"Ne elbiseler gördüm, içinde adam yok, ne adamlar gördüm sırtında elbise yok." -Mevlana |
|
||||||||||
|
Ahilik, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde Anadolu Türklerine sanat, ticaret ve ekonomi alanlarında yön veren bir organizasyon, bir anlayış, aynı zamanda bir hayat tarzıdır. Ahilerin kurdukları esnaf ve sanatkâr birliklerince belirlenen kurallar, daha sonra hazırlanacak kanunnamelerin, tüzüklerin temelini oluşturmuştur. Bu birlikler, zamanla diğer esnaf ve sanatkârlara da önderlik etmiş, hatta Osmanlı devletindeki bütün Türk esnafı, ahi babalardan veya onların yetki verdiği kimselerden aldıkları yeterlilik ve izin belgeleri ile iş görür hâle gelmişlerdir. Osmanlı devletinin toprakları genişledikçe gayrımüslim teba üzerindeki hak ve sorumlulukları da genişlemiş, iş kolları ve çalışanlar çoğalmış; dolayısıyla Müslüman olmayan teba ile ortak çalışma zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Bu sebeple ahilik teşkilâtı lağvedilmiş, yerine din ayrımı gözetilmeyen bir kurum olan “gedik” kurumu tesis edilmiştir. Bu müessesenin teşekkül sebebi şüphesiz ki sadece bu değildir. Muhtelif sebeplerle ahi teşkilatlarının esnaf ve halk arasında eski etkinliğinin kalmaması, devletin bu işleri kendi kontrol ve inhisarında bulundurma isteğinin de bunda önemli rol oynadığını kaydetmek gerekir. Sıdkî Bey “gedik”i “sanat ve ticaretle uğraşabilmek yetkisi” şeklinde tanımlamakta ve “gedik” kelimesinin 1727 yılında kullanılmaya başlandığını, ancak sanat ve ticarette tekelin önceleri mevcut olduğunu belirtmektedir. Ne var ki, bu tarihte ahilik kurumunun bıçakla kesilip atılırcasına aniden lağvedildiğini veya ahiliğin bu tarihle birlikte tamamıyla ortadan kalktığını söylemek doğru olmaz. Zira 19. yüzyıl sonlarında dahi çeşitli şehirlerde ahi teşekküllerinin fiilen var olduğu bilinmektedir. Tanzimat Fermanı’ndan ve yabancı devletlerle ticaret anlaşmaları imzalandıktan sonra öteden beri yürürlükte olan tekel yönteminin sanat ve ticaretin ilerlemesinde zararlı olduğu anlaşılmış, sanayi ve ticaretin ilerlemesi istendiğinden artık bu yöntemin korunması için devlet tarafından bir çalışma yapılmamıştır. Gerçi esnaf arasında tekel yöntemi bir müddet daha geçerli olmuş ve bu da tekel yönteminin korunmasından çok, esnaf tarafından gedik senetlerine dayanarak tasarruf etmeye başladıkları emlâkin ellerinden gideceği korkusundan ileri gelmiş ise de geçerli belgelere dayanan gediklerin emlâk üzerindeki değerinin korunmasıyla birlikte bundan sonra gerek Maliye ve Evkâf Hazineleri, Darphane, Zecriye ve Tıp Mektebi’nden ve gerek müstesna vakıfların yöneticileri tarafından yeniden gedik senedi verilmemesi hakkında 22 Mayıs 1860 tarihinde ferman çıkmış ve bu ferman hükmü, mülkiyet üzere tasarruf olunan gedikler hakkında kaleme alınan 17 Haziran 1861 tarihli tüzük ile yürürlüğe konmuş, bu tarihten sonra tekel yöntemi terk edilmiş ve kaldırılmıştır. Bu noktada şu hususu önemle vurgulamak istiyoruz: Sıdkî Bey’in eserinde “ahi” ve “ahilik” kavramları hiç anılmamaktadır. Yani bu esere göre ahiliğin kaldırılma sebepleri, gediklerin ihdas sebepleri gibi meselenin önemli taraflarına değinilmemektedir. Bu itibarla, ahilerle gediklerin ilgi ve ilişkisi, biri diğerinin üzerine ikame edilip edilmediği gibi meseleler, hâlâ üzerinde derinlemesine araştırmalara ihtiyaç duyulan konulardır. Elinizdeki kitap, ahilikle ilgili çalışmaların önemli bir kısmında dip notları şeklinde verilen ve yeni Türk harflerine aktarılmamış bir eseri günümüz okuyucusu ve araştırmacısının dikkatlerine sunmak gayesiyle hazırlanmıştır. İktisat ve hukukla ilgili tabirlerin sıkça geçtiği bu eserin harfçevrimi ve özellikle de sadeleştirilmesinde yanlışa düşmemek için birçok sözlüğe başvurduk. Buna rağmen insan elinden çıkan her çalışmada bulunması mümkün olan hata, eksik ve kusurlardan bu kitap da elbette masun olmayacaktır. Vâki hatalarımız için önce Sıdkî Bey’in ruhaniyeti insafına ve sonra kadirbilir okurların hoşgörüsüne sığınırız. Tespit edilecek yanlışlık ve eksikliklerimizin tarafımıza bildirilmesi, eserin muhtemel ileriki baskılarının en az hatayla çıkmasına katkı sağlayacaktır. Hususiyle, bütün araştırmalarımıza rağmen hakkında bilgi bulamadığımız bu eserin müellifi hakkında bizi aydınlatma himmetinde bulunanlara da müteşekkir olacağız. Çalışmamızın birinci kısmında 1325 (M. 1909) senesinde Tanîn Matbaası’nda basılan “Gedikler” adlı eser Lâtin alfabesine aktarılmıştır. İkinci kısımda ise eserin günümüz Türkçesiyle sadeleştirilmiş metnine yer verilmiştir. Sadeleştirme yapılmasına rağmen sona bir de “lugatçe” ekleme gereği duyduk. Bu lugatçeye hukuk ve iktisatla ilgili bugün kullanımdan düşmüş terimler alınmıştır. Lâtin alfabesine aktarırken, basım sırasında yanlışlık yapıldığını tespit ettiğimiz bazı yerler düzeltilmiş, fakat bunların ayrıca belirtilmesine gerek görülmemiştir. Aktarma yapılırken transkripsiyon sistemi kullanılmamış, fakat bütün uzunluklar aksan (^) ile, bütün ayınlar (‘), hemzeler (’) işaretiyle gösterilmiştir. Bu çalışmayı bana tavsiye eden sayın hocam Doç. Dr. M. Fatih KÖKSAL Bey’e, kitabın basımını üstlenen Ahilik Araştırma Merkezi’ne ve bana her türlü desteği veren aileme teşekkürü bir borç bilirim. Kamil Ali GIYNAŞ Kırşehir, Eylül 2004
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © kamil ali gıynaş, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |