Sanat hem bir coþma, hem bir yadsýma iþidir. -Camus |
|
||||||||||
|
Seval Deniz Karahaliloðlu Bir laf vardýr. Kalemi kýlýçtan keskin, ipekten yumuþak kullanmak diye. Elimde tuttuðum “Ýpek Yarasý” da öyle yazýlmýþ bir kitap. “Ýpek Yarasý”; “Halk Hançeri”, “Güzdirimi”, “Ýçrek” ve “Geçerken” olmak üzere dört bölüme ayrýlmýþ. Söze, “Halk Hançeri”nden baþlarsak; binlerce yýllýk Anadolu Kültürünü, söylenceleri, destanlarý ve masallarý ile Gýlgamýþtan ve Babil tabletlerinden alýp günümüze getiriyor. Halk masallarýna deðiniyor, Alaaddin, Kýrk Haramiler, cinler gibi masal motiflerine gizlenmiþ, çocuk tekerlemelerinin arasýna sýzan binlerce yýllýk bir sözel tarihten bahsediyor. Bu sözel tarihin ana temasýný haksýzlýk, adaletsizlik, istilacýlar, barbarlar giderek sömürgeciler, emperyalistler ve kapitalistler oluþtururken, “Halk Hançeri”nde halkýn bunlara karþý verdiði savaþ anlatýlýyor. Sürekli kanayan ve kanatýlan hassas coðrafyalarda ýrk ve mezhep ayrýmcýlýðýný sorgulayan, altýný çizen, çok güçlü bir anlatým görüyoruz. Yeni dünya düzeni baþlýðý altýnda sunulan ýrk ayrýmýna, medeniyetler çatýþmasýna ve sürekli körüklenen mezhep ayrýlýklarýna çok ciddi göndermeler var. Halk Hançeri’nin en çarpýcý þiirlerinden biri de kuþkusuz“Güdümsüz”. “Güdümsüz” de “postal imparatorluðu” anlatýlýyor. Yani, þu an dünyaya hakim olan gücü tanýmlýyor. Postal imparatorluðunun arka planýnda, þair yaþadýðý dünyaya, topluma, siyasal ve sosyal bilince sorumlulukla bakmak zorundadýr, mesajý var. Yaþadýðýn coðrafyayý, tarihi, sosyal ve kültürel yapýlanmayý, bu topraðýn insanýný es geçemezsin diyen bir tavýrla okuyucuya sesleniyor. “Halk Hançeri”, politik þiir söyleminin ötesinde halkýn çýðlýðý gibi çýkan feryatlarý yansýtýyor. Ayný zamanda, sokaðýn dilini yine sokaða çýkarak yakalamýþ. Çekinmeden her þeyin adýný mertçe koyan muhalif bir tavýrla bakýyor olaya. Politize olurken, iþin özünü unutup þekilciliðe sapanlarý, kiþisel çýkarlarý uðruna politikayý kullananlara da birkaç söz söylüyor. Birkaç kelime de “Yüksek Hüzün” için etmek gerek. Burada, resmi ve sözel tarih kavramlarý karþýmýza çýkýyor. “Yüksek Hüzün”, 1 Mart 2003 tezkeresine karþý bir duruþ olarak yazýlmýþtýr. Üstelik hiç vur kaçlara, laf ebeliðine sapmadan, imalardan medet ummadan, pat diye söyleyeceðini söyleyen bir tavrý var. Mesela, “protez bahtlý gençlik”, “ar damarý çatlamýþ petrol hatýrýna” ve “puþt tayfasý” gibi sözünü sakýnmayan ifadeler yer alýyor. Dilin yedi renginden bir olan küfür ve argoyu da yerinde kullanýyor. Protest tavrý “Saklý Avaz”, “Linç” ve “Güdümsüz” de devam ediyor. Olayýn adýný koyarak bahsediyor. Mert bir tarih söylemi var. Artýk hesap verme günüdür der gibi. Yani toplum, kendi ile yüzleþmeli diyerek, yakýn tarihine bir hesap pusulasý çýkarýyor ve þimdi fatura ödeme zamaný diyor. Bir televizyon haberinden yola çýkýlarak yazýlmýþ “Babaç Meydan”, gerçek hayatýn içinden bir olayý anlatýyor. Fantezi deðil, düpedüz gerçek, sýradanlaþmýþ, duyduðumuzda kanýksadýðýmýz, umursamadýðýmýz bir haber. Toplumun tepki eþiðini çoktan geçtiðini, çocuk, þiddet, dayak ve ironi ile süslenen oyuncak imgesiyle yüklü bir televizyon haberinden öðreniyoruz. “Oyuncak daðýtýrken çocuklarý dövdüler” cümlesi bizi her þeyi kanýksamýþ bir toplumun duyarsýzlýk sýnýrýný nasýl aþtýðý gerçeðine götürüyor. Sözde yardým paketleri, göstermelik yardým kampanyalarýnýn ardýna gizlenen çýkar çevreleri ve bundan nemalanan, para kazanan gizli mafyayý anlatýyor. Buna estetik görünümlü bir mafyanýn kibar yüzüne bir güzelleme de denebilir. “Güzdirimi”nde, þair sevdiklerini, onda iz býrakanlarý dizelere konuk ediyor. Can dostlarýna bir saygý duruþu gibi. Mesela, kadim dostu þair Özcan Yalým’a adanan “Çürük Mevsim” ve “Sanal” var. Bir kadir bilmezlik, deðeri zamanýnda anlaþýlamamanýn verdiði kýrýklýk sezinleniyor þiirlerde. Ortak payda da buluþtuðu dostlarý bir halk türküsünde anlatýyor. “Kýþ Sayýmýnda”, sahi biz kaç kiþiydik kýþ öncesinde diye soruyor þair. Keþke birimiz tutsaydý defteri derken zamansýz kayýplara buruk bir gönderme yapýyor. “Ýçrek”, çocukluk, gençlik anýlarý, çocukluk hayalleri, çocukluðumuzun masalsý kahramanlarý, kocaman yürekli bir dayý, çocuklarýn taparcasýna sevdiði çýkmaz sokaðýn bir tanecik Nami Dayýsý, badem aðaçlarýnýn tepesinde izlenen yazlýk sinemalar, Muzaffer Kale, Hüseyin Yurttaþ gibi zaman geçtikçe yýllanan can dostluklar, Ender Sarýyatý gibi ansýzýn yitip gidenler, rüzgara býrakýlan þiirlerin izini süren kadirþinas þairler Mithat Çelik ve Yýlmaz Cemgil gibi þiir dostlarý, zamanýnda kýymeti bilinemeyen Nedret Gürcan gibi küstürülmüþ aydýnlar, Madam Anahit gibi sessizce yitirilenler, öksüz býrakýlan sokaklar. Hepsi bir resmigeçit yapýyorlar “Ýçrek” de. Yani, “Ýçrek” bütün bu zengin yaþanmýþlýðýn yeniden temize çekilmesi halidir. Kitabýn son bölümü “Geçerken”. Ahmet Günbaþ, kentleri, dostlarý, tarihi, coðrafyasý, kültür ve insanlarýyla geçerken uðradýðý yerlerden topladýklarýný anlatýyor “Geçerken”’de. “Bursa Sarhoþu”, “Trabzon, Ýmkansýz Çiçek”, “Akçaabat”, “Safranbolu”, “Kastamonu”, “Çaðlak”, “Devrek”, Ayvalýk ve Edremit’i anlatýldýðý “Yeþil Çýðlýk”, Foça’yý konu ettiði “Kuþluköpük”, Karaburun’ a adadýðý “Aþkgüdüsü”, Kaþ için yazdýðý “Sokulgan Mavi” ve Yazar Mavisel Yener ve Radyo Programcýsý Ýffet Diler’e Allianoi Antik Kenti için yaptýklarý çalýþmalardan dolayý adamýþ olduðu “Allianoi” þiirleri yer alýyor. Binlerce yýllýk Anadolu Kültürü, zengin mitolojisi ve tarihinden damýttýðý özüyle yer alýyor “Geçerken”de. Bir de kumbarasýna attýðý insanlarýyla. Son olarak su ile kutsanan Allianoi Antik Kenti var. Su Tanrýçasý Nymphe’ler tarafýndan korunan ve kutsanan kent, günümüzde sularla boðulmaya çalýþýlýyor. Allianoi, basitçe bir antik kenti kurtarmak deðildir. Burada, bir toplumun duyarlýlýðý ve sorumluluðundan bahsetmek gerekiyor. Benden sonra tufan düþüncesiyle, tarihi katledenlere, tarihi küçük kiþisel çýkarlarý uðruna sorumsuzca talan edenlere karþý saygýn bir duruþ var. Günü kurtarma çabasý içinde, gel geç politik hesaplara kurban edilmek istenen Alianoi’yi kurtarmak için ne yapabiliriz sorusu soruluyor. Bu noktada, aydýn sorumluluðu ile geleceðe ne býrakacaðýz kaygýsýyla hareket etmek gerekiyor. Çünkü geçmiþlerine sahip çýkamayan toplumlarýn gelecekleri yoktur düþüncesiyle Allianoi’yi gelecek nesillere býrakmak zorunluluðudur bu. SDK – Söze, kitabýn ilk bölümünü oluþturan “Halk Hançeri” ile baþlayalým istiyoruz. “Seslen cinine Alaaddin masal kuþumu vurmuþlar uçan halým delik deþik Seslen cinine kardeþlik yaralanmýþ gözde aþklar büyüsü bozulmuþ sevginin haramiler postu yaymýþ” “Halk Hançeri”ni oluþturan þiirler nasýl ortaya çýktý? Ahmet Günbaþ - Tabii “Halk Hançeri”nin yazýlýþ nedeni, Amerika’nýn Irak’ý iþgal etmesi ve Baðdat’a girmesidir. “Halk Hançeri”nin çýkýþ noktasý, Iraklý bir sivilin bir Amerikan askerinin elini öpmesi ile oldu. Bu, benim yüreðimi çok sýzlattý. “Halk Hançeri”nde ben emperyalist barbarlýk kadar halkýn aymazlýðýnýn üzerinde de durdum. Alaaddin Masallarý ve Kýrk Haramiler gibi Baðdat’ýn bende býraktýðý izlerle geçmiþ kültürleri yýkamaya çalýþtým. Aslýnda orada gizlenen çok masal var. Biraz daha geriye gidildiðinde orada bir Babil, bir Gýlgamýþ Destaný var. Mezopotamya Uygarlýðý vazgeçilmez bir kültür beþiði ve þimdi orada insan insaný yiyor, günde ortalama 100 insan ölüyor. Durum hiç iç açýcý deðil. Hüzünkar bir dokunuþ oldu “Halk Hançeri” benim için. “Halk Hançeri” yazýldýðý dönemde bir dergide, yýlýn 100 þiiri içinde yer aldý. SDK – “Güdümsüz” þiirinde “postal imparatorluðu” diyorsunuz. “Altý üstü postal imparatorluðu baðcýðýný sýkýlatýr birine mahmuzlarý apoletlerine deðer” Burada sözü geçen “postal imparatorluðu” kavramýný biraz açabilir miyiz? Ahmet Günbaþ – Bütün bunlarýn geri planýnda ABD emperyalizmi var. “Postal imparatorluðunun” sahibi o. Ýstediði yerde bölen parçalayan, hýr çýkaran, kapýþtýran, sonra da seyrine bakan ve bu arada istediðini alan tek kutuplu dünyanýn imparatoru þu anda. Ben, bu imparatorluða da tek tek karþý çýkýlmasýna da karþýyým. Dünyada top yekun bir barýþ gücü cephesi yaratýlmasý lazým. Bu küreselleþme çok büyük bir sorun. Bunlarýn karþýsýna siyasetiyle, kültürüyle, her þeyiyle bir anti küresel birlik olarak karþý çýkýlmasý lazým diye düþünüyorum. Bu þiirde öyle bir anlatým var. SDK – Mesela, lafýný hiç sakýnmayan bir tarz var þiirlerde. “Boktan bir kin yer yurt beðenmez” diyebilecek kadar dobra ve sert bir anlatým kullanýyorsunuz. “Boktan bir kin yer yurt beðenmez sallar kemendini okyanusaþýrý konuþlar hükmünü keyfe keder Kös vurur söndürürüz ýþýklarý kös vurur titreriz acýmýzdan halel gelmez kovboy eskisine” Ahmet Günbaþ – Benim þiirim eleþtirel bir þiirdir. Öncelikle þiir vardýr. Bunun dýþýnda, þiiri çiðnemeden hemen hemen bütün þiirlerde bu eleþtirel tarz ve ironi vardýr. Þiiri ironiye ve eleþtiriye feda ederseniz, yazdýðýnýz þey bildiriden ibaret kalýr. Buradaki sorun, argo olsa bile bazý sözcüklerin kullanýlmasýdýr. Bunlar hayatta varsa ve seni sözcüðün meramýný anlatmaya yetmiyorsa bunlarý kullanmak zorundasýn. Baþka dil kalmýyor zaten. Bugün þöyle bir anlayýþ var. Soylu gelenekçi bir yapý, bir yönelim var þiirde. Þiirde kullanýlacak sözcükler çok soylu olmalý inanýþý, eðilimi var. Ben bunun karþýsýndayým. Bir Nazým’ý, þair Eþref’i, Can Yücel’i izleyin. Dýþarýda Pablo Neruda’yý izleyin. Bence çok soysuz ve kenarda kalmýþ sözcüklerin de þiire girdiðini göreceksiniz. Hayatýn gerçekleri kadar da doðaldýr bu. SDK – “Yüksek Hüzün”e gelirsek. Burada, resmi ve sözel tarih kavramlarý karþýmýza çýkýyor. “Yüksek Hüzün”, 1 Mart 2003 tezkeresine karþý bir duruþ olarak yazýlmýþtýr. Üstelik hiç vur kaçlara, laf ebeliðine sapmadan, imalardan medet ummadan söyleyeceðini söyleyen bir tavrý var. Mesela, “protez bahtlý gençlik”, “ar damarý çatlamýþ petrol hatýrýna” ve “puþt tayfasý” gibi sözünü sakýnmayan ifadeler yer alýyor. Dilin yedi renginden bir olan küfür ve argoyu da yerinde kullanýyor. “Aslýnda puþt tayfasý buyuruyor üç-beþ dolar doðrayarak þanýna Güya ki bu göz, bu kaþ, bu ten silindir gibi geçecek düþman üstünden - Mehteran yýrtýnsa da sultaný saðýr –” Ahmet Günbaþ - Tabii, orada hiç bir þey sarkmýyor, þiirden bir þey taþmýyor. Gördüðünüz gibi, amacýnýn dýþýna taþmýyor. Orada bunlarý yaparak çok derin ve çok yüksek bir hüznü ele geçiriyorum. Savaþýn bir oyun olmadýðý açýða çýkýyor. Savaþýn oyun gibi algýlandýðý dönemlerde, savaþýn içine giriyorduk. Savaþa girmemekle çok iyi yaptýk. Eðer savaþa girseydik, ülkemiz hangi noktaya gelirdi bilinmez. SDK – “Yüksek Hüzün”le devam edersek, “bastýðýn yere dikkat et çocuðum, kenar süsü deðil” diyor. “Bayraklarý bayrak yapan gözyaþý mýdýr?... Hüzün ki yükseklerde dalgalanýyor. Bastýðýn yere dikkat et çocuðum kenar süsü deðil!” Ahmet Günbaþ - Dediðim gibi savaþ bir oyun deðil. Sýnýr çizme olayý kolay bir iþ deðil. Ben sýnýrlarý da ciddiye almýyorum. Þairim ya. Benim için sýnýrlarýn hiç önemi yok. Çünkü her taraf insan dolu. SDK – Ayný eleþtirel tavýr “Saklý Avaz” ve “ Güdümsüz” de devam ediyor. Çekinmeden yer ve isim vererek insanlarý bir yüzleþmeye davet ediyor, diyebilir miyiz? Mesela “Saklý Avaz”da “Sus mevsimindeyiz Habur Kapýlar ondan solgun, geçmeye kirpi Öfkeler afur tafur kaynaþýp kudurur Cemseler, þifreler, þüpheli kimseler Yýlanlar, çýyanlar, akrep tohumlarý boz bayraklarýyla sýrýtýp geçtiler En önden gitti cellatla ipi” Ahmet Günbaþ – Sonuçta, benim þiirim toplumsal bir þiirdir. Hayatta ne varsa benim þiirimde de o vardýr. Çevremde ne varsa, þiirimde o vardýr. 24 saat benim duyargalarým açýktýr. Toplumsal bir þiirdir ama þunu da doðrulamak lazým þiirin toplumsal olmasý doðrudan þiir olmasý için de yeterli deðildir. Ýlk önce þiir olmasýna çalýþýrým ondan sonra da ötekine uzanmaya çalýþýrým. Bu þiirlerin hepsinde bir öfke yýðýný var. Ama çok kaliteli bir öfke var. Sonuçta, bir öfke yüklenmesi var þiirde. Ne için var? Gelecek için var. Özellikle çocuklara býrakacaðýmýz gelecek hakkýnda benim bazý sorularým var. Bazý kuþkularým var. Beni bu þiirleri yazmaya iten onlar. Ýþte “Saklý Avaz” da çocuk cesetlerinden bahsediyorum, cesetlerden, çocuk ölümlerinde bahsediyorum. “Þu bahar var ya bahar çocuk gözlerine sýzan sarmaþýk hali suyeþiliyle çývgýn saklý avaz hiçbir ceset torbasýna sýðmaz Yener kalleþliðin booom! aklýný” Þu an çok hoþ bir coðrafyada yaþýyoruz. Dingin bir coðrafyada yaþýyoruz ama þöyle bir çevremizi yoklasak, saðýmýzýn solumuzun bir cehennem olduðunu fark edeceðiz. “Bana dokunmayan yýlan bin yýl yaþasýn” eðilimine girersek, o yýlan gelir bir gün sana da dokunur. SDK – “Güdümsüz” þiirinde, “Düþman dediðin höykünür damarýna basar öyle yakýnsamaz Kore’lerden kankuruþa Irak/samaz” diyorsunuz. Nedir bu kankuruþ? Ahmet Günbaþ - Kore savaþý için aldýðýmýz bir dýþ yardým, askeri yardým vardý. Aldýðýmýz dýþ yardýmý orada ölen asker sayýsýna bölersek ortaya çok gülünç bir rakam çýkar. Onu demek istedim. 1 Mart 2003 tezkeresinde ABD lehine bir karar çýkmýþ olsaydý, korkunç dýþ yardýmlar alacaktýk. Ama bu her þey demek deðildir. Ýnsan hayatý hiçbir þey ile ölçülemez. SDK - Mesela “Linç” þiirinde, “Üstüne alýnmasýn hiçbir meydan çapaçul bildiriler gönderlerde Maske de bilmez üç beþ eprik slogan esmede bodur tepelerden bencil köprülere …… Sen hey mahzun proletarya, þanlý maymuncuk “cuk” diye oturmadýn ki tarihin kilidine” diyorsunuz. “Linç” den biraz bahsedersek, neler söylenebilir? Ahmet Günbaþ – Hayattaki kaba düþünceye karþý bir duruþ bu. Halen içinde yaþadýðýmýz ve giderek bir þiddet toplumu olmamýza karþýn bir eleþtiri. Bu dünyanýn temel sorunu. Sadece Türkiye’nin görünümü deðil. Dünyada genel bir þiddet eðilimi var. “Linç” þiiri, çok yönlü ele alýnmalý. Ben insanýn parça parça lime lime düþünmelerine karþýyým. Çok kaba þeyler tarafýndan, iyi, güzel ve doðru þeylerin linç edildiðinde birleþiyorum ben. Þiirin derinliðine inildiðinde bu var. Burada, bir takým oluþlara, bir takým sanal kimliklere sýðýnarak siyaset yapýlmamasýný öneriyorum. Baþlangýcýndan itibaren “Linç” þiirini derinlemesine incelemek lazým. Gerek “Linç” þiirinde, gerek baþlangýçtaki diðer þiirlerde korkunç bir antimilitarist bir eleþtiri vardýr. Tabii “Linç” de Türkiye’den resimler ve güçlü bir ironi var. “Linç”, tarihin doðru akmasý, bir kilidin yerine doðru oturmasý, kapýlarýn doðru açýlmasý ile ilgilidir. Bugün baktýðýnýzda çok büyük bir tehlike var. Son resmi kayýtlara göre, ülkemizde 10 milyon iþsiz bulunuyor. Buna lümpen proletarya filan diyorlar. Bu kesim, çok tehlikeli bir kesim. Bu kesimi herkes her biçimde rahatlýkla kullanabilir. Rahatlýkla yönlendirilebilir. Bu kesimi, son yýllarda Türkiye’de “linç kültürü” çerçevesinde kullanýyorlar. Böylece, bunlarýn öfkelerini eritmeye çalýþýyorlar. Oysa yapýlacak þey bunlara iþ alanlarý saðlamak olmalý. Yani bunlarla, her farklýlýðý geliþi güzel ezmeye çalýþýyorlar. Tabii bunlarýn aðababalarý var. Bir ýslýkla oluveriyor her þey. Hatta ceplerine üç beþ kuruþ girince oluveriyor. Ben bütün cinayetlere karþýyým. Sözü Hrant Dink cinayetine getireceðim. Sýradan bir cinayet deðil o. Kim, nerede, ne olursa olsun, burada iyi bir duruþ sergilemek lazým bence. Demin de dediðim gibi o gizli efendiler, cinayet þebekelerinin elemanlarý bu tür insanlarý kullanýyorlar. SDK – Sonra, “Tek düþürmüþ avýný soysuz avcýsý solböcüsü niyetine linçlincine” diyorsunuz. Burada altýný çizdiðiniz çok güçlü bir anlatým var. Yeni dünya düzeni baþlýðý altýnda sunulan ýrk ayrýmýna, medeniyetler çatýþmasýna ve özellikle körüklenen mezhep ayrýlýklarýna çok ciddi bir gönderme var diye düþünüyorum. “Tek düþürmüþ avýný soysuz avcýsý solböcüsü niyetine linçlinçine Þunu yaz bir kenara yoldaþcaðýzým: Þimdi raðbet ýrký ile mezhebine” Ahmet Günbaþ – Ben bunlarýn hepsine kesinlikle karþýyým. Durumu mezheplere indirgersek, bugünkü modern dünyada mezheplere sýðýnamayýz. Sýðýnmamýz gereken yer, modern bireydir, bilimdir, tekniktir. Onu ifade etmek istedim. Orada, solböcüsü kelimesi bitiþiktir ve dar bir düþünceyi ifade eder. Geri çekilen, sinen, ezilmeyi bekleyen, sesini çýkarmayan, iþten korkan bir yaný vurgular. SDK – Bir televizyon haberinden yola çýkýlarak yazýlmýþ “Babaç Meydan” var. “Meydanýn da sopasý varmýþ bakýrý çýkmýþ kentte Korkunun kucaðýnda kamyonla oyuncak Ýplemiyor gözü kara uff! pahasýna çýrpýbacak koþulup kapýlacak Ekmeðe de böyle saldýrmýþtý bunlar suserimini geçip çamurlara bulanarak” “Oyuncak daðýtýlýrken çocuklarý dövdüler” diyen bu televizyon haberiyle ortaya çýkan “Babaç Meydan” dan bahsedelim biraz. Ahmet Günbaþ – Bu haberi hangi kanalda izledim bilemiyorum ama tüylerim diken diken olarak izlediðim bir haberdi. Diyarbakýr’da bir meydandaydý. Oyuncak yüklü bir kamyon yanaþmýþ. Çocuklara oyuncak daðýtýyorlar. Çocuklara sýraya girmeleri söyleniyordu. Çocuk bu. Oyuncak mý görmüþ doðunun çocuðu orada, yoksul insanlar. Birden bire bir itiþ kakýþ yaþandý, sýrayý bozdular. Görevlinin biri sopasýna davrandý ve çocuklarý dövmeye baþladý. Biri oyuncak daðýtýyor, birisi dövüyor. Sanki oyunmuþ gibisine. Daha önce de biliyorsunuz, ekmek daðýtýlýrken, o ekmekler çamurlara bulandý, insanlar o ekmekleri alýp, yediler. Böyle çok korkunç görüntüler var. Düþünün biz bunlarý hep bir oyun gibi izliyoruz televizyon ekranýndan. Sanki bunlar hiç olmamýþ gibi. Sanki seyirlik bir þeymiþ gibi. Gerçekliðinden kopuk, halbuki bunlar var. Dikkati oraya çekmek istedim. Çok gizli bir yaradýr bende bu þiir. Bir oyuncak için bir sopa. Hatta birkaç sopa. Sonra, þiirde o çocuklarýn oyuncakla olan iliþkisini dile getiriyorum. Büyükler olaya hangi gözle bakmýþ, onlar olaya hangi gözle bakýyorlar. Çocuðun aldýðý uçaðýn uçamadýðýný, kýz çocuðunun aldýðý oyuncak bebeði döverek uyuttuðunu anlatýyorum. Çünkü sopadan kalan izlenim budur. Bunu genelleþtirirseniz Türkiye’de bazý haklarýn nasýl alýndýðýna da getirebiliriz sözü. Meydanlarda yýllardýr dayaðýmýzý yeriz, sonra hakkýmýzý alýr evimize gideriz. Çocuklar da büyüklerden öðreniyorlar bunu. Deðiþen bir þey yok. Çocuklar büyüklerden ne görürlerse onu yapýyorlar. Büyükleri taklit ediyorlar. SDK – “Babaç Meydan” da “felaketini seç ihtiyacýný söyle” diyorsunuz. “Rivayet edilir ki yok yoktur bu ülkede -Týrlarca çadýr, un, þeker, yað, kan, serum, doktor, ilaç ve merhamet kucak kucak – Felaketini seç ihtiyacýný söyle Azýcýk sýkacaksýn diþini / Hem lafý mý olur babaç meydan bu, döver de sever de!” Ahmet Günbaþ - Deprem maðdurlarý, sel maðdurlarý hep ayný ortam, ayný dünyanýn içindeki insanlar. Ayný zorluklarý yaþýyorlar. Deprem bölgesine yardým gider. Ulaþýr mý ulaþmaz mý bilinmez. Bu yardýmlar alýnýr birileri tarafýndan onlara satýlmaya çalýþýlýr. Buna benzer birçok olayý deprem maðdurlarý yaþadý. Bunlarý yapan insanlarýn kirli yüzünü ortaya çýkarmak için bunlarý yazdým. “Babaç Meydan” da geri planda devletin sertliði de var. Devlet Babayý, Devlet Ana haline getirdiðinizde onun biraz yumuþadýðýndan söz edebiliriz. Bu meydanýn “babaç” olmasýnýn da nedenidir. Anaç meydan demiyorum. Çünkü anaç yumuþak olur daha kucaklayýcý olur. “Babaç Meydan” daki oðlan çocuðu oyuncak uçaðý uçuramýyor, daha hayatýn baþýnda yaþamaktan irtifa kaybediyor. Çocuklara uygulanan þiddet öðesiyle birlikte daha iþin baþýnda sorunlu ve karamsar bir toplum yetiþtiriyoruz. SDK – Gelelim oðlunuz Umut Erdem’e adadýðýnýz “Haki” isimli þiire… “Nasýl da çoðuldun oðul Býçaðýn kemiðindeki inilti yadsýyor vuruþkan sahteliði Ah, keþke aþk kesseydi seni Bir çift postal sarkýyor mektubundan baðcýðý daðýnýk fýrtýnalý dörde katlanmýþ yalnýzlýðý üþümüþ peronlarda trensiz Çamurunda debelenen sesler tortul ve kayaçlarýmý dolaþýyor ‘Ara beni, diyor’ ara beni. Haydi ara!... …Koyduysan gençliðimi yerinde bul!’” Ahmet Günbaþ – “Haki”’yi ben oðlum askerdeyken yazdým. Altý aylýk bir askerliði olmuþtu. Bu þiir sadece oðlumdan ibaret deðil. Baþka durumlara göndermeler var. Oðlum orada bir sembol. Ona adadým bu þiiri ama ben baþka þeyler de söyledim orada. Haki rengi hiç sevmem ve dünya giderek haki renge dönüyor. Haki renk baskýcý, yaptýrýmcý bir havadýr. Savaþý hiç sevmem, savaþmayý sevmem. Bu bir sistem eleþtirisi, bir karþýn görüþtür. Evrensel bir barýþ var o þiirde. Gidip de dönmeyen oðullarýn acýsý var. Hala yaþýyoruz bu acýyý. Herkes yaþýyor. Analarý çok iyi anlamak lazým. Anne deðil mi bu? Hani, bugün “Cumartesi Anneleri” diyorlar ya. Anneleri bütünlemek lazým. Acý bir bütün. Hepsi insan, hepsi can bunlarýn. Onlarý çok iyi anlamak lazým. SDK – Sonra, içinde parantezler olan “Afacan” þiiri var. Afacan mý afacan bir çocuk var o þiirde. Öyle deðil mi? “Gel de afacana hak verme N’apsýn Allesen çocuk baþýna, bu koygun yalnýzlýkta yavrucak Nereye koþtuðunu bilemez dizlerini filan kanatýr” Ahmet Günbaþ – “Afacan” þiirinde benim çocukluðum var. Babasýný köyden özleyen bir çocuk. O bekleyiþi, o baba yoksunluðunu hissedebilirsiniz. Baþka çocuklar da var. Afacan þiiri, “Bey Amca, Haným Teyze çocukluðum kaçtý bahçenize” diye baþlar. Yani, o çocuksu özgürlüðü anlatýr. Oradaki yaþam eksikliðinin bir anlamý var. O varoþlarda yaþayan çocuklarýn, bu yoksul çocuklarýn çok çok zaman sonra hayata karþý duruþu var. Çocuklar þakaya gelmez, hayatý çok iyi özümserler, alt belleklerine her þeyi çok iyi yazarlar ve sonra bunun öcünü almaya kalkýþýrlar. Bakýn þiirde son cümlede ne yazýyor. “Þapkayý ters giydirsin adama”. O nedenle, çocuklarla çok iyi ilgilenmek gerekiyor. SDK – “Afacan”da çok ayrýntýlý, altý dizelik parantez içleri var. Neden bu kadar büyük parantezlere gereksinim duydunuz? (Annesi de temizliðe gidermiþ evcek kirleri birikmiþken Babasý da üç vardiya uzaklýkta hayata hep gecikmeli Kardeþler desen çul eskisi iplik iplik kapýlarda ) Ahmet Günbaþ – O parantez içlerine çok özel bir yaþam soktum. Özelden giderek geneli anlatmak istedim. “Annesi temizliðe gidermiþ evcek kirleri birikmiþken” der. Bu bir çeliþkidir. Düþünün yoksul bir aile. Kendi çamaþýrlarý kirli, her taraf daðýnýk, her þeye muhtaç ama yaþamak için baþkalarýna temizliðe gitmek zorunda. Ben bunu baðýþlayamýyorum iþte. Kendi kirlerinden feragat ederek baþkalarýnýn kirlerini temizlemek zorunda. Orada hayatýn çeliþkisini, bu ironiyi çok özel bir þekilde göstermek istedim. Babasý da hep gecikmeli. Fazla mesaiden çocuklarýný sevecek zaman bulamýyor. Günde 12 saat çalýþýyorsa ve uzun bir yoldan gidip geliyorsa, ne yediði içtiði, ne uyuduðu, ne de çocuklarla iliþkisi anlamlý deðildir. Son yazdýðým þiirde þöyle bir dize var. “Üç vardiya sev çocukluðumu” Temel sorun bu. Çocuklarý üç vardiya sevebilmek, bütün dünyaya karþýn sevebilmek. Sevemediðin her dakika, her saniye günümüzde sana öfke olarak geri dönecektir. Ýþte gasp çeteleri, hýrsýzlýk çeteleri, tinerciler, iþsiz güçsüz avare takýmlarý, bunlarýn yarattýðý terör çeteleri, bunlarýn hepsinde yaþanmamýþ bir çocukluk vardýr. Bu psikolojiyi çok iyi kavramak lazým. SDK – “Afanacan”da baþka bir parantez içi insaný yüreðinden vuruveriyor. (Çerçöpten kurgulu oyun perisi Bir uçak kondurmuþ dama Birlikte uçayazmýþ) demiþsiniz. “Afacan” burada ne anlatýyor? Ahmet Günbaþ – Benim çocukluðumun bir kaç yýlý bir Anadolu köyünde geçti. Babam Ýzmir’de çalýþýrdý. Köyde toprak damlý bir evimiz vardý. Uçaklar gelir geçerdi alçaktan. Ben zannederdim ki, babam Ýzmir’e gitti. Çok para kazanacak ve bir uçak alacak, gelecek. Uçak evin damýna konuverecek. Çocukluk hayali iþte. Çocuklarýn hayalleri çok çarpýcýdýr. Uçurtma þenliðinde bir çocuða, “Bu uçurtma, güneþe gider mi?” diye sordular. Çocuðun yanýtý þu. “Ýp olsa gider”. Yani, çocuðun hiç þakasý yok. Ýnanmýþ bir kere. SDK – Günümüz kent insanýnýn kýrýlganlýðýný, yalnýzlýðý ve çaresizliðini “Otopsi”, “Arasta” ve “Fahiþe”de müthiþ kýrýlgan bir dille anlatýyorsunuz. “Otopsi”de isyandan hüzne geçiþ var. Özellikle “Otopsi” de dilin hüznü giderek aðýrlaþýyor. “Sardunyasý beklermiþ pencerede yaklaþtýkça yüreciði hop hop edermiþ Uçuçböceðiymiþ ev meselesinde konmasý da kolaymýþ göçmesi de ... Getirip yatýrmýþlar solgun bir rapora Geçmiþi sesli adammýþ doðrusu iyi dayanmýþ Ýntiharý bi gecikmiþ bi gecikmiþ ki sorma” Ahmet Günbaþ - Evet, bunlara dikkatli bakýnýz. Hepsi hayatta olan, yaþanan þeyler. Örneðin ben emekli Nedim’i anlatýyordum. Çocuklarýn çok sevdiði, emekli Nedim onlara þekerler veren, masallar anlatan, çocuklarýn yolunu gözleyen, çok muhterem bir kiþilik. Çok kýsýtlý olanaklarla yaþayan bu insanýn aniden ölüverdiðini düþünün. Yoksuldur, hiç kimsenin olmadýðý zamanlarda, akþamýn kör karanlýðýnda pazarlara gider, artýk meyve ve sebzeleri toplar. Evine döner. Bu acýyý kimse bilmez. Birden çok hastalýklarý vardýr. Bunlarý da kimse bilmez, çektiði acýyý kimse onaramaz. Bu olmayan bir þey deðil. Var olan bir þeyin ortalamasý. Ben bunlarý hissettiriyorum. “Otopsi” de, “Þekeri tekerine çomak sokmasa yokuþ mokuþ dinlemezmiþ, Akþam pazarlarýnda kýzarýnca yüzü geceyi örtünürmüþ utancýna Bolkesimli saðduyusu çektikçe çekmiþ” diyor. Burada þeker, onun çektiði ve kimsenin bilmediði þeker hastalýðýdýr. Ýkinci dize de gizlice kimse görmeden akþam pazarýndan nasýl artýk meyve ve sebzeleri topladýðýný anlatýr. SDK – Bu acýlarý giderek kanýksamaya baþladýk galiba. Umursamýyoruz bile.. Ahmet Günbaþ - Bunlar o kadar çok var ki. Defalarca televizyonda haberlere konu olduðu için artýk haberini bile yapmýyorlar. Öylesine kanýksandýlar ki, biz bu insanlarý artýk hesaba bile katmýyoruz. Ondan sonra, bir þeylerin nasýl deðiþeceðine akýl sýr erdiremiyoruz. Mesela, yýllar önce Arjantin Cuntasýnýn kimsesiz sokak çocuklarýný öldürttüðünü biliyor musunuz? Bir dönem gerçekten saðda solda, sokaklarda yatan, yoksul, kimsesiz çocuklarý sokaklardan toplayýp öldürüyorlarmýþ, ortalýk temizlensin diye. Býkmýþ adamlar, sýrf ortalýk temizlensin diye yapýyorlar. SDK – Yani, oraya doðru mu gidiyoruz? Ahmet Günbaþ – Gidebilir. Olaya nasýl baktýðýnýza baðlý. Eðer baktýðýmýzý görmemeye çalýþýyorsak, görmemek için bakýyorsak sonuç oraya doðru gidebilir. “Keþke, bunlar olmasa deriz. Nereden geldi bunlar?” deriz. Geldiler þehirleri kuþattýlar, meydanlara doldular, filan. Bu, çok büyük bir sancýdýr. Bu, birkaç roman konusudur. SDK – Yine Otopsi þiirinden bir dize var. “Güzel ölüsüymüþ çocuklarýn Kaf Daðý’na gömülü Gölgesi düþayak týklarmýþ camlarý Kuþlar konarmýþ oyunlarýn fýrfýrlý ýslýðýna” Bu dizeler üzerine biraz konuþabilir miyiz? Ahmet Günbaþ – Çocukla çocuk olan bir ihtiyar düþünün, güzel bir insan. Yaþamaya da meyilli, yaþamý da seven bir insan. Ama bir takým sorunlar onun peþini bir türlü býrakmaz. Baþta geçim sorunu filan. Onlara tutsak olur, ölür gider. Ama çocuklarda derin izler býrakýr. Benim çocukluðumda böyle insanlar vardý. Hatýrlarým. Mesela, benim çocukluðumda Nami Dayý vardý. Aklýmda bir gençlik romaný var. Bu romanda Nami Dayý’yý anlatacaðým. O, bizim çýkmaz sokaðýn Nami Dayý’sýydý ve çocuklar onu çok severdi. Çocuklar için daima ceplerinde ne varsa boþaltýrdý. Yedirmesi, içirmesi, harçlýk vermesiyle o da çocuklarý çok severdi. Nami Dayý, beni ilk defa balýða götüren adamdýr. Ýzmir Karþýyaka’da deniz kýyýsýnda balýk tutmaya giderdik. Sonra, öldüðünü duyduðumda benim için çok acý oldu. “Sulardan Sonra” kitabýnda “Ýzmir Düþleri” isimli þiir, Nami Dayý’yý anlatýr. Bu þiir ve “Otopsi” bütün Nami Dayý’lara adanmýþtýr. SDK – Kitabýn ikinci bölümü “Güzdirimi”. Arkadaþlara, dostluklara, yaþanmýþlýklara adanan bir bölüm. Mesela, çok özel bir insan, kýymeti maalesef yeterince bilinememiþ þair Özcan Yalým’a adanan birkaç þiir var. Bunlardan bir tanesi “Çürük Mevsim”. Neden “Çürük Mevsim” ve Özcan Yalým? “Elmalar da toparlandý çürük mevsime kaldýk Bir yarým ýsýrýk tadý anýlarda Üç beþ sarhoþ yaprak oyalýyor yalnýzlýk aðacýný Hele yaz gömleðini sýyýrýp attýktan sonra çöl bile uðramýyor yanýma Ne de kumdaki savrulma…” Ahmet Günbaþ – “Çürük Mevsim” de gerçek üstücü bir yaklaþým var. Þiirde “elmalar da toparlandý çürük mevsime kaldýk” der. Aslýnda çürüyen elmalardýr ama ben bu çürümeyi insanlara yüklüyorum. Öyle ki elmalar toparlanýyor bize kalk gidelim diyor. Þiirde öyle bir tersinme var. Özcan Yalým’ýn bir dizesi vardýr. “Yalnýzlýða kuþ konmaz” der. “Çürük Mevsim” þiiri, Özcan Yalým’ýn bu dizesinden doðdu. “Çürük Mevsim” ile Özcan Yalým’ýn yalnýzlýðýna biraz olsun ortak olmak istedim. Þiir ve sanat eseleri geneldir. Burada bütün yalnýzlýklara ortak olmak istedim. SDK – Þair Özcan Yalým’a adanan baþka bir þiir “Sanal”. Orada sanki bir kadir bilmezlilik, deðerinin zamanýnda anlaþýlamamasý gibi bir duygudan yola çýkýlarak yazýlmýþ gibi duruyor. “Ben hep giderdim Özcan Abi döke saça kederlerimi Herkesin adýna giderdim de çýtý çýkmazdý kimsenin Deniz tutmazdý kýyým ne yapsýn Sandalým aðlardý burnumun dibinde” Ahmet Günbaþ - “Sanal” çok buruk bir þiirdir. Özcan Yalým Foça’ya yerleþtikten sonra kendi olanaklarýyla orada Foça Halk Kütüphanesinde iki yýldan biraz fazla bir süre þiir programlarý ve þiir etkinlikleri düzenledi. Ben de Ýzmir’den Foça’ya þair taþýdým. Özcan Yalým, bu þiir programlarýný tamamen kendi olanaklarý ve çabasýyla gerçekleþtirdi. Gerek oradan gerek buradan etkinliðe ortak olanlar maliyetine gidip geldiler, kimseye tek kuruþ harcatmadýlar. Bu iki seneyi aþan süre içersinde ne Foça Belediyesi bir hoþ geldiniz dedi, ne gelen bu kalburüstü þairlere bir yemek verildi, ne de baþka bir kurum bu þiir programlarýný destekledi. Bu iki seneyi aþký süre, çok kalburüstü seçkin þairler oradan geldi geçti. Mümtaz ve seçkin bir topluluða çok güzel konuþmalar yapýldý, þiirler okundu. Ama bu kapýyý açan Foça’da Özcan Yalýmdý. Artýk bu þiir toplantýlarý yapýlmýyor. Bitti artýk. Kütüphane taþýndý. Kurudu gitti, her þey. Þimdi Foça Kütüphanesinde bir þey yok. O konuda hiçbir þey yapýlmýyor. Biraz o güzel günleri anma vardýr “Sanal” þiirinde. “Sanal”ýn bir yerinde , “yazlar ne güzeldi Özcan Abi þiirkuþlarýný yemlerken avucunda” der. “Yazlar ne güzeldi Özcan Abi þiirkuþlarý yemlerken avucunda Güz gelir ona da bir yer açardýn Kýþ bile iliklerdi ceketini Ansýzýn kopardý o sapkýn fýrtýna Kardeþ kayalýklarýna vururdu leþimi” Burada þiir kuþlarý þairlerdir, onlarý yemleyen de Özcan Yalým’dýr. Ve þiir “hayat yine aldandýðýmýz kadar mavi” diyerek biter. Bunun da bir hikayesi var. Mayýs ayýnda bir gün yine arkadaþlarla Foça’ya Özcan Yalým’a giderken otobüs’ün camýnda daðlarda mavi mavi açan çiçekler gördük. Merak ettim. Her taraf mavi çiçeklerle donanmýþ. Nedir bunlar diye. Arkadaþlar bir sürü çiçek ismi saydýlar. Otobüsten indiðimizde hiç kimsenin bir þey tutturamadýðýný anladýk. Ebegümecinin çiçekleriymiþ onlar. Mor mor açýyor ama camdan mavi görünüyormuþ. Biz aldanýp onlarý mavi görmüþüz. Bu tip aldanma güzel bir aldanma. SDK – “Sanal” da “Ben hep giderdim Özcab Abi Menzilim çýnlamazdý epeydir” diyor.. Ahmet Günbaþ – Bu bana ait bir yalnýzlýk. Þiir dinletisinden sonra, akþamlarý otururduk orada bazen. Bir kaç tek atardýk, Foça’da günü batýrýrdýk. Benim þöyle bir huyum var. Bir yere gittiðim zaman hemen dönüþ biletimi alýrým. Neresi olursa olsun, hatta en kýsa mesafe olsa bile. Ýster disiplin deyin, ister korku duygusu ya da güçlü çekim mi demeli bilemiyorum. Sonuç olarak, biraz fazla evcil bir insaným bu konuda. Mesela, saat sekize biletimi almýþýmdýr. On kala sofradan pat diye kalkarým herkes bana kýzar. Kimsenin bana kýzmasýný istemem “ben hepinizin adýna gidiyorum” derim. Herkeste böyle bir acý vardýr. Hiçbir þeyi doyasýya yaþayamayýz, paylaþamayýz. SDK – Sonra, “Kýþ Sayýmý” var. Sanki bir kaybediliþ, insanlarýn yitip gitmesi sezinleniyor. “( Ateþi bölüþüp daðýlmýþtýk Yollarda kor izleri ) Sahi biz kaç kiþiydik kýþ öncesinde camlarýn buðusunda eriyen çentik Çay mý içtik kahve mi, ne kaldý telvesinde esrik miydik deðil mi, nasýl yollandýk eve …. (Ateþi bölüþüp daðýlmýþtýk Keþke birimiz tutsaydý defteri )” Kayýplara bir gönderme var sanki “Kýþ Sayýmý” þiirinde. Ne dersiniz? Ahmet Günbaþ – Maalesef bir arada yaþadýðýmýz, güvendiðimiz insanlardan bir kaçý yitirilince insanlar kendini boþlukta hissediyor. Yýllar geçince, yaþ ilerleyince baþka bir hüzün sarýyor insaný. “Kýþ Sayýmý”, öyle bir yokluðun ardýndan yazýlmýþtýr. Ýþin baþýnda kaç kiþiydik, þimdi kaç kiþiyiz? Keþke daha çok sýký sarýlsaydýk birbirimize, keþke biri defter tutsaydý, biri yoklama alsaydý. SDK – Kitabýn ortasýnda yer alan ve kitaba adýný veren “Ýpek Yarasýndan” bahsetmek istiyorum. Çok klasik bir soru olacak ama sahi neden “Ýpek Yarasý”? “Keyfi kaçýk içimdeki sokaðýn Ihlamur ikircikli, çýnar dalgýn Günaþýrý göç telaþý Mekan tutmuþ uçurumu kýrgýn bir þiirin ayak izleri” Ahmet Günbaþ – Þiirin arka planýnda Bursa var. Ben Bursa’yý çok severim. Anýlarla ilgili þeyler var. Özetlersek, bu bir ipek molasý. Genelleþtirirsek, bu þiir yitik zamanlarýn yarasýný anlatýr. Yani, olmasý gereken bir yara. Þair içi kanayan bir insandýr. Þair olmayan adam bu tip yaralara itibar etmez bence. Ben bütün yaralara nakýþlarým bunu. SDK – Gelelim “Ýçrek”e. Sýcak dostluklar, çocukluk anýlarý, sýcak komþuluklar, mahalle anýlarý, yazlýk sinemalar, kocaman yürekli bir dayý var. Söze, “Sinem/acý” yani hem sinema hem de acý ile baþlayalým mý? “Sonunda kavuþtum sinemama seslendiðinde gecenin kemaný Bir hal oldu paslý tellerime Daðýtýp ay belleðindeki dumaný Ýtiþ kakýþ doluþtum akþama Suareye yetiþmekti niyetim birazcýk sitem ettim biletime yerimi yadýrgadým en öne geçtim bir yýldýz parlatýp taktým yakama Alkýþlarla üç filmlik çitleme Sonunda kavuþtum sinemama” Ahmet Günbaþ - Tabii, tabii gitmeden duramadýðýmýz bir yazlýk sinema var. Gençliðimizin yazlýk sinemalarý hepimizin hayatýnda tatlý bir lekedir. Onsuz yapamadýðýmýz, gitmeden duramadýðýmýz, kapýsýndan bir kiþi gitsek, iki kiþi olarak çýktýðýmýz sinemalarla koyun koyuna yaþýyorduk. Mersinli’de çok sayýda sinema vardý. Sinemasýz yapamazdým. Haftada bir yazlýk sinemada bulurduk kendimizi. Ara sýra cambazlýk yapar, erik ve badem aðaçlarýna sorgusuz sualsiz konuk olurduk. Kimse de bunun hesabýný vermezdi. Ýnsanlarda ve doðada bir cömertlik vardý. Þimdiki çocuklara acýyorum bunlarýn zevkine varamýyorlar. Artýk o güzelim yazlýk sinemalarda kalmadý zaten. SDK – Çocukluk anýlarý deyince, o kocaman yürekli dediðiniz “Büyük Dayým” dan bahsetmeden olmaz. “Büyük Dayým, KOCAMAN Yürekli Dayým kýskanýrdý dönüþünü fersiz fenerler Hangi pencereden baksam bir yýldýz yaðmuru geceden geceye seker Sendin harçlýðýmdaki aslan payým çelimsiz bayramlarýmda erken sevgi çýkýný sersebil kucak Avlularda kuþmevsim þakýyarak saçakaltý gülümseyen Akþamdýn sen, akþamýn ta kendisi” Ahmet Günbaþ – Evet, çok iyi bir dayý, insanlýðý iyi bir dayý, iyiliksever bir dayý, çok sevecen bir dayý, akþamcý bir dayý. Fakat yaptýðý iyiliði hiç kimseye göstermeden yapan bir dayý. Büyük bir yürekti. Ben biraz büyük dayýma çektiðimi düþünürüm. Onun anlamlý bir yalnýzlýðý vardý. Ýnceliði, iyiliði, iyilikseverliði, akþamcýlýðý ve çok yakýþýklý bir insandý. Benim için dayýlarýn dayýsýydý. Büyük bir yürekti. Onu çok severdim. Ben onu yerli film kahramanlarýna benzetirdim. Sevgisi çok engindi. Ýnsan severdi, çocuk severdi. Dayýmý iki yönden içimde kendimde yaþatýyorum. Ýnanýr mýsýnýz bu þiirden büyük dayýmýn çocuklarýnýn haberi yok. Bu benim içimde büyük bir acýdýr. Romaný yazýlabilecek bir adamdý. Þiirde son dize “Sana doðru koþarken hiç yanýlmadým” der. Yani, senden hep iyi þeyler kaptým anlamýnda. Hayatta doðrulandýðý zaman senden öðrendiklerimin iyi þeyler olduðunu anladým anlamýnda yazýlmýþtýr. Dayým akrabalar içinde çok farklý bir yerde dururdu. Çok özel, ayrý, soylu bir havasý vardý. Ýnce fikirliydi, her lafa karýþmazdý, dedikodudan uzak dururdu. Bilge bir adamdý. Kendini saydýrýrdý. Sevgisini ustaca daðýtýrdý. SDK – Þair dostunuz Muzaffer Kale’ye adadýðýnýz bir “Cinnet” þiiri var. Neden özellikle “Cinnet”? “Delik deþiktir babanýn tarihi tek kiþilik ordular söylencesinde sancaðýnda kýrk bir yama Ahmet Günbaþ – Edebiyatta daha çok anne þiirleri vardýr. Bayan þairlerin daha çok anneleri yüceleþtiren þiirleri bunlar. Bir de zaman zaman baba figürünü olumsuzlayan þiirler ortaya çýkýyor. Bunlar bir bakýma haklýdýr. Erkek egemen toplumda, babalar kendilerini biçilen rolleri oynuyorlar. Onlar da babalarýndan ne gördüyse, onu uyguluyorlar. Bu tuhaf babalara karþýn çok iyi babalar da var. Örneðin, benim babam gibi, Muzaffer Kale’nin babasý gibi, Mehmet Atilla’nýn babasý gibi. Mesela, Mehmet Atilla “baba sütünden” bahseder. Ne inceliktir bu? Bir anne kucaðý kadar yumuþak babalar da var. Benim babam da öyledir. Muzaffer Kale’nin bir þiiri çýkmýþtý bir dergide. Çok beðenmiþtim. Ben de yazmadan edemedim. Ona yanýt vermeden duramadým. Ýþte bu “Cinnet” þiirinde, intiharýn eþiðinde, cinnet geçirmek üzere olan, iþsiz bir babayý anlatýyorum. Babalarý eleþtirirken iþin bu tarafýný da bakmadan yapmayalým diyorum. Bir babanýn gün ýþýmadan evden çýkmasý, iþ aramasý, bu iþ arama eyleminin günlerce sürmesi, evdeki kadýnýn tafrasý, bunlar hep hayatýn gerçekleri. “Kýl payý sabahtýr baba Sabahýn ruhu bile duymaz Yürür gider kýrýk koçboynuzlarýyla” diyor. Düþünün herkes uyanmadan kalkýp iþ aramaya gider. Gözü iþtedir, gözü sabahtadýr. O gün iþi olmamýþtýr, belki bugün de iþi kalacaktýr. Kimi ön kapýdan geri dönecektir. Buna raðmen umutlar tazelemektedir. “Simsiyah poþetlerde taþýnan veresiye hüzün dökülüp saçýlýnca ortalýða karþý konulamaz cinnetine” diyor. Babalar tek baþýna yönetmiyorlar bu dünyayý. Her ne kadar erkek egemen bir toplumsak da, babalarý da cinnete götüren þeyler var. SDK – Çok genç yaþta yitirdiðimiz ve “Ölüme Direnen Þiirler” kitabýyla var olmaya devam eden þair Ender Sarýyatý’ya adanan bir þiir “Çilingir”. “Kimselere kalmýþtýk ki çýkageldi Ender küflü mezar sessizliðinden “Gidelim dedi, Mersin’e doðru. Haber verelim Hüseyin’le Ahmet’e. Öpülesi sakar mavilikte…Gidelim. Ben zaten ‘nereye baksam yüreðim bir körfeze açýlýr’ (*) Çok öldük, öksüz kaldý þiir”! Dedi ve sarýldý karabatak imgelerine Düþtü önümüze o uçarý çilingir” (*) “Ölüme Direnen Þiirler” Kitabýndan Ender Sarýyatý’nýn bir dizesi “Çilingir” ayný zamanda, Yýlmaz ve Mithat’a da adanmýþ. Kim bu Yýlmaz ve Mithat? Ahmet Günbaþ – Türlü nedenlerle ben 10 yýl edebiyattan uzak kaldým. Buna raðmen döndüm ve kendimi erteleyerek öne çýkmasý gereken bazý þeyleri öne çýkararak, onlarýn üzerinde çalýþtým. Ýþte yitirdiðimiz þair Ender Sarýyatý’nýn “ Ölüme Direnen Þiirleri” de bunlardan biriydi. Bazý þeyleri zamana býrakmak lazým. Onlarý tarih anlar ya da anlamaz. Zaman sýnasýn onlarý. Gerçek sanat yapýtlarý, gerçek uðraþlar zamanla sýnanýr. Okuyucuya ulaþýr ya da ulaþmaz ama ben Ender Sarýyatý’nýn þiirlerinin uzun süre dolaþýmda kalacaðýna inanýyorum. Ender Sarýyatý’nýn “Ölüme Direnen Þiirler” kitabý çýktýktan sonra da böyle oldu. Ýzmir’de basýldý ama maalesef doðru dürüst daðýtýmý yapýlamadý. Elden ele nereye gittiyse gitti. Onu bilemiyorum. Bu arada Mersin’de Yýlmaz Cemgil ve Mithat Çelik adlý iki þairin Ender Sarýyatý’nýn kitabýyla karþýlaþtýðýný öðrendim. Sonra, 20 -30 kadar kitabý yayýn evinden isteyerek bunlarý arkadaþýna daðýttýklarýný, onun þiirlerini okuyarak ve üzerine incelemeler yaparak bu þiirleri canlandýrdýklarýný öðrendim. Hatta bu iki þair arkadaþ “Þiirin” diye bir þiir dergisi çýkarýyorlarmýþ. Ender Sarýyatý için “Þiirin”de özel bir sayý yaptýklarýný duydum. Bununla yetinmeyip Mersin’den atlayýp Ýzmir’e gelmiþler. Ýzmir Kokluca Mezarlýðýna gitmiþler ve Ender Sarýyatý’nýn mezarýný aramýþlar, maalesef Ender Sarýyatý’nýn mezar numarasý ve yaftasý belli olduðu halde mezarý kayýp. Ben bunu biliyorum. Onlar da bulamamýþlar. Getirdikleri çiçekleri sahipsiz bir mezara býrakýp gitmiþler. Düþünün Mersin’den Ýzmir’e geliyor. Böyle bir incelikte bulunuyor ve gidiyorlar. Sonuçta, þair Yýlmaz Cemgil ve Mithat Çelik’e bu þiiri adamam kaçýnýlmaz oldu. Yýlmaz Cemgil þu anda Mersin’de “Göðe Bakma Duraðý” diye baþka bir þiir dergisi çýkarýyor. Bunlar hayatý diþe diþ yaþayan yoksul insanlar. Yakýn zamanda, þair Mithat Çelik’in Katar’a iþçi olarak çalýþmaya gittiðini öðrendim. Yýlmaz Cemgil’de þu anda bir kitapçýda çalýþýyor. Her ikisi de çok güzel ve çok derin insanlar. Bana Mithat Çelik’in “Serpene” isimli þiir kitabý geldi. Serpene, meyve aðaçlarýnýn dik durmasýný saðlayan çatal deðnektir. Mithat Çelik, þiiri bir serpene olarak algýlýyor. Þair Mithat Çelik’e göre, hayata dik durmamýzý saðlayan serpene þiirin ta kendisidir. Serpene yine Urfa, Siverek dolaylarýnda bir üzüm cinsine verilen addýr. Ama asýl anlamý, aðaçlarýn dik durmasýný saðlayan çatal deðnektir. Varlýk Dergisine de “Serpene” hakkýnda birkaç satýr yazdým. SDK – Neden Þair Ender Sarýyatý ve Etki Yayýnlarýndan çýkan “Ölüme Direnen Þiirler” kitabý sizin için bu kadar çok önemli? Ahmet Günbeþ – Bakýn, bütün bunlar hesapta olmayan þeyler. Bir þeyler yazýyorsunuz, sanki rüzgara býrakýyorsunuz. Bu yazý gidip bir yere takýlýyor, dolaþýma giriyor, sonra bir yerlerde tutunuyor. Ender Sarýyatý’nýn þiiri de böyle bir þiir. Bence her yazdýðýmýz yazý da böyle olmalý, hayata tutunmalý. Yazdýðýmýzýn zaman direnip direnemeyeceðini çok iyi hesap etmemiz gerekir. Bu çok önemli. Hayatla tartýlmasý gerekir. Sanat, þiir, edebiyat bir sorumluluktur. Ben bunun altýný çizerim. Mutlaka sanat eserleri paylaþýlmalýdýr. Paylaþýlmasýn diyene þunu derim “o zaman, sen niçin yazdýn?”. Çok bencil ve sýð bir anlayýþtýr o. SDK – Adýný bir yerlerden duyduðumuz ama bir türlü kim olduðunu çýkaramadýðýmýz bir Madam Anahit var ve sizin onun anýsýna kaleme aldýðýnýz “Madam Anahit’e Aðýt “ þiiri. Ahmet Günbaþ – Madam Anahit kimilerine göre hayatýn kýyýsýnda duran, ayrýntý bir insandý. Ýstanbul’da Çiçek Pasajýnda, hayatýnýn son yýllarýnda ise Nevizade Sokaðýnda akordeon çalarak yaþamýný sürdüren bir beyaz Rus. Onun için akordeon çala çala ayakta öldü diyebiliriz. Onun ölüm haberini duydum. Bana çok dokundu. Ýstanbul’a gittiðimde üç defa onunla yüz yüze gelmiþtim. Bence Madam Anahit karþýlýðý olmayan bir insandý. Yaptýðý iþin de karþýlýðý yoktu. Hayata tatlý naðmeler uçurup, aldýðý üç beþ kuruþla geçinmeye çalýþan ve çocuklarýný geçindirmeye çalýþan bir insan. Ben bazý sokaklarýn özellikle bu tip insanlarýn ölümüyle öksüz kaldýðýna inanýrým. Ýyi yürekli sokaklar da ölür. Bu nedenle, “Sokaklar da ölür iyi yürekli sokaklar Sütleri çekilir, memeleri pörsür Nevizade Sokaðý da Anahit’siz O gün bugün sahipsiz bir ölüdür” dizeleri Madam Anahit’e adanmýþtýr. Sanat anlayýþýmýz yeterli olsaydý, burada yerel yönetimlerden bahsediyorum, maalesef bu sanat anlayýþý Ýstanbul’da hiç yok, Nevizade Sokaðýnýn baþýna Madam Anahit’in akordeonlu bir heykelini dikerlerdi. Doðum, ölüm tarihi ve kýsa künyesiyle beraber. Kimsenin umurunda deðil. “Madam Anahit’e Aðýt”ýn bir yerinde, “Zil zurnadýr umursamaz Beyoðlu Göstermelik bahþiþini düþürür” der. Güya dýþardan bakýldýðýnda sarhoþlarý eðlendiren bir kadýndýr Madam Anahit. Bazýlarýna göre, olay budur. Beyoðlu da öyle bir yerdir. Halbuki oraya ne ince insanlar girer çýkar. Yeþilçam oradadýr, bütün film merkezleri ordadýr. Ýyi insanlar, þairler, yazarlar oradadýr. Sait Faik’in, Orhan Veli’nin izleri oradadýr. Ve þiir, “ Sokaklar da ölür iyi yürekli sokaklar akordeonlu çocuklarýyla gömülür” diye biter. Sokaklarýn tarihi sanatla yazýlmalý. Oradan kaç þair, kaç yazar, kaç müzisyen, kaç sanatçý çýktýysa, o sokaklar kendisiyle þöyle bir öðünmeli. Ama yaþamalý ve bir iz býrakmalý bunlar. SDK – Siz gerçekten çok vefalý bir insansýnýz. Sanatçý dostlara adanmýþ çok sayýda þiir yer alýyor “Ýpek Yarasýnda”. Mesela, “Panzehir” þiirini yazar, þair Dinçer Sezgin’e adamýþsýnýz. Þiirin sonunda parantez içinde “Baðýþlayýver kýçý kýrýk Türkçemi” demiþsiniz? Ahmet Günbaþ - Onu ben bilerek yazdým. Biliyorsunuz, Dinçer Sezgin’in birçok rahatsýzlýðý oldu. Bir çok kez ölümden döndü. Alkolle bir bilek güreþi vardý bir zamanlar. Onu býraktý ama sigaraya devam ediyor. Çok önemli bir rahatsýzlýðýn ardýndan, iyi geleceðini umut ettiði için yazdým ben bu þiiri. Dinçer Sezgin herkesi yanýltýr. Ondan büyük, yaþamaya meyilli bir direnç var. “Sen ki alkol deryasýna bata çýka karabataklara parmak ýsýrtan gemi Sen ki parça uçurum kýyýsý dostluðu Düþmeye beþ kala çoðalan panzehir Sen ki nice yoðun bakýþýmlý komalardan dumanýný savura savura çýkan kahraman Alný açýk tarihlerde alýrsýn yerini Hazýrsýndýr söküðünü dikmeye kýrk yamayla bohçalanmýþ hayatýn Üstelik onca belanýn püskülünü kesmek Her babayiðidin harcý deðil Teklerken adým baþý kalb-i viranýn” Düþünün ölümcül bir ameliyattan çýkýyor, kurtuluyor ve sigarasýnýn dumanýný savura savura tüttürüyor. Muzaffer bir komutan gibi Azrail’e karþý çýkýyor. Biz de bir alýþkanlýk var. Biri yaralansa öldü bitti deriz ve bu tip söylemler de yoðunlaþýyor. Ama Dinçer Sezgin her seferinde insanlarý yanýltýyor. Onda öyle bir güç, öyle bir sihir var. SDK – Sonra þairle ayný adý taþýyan “Necati Cumalý” var. Þiirde Necati Cumalý’nýn bir kitabýna gönderme yaparak baþlýyor zaten. “ ‘Ah Urla Viran Urla!’ deyip sivrilttik sitemi Hasreti bir ince suyla koysak yoluna gider mi” Ahmet Günbaþ – Necati Cuma’lýnýn þiiri tatlý bir þakadýr. Hayata bir þakadýr o. “Necati Cumalý” þiiri, Urla’ya Cumalý Evine giderken gidiþ dönüþte yolda doðdu. Onun felsefesinden yola çýkarak, Cumalýca bir þiir oldu. “ ‘Günaydýn tavuklar, horozlar!’ Doya doya günaydýn Unutmayýn sesini cama vuran ýþýðýn” Bu þiirde bir yaþama sevinci var. Duru bir þiirdir, Cumalý’nýn þiiri. Þöyle bir elinize aldýðýnýzda ne demek “günaydýn tavuklar, horozlar” diye düþünürsünüz. Burada bir doðayla konuþma ihtiyacýný hissediyorsunuz. Doða anaya bir günaydýn var burada. SDK – “Nedret Gürcan” adýna adanmýþ ayný isimli bir þiir var. Kim bu Nedret Gürcan? Ahmet Günbaþ - Nedret Gürcan, Dinar doðumlu, Ýzmir’de Buca Ortaokulunda okumuþ, gençliðinde Ýzmir’de dergiler çýkarmýþ, þair yazar Tarýk Dursun K. Ýle beraber “Kervan” dergisini çýkarmýþ bir aydýn. Döneminin çok iyi þairlerinden birisidir ama maalesef kýymeti zamanýnda bilinememiþ þairlerimizden biridir. Ýhmal edilmiþ, unutulmuþ, þiirleri ve çýkardýðý “Þairler Yapraðý” görmezden gelinmiþ çok özel bir insan. Çok iyi bir þair, iyi bir aydýn. Nedret Gürcan daha sonra Dinar’a gitmiþ orada, kasabada “Þairler Yapraðý” diye bir dergi çýkarmýþ. Nedret Gürcan 1950’lerin baþýnda ilk kez Dinar’a matbaayý, matbaa makinesini getiren adamdýr. Isparta’dan bir matbaa ile bir matbaa ustasý getirerek Dinar’a matbaa açmýþ. Varlýklý bir aileden geliyor, parasý da var. Ama bunu yapmayabilir. Parasýný daha farklý iþlerde deðerlendirebilir. O çýkardýðý kasaba dergisinde zamanýn bütün kalburüstü þairleri yazmýþ. Bir sürü dostluklarý ve mektuplaþmalarý var. Dinar’da sadece matbaayý getirmekle ve dergi çýkarmakla kalmamýþ, konserler düzenlemiþ, sinemalar getirmiþ, gelip geçen herkesi aðýrlamýþ, ileri görüþlü yaþadýðý zamanýn ötesinde bir aydýn. Sonra da büyük bir haksýzlýða ve ýssýzlýða uðramýþ. Þiir Antolojilerinde yer almamýþ bunun kýrýklýðýný yaþayan küskün bir þair. Ben kendisiyle “Rüzgara Teslim Bir Mektupla” tanýþtým. “Erken Ölmüþ Þairler Antolojisi”’nin hazýrlýðý içersindeyken “Þairler Yapraðýnda” yazýp da erken ölen bir þair vardý. Þair Rabia Bayraktar, üç çocuk annesi, kendisini Kordon’dan denize atmýþ ve ölmüþ. Aydýn doðumlu, çok erken yaþta evlenmiþ, bunalýma girmiþ daha ne gibi sorunlarý var bilemiyorum. Þimdi ben bu iþe baþlarken çok doðru bir iþ yapmak istedim. Yýllar geçtikten sonra, yazýlý þeyler deðiþiyor. Bazý kayýtlarda Rabia Bayraktar’ýn kendisini kalorifer borusuna astýðýný söylüyor. Bir de eðer yaþýyorsa konuyu Nedret Gürcan’a sorayým dedim. Nedret Gürcan Un Fabrikasý - Dinar diye yazdým bir mektup yolladým. Mektup eline geçti. Bana çeþitli dokümanlar ve dergilerden birer tane gönderdi. Telefonlar etti. Þair Rabia Bayraktar’ý anlattý. Böylece aramýzda müthiþ bir dostluk oluþtu. Nedret Gürcan, þu anda Ankara’da Bilkent’te yaþýyor. Bu günlerde, Nedret Gürcan hakkýnda Dumlupýnar Üniversitesinde bir tez hazýrlanýyor. Tez araþtýrmasý için Ýpek Yarasýnda yayýnlanan Nedret Gürcan isimli þiirin kullanýlmasý konusunda benden izin istedi. Böylesine de ince bir insan. Ben de bunun lafý bile olmaz dedim. SDK – Þair Nedret Gürcan’a adanan ve yine ayný isimli þiirde mitolojik terimlerin çokluðu ön plana çýkýyor. Mesela, “Ezgisi Marsyas’ýn flütünden gelir þiire çiçek açtýrmaktan sabýkalý Kollarý Maindros suyundan taþkýn Gelenia’nýn anahtarý onda saklý, Sustukça ipeðin uykusunu uyur yanlýþ anýlarla kanlý býçaklý” diyorsunuz. Neden mitolojik terimlerin altýný bu kadar kuvvetle çiziyorsunuz. Ahmet Günbaþ – Nedret Gürcan benim için Mitolojide yer alan kahramanlardan birisidir. Deðeri bilinmemiþ bir kahramandýr o. Marsyas, mitolojide efsanevi bir çobandýr. Maindros, Büyük Menderes’in eski adýdýr. Gelenia, Dinar’ýn eski adý. Þimdi eski kent tamamen depremlerle çökmüþ, aþaðýda toprak altýnda yatýyor. Nedret Gürcan, iþte bu zincirin bir halkasý olarak yer alýyor. Düþünün zengin bir insan. O devirde bunlarý yapmak zorunda deðildi. Dedesinden o zamanýn parasýyla 5000 lira gibi çok ciddi bir para alýyor. Ondan sonra bu parayla, ilk matbaayý kuruyor ve dergi çýkarýyor. Yani, aslýnda çok ciddi iþler baþarmýþ, çok ciddi bir insan ve bir kahraman olarak mitolojik zincirin halkasýnda yer almayý hak ediyor. SDK – Þair Sina Akyol’a adadýðýnýz bir “Varsýl” þiiri var. “Varsýl”da “Benim oðlum Sina okur Döner döner yine okur Bir sözcük bozdursa zahir Nice þair doyurur” diyorsunuz. Ahmet Günbaþ – Sina Akyol sözcükleri çok dikkatli ve tasarruflu kullanan bir þair. Söyleyeceðini az ve öz olarak söyleyen biri. Ben Sina Akyol’un þiirinde en çok yalýnlýðý üzerinde duruyorum. Sina, yalýn söz söyleyen bir þair. Þiirsel boþluðu fazladýr. Sina’da sözcük disiplini var. Þiirinde çok basitmiþ gibi görünen bu þiirsel boþluklar okuru yorar. Bu insaný öyle bir çarpar ki üzerinde saatlerce düþünürsünüz. Bir iki kelimeye dünyayý sýðdýrýr. Ýki kelimeyle iþi bitirir. Þiire yüklediði yoðun anlam insaný þaþkýna çevirir. Okuduktan sonra çözmek için üzerinde saatlerce kafa patlatmak gerekir ve onun þiirlerinde birden çok anlam çýkarabilirsiniz. SDK – Gelelim Haydar Ergülen’e ve “Þiirsakal”a. “Þiirsakalýndan takalým dünyaya be Haydar Yakýþýr ihtiyarcýða Nah þöyle kamburu kadar ‘40 Þiir ve 1’lik tespih verelim eline kutsal ikindi avlusunda þakýrdatsýn alabildiðine” dizeleri üzerine biraz konuþalým mý? Ahmet Günbaþ – Ben Haydar’ýn þiirini de sakalýný da çok severim. Onun ilk önce þiiri ile karþýlaþtým, sonra da sakalýyla ve sakalýnýn kendisine çok yakýþtýðýný gördüm. Bir zamane derviþi olduðunu duyumsadým. Dünyadaki bu yoðunlaþmaya ve þiddet eðilimine bakarak Haydar’ýn sakalýna dünyayý takmayý yeðledim. Taksak acaba ne kazanýrýz? Dünyayý yumuþatabilir miyiz, dünyaya ve insanlara þiir yükleyebilir miyiz? “Þiirsakal” Haydar’a öylesine bir dokunuþtu. Yani, herkes kafasýný yorsun bu iþlere diye. SDK – Bir de þair Hüseyin Peker var. Hakikaten sizin söylediðiniz kadar “Erkenci” mi? “Çer-çöp kondurmaz kentine kuþtüyü þiirleriniz uykudayken Býçaðý alenidir gettosu gizli, yarasýyla konuþur dem be dem Parklarý emzirirken görmüþler onu bir de Ender’e aðlarken” Ahmet Günbaþ – Hüseyin Peker gerçekten erkenden kalkar. Þiirini sokakta arayan ve sokakta kuran bir adamdýr. Ýmge dolu bir adam. Onun çok tatlý ve farklý bir dili var. Olayý çok iyi görmek lazým. Herkes uyurken o iþinin incelikleriyle meþgul bir insandýr. “Kendini park gibi hisset ve çocuklarý kendine çaðýrdýðýný düþle” demek istiyor. Burada bir parkýn, çocuklarý bir anne gibi emzirmesi vurgulanýyor. Hüseyin imgesel bakýmdan çok zengin bir þairdir. Parklardan bahsederken kimsesizliðin, yoksulluðun emzirilmesinden bahsedilir. Hep o kesim insanlarýný taþýr þiirlerine. Genç yaþta yitirdiðimiz þair Ender Sarýyatý’nýn yakýn arkadaþýdýr. “Ölüme Direnen Þiirler” kitabýný çýkarmadan önce, ben Hüseyin Peker’den çok yardým aldým. SDK – Sonra bir Ýzmir aþýklýsý, Ýzmir için “ölürüm” diyen ve gerçekten Ýzmir için ölen bir insan var. Siz ona “Mavi Serüvenci” demiþsiniz. “Mavi Serüvenci” þiirinde Ahmet Piriþtina için “Mavi bir lir gömülüymüþ balçýðýnda Meles’in þarkýsý tellerinde çýnlarmýþ hala Pagos’un eteklerinde bilmem kaç asýr Almýþ onu Mavi Serüvenci baþucuna koymuþ Homeros çýkagelmiþ gümüþ sakalýyla Körfez küskün atlarýyla çaðrýya uymuþ dizginini salývermiþ mavisinin” diyorsunuz. Ýzmir’in efsane baþkaný Ahmet Piriþtina için neler söylenebilir?. Ahmet Günbaþ – Ahmet Piriþtina, Ýzmir için çok büyük iþler yapmýþ bir insandýr. Sanýrým Priþtina hakkýnda sadece ben þiir yazdým ya da yazan varsa da ben bilmiyorum. Hiç gözüme de kulaðýma da çarpmadý. Ahmet Piriþtina, ölümünü kabullenemediðim insanlarýn baþýnda geliyor. Ben hala onun ölümünü kabullenemiyorum. Ahmet Piriþtina daha Ýzmir’e gerekliydi ve Ýzmir için yapacaðý çok þey vardý. Þu anki Ýzmir Büyükþehir’in yönetimini düþünüyorum da bir de onun zamanýndaki yönetimi düþünüyorum. Onun daha kývrak, daha pratik, bir iþ yaparken yaptýðý iþin baþka yönlerini de düþünen bir mantýðý vardý. Özellikle sanat yüklü bir adamdý. Kusura bakmasýnlar, þu anki Büyükþehir yönetiminde ayný özellikleri göremiyorum. Adamlar sanatla ilgili bir toplantýya bile gelmiyorlar. Ne varsa, Konak Belediye Baþkaný Muzaffer Tunçað’da var. Bir tek Konak Belediye Baþkaný Muzaffer Tunçað gerçekten sanata ve sanatçýlara samimi olarak ilgi gösteriyor, sanatçýlarý destekliyor, toplantýlara geliyor ve toplantýlarda sonuna kadar kalýyor. Diðerleri toplantýya göstermelik gelip hemen kaçýyorlar. Hiçbir þey dinlemiyorlar. SDK – En ilginç þiirlerden biri de “Ýlenç”. Mahmut Gölgeli’nin ani ölümü üzerine Þair Hüseyin Yurttaþ’a adanmýþ bir þiir “Ýlenç” “Sesinin kandilinden anlýyorum Kýsýyor fitili görklü günlerin Daral gelmiþ anne yüreði nasýl çýrpýnýrsa kafesinde iþte öyle!...” Ahmet Günbaþ – Bilgi Yayýnevinin editörü vardý Mahmut Gölgeli. Biliyorsunuz, benim iki kitabým da Bilgi Yayýnevinden çýktý. Mahmut Gölgeli, Hüseyin Yurttaþ ile bizim çok sevgili ve ortak bir dostumuzdu. Bütün yayýn evinin her þeyini beyninde taþýrdý, çok pratik, çok zeki bir adamdý. Ýki üç sene oluyor sanýrým. Birden bire uyurken, uykuda kalpten öldü. Hiç ölmeyeceðini düþündüðümüz bir adamdý. Birdenbire gitti. Ben, bunu aþýrý yorgunluða baðlýyorum. SDK – Gelelim “Þiirtepe” þiirini adadýðýnýz Ataman Avdan’a ve “Þiirtepe”ye. “Þiirtepe dedim de pek yakýþtý ýssýzlýðýma Ýlk kez ürktüm doruðundan diline düþtüm uçurumun” Ahmet Günbaþ – Ataman Avdan daha 18’ine gelmeden Fanzin çýkaran bir çocuktu. Þu anda Ýstanbul’da Uluslararasý Ýliþkiler okuyor. Ben onunla tanýþtýðým zaman, onun Ege Kent’te benim oturduðum yerin biraz aþaðýsýnda oturduðunu öðrendim. Ataman gerçekten zeki bir insan. Dost olarak, birçok büyük insana deðiþilmez. Ege Kent Tansaþ’ýn altýnda bir çay bahçesi vardýr. Biz Atamanla orada buluþurduk. Gel zaman git zaman oraya Þiirtepe adýný verdik. Sonra Ýstanbul’a gidince bu þiiri yazdým. SDK – Ve sýra geldi son bölüme. “Geçerken”e . “Geçerken”de neredeyse yok, yok. Bütün Anadolu’dan tarih, mitoloji, coðrafya, kültür, gelenekler hepsi bir bölüme sýðmýþ öyle deðil mi? Ahmet Günbaþ – Geçerken’de, “Bursa Sarhoþu”, “Trabzon, Ýmkansýz Çiçek”, “Akçaabat”, “Safranbolu”, “Kastamonu”, “Çaðlak”, “Devrek”, Ayvalýk ve Edremit’i anlattýðým “Yeþil Çýðlýk”, Foça’yý anlattýðým “Kuþluköpük”, Karaburun’ a adadýðým “Aþkgüdüsü”, Kaþ için yazdýðým “Sokulgan Mavi” ve yazar Mavisel Yener ve Radyo Programcýsý Ýffet Diler’e Allianoi Antik Kenti için yaptýklarý çalýþmalardan dolayý adadýðým “Allianoi” þiiri yer alýyor. “Geçerken” de yer alan þiirler gittiðim yerlerde bende ne kalmýþsa onu konu alýr. Yani, ben bu yerlere nasýl bakmýþsam öyle ortaya çýktýlar. Mesela, ben Bursa’yý çok severim. “Bursa Sarhoþu” 2002 yýlýnda Ahmet Hamdi Tanpýnar Þiir Yarýþmasý Üçüncülük Ödülünü almýþtýr. Sonra, Trabzon’a ilk kez 2005 yýlýnda gittim. “Trabzon Ýmkansýz Çiçek”i oraya bu þiiri hatýra ettim. Akçaabat’a beni çaðýran dostlarýma “Akçaabat” þiirini yazdým. Safranbolu’ya bir þenliðe gittik. Orada þair Hüseyin Avni Cinozoðlu var. Ona Safranbolu’nun tek þairi diyebilirim. Ýyi dostumdur, görüþürüz. “Safranbolu” þiirini Hüseyin Avni Cinozoðlu’nun “ey bütün zamanlara yenilen kalbim” dizesinden yola çýkarak kaleme aldým. Kastamonu’ya gittik. Rýfat Ilgaz Þiir yarýþmasý jürisindeydik. “Çaðlak”, Akhisar’da her yýl yapýlan þenliðe adýný veren deredir. Çaðlak þenliðine hiç de gidesim yoktu ama bana telefon eden bayan bana öyle bir þey söyledi ki “Yaaa, Ahmet Bey siz merak etmeyin biz sizi aldýrýrýz” dedi. Ben onu telefonda, rüzgara söyler aldýrýrýz olarak algýladým þiir olarak. Sonra çektim gittim. Ýyi ki gitmiþim. Çok güzel geçti. “Devrek” e gelince, Devrek’e hiç gitmedim ama orada dostlarým var. Hani, bazen gitmek gerekmiyor. Þiir sizin adýnýza yola çýkýyor. “Yeþil Çýðlýk”, Ayvalýk ve Edremit yöresini, Kazdaðlarýný anlatan bir þiiridir. Küçükkuyu 1. Zeus Þiir Günleri için yöreye gittiðimde yazdýðým bir þiir. Tarihiyle, doðasýyla, insanýyla kavramaya çalýþtýðým bir yer oldu benim için. “Kuþluköpük” de Foça’yý anlatýrým. “Aþkgüdüsü”nde Karaburun var. “Sokulgan Mavi” ise Kaþ Kitap Günlerinden kalma bir þiir. Ve son olarak Allianoi var. SDK – Allianoi’ye ayrý bir parantez açma gereðini duyuyorum. Bu þiir Yazar Mavisel Yener ve TRT’de Radyo Programcýsý olarak çalýþan Ýffet Diler’e adanmýþ bir þiir. Alliaoni þiirinde, “Suca konuþalým burada / Suca çaðsayalým Suca bakýþalým ki bundan böyle baþka dil girmesin aramýza…baþka keder mermerin nabzýndan sorsunlar bizi Ay bükümlü çeþmelerin baþýnda þarkýlarýyla halkalansýn Nympheler Gül þarabýyla dolduralým testimizi mahcup bir dað yeli hoþça otursun üç beþ zeytin dalý eðilsin soframýza Pirüpak aþklarla kutsanalým Soran bizi mermerin nabzýndan sorsun” diyorsunuz. Alliaoni Antik Kenti, günümüzde dünyanýn en iyi korunmuþ Antik Fizyoterapi merkezlerinden biri olarak biliniyor ve dünya kültür mirasý içinde yer alýyor deðil mi? Ahmet Günbaþ – Allianoi, Bergama’nýn 18 km. kuzeyinde yer alan antik bir termal kent. Antik dünyanýn en önemli tedavi merkezlerinden biriydi. Tarihçi Aristides’in anýlarýnda geçiyor. Alliaoni dünyanýn hiçbir yerinde olmayan bir kent. Çünkü fizyoterapinin yapýldýðý baþka antik termal bir kent yok ve ayrýca kazýlarda bu tedavi merkezinde ameliyatlarýn da yapýldýðý ortaya çýkarýlmýþ. Allianoi kentinin kazýlmasý, açýða çýkarýlmasý ve kurtarýlmasýnda kazý ekibi baþkaný Ahmet Yaraþ ve ekibinin çok büyük katkýsý var. Ben Allianoi’ye üç defa gittim. Orada kýsa ömürlü bir baraj yapma uðruna asla feda edilemeyecek bir dünya mirasý olduðunu gördüm. Bugün dünyada eþi benzeri olmayan Allianoi Antik Kenti, kýsa ömürlü bir baraj yapma uðruna tamamen yok edilmeye çalýþýlýyor. Þiirde geçen “Allianoi! Allianoi! Antik bir acýyý ne bastýrýr böyle ayaktayken kývrýmlarýna kadar Yeniden gömecek barbarlar seni suyu suyla vuracaklar” dizelerini, bazý yetkililer üzerlerine alýnmýþ. Umarým bazý yetkililer bu þiiri bir kez daha düþünürler ve Allianoi’yi sularla boðmaktan vazgeçerler. Dünya Mirasý kapsamýna alýnan Allianoi için sonuç umarým olumlu olur ve antik dünyanýn en önemli termal merkezi olan ve eþi benzeri bulunmayan Allianoi Antik Kenti sular altýnda yok olmaz. Bu þiir, Alliaoni Antik Kentini kurtarmak için büyük bir özveriyle çalýþan Yazar Mavisel Yener ve TRT’de Radyo Programlarý yapan Radyo Programcýsý Ýffet Diler’e adanmýþtýr. Biliyorsunuz, Mavisel Yener Allianoi Kenti’ni konu alan bir gençlik romaný yazdý. “Mavi Zamanlar” 2003 yýlýnda Tudem Edebiyat Ödüllerinde Birincilik Ödülüne layýk görüldü. Ýffet Diler, Allianoi için hazýrlanan belgesellerde gönüllü olarak çalýþtý, sesini verdi, seslendirme yaptý ve Allianoi için düzenlenen çok sayýda organizasyonun arka planýnda çalýþtý. Mavisel Yener ve Ýffet Diler gibi Alliaoni için çalýþan çok sayýda gönüllü sayesinde bugün Allianoi hala ayakta ve onu boðmaya hazýrlanan sulara ve zihniyete karþýn direniyor. SDK – Söyleþiyi kitaba adýný veren “Ýpek Yarasý” ile bitirelim istiyoruz. “Ey çinisiyle devinen kuþ aþkla balkýdýðýn göller kurumuþ Ey aymaz savruluþ…kör adým tül tül derip sakladýðým bir kozaya sýðdýrdýðým cývýltý Ýpek yarasýymýþ…Anladým!...” Son olarak, “Ýpek Yarasý” için neler söylenebilir? Ahmet Günbaþ – Ben Ýpek yarasý ismini bilerek kullandým. Çok geniþ bir anlam aralýðýnda “Ýpek Yarasýný” çok çeþitli yerlere çekebilirisiniz. “Ýpek Yarasý” çok doðurgan bir imgedir. Hani, ipeðin yarasý mý olurmuþ diye sorarlar ya. Ýnanýn oluyor. “Ýpek Yarasý” çaðdaþ bir yaradýr. Kim artýk nasýl anlarsa anlasýn. Bana göre þiir sürekli bir kanamadýr. Kanama bittiði zaman þiir de biter. Þair gelirken çoklarý daha yeni gitmiþ oluyor. Sanatçý için de bu böyle. Sanatçý duyarlýlýðý içinde dönerken birçoklarý daha gitmemiþ dahi olabiliyor. Þiir insani yanýmýzý öne çýkarýr. Þiir insani yanýmýzla bir hesaplaþmadýr. Neslimiz giderek tükeniyor. Bizim gibi kaba saba olmayan insanlarýn ya da bu kaba sabalýk içersinde kendine ince bir yol açmaya çalýþan insanlarýn nesli tükenmesin diye yazdým. Kimse yüz vermiyor artýk þiire, öyküye, tiyatroya, operaya, baleye, klasik müziðe. Ben iþte bir parça bu damarýn, bu neslin sürmesi için bunlara eðilim duyan bir iki insanýn ortaya çýkmasý için “Ýpek Yarasýný” yazdým. Þair Haydar Ergülen’in çok sevdiðim bir lafý vardýr. “Yazmýþ bulundum” der. Ben de “Ýpek Yarasýný” yazmýþ bulundum.
ÝzEdebiyat yazarý olarak seçeceðiniz yazýlarý kendi kiþisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluþturmak için burayý týklayýn.
|
|
| Þiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleþtiri | Ýnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babýali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratýcý Yazarlýk | Katýlým | Ýletiþim | Yasallýk | Saklýlýk & Gizlilik | Yayýn Ýlkeleri | ÝzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Giriþi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
ÝzEdebiyat bir Ýzlenim Yapým sitesidir. © Ýzlenim
Yapým, 2024 | © Seval Deniz Karahaliloðlu, 2024
ÝzEdebiyat'da yayýnlanan bütün yazýlar, telif haklarý yasalarýnca korunmaktadýr. Tümü yazarlarýnýn ya da telif hakký sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadýr. Yazarlarýn ya da telif hakký sahiplerinin izni olmaksýzýn sitede yer alan metinlerin -kýsa alýntý ve tanýtýmlar dýþýnda- herhangi bir biçimde basýlmasý/yayýnlanmasý kesinlikle yasaktýr. Ayrýntýlý bilgi icin Yasallýk bölümüne bkz. |