Bir ülke bağımsız olmadan, bağımsızlık da erdem olmadan ayakta duramaz. -Rousseau |
|
||||||||||
|
Bir gece, denize varmak ümidiyle ırmak boyunca yolculuk eden iki bülbülün yolu, bu iki güle düştü. Her iki gül de bülbüllerden sadece kendi dalına konanı görebildi ve o andan sonra bütün ilgisini o bülbül üzerinde yoğunlaştırdığından dünyayla bağlantısı koptu, gözü ondan başkasını görmez oldu. Bülbüller güllere aşık oldular ve onlara ilanı aşk etmeye başladılar. Güllerden biri aşığı olan bülbüle son derece merhametli davrandı. Dikenine takılıp yaralanmaması için onu sürekli uyardı. Onunla sürekli konuşarak seher vakti gülün açıldığı, en güzel göründüğü, en güzel koktuğu vakte kadar onu uyanık tuttu. Nice cilve, naz ile bülbülü mest etti, onu aşka getirip söylettikçe söyletti. Seher vakti gül açılıp ta bülbül bunu görünce iyice aşk sarhoşu oldu. Gün ağarmaya başlayınca gül bülbülü yolcu etti. Diğer gül ise aşığı olan bülbüle hiç de merhametli davranmadı. Dikenlerine takılıp yaralanmaması için onu uyarmak bir yana, uyumaması için göğsünü dikenlerine bastırması için onu teşvik etti. Ayrıca bülbül ilanı aşk ederken sürekli itiraz ederek, işi yokuşa sürerek, onu daha fazla konuşmaya, seher vaktine kadar uyanık kalamazsa da kendisini yeterince sevmediği anlamına geleceğini söyleyerek sürekli göğsünü dikenine bastırmaya teşvik etti. Bülbülün kanı gülün dalından süzülerek köküne kadar ulaştı. Seher vaktine varamadan bülbül öldü. Diğer bülbül ırmak boyunca yol arkadaşı bülbülü aradı ama bulamadı, yoluna devam etti. Sabah olunca ancak güller birbirlerini görebildiler. Merhametli gül merhametsiz gülün renginin kan rengine dönüşmüş olduğunu görünce şaşırarak "Hayırdır, ne oldu sana böyle, başına bir felaket mi geldi?" diye sordu. Merhametsiz gül ise halinden gayet memnun bir şekilde "Yoo, hiç te değil, aksine, dün gece hayatımın en mutlu gecesini geçirdim." dedi. Merhametli gül şaşırmıştı. "Tesadüfe bak ki, ben dün gece hayatımın en güzel gecesini yaşadım. Anlatsana, neler oldu?" Merhametsiz gül başladı anlatmaya: " Dün gece bana deliler gibi aşık bir bülbül seher vaktine kadar misafirim oldu. Ne diller döktü, ne yeminler etti, ne sözler verdi ama tabi ben fazla yüz vermedim. Aşık milletine fazla yüz verirsen şımarır, rehavete kapılır, aşkta gevşeklik göstermeye başlar. Ben de aşığım olan bülbülü hançer misali, en büyük, en keskin dikenimle uyanık tuttum seher vaktine kadar. Ama ne yazık ki zavallıcık fazla dayanamayıp kollarımda can verdi. Bir de baktım ki bütün vücudum kan revan içinde kalmış, fakat yüzümün de kan rengine döndüğünü ancak sen söyleyince farkedebildim. Sen neler yaptın dün gece anlatsana? Sanki seni solgun gördüm bugün biraz." Ten rengi gül, kan rengi gülün anlattıklarına çok üzülmüştü, çok ta kızmıştı komşusuna. Başladı dün gece başından geçenleri anlatmaya: " Dün gece, bana aşık bir bülbül, gün ağarıncaya dek misafirim oldu." Kan rengi gül şaşırmıştı, inanamadı." Hadi ya, nasıl olur bu? Hani sende hiç kan izi yok, yalan söylemeyesin sakın." Ten rengi gül utana, sıkıla "Neden yalan söyleyeyim ki?" diyebildi. "Ne bileyim ben, belki beni kıskanmışsındır da onun bana uydurma birşeyler anlatıyorsundur, altta kalmamak için." "Tövbe, tövbe." "Eee, neyse hadi anlat bakalım, devam et." "Fazla anlatacak bir şey yok işte, bütün gece bana ilanı aşk etti, ben de ona eşlik ettim, seher vakti ona açıldım, en güzel kokumu ona sundum, gün ağarmaya başlayınca da yolcu ettim, hepsi bu kadar." "Yani ona hiç eziyet etmedin mi?" "Hayır etmedim." " Peki bana açık yüreklilikle söylesene, senin bu kazık gibi dikenlerin ne işe yarar? Biliyorsun ki ikimizin de daha önce dikenleri yoktu. Ne zaman ki ırmakta kendimizi görüp beğendik, o zaman dikenlerimiz çıkmaya başladı. Bu sayede bunca zamandır kendimizi bize zarar verebilecek kıskançların elinden kurtarabildik. Senin dikenlerin de maşaallah benimkilerden hiç geri kalmaz. Demek ki sen de en az benim kadar kendini beğenirsin. Öyleyse söyle bana, niçin dikenlerini kullanmadın? Yoksa aşığın falan yok ta bana yalan mı söylüyorsun? Ten rengi gül itiraz etti: "Hayır yalan söylemiyorum. Evet benimde dikenlerim var, evet bende kendimi beğenirim, ama bu kibir sınırına gelinceye kadardır. Çünkü kibir şeytana aittir. O değil midir ki Allah'ın emrine karşı gelip, kibirinden dolayı insana secde etmeyen? Bu sayede kovulmadı mı huzurdan? Ben Allah'tan korkarım. Bir garip bülbül Allah aşkıyla yanar dururken, ilahi aşkının bir tezahürü olarak, mecazi bir aşkla, şu üç günlük dünyada bir gece benim gönül sarayımın misafiri olmuşsa, onu sahipsiz, kimsesiz biri sanıp, aşağılamak mı lazımdır? Tanrı misafirine ikram gerekmez mi?" Kan rengi gülün son bir itirazı vardı: "Peki seni sevdiğine nasıl emin olabiliyorsun? Denememişsin ki onu hiç." Ten rengi gülün yüzün aydınlandı birden."Onun Allah' ı sevdiğine eminim. Beni sevdiğini söyledi, Allah'ını seven yalan söylemez."
İzEdebiyat yazarı olarak seçeceğiniz yazıları kendi kişisel kütüphanenizde sergileyebilirsiniz. Kendi kütüphanenizi oluşturmak için burayı tıklayın.
|
|
| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık | Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi | |
Book Cover Zone
Premade Book Covers
İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim
Yapım, 2024 | © Abdullah Mehmed Özçam, 2024
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır. Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz. |