Hayatımda, her şeyin kontrolünün bende olduğunu düşündüğüm anda çaresizliğe, habersizliğe, güçsüzlüğe sürükleyen bu duyguya kapılıp gitmek istemek bana ne veriyor olabilir ki midemden boğazıma doğru yükselen yumuşak pembe acı tohumcukları dışında…
Hem de bu duyguyu reddetmeye, kendimi aksine inandırmaya çalıştıkça…Diğer yandan o kişi olduğunun farkına varıp kristal tanecikleri gibi dağılmaya başlar kalbim.
Ardından gözlerine bakar ve soğuk bir okyanusun sularına düşerim çok yükseklerden.. serinletir beni, nefes aldığımın farkına varmamı sağlar, küçük bir naneli şeker atmışım gibi sanki ağzıma, ardından nefes alırım boğazımdan geçer derinlere doğru gitmeye çalışır ama yok olur bir süre sonra pembe parçacıkların arasında.
Karşılaştığım için, bizim tesadüf sandığımız gerçekleri kusursuz zamanlarına oturtan tanrıya nasıl şükredeceğimi düşünürken bir yandan, sadece tanımış olmak yetti bana inan diyerek kendime karşı dürüst olabiliyor muyum acaba?
Ve bir köşeye çekilir sessizce kıvrılırım gözlerim açık inkar etmeye çalışır gibi onun bulunduğu dala erişebilmek için uzanışlarımı.
Ve o anda beni hiç düşünmemiş olsa bile eğer beni sevebilirse gerçekten, ne kadar eşsiz ve sıra dışı bir hayatı paylaşacağımızın farkına varır, belki bir gün beni sevmesini sağlayabilirim diye dondururum göz yaşlarımı henüz damlamadan.