Baba!..

tatamadığım bir duyguyu kaleme aldım

yazı resim

Dünyayı yeni tanımaya başladığım günlerde tanıdım O’nu. Karşımda anlamsız hareketler yapan , kocaman elleriyle bana dokunan ve benim her kıpırtımla yüzünün rengi değişen ,ufacık bedenimi ellerinin arasına alıp o yana bu yana savuran ve her sızlamamda beni havalara atan O’ydu.

Kimdi bu ,beni doyuran iri ve yumuşak memeleri yoktu, yada altımı hiç değiştirmiyordu. Hiçbir menfaatim yoktu. Ama karşıma çıkınca neden kanım hızlı akmaya başlıyor , neden içim ısınıyor ve neden anlam veremediğim bir güç beni O’na delice çekiyordu?Kimdi bu?Görevi neydi? Neden beni görünce yorgun yüzü neşeye boğuluyor, Gözleri ışıldıyordu. Ve neden sakalları vardı?

Ellerimin üzerinde durmaya başladığım ve ayaklarımla kendimi o yandan bu yana sürüklemeye başladığım zamanlarda, siyah beyaz bir gazete okuduğunu görürdüm. Gazete’ye her uzanışımda o’nu benden saklar ve yine benimle debelenmeye başlardı.Bana Oğlum diyordu. Kanım çok kaynıyordu bu insana. Hele kollarında uyumak varsın sakalları olsun, önemli değildi. Güç veriyordu bana. Bakışları beni görünce yumuşardı.Ama çok sertti.Çekinirdim.Ayaklarımın üzerine yeni basmaya başladığım zamanlarda, sehpa adı verilen bir cismin üzerindeki, kırmızı renkli şey dikkatimi çekti.Adı vazoymuş..

Sert ve keskin bakışlarıyla hiç alışkın olmadığım bir ses tonuyla o vazo denilen şeye yöneldiğimde haykırmıştı..”Cıs” diye.

Kanımın donduğunu, yüzümün buruştuğunu ve ağlamaya başladığımı hatırlıyorum.Ben ağlıyordum. Havalar atmasını, debelenmesini, benimle oynamasını bekledim ama.. istifini bile bozmuyordu. Korkmuştum Bir daha Adını bilmediğim ve sehpa üzerinde duran hiç bir şeye yaklaşmadım.beni öpmüştü,anlamadım. Aslan Oğlum demişti bana.”Aslan neydi?”

Sabahları arardım onu her odada. Usul usul kafamı uzatıp bakardım kapıların aralığından odalara, bulamayınca içim acır, kendimi güçsüz hisseder buruk buruk oyuncaklara sarılırdım.Hava kararmaya başlayınca giriş kapısının önünde bekler, beni kucaklayıp ,havalara atmasını bana “Aslan oğlum” demesini beklerdim. Her kapıyı açışında beni görür görmez gözleri ışıldar, yüzümün şekli değişir bana sarılırdı.O’nu görünce yerimde duramaz delice hoplamaya başlardım.Kanım kaynar içime bir güç dolar ve önceleri, sevmediğim sakallı yüzünü öpmek için can atardım.İri ve yumuşak memeli kadından anne demeyi öğrenmiştim,ama bu kimdi?”Baba” diyorlardı.Baba neydi? Anne o’na koca diyordu.Baba!.. Bu lafı ilk söylediğimde kulaklarımı sağır edecek bir ses tonuyla haykırıp, beni o güne kadar hiç sarmadığı şekilde sarmıştı kollarına. Beni, sırtına alıp gezdirmiş ve katıla katıla gülmüştü.Beni kollarında uyutmuştu. Kokusunu duymak, sıcaklığımı hissetmek ve o yorgun yüzün o denli içten ve sıcak ve benden daha çocukça gülmesine hayretle bakmıştım.”Baba” keşke daha önce deseydim dedim hep. Beni hep bu denli sarmalasa dedim. Ama mutluydum.O gece ufak bir hareketinde uyandım hep, beni güçlü kollarından her bırakışında delice ağladım.Ogün beni doyuran sıcak ve iri memeli annemden kıskandım. Sabaha kadar o siyah beyaz gazetesini okuduğu koltukta ben babamı okudum. Kalbinin her atışında, her nefes alıp verişinde Anne’den ve gazeteden ayırmıştım o hırçın adamı.Benden daha küçük olmuştu. Benim olmuştu

Gözlerimi açtığımda yine yoktu. Ve ben yine akşamı giriş kapısının önünde delice BABA demeyi bekledim. BABA......

www.hamzaekiz.com

Başa Dön