..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Prensiplerden hoşlanmam. Önyargıları yeğlerim. Daha içtenler. -Oscar Wilde
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
Anasayfa
Son Eklenenler
Forumlar
Üyelik
Yazar Katılımı
Yazar Kütüphaneleri



Şu Anda Ne Yazıyorsunuz?
İnternet ve Yazarlık
Yazarlık Kaynakları
Yazma Süreci
İlk Roman
Kitap Yayınlatmak
Yeni Bir Dünya Düşlemek
Niçin Yazıyorum?
Yazarlar Hakkında Her Şey
Ben Bir Yazarım!
Şu An Ne Okuyorsunuz?
Tüm başlıklar  


 


 

 




Arama Motoru

İzEdebiyat > Eleştiri > Unutulamayan Dönemler > Mehmet Sinan Gür




25 Ağustos 2009
Yavuz Zırhlısının Yazgısı ve Tarih Bilinci  
Mehmet Sinan Gür
Herşeye para gözüyle bakmayalım, tarihi değerlerimize sahip çıkalım ve onları küçümsemeyelim. Bunun yaşamsal önemi vardır.


:CBBJ:
Türkiye’de ilkokul eğitimi almış herkes Yavuz Zırhlısını ve 1. Dünya Savaşı’na nasıl girdiğimizi bilir. Ancak daha sonrasını bilenler o kadar çok değildir.
Ben Yavuz’u çok küçükken tanıdım. Henüz okuma yazma bilmiyordum. Hürriyet gazetesinin baş sayfasında resimleri vardı. Bir de türküsü var Yavuz’un, Lazlar yapmışlar.

Yavuz geliyor Yavuzda denizi yara yara
Kız ben seni alacağım başına vura vura

Ben kemençe çalamamda dayım darılır bana
Bir horon havası vurda kurban olayım sana

Yağmur yağıyor yağmurda başıma tane tane
Karadeniz uşağıda dünyalarda bir tane

Yavuz sanki Türkiye’den çok Karadeniz’e aittir. Lazlar gemiye sahip çıkmışlar, genellikle Karadeniz’de olduğu için. Türkiye’ye geldiği andan bu yana bir istisna dışında hep Rus ve Sovyet donanmasına karşı kullanıldı. Yavuz bütün Karadeniz’in hakimiydi.

Bilgimizi kısaca tazeleyelim. İngiliz ve Fransız donamasından kaçan Goeben ve Breslau isimli iki savaş gemisi 10 Ağustos 1914’te Çanakkale boğazından girerek Osmanlı devletine sığındı. Osmanlı Devleti savaşa girecekti ama o sırada hazırlıksızdı. O nedenle dünyaya gemileri satın aldığını söyledi. Gemilerin isimleri Yavuz ve Midilli olrak değiştirildi. Alman mürettebat değişmese de şapkaları çıkarıp fes giydi. 2,5 ay sonra 30 Ekim’de Enver Paşa’nın bilgisi dahilinde Karadeniz’e açılıp Sivastopol ve Odessa’yı topa tuttu. Birkaç gemi batırdı. Savaşa girme sebebi olarak bu gösterilir ama karşı taraf zaten hazırdı. Ruslar hemen doğudan Anadolu’ya daldı, İngilizler tam teçhizat Basra’ya asker çıkardı. 3 Kasım’da Çanakkale bombalandı ve savaşa girmiş olduk.

Yavuz ve Midilli bundan sonra hep İstanbul’da ve Karadeniz’de bulundu. Ama dünya savaşı bitmeden Rusya’da devrim oldu. Kuzeyden gelecek bir tehlike ortadan kalktığı için gemiler bir sürelik serbest kaldılar. 20 Ocak 1918’de (yani 4 yıl sonra) birkaç yardımcı hücumbot ile birlikte Çanakkale’den çıkıp İngilizlerin Limni adasındaki deniz üssüne saldırdılar (Burası Çanakkale savaşının yönetildiği ve beslendiği yerdi). İki İngiliz gemisini batırdılar ancak bu arada mayınlara çarparak yara aldılar. Midilli (Breslau) 5 mayına çarparak orada battı. Yavuz da 3 mayına çarptı ama batmadı ve Çanakkale’ye kaçtı. Ağır yaralıydı, öyle ki 15 derece yan yatmıştı. Yanlışlıkla, saatte 28 km hızla karaya oturdu. Burada 5 gün boyunca İngiliz uçaklarının saldırısına uğradı. Uçaktan atılan bir torpil isabet etti ama onu pes ettirmek için yeterli olmadı. İngiliz gemileri Lord Nelson ve Mondros ateşkes antlaşmasının imzalandığı Agamemnon, Yavuz’dan korktukları için saldıramadılar. Sonra kendini kurtarıp üzerindeki birçok yara ile İstanbul’a döndü ve denizaltı saldırısından kurtuldu.

Sonra ‘barış’ oldu. Cumhuriyet ilan edildi. Atatürk sağken 1930’da tümüyle yenilendi. 20 yıl daha donanmaya hizmet etti. 1936’da adı Yavuz Sultan Selim olarak değiştirildi. Atatürk’ün ölümünde onu İstanbul’dan İzmit’e kadar taşıdı. 1950’de Gölcük’e çekilip emekliye ayrıldı. 1966’da Donanma yetkilileri o sırada yönetimde olan AP ve Süleymen Demirel Hükümetine artık bu geminin işlerine yaramadığını bildirdiler. 2,8 Milyon dolara satışa çıkarıldı. Birçok insan buna itiraz etti ama itirazlar cılız kaldı. Neyse alan olmadı. 1976’da önemli birkaç parçası söküldükten sonra hurda fiyatına MKE’ye satıldı ve jilet oldu. Buna benzer bir olay da 50’li yıllarda Çanakkale 18 Mart 1915 savunmasını yapmış topların yine jilet olmak üzere hurda fiyatına satılmasıdır.

DP’liler artık kendilerini savunamazlar. Sayın Süleyman Demirel şimdi kendisini şöyle savunuyor:
“Yavuz, Gölcük Tersanesi´nde bağlı dururdu. Bizim hükümette olduğumuz dönemde artık Yavuz´un kullanılabilirliği tamamen gitmişti. Onun içindir ki hurdaya çıkarılmıştır. Keşke hurdaya çıkarılmasaydı da hatıra olarak muhafaza edilseydi diyebilirsiniz. Bu doğrudur, fakat bu tür şeyler biraz zamana bağlıdır. Bugün Yavuz´un değerini daha iyi anlıyoruz. Bundan 36 sene evvel hatıra olarak saklanması yerine hurda olarak kullanılması düşünülmüştür. Buna hükümetler karar vermez. Bunun kendi idaresi ``Artık daha fazla Yavuz Zırhlısı´nı tutmakta mana yoktur; çünkü hiçbir fonksiyonu kalmamıştır'' demiştir. Ve böylece de Yavuz Zırhlısı hakikaten jilet olmuştur. Yani bu doğrudur. İyi bir şey olmamıştır aslında; fakat işte hikâye budur. Eğer bugün hâlâ görevde olsaydım bu geminin MKE´ye verilmesine ve jilet olmasına asla rıza göstermezdim. Bugün başka bir gündür. Bugün çok daha zengin Türkiye. Yani 1969´a nazaran çok daha zengin”

Kendisini biraz anlıyorum ama hak veremiyorum. İhtiyacımız yok demek alın bunu jilet yapın demek değildir. Bir tarih bilinci olan yönetim onu alır, müze yapardı. Onu şöyle anlıyorum, Süleyman Bey o zamandan bu yana çok değişmiştir. Şimdi olgunlaşmıştır. Gerçekten de şimdi olsa izin vermezdi. Zaten şimdi olsa bütün Türkiye’de kıyamet kopardı. Bu da toplumun 40-50 yılda nereden nereye geldiğinin bir göstergesidir.

Tarih bilincimiz büyüyor. Hâlâ o zamanki yöneticilerin zihniyetine sahip yöneticilere rağmen artık her istenen şey istenildiği gibi yapılamıyor. Ben çocukken Antakya’da Romalılardan kalma bir köprünün balyozlarla yıkılışını hatırlarım. Daha 9-10 yaşındaydım. En az bin yıllık köprüyü becerdiler. O zaman bile bir daha o köprü üzerinden geçemeyeceğim için üzülmüştüm. Türkiye, yakın zamanda Anadolu’daki tarihi eserler için yabancıları kast ederek ‘aman, alıp götürsünler’ diyen yöneticiler gördü. Bergama tapınağı bu nedenle temelinden sökülüp Almanya’ya taşınmıştır.

Kaybedilenlerin birini bile geri getirmek mümkün değil. Kısaca Çanakkale savaşına girmiş gemilerden söz edeyim. Sultanhisar hücumbotu kendisinden 8 kat büyük bir Avustralya denizatlısını (AE2) batırdı. Muavenet-i Milliye kendisinden 14 kat büyük bir dev zırhlıyı (Goliath) batırdı. Sonra adı bir savaş gemisine verildi. Ege’de yapılan bir tatbikat sırasında Amerikalılar onu kaptan köprüsünden vurdular. 5 Türk Komutan şehit oldu. Ama özür dilediler yani! Asker taşıyan feribotlar vardı. Yalnız adını duyduğum Gülcemal, Gülnihal, İstanbul’un yandan çarklı ada vapurları… Nerede şimdi bu gemiler?

Nusrat’tan da söz edeyim. Dünya tarihini bildiğimiz biçimde yazılmasına katkıda bulunan Nusrat da savaştan sonra satıldı. Satın alanlar onu küçük bulup ortasından ikiye ayırdılar ve bir sac bölme eklediler. Böylece gemi uzadı. Sonra Mersin limanında battı. Yıllarca suyun dibinde kaldıktan sonra neyse birileri onu sudan çıkardı. Sonradan eklenen sac bölmeyi söktü. Orijinal biçimiyle birleştirdi. 2002 yılında Tarsus’a taşındı, bakımı yapıldı. Şimdi gemiyi Tarsus’ta görmek mümkündür. Gemiyi sudan çıkarıp müze yapan Tarsuslulara ve Tarsus Belediye Başkanı sayın Burhanettin Kocamaz’a sonsuz teşekkürler. İşte bu eski anlayışın geri dönülemeyecek biçimde değişmesinin bir kanıtıdır. Buna toplum olarak gereksinmemiz var. Kendimizi korumak, gelecek hakkında doğru düşünmek, doğru kararlar vermek için tarih bilincinin gerekliliği herkes tarafından anlaşılmalıdır.

25.Ağustos.2009

Kaynak:
Gelibolu, Denizden Saldırı, Victor Rudenno, ODTÜ Yayıncılık
Diriliş, Turgut Özakman, Bilgi yayınları
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/115251.asp
http://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/a/araguler/kahramanyavuz.html
http://www.tempodergisi.com.tr/toplum_politika/00698/?printerfriendly=yes
http://tr.wikipedia.org/wiki/Yavuz_Muharebe_Kruvaz%C3%B6r%C3%BC
http://www.nusratmayingemisi.com/tarsusagelis.php



Söyleyeceklerim var!

Bu yazıda yazanlara katılıyor musunuz? Eklemek istediğiniz bir şey var mı? Katılmadığınız, beğenmediğiniz ya da düzeltilmesi gerekiyor diye düşündüğünüz bilgiler mi içeriyor?

Yazıları yorumlayabilmek için üye olmalısınız. Neden mi? İnanıyoruz ki, yüreklerini ve düşüncelerini çekinmeden okurlarına açan yazarlarımız, yazıları hakkında fikir yürütenlerle istediklerinde diyaloğa geçebilmeliler.

Daha önceden kayıt olduysanız, burayı tıklayın.


 


İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.


Yazarın eleştiri ana kümesinde bulunan diğer yazıları...
Yemen Türküsü
Kitap - Sevdalinka - Ayşe Kulin
Erbil (Kuzey Irak) 1
Kitap - Karl Marx 32inci Dereceden Masonmuş
Rüya Gibi - Kafkas Halk Dansları Gösterisi
Empati Kelimesinin Anlamını Hrant Dink'ten Öğrendim
Sezen Aksu Konserinin Düşündürdükleri
Film Kitap - Turyetski Gambit ve Plevne Savaşı
Boykot Bütün Dünyada Yayılıyor
İngilizce Eğitim I, ODTÜ ve Oktay Sinanoğlu

Yazarın diğer ana kümelerde yazmış olduğu yazılar...
Nazım Hikmet'ten Çanakkale Şiiri [Şiir]
Ateş ve Ölüm (Bütün Şiirler 16. 07. 2009) [Şiir]
Seni Seviyorum Bunalımı [Şiir]
İncir Ağacı [Şiir]
Bir Dosta E - Mektup [Şiir]
10 Ağustos 1915 Anafarta Ovası [Şiir]
Sevgisizlik [Şiir]
Mor Çiçekler [Şiir]
Eskiden [Şiir]
Bir Ruh Çağırma Operasyonu [Öykü]


Mehmet Sinan Gür kimdir?

Yazmayı seviyorum. Bir tümce, bir satır, bir sözcük yazıp altına tarihi atınca onu zaman içine hapsetmiş gibi oluyorum. Ya da akıp giden zamanı durdurmuş gibi. . . Bir fotoğraf, dondurulmuş bir film karesi gibi. Her okuduğunuzda orada oluyorlar ve neredeyse her zaman aynı tadı veriyorlar. Siz de yazın, zamanı durdurun, göreceksiniz, başaracaksınız. . . . Savaş cinayettir. Savaş olursa pozitif edebiyat olmaz. Yurdumuz insanları ölenlerin ardından ağıt yakmayı edebiyat olarak kabullenmiş. Yazgımız bu olmasın. Biz demiştik demeyelim. Yaşam, her geçen gün, bir daha elde edemeyeceğimiz, dolarla, altınla ölçülemeyecek bir değer. (Ancak başkaları için değeri olmayabilir. ) Nazım Hikmet’in 25 Cent şiiri gerçek olmasın. Yaşamı ıskalamayın ve onun hakkını verin. Başkalarının da sizin yaşamınızı harcamasına izin vermeyin. Çünkü o bir tanedir. Sevgisizlik öldürür. Karşımıza bazen bir kedi yavrusunun ölümüne aldırmamak, bazen savaşa –yani ölüme- asker göndermek biçiminde çıkar. Nasıl oluyor da çoğunlukla siyasi yazılar yazarken bakıyorsunuz bir kedi yavrusu için şiir yazabiliyorum. Kimileri bu davranışımı yadırgıyor. Leonardo da Vinci’nin ‘Connessione’ prensibine göre her şey birbiriyle ilintilidir. Buna göre Çin’de kanatlarını çırpan bir kelebek İtalya’da bir fırtınaya neden olur. Ya da tam tersi. İtalya’daki bir fırtınanın nedeni Çin’de kantlarını çırpan bir kelebek olabilir. Bu düşünceden hareketle biliyorum ki sevgisizlik bir gün döner, dolaşır, kaynağına geri gelir. "Düşünüyorum, peki neden yazmıyorum?" dedim, işte böyle oldu. .

Etkilendiği Yazarlar:
Herşeyden ve herkesten etkilenirim. Ama isim gerekliyse, Ömer Seyfettin, Orhan Veli Kanık, Tolstoy ilk aklıma gelenler.


yazardan son gelenler

yazarın kütüphaneleri



 

 

 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2024 | © Mehmet Sinan Gür, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.