Dünyaya geldiğinden, dünyada bulunduğundan, dünyadan gideceğinden hoşnut olan bir kimse görmedim. -Namık Kemal |
|
||||||||||
|
Eşim elinde üç çeşit bitki ekstratı ile eve geldiğinde tek tek inceledim. Biri zeytin yaprağından, diğeri kırmızı üzüm çekirdeğinden üçüncüsü ise enginar yaprağından özel yöntemlerle üretilmiş ekstratlardı. Kanser hastalığının %100 tedavi edeceğini söyleyen eczacı hanıma güvenerek bu üçlü bitkisel tedaviye başladım. İlk günden itibaren bedenimde bir değişiklik başladı. Aşırı enerji depolamış gibi bir ivme kazanan bedenime söz bile geçiremiyordum. Yeni ameliyat olmama rağmen, ne yatakta yatıyor ne de günlük ev işlerinden kendimi alıkoyuyordum. Eşim ve ben bedenimin bu biyoritmindeki değişikliğe şaşırmıştık. Hatta beldemize gelecek olan 60 kişilik şair ve yazar gönül dostlarımızı “nasıl?” ağırlayacağız endişelerini de duyumsamamaya başladım. Önceden böyle mi, davranırdım? Tatlı telaşlar başlamıştı. Bu arada beni üzen dost bildiklerim de olmuştu. Artık eskisi gibi pek fazla da detayların üzerinde de durmuyordum. Bu mucizenin zeytin yaprağı içmeye başladığım günden beri olduğunu düşündüm. Araştırmaya başladım zeytin yaprağının faydalarını. Kan Şekeri Seviyesini Düzenleme,LDL Kollestrol Seviyesini Düzenleme,Antioksidan Etki,Bronşit,Soğuk Algınlığı,Kulak Enfeksiyonları,Fibromalarya,Fungal (Mantar) Enfeksiyonları Herpes Virüsü,Salmonella sp,Kandidiyasis,Dizanteri,Streptococcus sp,Kandidiyasis,Dizanteri,Streptococcus sp.,Hepatit A,B,C,Zatürre,Cilt Rahatsızlıkları,Zona,Romatizmal Hastalıklara da iyi geldiğini öğrenince bu yaprağın bir CENNET ağacı olduğuna artık kesin inanmıştım. Bir hafta sonra bedenimdeki bu yeni değişikliğe alıştım. Merdivenleri önceden tek tek çıkan ben, kullandığım bitkisel haplarım ve şuruplarım etkisiyle ikişer ikişer aşar olmuştum. Sanki ruhuma yeni bir giysi geçirmiştim. Beni bu denli etkileyen kişiye bir “teşekkür” borçlanmıştım. Bitkisel ilaçların şişelerinde telefon ve fax numaraları yazılıydı. Hiç çekinmeden telefona sarıldım. Faruk Durukan’ın sesini duyunca kendimi tanıtıp, gelişen durumumu anlattım. Kendilerine teşekkür ettim. Adımı ve telefonumu istedi. Bunun sebebini ertesi gün öğrenmiş oldum. Kale Grubu Şirket sahibi ve bilim adamı Faruk Durukan yaşadığım beldeye gelip, yeni bitkisel şurup ve hapımı da beraberinde getirmişti. Bir saat gibi kendileriyle sohbet edip, tıbbın bu yeni buluşundan bahsetti. Kendisiyle yapmış olduğum söyleşimi aşağıda aynen aktarıyorum. - Faruk Bey, beni çok mahcup ettiniz. Zahmet ettiniz. - Estağfurullah Emine Hanım. Kullandığınız zeytin yaprağından elde ettiğimiz saf Oleuropein’dir. Bugün AB’de zeytinden yapılan kanser ilacının 60 kapsülü 30-40 dolara satılıyorken tam randıman da alınamıyor ama biz tam beş yıl zeytin yaprağı üzerinde yaptığımız çalışmalarla bunu başardık. Bu maddeyi dünyada ilk kez biz zeytin yaprağından çekip aldık. - Nasıl, neyi başardınız Faruk Bey? Açar mısınız biraz? - Açayım Emine Hanım. Bilindiği gibi zeytin ağacının 2000 sene bir yaşam süresi var, üstelik de bu ağaçlara özel bir bakım yapılması gerekmediği gibi susuz da yaşayabiliyorlar. Bu bizim için merak konusu olmuştu. İnsan ömrü ortalama ne kadardır Emine Hanım? Faruk Durukan, hafif kırlaşmış üç numara sakalları ile gözlerini kısarak sorduğu basit bir soruya yanıt vermeden önce “neden?” sorduğunu düşünmüştüm. Tam yanıt verecektim ki; - Durun ben yanıt vereyim. Bir insan en fazla 100 veya 110 yıl yaşadığını varsayarsak, insanın yarı yılına kadar hücreleri yenilenir ve yaşar. Bu yarı yıldan sonra hücreler ölmeye başlar. Deri kırışır, gözler net görmez, kulak ağır işitir, unutkanlık ve daha ilerleyen yaşlarımızda da beyin tam işlevini yapamaz değil mi? - Evet , yapamaz. Çünkü hücreler yenilenmez ve ölürler. - Evet aynen öyle olur. Çünkü vücudun A-D-E ve K vitaminleri eksilmiştir. İnsanın ölüme yaklaşma süreci başlamıştır. - Anlıyorum. Bir süre sustu Faruk Bey. Bedenime aylar önce girip yerleşen” kanserli” konuğumdan beni kurtaracak olan ellili yaşlarındaki iş adamını inceliyordum. Ağustos sıcağı tepemizde olduğu halde biz asırlık zeytin ağacının gölgesinde oturmaktaydık. Yere düşmüş bir zeytin yaprağını eline alıp ikiye büktükten sonra konuşmasını sürdürdü. - 5 yıldan beri süren çalışmamızla elde ettiğimiz ve zeytin yaprağından çekip çıkarttığımız “oleuropein” siz ameliyat olmasaydınız da sizi iyileştirecekti. Sindirim sistemi özellikle bağırsak kanserinde %100 tam tedavi etmekteyiz. - Ciddi misiniz siz? Şaşırmamak mümkün değildi. Öyle ya, tüm dünyanın başa çıkamadığı acımasız illet bir anda yok edecek, bitkisel tedavin olabileceğine, inanmak istiyordum. - Bakın Emine Hn. Zeytin binlerce yıldır yaşıyor ve pek çok kültür tarafından benimsenmiş kutsal olarak benimsenmiş bir ağaçtır. Şu soru geliyor akla hemen; “bu ağaç nasıl bu kadar uzun yaşadı?” Araştırmamız şunu göstermiştir ki “101 madde ihtiva eden zeytin yaprağının içinde antioksidan biri olan Oleurpein maddesi ağacı dış etkenlere karşı koruyor, hücre yenilemesi yapıyor, ortama uyum sağlamasına neden olarak salgılardan koruyor. - İnanılır gibi değil. ABD ve İsrail sizi rahat bırakmaz. Öyle ya, milyonlarca kanser hastası için onlardan ithal kanser ilaçları tüketip kanımızın kimyasını bozmaktayız. Korkarım sizi de yakında kendilerine çekip sizi bizden uzaklaştırırlar. İş adamının yüzünde hafiften bir gülümseme belirdi. Başını sağa sola sallayıp; Bu konuda bana bir şey yapamazlar, TSK ile antlaşmam var, yurdumun insanı için ilk sıradaki hedefimiz bu bitkisel extratı ücretsiz eczanelerde Türk insanına sunmak. Üretim için yasal gereklilikleri de yerine getirdik. Oleuropein'i bundan böyle yurtdışından ithal etmeyeceğiz, ihraç edeceğiz” dedikten sonra da ekledi: - Emine Hanım, siz ameliyat olmadan önce de bu zeytin yaprağı extratını kullansaydınız, Oleurpein kanserli ura ulaşıp onu parçalayacak ve yok edecekti. Siz şu an kurtulan şanslı hastalardansınız. Şaşkın halim onu keyiflendirmişti. Devam etti: - Evet, siz iyileştiniz bile. Kanser mikrobu şu an parçalandı ve yok olma aşamasında. Üç kür sonrası bu illet bedeninizden tamamen yok olmuş bilin. İçim huzurla dolmuştu. Yıllardır ölen genç bilim adamları ve bir uçak kazasında şüpheli ölümleri ile basını günlerce oyalayan fizikçilerimizi düşündüm. Türk ilim adamlarımız göğsümüzü kabartırken yüzyıla adını yazdırabilecek ve 25 üniversiteden onaylı, Faruk Durukan adlı bir Türk iş adamı “kansere” kesin çözüm bulmuştu. Bana verdiği zeytin yaprağı kapsüllerini “seni yeniyorum bak, yarın daha iyi olacağım” duygusu ile içmekteyim. Faruk Durukan’ı tanımak beni nasıl mutlu etmişti, anlatamam. Söyleşimiz bir saati bulmuştu. Beni iş yerine davet edip, “taştan nasıl su çıkarttım, gelin onu size izleteyim,” dediğinde merak duygularım daha da kabarmıştı. Öyle ya; “Taştan nasıl su çıkarmış?” Bir sonraki yazımda bu konuyu ele alıp, Faruk Durukan'ı iş yerinde ziyaret ettikten sonra söyleşimize kaldığımız yerden başlayıp öyle yazacağım.29.08.2009 Emine Pişiren/Edremit-Akçay
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Emine Pişiren, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |