3-4 hafta önce tanıştığım bir adam Kurt Tucholsky (9 ocak 1980 1 aralık 1935) çıkmıyor şu sıralarda aklımdan. 1935 yılında ölmüş bu adam. Ama çok tanıdık bir şeyler var sanki hayatında. Ortasında olduğumuz bir kabus gibi Şair-yazar-gazeteci-politikacı kurt Tucholsky
Kurt Tucholsky Almanyanın (Weimar Cumhuriyeti) döneminin en önemli gazeteci-yazarlarından. Yazı hayatına 1907 yılında imparator Wilhelm IInin sanat zevkiyle alay ettiği kısa bir masal yayımlayarak başlıyor. Gazeteciliğe ise 1919 yılında sol bir gazetenin yazı işleri müdürlüğünü yaparak . Kendisini barışsever, antimlitarist ve demokrat olarak tanımlarken sürekli yaklaşan Nasyonel Sosyalizm tehditlerine karşı uyarıyordu. O dönemler birçok politikacı yazara suikastlar düzenleniyor ve bunlar hafif cezalarla boş laflarla atlatılıyordu. Bununla ilgili bir yazısında;
Bu kötü bir hukuk değil. Bu eksik bir hukuk değil. Bu aslında bir hukuk değil sözlerini söylemiştir.
1920 yılında Bağımsız Sosyal Demokrat Partide aktif görev aldı ancak bu onu hiçbir zaman parti arkadaşlarını eleştirmekten alı koymadı örneğin Freiheitin yazı işleri müdürlüğüne;
Bay Dr. Rudolf Hilferding, devlet tarafından sosyal demokrasi ile mücadele etmek için Freiheit'ın yazı işlerine getirildi. İki yıl içinde,Freiheit'ı kritik tehlikeli bir gazete olmaktan öyle bir çıkardı ki,ortada ne gazete kaldı ne de tehlike
Lafı uzatmaya gerek yok. Gördüğü tehlikeleri elinden geldiği kadar halkına anlatıyor ne olursa olsun doğru bildiğini yazıyordu. Gelen Nazi tehlikesinin farkındaydı. Suskunluk döneminden önce mektuplarından-makalelerinden şu satırlar okunuyor;
Bazen kendi çalışmalarımın etkisi beni endişelendiriyor. Cidden bir etkisi var mı? (Ben başarıdan bahsetmiyorum; Buz gibi oluyorum öyle düşününce.) Ama bana bazen korkunç derecede etkisizmiş gibi geliyor: Yazıyorsun ve çalışıyorsun. Sonuçta gerçek durumda, yönetimde ne oluyor? Bu iğrenç ve karanlık, taciz edici karaktersiz kurum kancıklarını kovalayabiliyor muyuz? Gidiyor mu bu sadistler? Bürokratlar kovuluyorlar mı? (...) Bu beni üzüyor."
Almanya'yı nasıl mahvettiğimi ima eden yazıları okudukça, deli olacağım. 20 yıllık mücadelem içerisinde bana acı veren tek şey bir polis memurunu bile kovduramamamdır.
1930lu yıllarda tüm uyarılarının duymazlıktan gelinmesi, cumhuriyet, demokrasi ve insan hakları için yaptığı mücadelelerin anlamsız olduğunu görür. Derinden etkilenir . 18 aylık bir hapis macerası geçirir. Hapisten çıktıktan sonra Almanyadaki ortamın kendisi için çok tehlikeli olduğu ortadadır. Nazilerin eline düşmekten korkar . Almanyada olmamasının iyi bir izlenim bırakmayacağını düşünür ve bir de bunun üzüntüsüyle ülkesini terk eder. 1933 yılında nazi partisi yönetimi alır. Bundan iki yıl sonra 1935 yılında Tucholsky Hindistandaki evinde çok sayıda uyku hapı alır. Bir de mezar taşı için bir önerisi vardır;
Burada altın bir kalp ve demir bir çene yatmaktadır. İyi geceler
Kurt Tucholskyi öldüren şey yıllardır gördüğü acı son yavaş yavaş gerçekleşirken, hiçbir şey yapamamış olması. Uyku haplarına kim inanır Her gün bağırıp bir kez olsun işitilmemek onu öldüren.
Düşünmeden edemiyorum bizim Tucholskylerimizin sonu ne olacak acaba. Her gün doğru bildiğini doğru bildiği için savunan ve bir çok konuda gerçekten de doğrusunu bilen 3-5 aydınımızın sonu ne olacak acaba...
Kim bilir belki onlar da yalnız ölürler
Ya da biz dinlemesini/okumasını öğreniriz
MEHMET CEYLAN
01/31/2010