Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim. -Cervantes |
|
||||||||||
|
Dünyada bu isimdeki tek fakülte. Sıhhiye metrosundan çıkınca telsiz seslerini takip ederek bulursunuz yolunu. Sıhhiye’nin göbeğinde o kocaman ihtişamlı yapıyı görmemek mümkün değil zaten. Bizim ‘ana bina’ diye tabir ettiğimiz o bina, Atatürk’ün emriyle alman mimar Bruno Taut tarafından yapılmış bir mimari mucizesi. ‘Hayatta En Hakiki Mürşit İlimdir’ yazısıyla 1935’ten bu yana dimdik ayakta. Bünyesinde 36 bölüm, 8000 öğrenci barındıran, nereye giderseniz gidin bu rakama katiyen rastlayamayacağınız ilim irfan yuvası. Ölü, diri bütün dillere ve sosyal bilim adına her kürsüye ev sahipliği yapan bir yuva. Bir çok ünlü yazar ve tiyatrocu kazandırmış bir yer. Önünden hiçbir zaman eksik olmayan çevik kuvvet otobüslerinden de anlaşılacağı üzere, daha ilk giriş kapısından adımınızı attığınız andan itibaren o siyaset kokan havasını solumaya başlarsınız. En az iki kere kimlik göstererek ve X-Ray cihazlarından geçerek girebildiğiniz bambaşka bir dünyadır burası. Fokur fokur kaynayan kalabalığın içinde kaybolduğunuz vakit anlarsınız. Peki ya bu zaman makinesinden geçmişcesine dahil olduğunuz alemin içinde yaşamak nasıl bir duygudur bilir misiniz? Ne menem bir şeydir DTCFli olmak? Hiç kuşkusuz bir dtcf öğrencisi her felakete aşinadır. Hiçbir garipliği yadsımaz. Çünkü biz biliriz ki; -gün aşırı eylem yapılması, hafta aşırı çatışma çıkması, -kendi okulumuza girerken polis tarafından aranmak, -kameralar tarafından izlenmek, -dersin ortasında bir anda camdan içeriye sis bombası düşmesi, -güneşli bir günde, muhteşem bir havada bahçeye yayılmış otururken aniden havada taş-sopa-bank-satır dörtlemesinin uçuşması, -daha dün beraber derse girdiğin sınıf arkadaşının satırların hedefi olmak suretiyle artık yaşamaması, -olaylı bir günün ardından, derste sınıfın yarısının olmayışıyla ‘hocam arkadaşlar gözaltında’ açıklamalarını duymak, -dekana silah çekilmesi, -koridorların kanlar içinde olması, -artık hiçbir kuvvetin durdurmaya gücünün yetmediği büyük olaylar sonunda okulun dönem ortasında ansızın mecburi tatile girmesi ve bunun sonucu olarak vize, final haftasının ertelenmesi dolayısıyla temmuzun ortasında dahi okula gelmek, -anfide dahi çevik kuvvet ile birlikte sınava girmek, -sürekli biber gazı solumak zorunda olmak, -nerede okuduğunu öğrendiklerinde insanlar tarafından potansiyel anarşist gözüyle görülmek, -şenliğin artık ‘yasaklı dtcf bayramı’ olarak kutlanması, -yeşil parka giymenin gözaltına alınma sebebi olması, -istediğin yerde oturma özgürlüğünün olmayışı, arka kantin ile çardak arasında bir seçim yapmak zorunda olmak, -her türlü objenin yere monteli olması, -her an eline bir bildiri tutuşturulması, -ailelerin çocuklarını ana haber bültenlerinden takip etmesi çok doğal hadiselerdir. Bunları garipsersek esas biz olağan dışı oluyoruz. Evet, tabu bir okulda okuyoruz. Her türlü siyasi eleştirilere maruz kalan bir yaşamın içinde bulunuyoruz. Yaşam diyorum çünkü dtcf bir yaşamdır. Kimimiz 7 yıldır bunu tadıyor kimimiz henüz mini mini 1. sınıf, zamanla tadacak. -tarih kokan koridorlarında, sınıflarında, anfilerinde, -duvarlarındaki renkli içerikli panolarında, sloganların, manifestoların yer aldığı siyasi afişlerinde, -foto nebi objektiflerinde, -‘piyasa’nın tavana vurduğu orta bahçesinde, tren sesleri arasında basketbol oynayabildiğiniz arka bahçesinde, çimlerinde doya doya yayılabildiğiniz ön bahçesinde, -farklı görüşlerin paylaştığı arka kantin ve çardağında, -zaman zaman tabakların havada uçtuğu yemekhanesinde, -sinema gösterimlerinin, panellerin, söyleşilerin hiç eksik olmadığı konferans salonlarında, -mimarisine ağzınız açık baktığınız farabi salonu ve fuayesinde, -gerçek oyunculuğun ne olduğunu görebildiğiniz tiyatrolarında, -devamlı esprilere maruz kaldığınız büfesinde, öğrenci işlerinde, -kimileri yardım derneği, kimileri ve çoğunluğu örgüt olan standlarında, -sigara içilmeyen tek mekan olan ‘çs’sinde, yarım saat vaktinizin olduğu internet kafesinde, loş ve gizemli kütüphanelerinde, -birbirinden farklı her bir bölümün içinde, ayrı ayrı yaşamlar vardır. Hem bir bütün olarak hem de her köşesi ayrı bir yaşamdır. Yaşayabilen, tadabilen bilir dtcfli olmanın ayrımını.
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Gözde Burcu Çan, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |