Mermere sıkışmış bir melek gördüm ve onu özgürlüğüne kavuştuncaya dek mermeri oydum -Mikelanjelo |
|
||||||||||
|
Şimdi nasıl başlasam / nasıl söylesem, hangi kenarından ısırsam, taze ekmek kokan kelimelerin. Hani olur ya bazen, donar ya gözler, başlar ya bazen ne söylesemler, ne düşlesemler. işte öyle bir şey. Merhaba ! Sen ki; açık denizlere pupa yelken. Sen ki; okyanus mavisinde saklanmış aşk kokan şehrinle, kıyılarımda sevişen ! Umutlarımın eylül martısı, fırtınalarımın harabe sığınağı,rüyalarımın yaramaz kaçağı, Asos'un sonbahar sarımtırağı. Merhaba ! Sen ki; kumral saçlarında tel tel idamlar yumağı. sen ki; efes'in, aspendos'un ten kokan toprağı. Merhaba, kordon kaldırımlarının cilveli kaçağı. Açlığımı bastıran ekmek arası soğanım, sıcak çorbam, düşlerimin yaş kokusu bulaşmış yastığı. Sen ki; damağımda kalan anason tadı. Sen ki, göz pınarlarımda vanası açık hasretim, dolu dolu bulutlarım, yağmayan buğulu hava ! kasvetim. Merhaba ! son şansım, hayata verdiğim rüşvetim. Gecelerimin çingene kırmızı uykusuzluğu,aç yüreğimin tamahkar yolsuzluğu, hapishane kokulu efkarım. Taş duvarlarımı yeşerten sarmaşığım. Ağzı rakı kokan Neyzen sokağım, avuçlarımda saklı, memleket toprağım. Sen ki; yokluğu içimin boşluğu. Sen ki; yürek koyaklarımı darmadağın eden lodosum. Sen ki; albatros gecelerimin yaşlara dolanmış yumağı. merhaba çiğer parem ! amansız sorguların tutanağı. Merhaba duman gözlüm ! merhaba. Öyle acı veriyor ki hasretin, yokluğun tenime sokulmuş kıymık sızısı. Son bakışın saplanmış yüreğime ! hançer. Merhaba ! tüm hesaplaşmalarımın arkadan dolaşan bıçağı. Sen ki; güvercin kanatlı mavim. Sen ki, balaban acılarında sabrım, cesaretim. Sorgularda kendime nefretim, çözülmüşlüğüm, ispiyon ruhum. Kendi isteğimle imzaladığım en son ifadem. Sen ki, demir parmaklıklar ardında ki gül bahçem. Merhaba özgürlük aşkım ! merhaba. Yanağımda otuz yılın şamarı ! beş parmak. Sahtekar aynalarda kendimi aldatmışlığım, yüzüme tükürmüşlüğüm, balon gençliğim, amansız yollarında sürünmüşlüğüm, bulamadıklarım. Acıyan yaralarımın tuzu, kavşaklarını teğet geçtiğim, umursamazlığım ! merhaba. şimdi kancık bir şeytan ki içimde ! oynak. Ha desem önümü kesecek, ha desem beni ortadan ikiye bölecek. Seviyorum ulan diye haykırsam, dudaklarımı mühürleyecek. merhaba yaralarımın neşteri, tek sen kaldın, ölüm rengini yeşile çevirecek. Ah ! dikenlerime inat filizlenen masti çiçeğim. Bir bilsen neler çektiğimi, bir bilsen, sesini her duyduğumda gözlerimin bulut gibi nasıl da dolduğu. Gururumdan içime ağladığımı, bütün nehirlerin yüreğime aktığını. Kendimi sıkarak, dudaklarımı kanatırcasına ısırdığımı ! bir bilsen, her gece saçlarımda hazan yaşadığımı. Ah seher bakışlım ! bir bilsen, içimde koca koca kayaların ortadan çatladığını. Merhaba ! rodos'un, girit'in göçmen kuşu. Bir bilsen leylek gagasında düşlerimin göçe kanatlandığını. Şimdi geçmişimin üzerine serdim, kıyılarıma vurduğun azgın dalgalarını. Şimdi tuzlu yorganlar altına gömdüm, bilmediğin acılarımı. Dikişleri sökülmemiş, yaralı bir yürekle geliyorum sana. Dokunsan kanayacak. İğreti parkası altında, buz kesmiş elleri, titreyen dudağı ve macerasıyla, avuçlarımda küf kokan Marmara’yı akıtıyorum sana. Bozkırlarına kanat çırpıyor umutlarım. Merhaba, beyaz martıların kaybolduğu mavi özlem. Kanatlarımda İstanbul kokusu, ayaklarımda bir senin çözeceğin düğümlerle geliyorum sana. Hadi ! özgürlüğü ve gökyüzünü tanıt bana. Ah bu yürek, sen bilmezsin ! neye niyet. Kendi kendine kızarmış işte nemrut, bakma sen, aldırma sen. Her hazan tehlike saçar zakkum yaprakları, dokunma sen. Kanma yeşil damarlarıma. Gördüğün gibi mavi değil bakışlarım. Hüznün kovanına banılmış iki dilim ekmek parçası ! dudaklarım. merhaba annemin elleri, senin kadar somut değil yaşadıklarım. Bildiğin gibi değil, duyduğun hiç değil. Kaskatı ! kocaman bir kaya, soğuk ve benizsiz, anlatacaklarım. Bakma sen bana, yazdıklarım değil inandıklarım. ilk kez bu denli yüzleşiyorum kendimle, bu denli açık ve net olarak yani!! Bundandır çözülmem ! kadehlerde gidip gelmem. Bundandır seni sen olmadan sevmem, kendime direnmem. Merhaba derken, titremem, önünde eğilmem.Ah ayalarımı kavuran ateşim, yüreğime akan magma. Tenimi çorak topraklara çeviren kızıl yağmurlarım, dolu damlacıklarla beslenen pınarlarım. Bundandır, dağları delen feryatlarım. Şimdi uçuyorum bozkırlarında. Önümde salıncak düşlerim. Kapatıyorum içimde parazit yapan eski radyolarımı. Yeni şarkılar, hasret kokan nakaratlar dilimde. Mor bir gül bırakıyorum kapına, kırmızıya dönsün teninde. Levent Saral / DEVAM EDECEK
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Levent Saral, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |