði doðru, günü geçti ve fotoðraf eklenmesi gerekiyor, yanýndaki kimlik fotoðrafsýz."

Hayret etme sýrasý bendeydi.

"Benim bildiðim en geç on beþ yaþýna kadar kimliðine fotoðraf ekletmesi gerekiyor, Dilara üç senedir fotoðrafsýz kimlikle mi dolaþýyor yani?"

"Dilara on beþ yaþýna zaten birkaç ay önce girdi."

Ýyice þaþýrmýþtým.

"Ne? O on sekiz yaþýnda deðil mi?"

Gülmeye baþladý.

"Size yalan söylemiþ Turgay Bey, o daha on beþ yaþýnda ve bunu kabullenmiyor, herkese on yedi veya on sekiz yaþýnda olduðunu söylüyor."

"O halde lise ikiden ayrýldýðý da doðru deðil."

Bu sefer kahkaha atarak:

"Hayýr, ortaokulu henüz yeni, bu geçen sezon bitirdi, liseye gidecekti, 'ben liseye miseye gitmem' diye tutturdu, bir türlü razý edemedik, fazla zorlamak da istemedik, zaten ortaokulu zoraki bitirdi."

Gülme sýrasý bana gelmiþti. Nasýl da kandýrýlmýþtým! Zerrin Haným kýzýnýn on beþ yaþýnda olduðu için vekâlete gerek olmadýðýný, yarýn gidip yeni nüfus cüzdanýný çýkartacaðýný söylemiþti. Konuþmanýn ardýndan ne yapacaðýmý ve ona karþý nasýl davranacaðýmý düþünerek elimin altýndaki kâðýdý rast gele karalýyor, daireler çiziyordum. Dahili hattan Dilara'yý arayarak yanýma gelmesini söylediðimde kapýyý týklatýp içeri girdi.

"Gel bakalým Dilara Haným... Þimdi senin vekil tayin ettiðin annenle görüþtüm, hangi konu hakkýnda görüþtüðümü merak ediyor musun? Hani þu bir türlü gelmeyen kimliðin var ya! Ýþte onun hakkýnda."

Yüzü kýpkýrmýzý olmuþtu. Önce "ne oldu!" der gibisinden bana bakan meraklý bakýþlarýný üzgün bir þekilde saðdaki pencereye çevirmiþ, "galiba þimdi kapý dýþarý edileceðim" diye düþünüyordu sanki. Bir müddet ona sessizce bakakaldým, o halen pencereye bakýyor ve oraya bakarken eminim ki benim gördüklerimi görmüyordu; ne caddeden gelip geçen kocaman arabalarý, ne de yaya yolunda birden bastýran saðanak yaðmurdan saða sola kaçýþan insanlarý. Benim iþittiðim gök gürültüsünü ve cama vuran saðanak yaðmurun seslerini bile iþitmiyordu. Onun kendi gördükleri, benim göremediðim daha baþka þeylerdi sanki ve içkulaðýndaki cýzýrtýlar ile birlikte, içinden gelen "vay anasýný be!" gibisinden sesleri de ben iþitemiyordum. Belki de onu hiçbir þey ilgilendirmiyordu ve sadece mahcuptu, þimdi ne olacaðýný düþünüp bekliyordu. O an kalp atýþýnýn hýzlandýðýndan da emindim. Fazla üstelememem gerektiðini düþünmüþtüm. O gururlu bir kýzdý, bunu iþe baþladýktan birkaç gün sonra fark etmiþtim. Bu yüzden büroda çalýþtýðýmda, caným çay veya kahve istediðinde mutfaða gidip kendim hazýrlýyordum. Büroya ziyaretçiler, müþteriler geldiðinde iþini gayet iyi biliyordu, kime ne ikram edeceðini, telefonda kime nasýl cevap vereceðini çabuk öðrenmiþti. Ýþine kýsa zamanda uyum saðlayan çalýþkan bir kýzdý, yine de ona;

"Bana on sekiz yaþýnda olduðunu söyledin, lise ikiden ayrýldým dedin, yani yalan söyledin," dedim.

Gözlerini önce bana çevirmiþ, sonra yine mahcup bir þekilde pencereye doðru bakmaya baþlamýþtý, ara sýra kaçamak gözlerle bana bakarak:

"Yoksa beni iþe almazdýnýz, benim iþe ve çalýþmaya ihtiyacým vardý, ailemin mali durumu iyi deðil, aileme katkýda bulunmam gerekirdi."

Sessizce onun bu mahcup haline bakmaya devam ediyordum. Tekrar saðdaki pencereye, ardýndan bana baktý.

"Beni kovacak mýsýnýz?"

"Hayýr kovmayacaðým, iþine devam edeceksin; fakat seni cezalandýracaðým. Annen yarýn sabah yeni kimliðini çýkartýp buraya gelecek, cezaný o zaman vekilinin yanýnda söyleyeceðim, þimdi gidebilirsin."

"Teþekkür ederim," diyerek ayný mahcup tavrýyla odadan çýktý. On dakika kadar sonra kapýmý týklatýp bir fincan kahve ile içeri girerken yüzünde bu kez bir tebessüm vardý.

"Size sütlü bir kahve yaptým."

Dilara ilk defa sadece bana kahve servisi yapmýþtý. Bugünden itibaren kahvemi genelde o yapýyor, ne zaman kahve içeceðimi biliyor ve getiriyordu. O çok meþgul olduðunda kahvemi kendim yapýyor, ona da ikram ediyordum. Büroda ben dahil dört kiþi çalýþýyorduk, bir seneden beri þirkette olan Aykut yüksek lisansa baþlayacaðýndan bir ay içinde þirketten ayrýlacaktý. Mimar Ýlhan genelde büro dýþýnda, ya þantiyede veya piyasadaydý, sabahlarý büroya gelip gider veya önce dýþarýdaki iþini halledip öðleden sonra gelirdi. Muhasebe bürosu ayrý olduðundan her gün bir eleman uðrar ve gider, diðer elemanlar þantiyelerde çalýþýyor, ayda bir büroya gelirlerdi. Bunlardan sadece Hüseyin büro ile þantiyeler arasýnda mekik dokursa da genelde þantiyelerde bulunurdu.

Ertesi gün öðleden sonra Dilara'nýn annesi yeni kimlik cüzdanýyla büroya geldi, kýzýnýn neden okula devam etmek istemediðini anlattý; boylu boslu olduðundan sýnýf arkadaþlarý yanýnda kendini diðerlerine nazaran büyük olarak görüyor ve okul formasý giyinmek ona zor geliyormuþ. Sohbet ederken Dilara'yý yanýmýza çaðýrdýk.

"Senin hakkýnda annenle biraz konuþtum, þimdi sana vereceðim cezayý söyleyeceðim, annenden bunun müsaadesini aldým. Kabiliyetli bir kýzsýn, bilgisayar kursuna gideceksin, cezan bu."

"Tekrar okula filan gitmek istemiyorum."

"Okula gitmeyeceksin, yakýn çevrede Milli Eðitim Bakanlýðýna baðlý birkaç özel meslek edinme kurslarý var, ya hafta içi iþten sonra yedi sekiz ay akþam kurslarýna veya cumartesi ve pazar günleri tüm gün hafta sonu kursuna gideceksin."

Dilara bir annesine bir de bana bakýyordu ve kararsýzdý, onu kolay ikna edebilecek baþka þeyler söylemeliydim, devam ettim:

"Zamanýný ve hangi eðitim kurumuna gideceðini kendin seç, hem o kurslara gidenler genelde on sekiz yaþý ve üstü lise mezunlarý oluyor, okul formasý giyinme mecburiyeti de yok, maaþýndan da para kesilmeyecek, þirket hesabýna gideceksin, ne dersin?"

"Bilmem ki!"

"Zaten Aykut Bey ayrýldýktan sonra büroda bilgisayar kullanan ve ayrýca seri yazabilen bir elemana daha ihtiyacýmýz olacak, onunla burada pratiðini yaparsýn, sana da bu konuda çok ihtiyacým olur, biliyorsun; biz çok teklif ve rapor hazýrlýyoruz."

"O zaman hafta içi akþam kurslarý olsun."

"Tamam, yarýndan itibaren kurslarý ara ve uygununu seç."

Dilara'yý ikna etmek pekte zor olmamýþtý. Hafta içi akþam kurslarýný seçeceðini tahmin etmiþtim. Onun yaþýnda kim ister ki hafta sonunun kurslarla mahvedilmesini! Ayrýca hayatýnda belki de ilk kez akþamlarý evine geç gidecek ve bu ona cazip gelecektir; zira kendisi artýk on beþ yaþýnda küçük bir kýz deðil, on sekiz yaþýnda olgun genç bir bayan olacaktýr.
***





Söyleyeceklerim var!

Bu yazýda yazanlara katýlýyor musunuz? Eklemek istediðiniz bir þey var mý? Katýlmadýðýnýz, beðenmediðiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düþündüðünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazýlarý yorumlayabilmek için üye olmalýsýnýz. Neden mi? Ýnanýyoruz ki, yüreklerini ve düþüncelerini çekinmeden okurlarýna açan yazarlarýmýz, yazýlarý hakkýnda fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloða geçebilmeliler.

Daha önceden kayýt olduysanýz, burayý týklayýn.


 


ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.

Yazarýn natüralist roman kümesinde bulunan diðer yazýlarý...
Org ve Tora Bora (1. 2)


Turgay kimdir?

Turgay Bora, ilk Romaný.


yazardan son gelenler

yazarýn kütüphaneleri



 

 

 




| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk

| Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim Yapým, 2024 | © Turgay, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr.
Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz.